@moonpiece.24
|
Kürşad sadece bir komutan değildi, Bir miletin ayaklanmasını sağlayan, onlara özgürlüğün yolunu açan bir kurtarıcıydı.
⏳⏳⏳
İnsan denilen varlık daima türüne birşeyler öğretirdi. Kimi atasından,kimi babasından, kimi anasından herkes mutlaka birşey öğrenirdi. Düşünmek kadar öğrenmek de beynin bir komutuydu. Kürşad farkında değildi ama bana bir çok şey öğretmişti. O farkında değildi ama kendisi benim öğretmenimdi. Mesela o kanlar içinde duvara zincirle bağlı olmasına rağmen Çinlilere gülerek düşmana karşı dik durmayı öğretmişti. Ben hükümdarın odasında kendi canıma kıyacakken gelip beni kurtararak bana güvenmeyi öğretmişti.
Şuan karşımda, ışıldayan gözlerle karısına bakarken aşık bir erkeğin nasıl olduğunu öğretiyordu. 40 kişiyle çin sarayını basacağı zaman da bana cesareti öğretecekti.
Aşk çok tehlikeli bir duyguydu. Zaten tehlikeli olduğunu birçok kitaba,şarkıya,filme konu olarak da kanıtlamıştı. Şahsen aşık olmayı hiç düşünmüyordum. Kendi sonumu getirecek kadar aptal değildim. Ama belli ki Kürşad öyleydi. Karısına bakarken gözleri ışıldıyor yüzü gülüyordu. Yüzünün her yerinde huzur doluyordu.
Aşk, insanı hem cehenneme götüren hem de sana cenneti hissettiren bir duyguydu.
Atam diye söylemiyorum ama kürşad'a hayran kalmıştım. On dokuz yıllık ömrümde çok fazla aşık görmüştüm. Ama Kürşad çok güzel seviyordu. Karısına çok fazla değer veriyordu. Ama karısı bunun farkında değil gibiydi. Bir kayanın üzerine oturmuş,elma yiyip ayaklarımı sallayarak Kürşad ve karısını izliyordum. Yalan yok çok güzeldi. Siyah saçları beline kadar uzanıyordu. Gözleri Çinliler kadar olmasa da hafiften çekikti. Elmacık kemikleri fazlası ile belirgindi.
Kısacası bildiğiniz turkhis women di. Elimdeki elmayı şapırdata şapırtada yerken kürşad'ın topladığı 40 adam rahatsız olmuş bir şekilde bana bakıyorlardı. Bir ısırık daha almıştım ki duyduğum ses ile gözlerim ardına kadar açılmıştı. Elmayı ısırırken çıkan ses magnum reklamlarındaki kadınların ısırdığı dondurma sesi ile aynıydı. Elmayı ısırırken çıkan ses ile çoğu erkeğin bakışı bana dönmüştü. Kürşad'ın karısı bana kısa bir bakış attıp Kürşad'a birşeyler dedi. Her ne dediyse Kürşad'ın kaşları çatıldı ve bakışları bana kaydı.
Göz göze geldiğimizde bana sorgular bir biçimde bakıyordu. Yine ne halt yedin Karmen? Vala yediğim haltları saymadım iç ses. Bereketi kaçmasın. Kürşad'ın karısı gökçe her ne dediyse Kürşad hızla bakışlarını ona çevirdi ve yüksek bir sesle "SAÇMALAMA GÖKÇE!" diye bağırdı. Yüksek sesiyle bir an irkildim. Gökçe sert bir sesle "yalansa yalan de! Bu kızın sende gözü var! Ve ben bunu izlemeyeceğim!" Bir dakika gösterdiği kız ben miydim? Aferin Karmen! Gül gibi çiftin ilişkisini de bozdun. Gözlerim fal taşı gibi açıldı.
Yuh! Çüş! Oha! Kürşad ve ben mi? Gökçe aklını kaçırmış! Kürşad benim hem büyük dedem hem de atamdı. Ona göz koyacak biri değildim. Ama belli ki gökçe benim gibi düşünmüyordu. 40 çeri bana gözlerini dikmiş sanki bir metresmişim gibi bakıyorlardı. Yutkunamadım bile. Ah Karmen,sen bu hallere düşecek kadın mıydın? Dudaklarım aralandı ama hiçbir şey diyemedim. Gökçe beni neyle suçladığının farkında mıydı? "Ben Kürşad'a karşı hiçbir şey hissetmiyorum" geçmişten olan,evli,çocuklu ve atam olan birine aşık olacak kadar aklımı kaçırmamıştım.
