@moonpiece.24
|
(Patlamadan 2 saat sonra)
(Tugay'dan)
İnsan denilen varlık zaman ve mekan farketmeksizin daima istemediği durumlarla karşı karşıya gelip,istemediği şeyleri yapmak zorunda kalabiliyorlardı. İnsanlar ya sevmediği mesleği yaparlardı, ya da istemediği bir evliliğe mecbur kalırdı. Ya da istemediği bir hayatı yaşardı. Ben ise kendimi her seferinde istemediğim durumlarda bulmuştum. Padişah olmayı ben istememiştim, abimle taht kavgası yaşamayı istememiştim, zamanda yolculuk yapıp geleceğe gelmeyi ben istememiştim.
Aynı şekilde kumsala çıkma teklifi etmeyi de ben istememiştim. Ama hepimiz insandık ve mecburduk. Kumsalı sevmiyordum ama karmen'in yerini öğrenmek için buna mecburdum.
Zaman kıran'ın izetini sikecektim!
Kumsala birkaç bahane ve yalan uydurarak yanından ayrılmıştım. Şimdi ise adres bekliyordum. Adresin gelmesi ise uzun sürmedi. Bİlinmeyen numara: -istanbul,tuzla -sevgi caddesi,sarmaşık sokak,mevsim apartmanı,3.kat,no:29 (Not adres gerçek değildir)
Bana atılan adres ile gördüğüm ilk taksiye bindim ve adresi taksiciye gösterip beni oraya götürmesini bekledim. Bir yandan da taksiciye hızlı olmasını söylüyordum. Taksici son hızda ilerledi. Bir apartmanın önünde durduğumuzda parasını verip taksiden indim. Kalbim korku ile kasılıyordu. Karmen bu apartmandaydı. Midemin alt üst olduğunu hissediyordum. Karnımdaki bu his de neyin nesiydi? Karmen bende uyandırdığı duyguların farkında mıydı acaba?
Hızlı ve aceleci adımlarla apartmana girdim ve merdivenleri üçerli atlayarak beklediğim daireye gelmiştim.
Kapıyı kırarak içeriye girdim. İçeride kimse yoktu. Yine de emin olmak adına "kimse var mı?" Diye sordum. Sesim dairede yankılanmıştı. Herhangi biri yoktu. Ağır adımlarla salona doğru ilerledim ve etrafa bakındım. Kimse yoktu.
Zaman kırana güven olmayacağını bilmeliydim!
Çıkmak için geri dönmüştüm ki işitiğim su sesiyle duraksadım ve kulaklarımı iyice kabartım. Ses banyodan geliyordu. Ağır adımlarla banyoya ilerledim. Birinin olabileceği düşüncesiyle kapıyı tıklattım ama herhangi bir ses duyamayınca kapıyı açtım ve içeriye baktım. Gördüğüm görüntü kalbimin durmasına yetmişti. Nefes alamıyormuş gibi hissediyordum. Kalbim durma noktasına gelmişti. Gözlerim dolmuştu. Burnumun direği suçlamıştı. Bu zamana kadar çok fazla işkence görmüş,çok büyük acılar çekmiştim. Ama ilk defa canım bu denli acıyordu.
Banyonun içinde dikdörtgen şeklinde bir kabin vardı. Kabinin içinde ise bir kız vardı ve kabinin içi su ile dolmuştu. Kabinin içindeki kız suyun içinde baygın bir şekilde duruyordu. Sanki çoktan boğularak ölmüştü. Yüreğim ağzıma geldi. Bu kişi Karmen olabilir miydi? Boğazımda bir düğüm oluştu. Ellerimin titrediğini fark ettim. İlk defa ellerim titriyordu. Bir adım atmaya çalıştım ama titreyen bacaklarım bana hiç yardımcı olamadı ve diz üstü düştüm. Ellerimi fayansa yaslayarak kabine baktım.
Allah'ım lütfen o Karmen olmasın
Gözlerimden yaşlar akmamak için direniyordu. Tüm kemiklerim kırılmış gibi hissediyordum.
Yedi cihana yenilmezdim ama karmen'i Kaybetme düşüncesi bana diz çöktürmüştü.
