@moonpiece.24
|
(Patlamadan saatler önce)
(İlahi bakış açısı)
Bu hayatta her şeyin sonu vardı. Acının,mutluluğun,üzüntünün, devletlerin, milettlerin,dünyanın,insanların... Her şey sona erer ve bir gün biterdi. Tıpkı bir kar tanesi gibi. Kar tanesi uçardı ve yere konar konmaz erir,sona ererdi. Sona ermeyen tek şey ise özlemdi. Günler ya da yıllar da geçse sizi ele geçirir ve kavuşmadan bırakmak bilmezdi. Özlem,bir karın içinde yatınca size verdiği soğuk his gibi bir etki verirdi. Sizi sımsıkı sarmalar ve o gelene kadar bırakmazdı. Tugay ağır adımlar ile sokakta ilerlerken bir kar tanesi geldi ve onun tenine kondu.
Teninde eriyen kar tanesi kalbindeki kişinin yokluğu kadar üşütmemişti. Korku tıpkı bir çığ gibi üzerine yıkılıp yaralanan bir tişörtünde yayılan kan gibi kalbine ve aklına yayılmıştı. Karmen 2 gündür yoktu, 2 koca gün! Onun yokluğu tugay'a kimsesizmiş gibi hissettiriyordu. Bu duygunun adını biliyordu. Ama dudaklarının arasına almaya çekiniyordu. Sanki bunun hakkında konuşsa aralarındaki büyü bozulacaktı. Hisslerinin farkındaydı. Bu yanlıştı,zamana göre,hayata göre,kadere göre. Yanlıştı! Ama kendisine söz geçiremiyordu.
Bu duygular için daha çok toydu ve ne kalbine ne de aklına söz geçirebilecek kadar güçlüydü. Derin bir nefes aldı ve ağır adımlarla sokakta ilerlemeye başladı. Üzerinde geçen alışverişte aldığı kıyafetler vardı. Altında uzun siyah kot bir pantalon, üzerinde ise siyah boğazlı bir kazak ve koyu gri dizlerine kadar uzanan bir palto vardı. Üşüyen ellerini paltosunun cebine koydu. Attığı her adımda uzun boyundan dolayı çoğu kişi dönüp dönüp tekrardan bakıyordu. Ama tugay bunu umursayacak durumda değildi. Siyah dağınık saçları alnına dökülüyordu ve onları düzeltemeyecek kadar düşüncelerinde savrulmuştu.
Karmen 2 gündür yoktu. Kayra ve Aker karakola gitmişti. Gizem ve saye ise her yerde onu sorarak arıyorlardı. Karmen'in ailesi ise onu sosyal medyadan arıyordu. Müge anlı bile işe girmişti. Zengin olunca bu gayet normaldi. Geçen bu 2 günde Saye tugay'a telefon kullanmayı öğretmişti. Gizem okumayı ve yazmayı,Kayra matematiği,Aker ise tarihi. Tugay'ın herşeyi anında öğrenip çözmesi işleri hızlandırmıştı. Tugay'ın herşeyi çok çabuk kavraması onları şaşırtsa da bundan oldukça memnun kalmışlardı. Tugay'ın adımları durdu ve bakışları yerdeki su birikintisine kaydı.
Ne yapıyordu? Bu zamanda ne işi vardı? Hissettiği bu aptal duygular da neydi? Bu sorulara cevap bulamayınca su birikintisine basarak ilerledi. Su birikintisi siyah botlarına ve pantalonuna sıçrasa da takmadı. İleride yürüyen yaşlı amcayı görünce pantalonunun cebinden telefonunu çıkardı ve galeriye girip karmen'in fotoğrafına tıkladı. Bu fotoğrafı kızlardan almıştı. Fotoğrafta üzerinde beyaz önü açık mont,pembe boğazlı kazak ve mavi bir kot pantalon vardı. Ayağında siyah botlar vardı. Kahverengi kumral karışımı saçları dalgalar halinde omuzlarından dökülüyordu. Yağan yıldızların geceye asılı kalması gibi kar taneleri saçlarına asılı kalmıştı. Başındaki pembe bere onu şirin kılmıştı.