Gökçe hızlı adımlarla bana doğru yürüdü. Hiçbir tepki vermedim. Sanki bu olayları ben değil de bir başkası yaşıyor gibiydi. Ben de olanları film izler gibi izliyordum. Gökçe birden dibimde belirdi ve yüzüme okkalı bir tokat attı. Osmanlı tokadı diye galiba buna diyorlar Karmen. Attığı tokat ile kendimi yerde buldum. Büyük ihtimal yanağımda elinin izi çıkmıştı. Yanağım cidden çok yanıyordu. Ağzımın içinde tatığım o metalik tat ile midem bulandı. Dudağım patlamıştı. Düşerken de alnımı sert bir şekilde taşa vurduğum için kanıyordu. Kan alnımdan çeneme doğru bir yol çizmiş ve kanıyordu.
"YALAN SÖYLEME!" diye bağırdı gökçe. O an bir şeyin farkına vardım. Kadınlar kendi kendini bittiyordu. Bana bunu öğreten de gökçe'ydi. Kadın kadının kurdu dur Karmen. Maalesef öyleydi. Gökçe'nin bana attığı tokatla gözlerim bile dolmamıştı. Sadece ona boş boş bakıyordum. Ben böyleydim kolay kolay ağlamazdım,yalnızken ağlardım ve ağladığımda da kimse beni kolay kolay susmazdım. Boş boş gökçe'ye bakıyordum. Gökçe gözlerimde her ne gördüyse bakışlarında pişmanlık yer aldı. Sadece gökçe'ye odaklanmıştım. Beni yerden kaldırıp yüzümü avcunun içine alıp benle konuşmaya çalışan kürşad'ı duymuyordum bile.
Kürşad'dı göğsünden ittirip onla arama mesafe koydum. "İyiyim ben" Kürşad'ın sert bakışları gökçe'yi buldu. "Gökçe sen ne saçmalıyorsun! Ben onu kardeş gibi görüyorum. Bu deli kız da bana sürekli dede diyip duruyor. Sence bana dede diyip duran bir kızın bende gözü olabilir mi?! Saçmalık!" Kürşad bu konuda haklıydı. Ben adama dede diyip duruyordum gökçe ise gelmiş onda gözün var diyip duruyordu.
Saçmalık! Tamamen saçmalık!
Gökçe'ye baktıkça pişman olduğunu görebiliyordum ama umrumda bile değildi pişman olması. Kıyafetimle alnından ve dudağımdan akan kanı sildim ve gökçe'ye sert bakışlar atarak ondan uzaklaştım. 40 çerinin çoğusu beni boğmak ister gibi bakıyordu. Onların gözünde bir metrestim ve bu sırf gökçe dedi diye olmuştu. Peki kürşad'ı zaman kıran adamlarından kurtardığımı biliyorlar mıydı? Kürşad beni hükümdardan kurtardığı dan saraydan kaçmaya çalışmıştık ve etrafımızda 4 tane zaman kıran askeri belirmişti. Ben de zamanı durdurmuş ve zaman kıran askerlerini saraydaki herhangi bir odaya atıp kitlemiş ve zamanı devam ettirmiştim. Zaman kıran askerlerini gören Kürşad'a ise o askerlerin hayal olduğuna inandırmıştım.
Şuan geçmişteydim kürşad'ın zamanından önce ölmesine engel olmuştum ama ne zaman kendi zamanıma giderdim bilmiyorum. Acaba benim zamanımda neler olmuştu? Anneannem benim yokluğumu farketmiş miydi? Kutay'ya kızmışlar mıydı? Ya da polise gitmişler miydi? Peki ben ne yapacaktım? Ömür boyu bu zamanda mı kalacaktım?
Aklımda deli sorular...
İnşallah bu zamanda ölmezdim.
⏳⏳⏳
Gözlerimi kapamış ve bütün bu olanların bitmesini bekliyordum. Biraz önce neler yaşandı Karmen? Aslında ben ne bekliyordum ki? Zaman Kıran'ı engellemiştim. Haliyle tarih olduğu gibi devam edecekti. Kalbim korku ile kasılıyordu. Kürşad ve 40 çeri kaçıp kurtulacaklarına son derece eminlerdi ama şöyle bir sorun vardı. Kurtulamicaklardı. Aksine ölecekler di.