Zar zor olsa da ayağa kalktım ve kalan son gücümle cam kabini kırdım. Su tüm banyoyu doldururken kızı kendime çektim ve siyah saçlarını yüzünden çekip ona baktım. Dondum kaldım. Şaşkınlık tüm bedenimi esir almış, öfke ve sinir ise tüm ruhumu rehin almıştı. Bu nasıl bir vicdansızlıktı! Kollarımda tutuğum şey bir kadın değildi,hata insan bile değildi. Karmen'e benzeyen bir cansız mankendi! Onun karmen olduğunu düşünürken dirilip dirilip ölmüştüm.
Gözlerindeki yaşların yerini intikam ateşi almıştı. Bir söz vardır. Eğer Türkler işin içine girerse kan ve yıkım kaçınılmazdır. Ben yeterince sabretmiştim. Hırsla ayağa kalktım. "Senin izetini sikeceğim oruspu çocuğu piç! Sen kendin kaşındın!"
Bekle beni Ötüken bakışlım, çünkü seni kurtaracağım....
Öfke ile elimi kaldırıp duvara yumruk atacaktım ki duvardaki kırmızı yazı beni durdurdu.
Yine her zamanki gibi geç kaldın şehzade...
Zaman kıran
Yuktundum. Zaman kıran geçmişimi biliyordu...
⏳
(Geçmiş: Osmanlı devleti 1721)
(Yazardan)
Tüm Osmanlı halkı şehzade olmayı şans olarak görüyordu. Ama aksine şans değil şansızlıktı. Çünkü şehzade olarak doğduğunuz ilk andan itibaren en kötü eğitimleri alır ve en ağır işkenceleri çekerdiniz. En kötü sınavlara tabi tutulurdunuz. Sorun sadece bu da değildi. Babanız öldüğünde kardeşim dediğiniz,sırdaşım dediğiniz en acımasız düşmanınız olurdu. Kardeşiniz kaleş olup karşınızda dururdu. Kardeş katili olurdu. Taht kavgası olmasa bile daha babanızın acısını atlatamadan bir anda koskocaman imparatorluğun başına geçerdiniz. Tugay Babasının cenazesi gömülürken dik durmaya çalışıyordu. Omuzları ve çenesi dikti. Gözleri dolmamıştı bile.
İçi yanıyordu ama dışarıya atamıyordu. Ağlamak istiyordu ama yapamıyordu. Her yeri yakıp yıkmak istiyordu ama yapamıyordu. Acımasızdı ama babasıydı, annesini cariyeleri ile aldatırdı ama babasıydı, güçlü olması için işkenceler çektirtirdi ama babasıydı. O tugayın babasıydı!
Erkek kardeşi korkuyla tugaya bakıyordu. Çünkü bu günden sonra taht kavgasının başlayacağını çok iyi biliyordu. Bu da ölüm ve kardeş katili olmak demekti. Ona korkuyla bakıyordu çünkü onu öldüreceğini düşünüyordu. Ama tugay ona dokunmazdı ki. Kardeşiydi. Yavaşça ona yaklaştı. Omuzları gerilmişti. Bir anda onu kucağına aldı. Bu hareket minik meteyi afalatmıştı. Beklemiyordu. Tugay İçinde hissettiği sızıya rağmen ona karşı gülümsedi. "Korkma, tüm dünya sana karşı olsa bile seni korurum. Tüm cihanı yakarım ama bir sana dokunmam"
Bu cümleleri onu rahatlamıştı ama bir yandan da gözlerinin dolmasına sebep olmuştu. Tugay'a sımsıkı sarıldı ve ağlamaya başladı. Herkes tugay'a sarıldığını sanıyordu ama tugay ıslanan kıyafetinden sessizce ağladığını biliyordu. Sesiz kaldı ve ağlamasına izin verdi.
Bundan sonrası ikisi için de cehennem olacaktı.