Yanakları ve burnunun ucu soğuktan kızarmış kahverengi çilleri belirginleşmişti. Başını kaldırmış gökyüzüne bakıyordu. Yüzünde ona çok yakışan çok güzel bir tebesüm vardı.Gözleri ışıl ışıldı. O zamanlar çok mutluydu değil mi? Üzerine bu kadar sorumluluk binmeden önce. Biz ve anne tarafı akrabaları olmadan önce. Zaman kıran ve zaman kapanlar olmadan önce. Ben olmadan önce.
Annesi ölmeden önce...
Fotoğraf geçen yıl çekinmişti. Tüm bu olaylar yaşanmadan önce. Derin bir iç çekip bakışlarını yola çevirdi ve yaşlı adama baktı. Oldukça yaşlıydı. Saçlarına aklar düşmüş, yıllarının verdiği yorgunluk yüzüne çizgi ve buruşukluk olarak kalmıştı. Yaşlı adam onu görür görmez şaşkınlıkla baktı. Karşısında bu kadar kalıplı ve yapılı bir adamı görmeyi beklemiyordu. Tugay ne kadar farkında olmasa da bir tarih filminden ya da kitabından fırlamış gibiydi. Tugay telefonunun ekranındaki fotoğrafı ona gösterdi.
"Ağam, bu hatunu gördün mü?" Tugay bir an dilini ısırdı.
Ağam değil abi hayır amca
Hatun değil kadın hayır bayan hayır kız
İnsan işte!
Yaşlı adam bir süre ekrana baktı ve sırıttı. Dudağını iğrenç bir şekilde yaladı. Tugay bunun üzerine anında ekranı kapatıp telefonu indirdi. Yaşlı adam takma dişleriyle sırıttı. "böyle bir hatun vardı da biz mi almadık?" O an tugay'ın eli yumruk oldu. Kanının kaynadığını hissediyordu. Hiç bu kadar sinirlendiğini hatırlamıyordu. O yumruğu yüzüne geçirmemek için kendini zor tutuyordu ama yapamazdı. Karşısındaki yaşlıydı. Ama tugay ondan daha yaşlıydı. Bir an bulunduğu trajediye ağlamak istedi. Yaşlı adam onun torunuydu ama tugay için o yaşlı olduğu için ona saygı duymak zorundaydı.
Nasıl bir işin içine düşmüştü?
Boynunu kıtlatıp düşüncelerinden sıyrılıp yaşlı adamın yanından ayrıldı. Onun yanında biraz daha kalırsa kendine hakim olamayabilirdi. Yürümeye devam ederken simitçi çocuğu gördü. 13 yaşlarında gibiydi. Çocuk tugay'ı görür görmez yeni bir müşteri bulmanın heyecanıyla gözleri ışıldadı. "Abi mis gibi sıcacık simitlerim var. Taptaze vereyim mi 1 tane abime. Tanesi 15 TL." Tugay omuz silkti ve telefondaki fotoğrafı gösterdi. "bu hatun pardon kızı gördün mü?" Çocuk fotoğrafa baktı ve safça gözlerini kırpıştırıp Altan tugay'ya baktı.
"Hangi kız resimdeki mi?" Tugay başını onaylar bir biçimde salladı. "Evet resimdeki"
"Hangi resimdeki boya ile olan mı?" Tugay kaşlarını çattı. Çocuk sinir bozmaya başlamıştı. Sert bir sesle "fotoğraftaki" dedi. Çocuğun gözleri kısıldı. "hangi fotoğraf makine ile çekilen mi?" Yok ebesinin amı dememek için dudaklarını birbirine bastırdı. "İşine dön" çocuğun yanından uzaklaşıyordu ki çocuk bir anda tugay'ı bileğinden tutu. "Abi simit almayacak mısın?" Gözlerinde müşteriyi kaybetmekten korkan bir satıcının çaresizliği vardı. Tugay 'işte şimdi boku yedin' dercesine sırıttı. "Hangi simit hamurdan yapılan mı?" Diyip yanından uzaklaştı.