Tarih kitaplarında yazılanlara göre, Kürşad ve 40 çerisi çin himayesinde yaşayan türkler bağımsızlığını kazanmak amacıyla 630-680 yılları arasında bir ayaklanma başlatıyordu. 639 yılında başlayan bu olaya göre Kürşad ve 40 çeri çin imparatoruna suikast düzenliyorlardı. Amaçları, imparatoru öldürerek çini karıştırmak ve esir Göktürk hanedanı üyelerini kaçırarak ötüken'de yeniden Göktürk devleti kurmaktı. Tabi zaman kıran kürşad'ı vaktinden erken öldürerek tarihin akışını bozmaya çalışmıştı. Tabi ben buna engel olmuştum.
Sonrasında Kürşad 40 kişiyle konuşmuş ve kendince küçük bir ordu kurmuştu. Tabi biz o sırada gökçe ile kavga etmekle meşguldük. Sonrasında Kürşad ben ve gökçe'ni almış 40 çeri ile beraber saraya doğru gitmiştik. Plan güzel olsa da işler yolunda gitmemişti. İmparatoru öldürecekleri bu gecede çok şiddetli bir fırtına kopmuş ve imparator saraydan çıkmamıştı. Bunun üzerine saraya baskın yapmış yine de imparatoru yakalayamamıştık.
Allah o imparatorun belasını versin!
Şuan hepimiz vey nehrine doğru atlarla ilerliyorduk. Buna kaçmak da denebilir. Sonra yakalanacak ve hepimiz şehit olacaktık. Tabi bunu senden başka bilen yok Karmen! Atlar birden durduğunda derin bir nefes alarak gözlerimi araladım. Vay nehrinin oraya gelmiştik ve fırtınadan dolayı nehir taşmıştı. İstesek de nehrin karşısına geçemezdik. Umarım ben de ölenler arasında olmazdım. Ölmek için daha çok gençtim.
Onlar da genç Karmen!
Kürşad sıkıntılı bir nefes verdi ve attan indi. Onun attan inmesi ile diğerleri de atlardan inmeye başladılar. Kürşad'ın yardımıyla ben de attan indim. Kaşlarımı çatarak ona baktım. "ne yapacağız?" Soruyu soran bendim ama Kürşad diğer adamlara döndü. İki elini bir komutan edasıyla arkasında birleştirdi. Çenesini dikti. Herkese dikatli bir şekilde baktı. O da farkındaydı değil mi? Buradaki herkesin şehit olacağını biliyordu değil mi?
Kürşad yüksek bir sesle "buradan karşıya geçmemiz imkansız. Kaçmamızın imkanı yok! Ya ölürüz ya da öldürürüz! Çinliler birazdan burada olur! Unutmayın ya ölüceğiz! Ya da öldüreceğiz! Bunun sonunda kaçadabiliriz şehit de olabiliriz! Şuan korkan varsa çekip gidebilir! Ama kalanlar olacaksa da ölümüne kalsınlar! Sadece bir kere soracağım?!" Herkesin yüzündeki o kendinden emin ifadeler beni affalatmıştı.
Hiç kimsenin yüzünde herhangi bir korku belirtisi yoktu. Kürşad bağırarak "ÖLMEYE VAR MISINIZ?!" diye sordu. Hiç kimse bir kere bile gaflete düşmeden "VARIZ!" diye bağırdılar. Bir de bana deli derlerdi aksine onlar zır delilerdi. Onca çinli askere karşı sadece 40 kişi miydi?! Bu bile isteye intihardı! Kürşad bana onca şey öğretmişti şu ana kadar. Şimdi ise hem kürşad'tan hem de 40 çeriden iki şey öğrenmiştim.
Biri vatan sevgisi..
Diğeri de vatan sevgisinin insana yaptıramayacağı birşey olmadığıydı.
Kürşad ve 40 çerisinden şu anda bunları öğrenmiştim. Bütün herkes kılıçları ve yayları kuşanmıştı. Şöyle bir sorun vardı. Benim bir silahım yoktu. Bunu fark eden Kürşad Kendi yayını bana uzatınca şaşkınlıkla ona baktım. "Ama bu senin?" Kürşad gözlerini devirdi. "Artık senin savaşa silahsız katılmayacaksın herhalde?" Mahçup bir şekilde gözlerimi kaçırdım. "Yay kullanmayı bilmiyorum" bir kaşı havaya kalktı. "Kılıç?" Kafamı olumsuz anlamda salladım. "mızrak?" Dilimi damağıma vurarak cıkladım. İç çekti. "En azından dövüşmeyi ve kendini korumayı biliyorsundur?"