⏳ Padişahın ölümün ardından 2 gün geçmişti ve halk yeni padişahı merakla bekliyordu. Tugay sarayın bahçesinde dolaşırken abisi ona doğru yaklaştı. Taht mevzusunu konu edeceğini biliyordu. Tugay onu umursamadan bahçede yürümeye devam etti. Kolundan tutan el ona engel olmuştu. Bıkkınca ona baktı. "Ne istiyorsun?" Mehmet kaşlarını çatarak ona baktı. "Seninle konuşmak istiyorum" tugay onunla ne konuşmak istediğini bildiği halde "ne konuşacağız?" Diye sordu. Mehmet bir süre yüzüne baktı ve tepkisini süzdü. Ardından elini kolundan çekip ağzındaki baklayı çıkardı. "Tahta geçmek için en uygun kişinin ben olduğumu sen de çok iyi biliyorsun"
Tugay gözlerini devirmemek için kendini çok zor tutu. Tugay şuan ne padişah olmak istiyordu ne de Osmanlıyı yönetmek. O sadece huzur istiyordu. Ama Osmanlıyı onun eline de veremezdi. Çünkü abisinin yönetimde kötü olduğunu ve Osmanlıyı yıkılma noktasına getireceğini çok iyi biliyordu. "Hayır, savaş konusunda iyi olabilirsin ama yönetimde asla" Mehmet alayla güldü. "Padişah olmak mı istiyorsun yoksa?" Aslında bu başlı başına bir savaş ilanıydı. Tugay bunun farkındaydı. Elini Mehmet'in omzuna koydu. "Sakin ol, biz kardeşiz. Saçma sapan bir yönetim sevdası için ne halkı ne de birbirimizi helak edelim"
Mehmet onun kolunu itti. Osmanlıyı ona göre o yönetmeliydi. Aldığı o kadar eğitimin boşa gitmesini istemiyordu. Ve her şeyden önemlisi tahta o geçmeliydi. İlk ve en güçlü olan oydu sonuçta. Mehmet sesini yükselterek "tahta ben geçeceğim!" Tugay kaşlarını çattı ve sertçe ona baktı. Elleri yumruk olmuştu. "Savaşsa savaş,dişe diş,kana kan." Bir adım daha atarak aralarındaki mesafeyi kapattı. "Devleti batırmana izin vermeyeceğim" Mehmet öfkeyle "bunun bedelini ödeyeceksin tugay!" Diyerek yanından uzaklaştı.
Tugay artık onu neyin beklediğini biliyordu. Ne kadar kaçsa da savaş kaçınılmazdı.
Kardeşini ölü bulacağını ve abisinin yapacağı bir süikasten yüzüne büyük bir yara alacağını ve aynalara küsüp maske takacağını nereden bilebilirdi...
⏳
(Gelecek: Türkiye Cumhuriyeti 24 kasım 2024)
(Yazardan)
Zaman kapan ekibi araba ile ilerlerken Kayra teredütle dikiz aynasından tugay'a baktı. "Emin misin?" Tugay olumlu anlamda başını salladı. "Eminim" saye gülümseyerek "aşkolar biraz pozitif düşünelim, karmen'i bulacağız. Ne demişler bir şeyi kırk kere söylersek gerçek olurmuş. Karmen'i bulacağız, karmen'i bulacağız, karmen'i bulacağız, karmen'i bulacağız" gizem homurdanarak ona baktı ve kızıl saçını elindeki tokayla topuz yaptı. "Bence kendimizi en kötü şeye hazırlayalım ve sonrasında hayal kırıklığına uğramayalım" saye önce kulağını sıkıp ardından da akerin şakaklarına vurdu. "Tövbe de gız" Aker başını tutarak "benim ne suçum vardı"
Kayra eğlenen bir tavırla "senden günah çıkarıyor işte unutun mu sen kafirsin" Aker en ters şekilde ona baktı. "Senin deden papazdı be asıl kâfir sensin" Kayra elini direksiyona vurarak "senin de baban içkiciydi" saye işaret parmağını kaldırarak söz istedi. "Baldan tatlı sohbetinizi bölmek olmasın ama ikinizin de aileleri hristiyan olabilir mi?" Gizem ve tugay aynı anda "katılıyorum" dediler. Bu esnada çevirmeyi gören Kayra cebinden cüzdanını çıkardı ve içinden ehliyetini çıkardı. "Çevirme var"
"Kuzu çevirme mi?" Bu mantıklı soru tabiki de aker'den gelmişti. Gizem akerin ensesine vurdu. "Yok kuzu tandır, ne saçmalıyorsun sen çevirme var polis olan çevirme" Aker ensesini ovuşturdu.