Çocuğun bakışlarını sırtında hissetse de dönüp bakmadı. Kaç saatir yürüdüğünü bilmeden yürüdü. En sonunda sokağın sonundaki kekolarla karşı karşıya geldi. Onları bir süre süzdü. Üzerlerinde adidas ve Nike eşorfman takımları olan gençler vardı. Saçları kazıtılmıştı. Keko oturuşu yapmış ellerindeki tespihi sallayarak gelip geçene bakıyorlardı. Aker bunlardan bahsetmişti. Tehlikeli bir tür sayılırdı. Şiddete meyililerdi. Geçimlerini 1 TL ile sağlarlardı. Kekolardan biri tugay'ı farkeder etmez dibinde bitti ve göğsüyle onun göğsüne vurarak onu itti. Ardından Adana ağzıyla "Sen bizim mahallemizde ne ediyün lan?" Dedi.
Tugay ona cevap verecekken eşorfmanın üzerinde sadece 3 çizgi olduğunu gördü ve kaşlarını çattı. "Onun 4 olması gerekmiyor muydu?" Çocuk utançla bakışlarını kaçırdı. "Valaha abi pazardan aldım böyle çıktı. Çaktırmasan olur mu?" Tugay o an gülmemek için dudağını ısırdı. Ardından oraya geliş amacını hatırladı. Cebinden 1 TL çıkaracakken keko yüzünü buruşturdu. "Abi bizim mesleğe zam geldi" tugay'ın bir kaşı yukarıya kalktı. "Hadi ya" keko sırıtarak "artık 5 TL zam oldu" tugay cebinden 5 TL çıkarıp ona uzattı ardından cebinden telefonunu çıkarıp karmen'in resmini ona gösterdi.
"Bu kadını gördün mü?" Keko bir süre resmi inceledi ardından sırıtı. "Abla iyiymiş vala" tugay kekonun ensesine sertçe vurdu. "Yengen lan o!" Keko ellerini teslim olur gibi kaldırdı. "Kusura bakma abim yengeye saygı sonsuz. Ben onu görmedim ama istersen bizim çocukları salayım caddelere" tugay başını onaylar biçimde salladı. "Olur eyvallah" keko anında etraftaki gençleri toplayarak aramaya çıktı. O aptal gencin neden ona yardım ettiğini bilmiyordu ama şikayetçi de değildi.
Tugay yorgunca gördüğü banka oturdu. Karmen yoktu. Onu bulamıyordu. Ne yapacaktı? Derin bir iç çekti. Her bela onu buluyordu. Bu esnada birden bir çocuk geldi ve onun etrafında koşarak şarkı söylemeye başladı. Ama sesi çok garip çıkıyordu. Metalik bir sesi vardı. Tugay şaşkınca koşan çocuğa baktı.
"1,2,3,4 zamanın kızı ölecek toprağını ört
5,6,7,8 zaman kıran'ın peşini bırakmazsanız sizi bekliyor sis
9,10 sizin için yok asla mutlu son"
Bir anda tugay'ın önünde durdu ve elindeki kutuyu ona uzattı. Tugay şaşkınca çocuğun elindeki kutuya baktı. Ardından yutkunarak kutuyu aldı. Kutuyu açtığında içinden bulutut kulaklık çıkmıştı. Kulaklığı takar takmaz kulaklarını metalik bir ses doldurdu.
"Mehraba şehzade sonunda tanışabildik" tugay o an nefesini tutuğunun farkında bile değildi.