"Hayatımda birine bir kez bile yumruk atmadım" ağzında birşeyler geveledi. Ardından ters bir şekilde "artık seni ilahi güç kurtarsın" deyince dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. "Beni onca Çinli arasında savunmasız mı bırakacaksın?" kürşad öyle biri değil Karmen. "Bilmem seni kurtarmalı mıyım? Senin gibi bir delinin ölümü bana fazla koymaz" afalamıştım. Bu cani adam ciddi ciddi beni Çinlilerin önüne atacaktı! Sıkıntılı bir nefes verdi. "Kaç ve saklan Karmen" kafamı olumsuz anlamada salladım. "Sizi burada bırakamam!"
"Kendini korumaktan bile acizsin!" Diyerek sesini yükselti. Ardından bana başka birşey diyemeden Çinliler çoktan gelmişti. Savaş elbette başlayacaktı. Korkuyla geriye doğru bir adım attım. Elimi ve bacağımı hissetmemeye başladığımda bakışlarımı ellerime çevirdim ve gözlerim fal taşı gibi açıldı. Tüm vücudum saydamlaşmıştı öyle ki ay ışığını bile içinden geçiyordu. Duyduğum haykırış sesi ile bakışlarımı ellerimden çektim ve karşıma baktım. Çinlilerden biri adamlarımızdan birini öldürmüştü!
O gün saatlerce bir savaşı izlemiştim hem de görünmez bir şekilde. Evet görünmez olmuştum ve bunu büyük ihtimal beni korumak için kitap yapmıştı. Zamanı durdurmak istedim ve durdurmaya çalıştım ama yapamadım. Saatlerce Çinliler ve Türkler arasındaki savaşı izledim. Türklerin bir bir ölüşünü izledim. Kürşad'ın sırtına saplanan kılıcı görünce tüm gücümle haykırdım.
Görünmez olduğum kadar sesim de duyulmazdı.
Gözlerimden ard arda yaşlar aktı ve defalarca haykırdım. Bu ne boktan bir hissti böyle! O kadar çok bağırdım ki boğazım ağrımaya başlamıştı. Sol gözümden bir yaş aktı ve çeneme doğru bir yol çizdi. Yer ayaklarım altından kayınca bayılacağımı anladım. Bayılmadan önce ise tek bir şey söyledim.
"Vatan sağ olsun"
⏳⏳⏳
(Günümüz,yıl 2024)
Artık hayal ve gerçek kavramları benim için karmakarışıktı. Neyin hayal neyin gerçek olduğunu çözemez durumdaydım. Şizofren misin Karmen? Göz kapakllarıma akın eden güneş ışığı ile gözlerimi araladım. Odamdaydım. Pardon anneannemin bana verdiği annemin eski odasındayım. Yalan yok annemin zevki güzeldi. Eee kimin annesi. Son olanları hatırlamaya çalıştığımda zamanda yolculuk yaptığım aklıma geldi.
Herkes için imkansız olan şey bende mümkün olmuştu ve zamanda yolculuk yapmıştım. Normalde bunu bağıra çağıra herkese anlatırdım ama kimsenin inanmayacağını bildiğimden anlatmakla uğraşmayacaktım. Şifonyerin üzerinden telefonumu aldım ve tarihe baktım. 07/06/2024 tarihine gülümseyerek baktım ve derin bir nefes verdim. Kendi zamanıma gelmiştim. Ama yine de içimde bir burukluk vardı. Sonuçta kanlı canlı bir savaş izlemiş ve birçok kişinin ölümünü görmüştüm.
Haliyle psikolojimin içine edilmişti. Aynen pisikolojin çok normal çünkü Karmen. İç sesime göz devirerek dolaba doğru ilerledim. Kürşad'ın zamanındayken üzerimde o zamana uygun kıyafet vardı. Şimdi ise zamanda yolculuk yapmadan önce üzerimde olan o kıyafet. Büyük ihtimal o kitabın işiydi. Aklıma binlerce soru musallat oldu.
O kitabı kim yazdı?
O kitabın nasıl böyle güçleri olabilir?
O kitap annenin ise annen de mi zamanda yolculuk yapıyor?
Zaman kıran kim?
Allah bilir iç ses! Allah bilir! Tüm bu soruları kafamdaki sonra düşünürüz kutusuna attım ve giyinmeye başladım. Üzerime siyah diz üstü bir şort ve beyaz sporcu atlet giyindim. Siyah saçlarımı tarayıp at kuyruğu yaptım. Aynadaki görüntüm içler acısıydı. Gökçe sağ olsun onun sayesinde dudağımda ve alnımda bir yara vardı. Ağlamaktan gözlerim şişmiş ve göz altı torbalarım ön plana çıkmıştı. Yüzümü yıkayıp telefonumu alıp odadan çıktım.