Ensesi yol geçen hanına dönmüştü, gelen vuruyordu giden vuruyordu.
"Ne vuruyorsunuz ya, kaç gündür düzgün birşey yiyemedim. Yok zaman kıran var, yok zamanda yolculuk,yok kitap kayıp,yok Karmen kayıp mideme düzgün birşey girmedi ben de acıktım" saye akerin karnına hafiften vurdu ve sesini incelterek "öğünleri azaltmak kilo vermeni sağlar aynı şekilde obeziteden korur" Aker homurdandı. "Nedense hep ben yemekten kısıyorum" gizem yüzünü istemsizce buruşturdu. "Zıkkımın kökünü ye" Aker iştahla "varsa yerim" deyince saye yüzünü buruşturdu. "İğrenç" tugay ise hepsine uzaylı görmüş gibi bakıyordu. İçten içe ise karmen'in hepsine nasıl katlandığını sorguluyordu.
Kayra polisin radarına girmesi ile arabayı sağa çekti ve durdurdu. Camı açtığında polis Kayraya doğru eğildi. "Pşşt vatandaş ehliyet ve ruhsat varmı?" Kayra bir anlığına kendini akımda hissederek "Yaaa polis abi" dedi. Polis kaşlarını çatarak bir kağıt çıkardı ve tükenmez kalem ile birşeyler yazıp ona uzattı. "Para cezasını öde bakalım nazlı" Kayra kağıdı aldığı anda tugay ve gizem sövmemek Aker ile saye ise gülmemek için kendilerini zor tutuyorlardı. Kayra ehliyet ve ruhsatı gösterip yola devam etti.
Saye ise en sonunda kendini tutamayıp kahkaha attı. Aker sırıtarak "kız sürücü ne kadar güzel olmuşsun ya" saye kayra'yı taklit ederek "ya polis abiiii" deyince hepsi birden kahkaha attı. Kayra'nın istemsizce yüzü kızarmıştı. Arkadaşlarına dalga malzemesi vermişti sonuçta. Tugay ise anlamaz gözlerle onlara bakıyordu. Ne kadar istemese de konunun çok dışındaydı. Onlara yüzyıllarca geç kalmıştı. Gizem bunu anlayınca gülümseyerek durumu açıkladı. "Tiktok denen bir uygulamada böyle bir akım var" tugay anlamasa da başını anlamış gibi salladı.
1 saatlik yolculuğun ardından hepsi ormana inmişlerdi. Tugay zaman kapan ekibine doğru döndü. Anladığı kadarıyla zaman kapan ismini Aker bulmuştu. Gurubun ismi olsun o zaman kıransa bizde zaman kapanlarız demişti. Tugay bir komutan edasıyla hepsinin başında dikildi. "Aker ve saye siz sağa, gizem ve Kayra siz sola ilerleyin ben de ortadan gideceğim. Telefonlarla haberleşiriz" hepsi sesizce onayladılar. Tugay hızlı adımlarla ilerledi. Karmen'i hemen bulmak istiyordu. Ötüken bakışlı kıza muhtaçtı. Onun olmadığı her saniye kendini eksik ve yarım hissediyordu. Tugay aşkı, sevgiyi,flörtü ya da sevgiliyi bilmezdi. Tugay sadece sevdayı bilirdi ve ilk defa bir kıza sevdalanmıştı.
Sevdalandığı kız ise ona uzaktı,imkansızdı ve zordu. Hemde çok zordu. İkisinin bir arada olması ise imkansızdı. Ama yine de yüreğine söz geçiremiyordu. Aklı imkansız diyordu kalbi ise sen ona muhtaçsın diyordu. Yemek yemek, barınmak,giyinmek nasıl ihtiyaçsa Karmen de onun için bir ihtiyaçtı. İnsan nasıl ailesine muhtaçsa o da karmen'e muhtaçtı. Ne ara,ne zaman ona karşı bu denli duygular hissettiğini bilmiyordu ama onun gözlerini bir gün daha görmezse delireceğini biliyordu.