"Ben zaman kıran"
Tugay duraksadı. Bunu beklemiyordu. Zaman kıran'ın onu araması beklediği en son şeydi. Öfkenin damarlarından dolaşıp mantığı tarafından dingileştirilmesini hissediyordu. "Sen..." Dedi ama sesi kısık çıkmıştı. Ne diyeceğini bir an bilemedi. Ardından öfkeyle "hepimizin hayatını mahvettin oruspu çocuğu!" Diye bağırdı. Yanından geçen insanlar dönüp ona baksada umursamadı. Zaman kıran kahkaha attı. Kahkahası ürkütücüydü. Bir anda telefonuna gelen bildirim ile kaşlarını çattı.
"Sana bir video attım. Onu izle" tugay anında telefonu çıkarıp ona gelen videoyu izledi. Videoda Karmen vardı ve bir odada koşturuyordu. Dudakları kurumuştu. Alnında bir damarın belirginleştiğine emindi. Video bitse bile o her seferinde başa aldı ve tekrar izledi. Bu esnada zaman kıran tekrardan bir anı daha bozmaya karar kılarak konuştu. "şimdi önümde kırmızı bir tuş var. Ona basarsam tüm ev patlayacak. Eğer karmen'i kurtarmak istiyorsan hatta onu canlı istiyorsan senden istediklerimi yapmalısın"
Tugay dişleri arasından tıslarcasına "vicdanını sikeyim" dedi. Zaman kıran bunu umursamadan devam etti. "İlk olarak senden ayağa kalkıp herkese geçmişten geldiğini itiraf edeceksin" o an kaskatı kesildim. Ne dediğinin farkında mıydı? "Saçmalama!" Bu ani çıkışı zaman kıran umursamadan devam etti. "O zaman karmen'e veda et" tugay derin bir iç çekti ve ayağa kalktı. Ardından bağırarak "HERKES BANA BAKABİLİR Mİ?!" dedi. Zaman kıran'ın zafer dolu gülüşünü duyabiliyordu. Birçok kişinin bakışı ona çevrildiğinde devam etti.
"Ben geçmişten geldim. Osmanlı'da bir şehzadeyim. Zamanda yolculuk yaparak bu zamana geldim." Bunu demesi ile çoğu kişi çoktan alay edip gülmeye başlamıştı. Bazıları ise onu kameraya çekmişlerdi. Birkaç dakika sonra hepsi yanından gülerek ve alay ederek geçip gittiler. Büyük ihtimal onu deli zannediyorlardı. Tugay içinden geçirdi.
Buna ben olsam ben de inanmazdım.
Zaten Karmen gelecekten geldiğini söylediğinde ben de alay edip inanmamıştım.
Zaman kıran'ın onu izlediğini bilerek devam etti. "İstediğini yaptım şimdi bırak onu" zaman kıran bir kez daha kahkaha attı. Sürekli gülmesi canını sıkıyordu. Bokunu çıkarıyordu. "Senden tek isteğimin bu olduğunu sana düşündüren ne?"
"Ne istiyorsun?" Birden cızırtılı bir ses yükseldi ardından tugay kayra'nın ona doğru geldiğini gördü. "Kayra'yı aradım ve çağırdım. Ne yap ne et ondan dayak ye" tugay kaşlarını çattı. "Karmen nerede?" Zaman kıran ofladı. "Bozulmuş plak gibisin ve çok sıkıcısın. Senden sadece bu ve bir isteğim daha var ondan sonra söz konumunu atıcam" tugay burnundan sert bir nefes çekti. "Senin gibi bir kanı bozuğa neden inanayım?" Zaman kıran'dan bir süre ses gelmedi ardından "bana bak şehzade bana hiçbir konuda güvenme ama şunu bil ben verdiğim sözleri daima tutarım. İkincisi bana inanmaktan başka çare yok"
İyi noktaya değinmişti piç.