O saçma kitaba bakmak dahi istemiyorum!
Odadan çıkar çıkmaz Kutay ile göz göze geldim. Kendileri benim korumam olduğu için odamın önünde beklemişti. Gözleri önce yara olan alnımı ardından da patlamış dudağımı buldu. "Bunu sana kim yaptı?" Gözlerimi devirdim. Her erkeğin klasik sorusuydu. "Sanane" Kutay bana ciddi misin bakışı attı. "Efendim ben sizin korumanızım size olan en küçük şeyde bana hesap sorulur" işte bu detayı unutmuştum. Derin bir iç çektim.
"Deli olduğumdan dolayı kendi kendime zarar verdim yani kimse yapmadı farkındaysan şimdiye kadar odadan çıkmadım ve odaya da kimse girmedi kim yapmış olabilir ki?" Kutay bu açıklamamı haklı bulmuş olmalı ki başka birşey sormadı. Aynen delisin Karmen! Hem de zır deli! "Efendim, Fatma hanım sizi odasında bekliyor sizle önemli bir konuda konuşacak mış"
"Ne konuşacak?"
"Bilmiyorum efendim" çenem ile koridoru gösterdim. "Götür beni Fatma Hanım'ın odasına malum odasının yerini bilmiyorum" Kutay koridorda ilerleyince ben de pıtı pıtı adımlarla onu takip etmeye başladım. Bir odanın önüne geldiğimizde benim için kapıyı tıklatı ve gir sesiyle kapıyı açtı. "Teşekkürler mösyö" diyerek odaya girdim. Fatma anneanne koltukta oturmuş beni bekliyordu. Beni görünce yüzünde bir gülümseme belirdi.
"Nasılsın Karmen?" Gözleri ağlamaktan şişmiş gözlerimle buluştu. "Belli ki iyi değilsin" başımı omzuma doğru eğdim. "Ne için beni çağırdın ihtiyar" yüzünü buruşturdu. "Yaşlı değilim"
"Öylesin"
"Oldukça gencim hatta gençlere taş çıkartırım" ona inanmayan gözlerle baktım. "Yüzünde kırışıklıklar var ve saçlarına beyazlar düşmüş kısacası yaşlısın!"
"Değilim!" Diye bağırdı. Arkamdan anneannemin korumasının kıkırtısını duydum. Anneannemin attığı öldürücü bakış ile tekrardan ciddiyette büründü. Ardından bana baktı. "hadsiz,saygısız,şımarık" diye tısladı. Sırıttım. "Aynen öyle biriyim" anneannem bıkkınca bir nefes verdi. "Bugün Kutay ile beraber okula gideceksin" kaşlarımı çattım. "İtiraz etmek yok Karmen! Üniversiteyi o kadar okuyorsun bir zahmet git! Gittiğin yer zaten benim sahip olduğum bir üniversite olacak bu yüzden sıkıntı çekmeyeceksin"
"Mafya mısın?" Bu sorun ile anneannem harbiden de afalamıştı. Onca soru varken bunu mu sordun Karmen? Şaşkınlığını üzerinden atıp bana döndü. "Seni böyle düşünmeye iten nedir?" Çok haklı bir soru. "Etrafta bir sürü koruma var,zenginsiniz" birden bire yüksek sesli bir kahkaha attı. Katıla katıla gülmeye başladı. "Mafya değilim sadece zenginim ve unutma zenginlerin düşmanları olur bu yüzden de bu kadar çok koruma var"
Anladığımı belirtir bir şekilde kafamı salladım. "Peki annemin kitabı yani zaman kıran onu hiç okudunuz mu?" Kaşları çatıldı. "Annen dışında hiçbirimiz okuyamadık çünkü tüm sayfaları boştu" o an yazıların kendi kendine belirdiği aklıma geldi. "hiç mi yazı yoktu?"
"Hiç. Hayırdır sen neden bunu soruyorsun?" Omuz silktim. "hiç, neyse ben okula gideyim izninizle" diyip hızlı adımlarla odadan çıktım. Kafam bir hayli karışmıştı. Bir de bunca şeyi atlatamadan okula başlıyorum.
Yeni eğitim öğretim yılın hayırlı olsun Karmen.
⏳⏳⏳
Oy verip yorum yaparsanız sevinirim
|
0% |