Ormanda sesizce ilerleken bir anda yerin sarsıldığını hissetti bakışlarını gökyüzüne çevirdiğinde ise alevleri fark etti. Alevler yıldızları bile kapatmıştı. Tugay bir anda hızla koşmaya başladı. Hiçbir şey düşünemiyordu. Beyni birden alevlere doğru koşmasını söylemişti ve o yerine getiriyordu. Boğazının yandığını hissediyordu. Ne kadar hızlı koştuğunu bilmiyordu ama kendini en sonunda alevlerin merkezinde bulmuştu. Yerde koskocaman bir çukur oluşmuştu. Her yerde beton ve eşya parçası vardı. Yerde kanlar içinde yatan yaşlı bir adam vardı. Maskesinin yarısı kırılmıştı. Onun kim olduğunu biliyordu.
Zaman kıran...
Zaman kıra tugayı ilk başta attığı sahte adresle kandırmıştı. Ama sonrasında gerçek konumu atmış ve binanın her an patlayabileceğini söylemişti. Ve söylediği gerçekleşmişti. Bir patlama olmuştu. Bakışlarını karmen'e çevirdi. Bu esnada lüks bir araba bir anda alana geldi ve içinde Fatma hanım çıktı. Karmen'in bilinci az da olsa açık gibiydi. Kahverengi saçları toprağa yayılmıştı. Gözleri kapanmaya başlamıştı. Boynundan göğsüne doğru büyük bir yara vardı. Koşarak onun yanına gitti ve yüzünü hafifçe tokatladı. Ama hiçbir tepki alamadı. Yüzü,vücudu soğuktu. Sanki donmuştu.
Ne yaptığını veya ne yapacağını bilmiyordu. Ağladığının bile farkında değildi. Adı birkez bile dilinden düşmemişti ve defalarca kez adını sayıklamıştı. Onu kucağına çekip yüzünü avuçladı ve alnına öpücük kondurdu. Bir yandan da sesizce ağlıyordu. Titreyen elliyle karmen'in nabzını kontrol etti.
Tek bir atış için canından vazgeçebilirdi.
Bir süre nabzını kontrol etti. Elinde hissettiği düşük nabız ile rahat bir nefes aldı. Omzuna dokunan el ile bakışlarını çevirdi. Fatma hanım anlayışla ve şefkatle ona bakıyordu. "Onu hastaneye götürmeliyiz" tugay gözyaşları içinde başını salladı ve karmen'i yavaşça kucağına aldı. Onu incitmekten korkuyordu. Başı yavaşça göğsüne düştü. Tugay onun başına dudaklarını bastırıp arabaya doğru ilerledi ve son bir kez zaman kıran'a baktı. Gözlerinde ilk defa bir ateş belirmişti. Sert bir sesle "o şerefsizi benim için depoya alın ve ben gelmeden dokunmayın. O puştun sülalesini sikeceğim!" Fatma anladığını belirtir bir şekilde başını salladı.
"Olmuş bil"
Tugay başını tamam anlamında salladı ve arka koltuğa geçti. Karmen'in başını dizine yasladı ve saçlarını okşadı. Kahverengi toprağı anımsatan saçları dizine yayılmıştı. Bakışlarını kapalı gözlerine çevirdi.
O ela gözlerin tekrardan ona bakması için herşeyini verebilirdi.
⏳
Hastaneler genelikle dünyanın en garip yeriydi. Çünkü en garip olaylar orada yaşanırdı. Mesela bir aile hastanenin bir köşesinde sevdiğini kaybettiği için ağlarken diğer aile ise kurtuldu diye sevinebiliyordu. Bir kişi pisikolojisini yitirirken bir başka kişi ise sağlığına kavuşabiliyordu. Bir tarafta bir can ölürken diğer tarafta başka bir can dünyaya gelebiliyordu. Tugay bir kez daha hastaneyi garipsedi. Hastane koltuğunda otururken karmen'in uyanmasını bekliyordu. Gözüne bir türlü uyku girmemişti. Yüzünü ovuşturup kendine gelmeye çalıştı. Bu esnada kumsal yavaş adımlarla ona yaklaştı ve yanına oturup elini omzuna koydu.