Kayra tugay'ın yanında bittiğinde tugay iç çekti. Onu sancılı bir süreç bekliyordu. Birden sırıtarak kayra'ya baktı. "Kayra ben birşey itiraf edicem gizem'e aşığım" kayra'yı neyin sinirlendireceğini çok iyi biliyordu. "Ama aynı zamanda bilerek ona umut veriyorum" Kayra'nın kaşları çatıldı ve elleri yumruk oldu. Tugay doğru yolda ilerlediğinde emindi. "Hatta biliyor musun?" Kayra'ya bir adım daha attı ve üsten ona baktı. "Gizem senin gibi bir zavallıyı değil beni seviyor" bu sözleri söylediği için kendinden utanıyordu.
Ulan tugay sen bu hallere düşecek adam mıydın?
Tugay çenesini dikti. "Senin gibi bir piçi sevmemesi çok normal. Sen gel hem onu sev hem aldat hem de karmen'e göz dik" bir anda tugay suratına yediği yumruk ile geriye doğru sendeledi. Zaman kıran'ın attığı kahkahaları duyabiliyordu. Kayra öfke ile ona vurmaya ve küfretmeye başladı. "Ulan oruspu çocuğu piç şerefsiz!"
⏳
Tugay kaç dakika yada saat boyunca dayak yediğini bilmiyordu ama tüm bedeni sızlıyordu. Elinde olsa ona karşılık verebilirdi ama zaman kıran ondan dayak yemesini istemişti. Birden telefonuna bildirim geldi.
Bilinmeyen numara:
- İstanbul, tuzla
Bu esnada tekrardan zaman kıran'ın sesini duydu. "Adresin devamı için ikinci isteğimi yerine getir" tugay inleyerek yerden kalktı ve yüzünü sildi. Yüzü kan içindeydi. Kayra piçi özellikle yüzünü hedef almıştı. "Ne istiyorsun?" Artık en nefret ettiği soru buydu. Kanayan dudağını ve burnunu peçete ile sildi. Bu esnada zaman kıran tekrardan konuştu. "Kumsal aydın'a çıkma teklifi et" o an zaman durdu,tugay'ın hareketleri durdu,algısı durdu. Bir an yanlış duyduğunu düşündü ama doğru duymuştu. Öfkeyle "sen ne saçmalıyon piç! O karmen'in kuzeni"
"Biliyorum, karmen'i kurtarmak istiyorsan yap yoksa onu kaderine terk et" tugay yüzünü gökyüzüne çevirdi ve öfke ile haykırdı. Sevdiği kızı kurtarmak için sevmediği bir kıza umut verecekti. Sevdiği kızı kurtarmak için kuzenine onu sevdiğini söyleyecekti. Ama başka çaresi yoktu. Karmen'in yerini bilen tek kişi oydu. Tugay ne kadar yapmak istemese de yaptı. O an kimse bilmedi ama tugay kendinden iğrendi. O an kimse anlamadı ama tugay vazgeçti.
Kumsalı görünce kahkahalarla gülmek istedi. Onu çağıranın zaman kıran olduğuna emindi. Kumsal endişeyle ona doğru geldi ve bir adım kala durdu. "Tugay beni neden çağırdın?" O sırada susmak bilmeyen zaman kıran'ın sesi bir kez daha kulaklarını doldurdu. "Tam zamanı ona onu sevdiğini ve çıkmak istediğini söyle" tugay derin bir nefes aldı. Böyle giderse tüm oksijeni bitirecekti. Ağlamak istedi haline ama yapamadı. Gitmek istedi ama gönlü el vermedi.
Yaparsa kendine olan saygısı bitecek ve sevdiği kadını ne kadar kazansada içten içe kaybedecekti.
Eğer yapmazsa Karmen ölebilirdi, yaralanabilirdi ve tugay hiçbir şey yapamadığı için pişman olacaktı. Karmen'in ölümü onun ölümüydü. Ne kadar istemese de, midesi bulansa da, umut vermek istemese de dudakları aralandı.
"Kumsal seni seviyorum,benimle çıkar mısın?"
|
0% |