Yeni Üyelik
8.
Bölüm

(8) İHANET

@moonpiece.24

 

 

(Karmen'den)

 

Savaş Dünya'nın kanunuydu. Savaş daima vardı. Ama savaşın kaderini bazen biz yönetebilirdik. Tarihin kaderi bizim ve zaman Kıran'ın ellerindeydi. Haliyle savaşın kaderi de bizim elimizdeydi. Tüm akış gönderilen casuslar ile değişmişti. Düzeltecek olan ise bizdik. Aydilge ile beraber ilerlerken oldukça sessizdik. Ağır adımlarla ilerlerken ikimiz de konuşmuyorduk. Aramızdaki sessizliği inleme sesi bozdu. Aydilge ile birbirimize baktık. Aydilge anında yayını kavradı ve oku yerleştirerek yayın ipini gerdi. Ben de aynısını yapmıştım. Bizden başka biri vardı. İnleme sesine doğru ilerlediğimizde ağacın dibinde oturmuş, karnından yaralanmış bir Bizans askeri ile karşılaştık.

 

Yayımı indirdiğimde Aydilge inatla yayını ona doğrultmaya devam ediyordu. Asker yavaşça elini kaldırdı. Kısık sesiyle "lütfen, yardım edin..." Demişti. Aydilge ise yardım etmekten çok onu öldürme derdindeydi. "Aydilge!" Aydilge'nin bakışları sert bir şekilde bana döndü. O bakışlardan bir an korksam da beli etmeden ona üsten bakmaya devam ettim. "İndir o yayı!" Aydilge'nin gözleri şaşkınlık ile büyüdü. Benden böyle bir hamle beklemiyordu. Öfkeden titremeye başladı. "Bu kansızlar onca Türk'ün kanını akıttı, birçok cana kıydı. Bana nasıl yayını indir dersin Karmen bacım!"

 

Derin bir nefes aldım. Bizans askeri korku ile bize bakıyordu. "Aydilge yaralı bir askeri öldürmek hani kitapta yazar? Biz Türkler tarih boyunca birçok devlete yardım ettik düşman olmasını bile umursamadan bir bu adama mı gözlerimizi yumucaz? Peki onu öldürdükten sonra için rahat olacak mı?" Bir süre yüzüme baktı. Ardından yavaşça yayını indirdi. Bana hala öfkeyle bakıyordu. Düşmana yardım etmek gururuna dokunuyor olmalıydı. Yayımı bırakıp adamın yanına geçtim. Elbisemin birazını kestim ve onun yarasını sardım. Mataramızdan da biraz su verdim. Tam kalkıp gidecekken asker arkamdan bozuk Türkçesiyle "güney'e doğru gittiler" dediğinde gülümsedim ve aydilge'ye döndüm.

 

"Unutma Aydilge, her iyilik karşılıksız kalmaz. Tıpkı her kötülüğün karşılıksız kalmadığı gibi"

 

⏳⏳⏳

 

(Yazar'dan)

 

Korku herkesin yüreğini ele geçirebilen bir duyguydu ve Kayra hiç olmadığı kadar korkuyordu. Yüreğinde hiç bu denli matem havası olmamıştı. Uçuruma doğru ağır ağır korkuyla ilerlerken dudaklarından tek bir dua çıkıyordu. Allah'ım lütfen gizem'e birşey olmasın. Kayra hiç olmadığı kadar korkuyordu. En sonunda uçurumun ucuna geldiğinde aşağıya doğru baktı ve derin bir nefes verdi. Gizem bir ağaç dalına tutunmuştu. "KAYRA! İMDAT! YARDIM ET!" diye bağırdı. Kayra'nın korkusu gizem'in korkusunun yanında bir hiçti. Gizem ondan daha çok korkuyordu ve korkusu gözlerinden taşıyordu.

 

Kayra gizem'i sakinleştirmek için "dayan! Seni kurtaracağım!" Dedi ama onu nasıl kurtaracağına dair herhangi bir fikri yoktu. Gizem panikle "Kayra! Yardım et! Burası çok yüksek! Daha fazla tutamayacağım!" Dedi. Kayra o an zamanın durmasını istedi ama bu imkansızdı. "Sık dişini gizem!" Etrafına bakındı ve bir çıkar yol aradı ama bulamadı. En sonunda tekrardan uçurumdan aşağıya baktı. "Solunda bir taş var ona bas ben de bu sırada seni kurtarmak için birşeyler arayacağım" gizem'in cevap vermesine dahi izin vermeden hızla uçurumun kenarından ayrıldı ve yere bakınmaya başladı. Gözü yerdeki uzun telde kaldığında yutkundu. Maalesef ipe benzer herhangi bir şey yoktu. Söylenerek teli aldı ve herhangi bir ağaç dalına bağladı.