"İyi misin sevgilim?" Tugay ona kaşlarını çatarak baktı. Ne kadar istemese de ona çıkma teklifi etmişti ve bunu bir anlığına unutmuştu. Ona daha fazla umut vermeden bu durumu sona erdirmeliydi. Ona baktı ve sakin bir sesle konuşmaya başladı. "Kumsal, bunu sana nasıl diyeceğimi bilmiyorum. Ben seni sevmiyorum" tugay kumsalın ifadesindeki sevginin yerini nefretin ev sahibi olmasını yavaşça ve çaresizce izledi. Ona bunu yapmayı hiç istemiyordu. Ama başka çaresi kalmamıştı. "Ne saçmalıyorsun?!" Kumsalın sesi beklediğinden de sert çıkmıştı. Tugay kararlı bir tavırla "duydun işte. Seni sevmiyorum. Bir anlık gaflet ile yaptım onu. Karmen'i kurtarmak için yaptım."
Kumsala çıkma teklifi ederken bile aklında Karmen vardı...
Kumsal başını iki yana salladı. "Ama seni seviyorum!" Tugay iç çekti. Bu kadar zor olacağını düşünmemişti. "Ama ben seni sevmiyorum" kumsal bir anda ayağa kalktı. "Sen benimsin!" Tugay kumsala şaşkınlıkla baktı. Onun içinden bu kadar takıntılı birinin çıkmasını beklemiyordu. Tugay hiddetle ayağa kalktı. "Saçmalama!" Kumsal öfke ile onun göğsüne vurdu. "Bunu bana umut vermeden önce düşünecektin. Sen benimsin" deyip saçlarını savurarak ondan uzaklaştı. Tugay bilmiyordu ama kumsal onu gördüğü ilk andan itibaren takıntı haline getirmişti.
Tugay ise kumsalın takıntısının ne boyuta olduğunu çok sonradan öğrenecekti.
Bu esnada Kayra endişeyle karmen'in kaldığı odaya bakıyordu. Endişesini her zamanki gibi şakaya vurmaya çalıştı. "Buna da ölmezsin be Karmen!" Saye camdan karmen'e baktı ve üzüntüyle dudaklarını büzdü. "Şu maskeyi çıkarsınlar da azıcık nefes alsın kız" gizem gözlerini deviremeden edemedi. "Bana 40 TL borcu vardı bari onu ödeseydi" Aker ise yüzünü buruşturarak kahveye baktı. "Kahvenin de tadı bok gibiymiş amıma koyayım" tugay ise dişlerini sıkarak "siktirin gidin!" Dedi. Hasta bir kızın yanında cidden bunları mı konuşuyorlardı?
Kayra eliyle alnını ovalarken hastane duvarlarını işaret etti ve tugay'a ithafen "çok istiyorsan sen git. Malum burası bizim mekan. Nasıl ama çok havalı değil mi? Bir her hafta düzenli olarak ya hapisteyiz ya da hastanede" tugay sinirli bir ifadeyle Kayraya bakarken gizem araya girdi. "Sadece ona özel olan bir yerde var" Kayra eliyle anlını kaşıdı. "Neresi lan orası? Benim bile bilmediğim bir yer mi var?" Saye gizemin ne demek istediğini anladığı için kıkırdayarak "olmaz olur mu kara çocuk? Tabikiii"
"Deliler hastanesi!" Diyerek araya girdi Aker. Bu esnada koridordan geçen hemşire gülmeden edemedi. Kayra homurdanarak "gitti gül gibi karizmam hastanede olmasaydım yemiştim sizi çiçek olmayan laleler"
"Öyle bir lale mi var lan?" Kayra oyunbazca sırıtı. "Olmaz mı hiç sizi cahiller. Lalenin iki türü vardır. Biri çiçek olan lale diğeri de göt lalesi. Heh işte siz ise ikinci kısma giriyorsunuz"
Aker tam birşey söylemek için dudaklarını aralamıştı ki bu esnada koridorda yüksek bir alarm sesi duyuldu ve bir anda hemşireler ve doktorlar koşturmaya başladı. Tugay panikle bir hemşireyi tutu. "Bir sorun mu var?"
"Hastanın kalbi durdu!"
|
0% |