 

Bu sırada gizemin elleri kızarmıştı ağaç dalını tutmaktan. Dal ha koptu ha kopacaktı. Taşa basarak duruyordu ama taş da düşecekti. Kayra hemen gelip onu kurtarsa iyi olurdu yoksa ölecekti! Gizem yanında beliren tele bağlı ağaç dalı ile bir süre bakıştı ardından kafasını kaldırdı. Kayra elindeki tel ile mi onu kurtarmaya çalışıyordu? Saçmalıktı! Gözlerini büyüttü. "Saçmalama Kayra elin-"

"Elim sikimde bile değil! Önce sen!" Diyerek sözünü kesti. Gizem yutkunarak tele tutundu ve iki ayağını da telin ucundaki ağaç dalına yerleştirdi. Kayra onu yukarıya doğru çekerken kasları belirginleşiyordu ve gizem gözlerini kaslarından ayıramıyordu.

 

Kayra'nın elinde yavaş yavaş yara oluşmaya başladı. Kayra hissettiği acı ile dişlerini sıktı ama buna rağmen gizemi çekmeye devam etti. Gizemin ayakları toprakla buluşur buluşmaz Kayra' ya sarıldı. Kayra bu ani sarılma karşısında afalasa da gizem'e kollarını doladı. Gizem'in gözleri dolmuştu. "Öleceğim sandım" Kayra gizem'i daha çok kendine çekti ve kızıl saçlarına ard arda öpücükler kondurdu. Şükredercesine "ölmedin" dedi. Ardından ise kendine gelerek "ölemesin sen daha benim ömrümü yiyecektin!" Diyince gizem öfkeyle onu itti ve karnına yumruk attı.

 

"Allah senin belanı versin! Kendini kahraman mı sanıyorsun bide orman ayısı!" Kayra bu laflara gözlerini devirdi. "En azından senin gibi soğuk duygusuz bir robot değilim!" Gizem'in gözleri şaşkınlıkla açıldı. "Ben miyim robot? Sen önce kendine bak duygusuz,arsız,çapkın!" Gizem ona daha fazla laf söyleyebilirdi tabi Kayra'nın elindeki kanı görmeseydi. Kayra'nın elini hızla tutup ters çevirdi ve avcuna baktı. Avcu kan içindeydi. Gizem pişmanlıkla kayra'ya baktı. "Özür dilerim" Kayra herhangi bir şey demedi çünkü gizemin yüzünü incelemekle meşguldü.

 

Gizem elbisesinden bir parça yırttı ve kayra'nın elini sardı. Küs olduklarını bir an unutup eskiden yaptığı gibi avcunu öptü ve "öptü geçti mi?" Diye sordu. Bu sorunun ardından ikisi de yutkundu ve bir süre bakıştılar. Gözlerinden geçmiş aktı ikisininde. Kayra ile gizem geçmişte kalmıştı. İkisinin ilişkisi geçmişte kalsada geçmiş onlar için geçmemişti. Kayra anında ateşe değmiş gibi elini çekti. "Teşekür ederim" deyip arkasını dönüp ilerledi ve gizem de onu takip etti.

 

Ondan sonrasında ise sessizlik hakim oldu ve ikisi de konuşmadı....

 

⏳⏳⏳

 

(Karmen'den)

 

Aydilge ile yürümeye devam ederken ağzımdan şaşkın bir nida çıktı. Saye ve Aker bize doğru geliyordu. İkisini görünce kaşlarımı çattım. Çünkü ikisi de sırılsıklamdı ve ek olarak aker'in gözü morarmıştı. "Ne oldu size?" Saye gözlerini devirdi. "Aker tarafından bir suikaste uğradım ve nehre atıldım. Aker de beni kurtardı sonrasında boğulmayayım diye" gözleri kısıldı. "Sanki beni nehre atan kendisi değil" Aydilge gülmemek için kendini zor tutuyordu. Çenesi ile aker'in gözünü işaret etti. "kim vurdu?" Aker'in bakışları bir an saye'ye değince kimin yaptığını öğrenmiş olduk. "Onu öpünce öfkeyle yumruk attı" gözlerim fal taşı gibi açıldı.

 

Saye utançla bakışlarını kaçırdı. "Siz öpüştünüz mü?" Bunu soran tabiki de bendim. Aker elini ensesine attı. O da utanmıştı. "Saye boğulmuştu aramıza geri dönsün diye suni teneffüs yaptım o da beni öbür dünyaya gönderdi" gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım. Aydilge ise kulağıma eğilip fısıltıyla "ideal bir ilişki" diyince onaylar bir şekilde kafamı salladım. Bu sırada ağaçların arasından Kayra ve gizem çıktı ve bize doğru geldiler. İkisi de oldukça iyiydi Kayra'nın eli dışında. Eli sarılmıştı. Kaşlarım çatıldı.

 

"Eline ne oldu?" Kayra bir an ne diyeceğini bilemedi ardından ise "kılıç kesti" dedi. Sadece kafamı salladım. Bu sırada Aydilge "kaç tane casus var?" Diye sorduğunda bir an düşündüm. "10 tane" Aydilge sorgular bir biçimde "peki kaç tanesini öldürdük" Kayra "4" dediğinde diğerlerine baktım. Saye "3" dedi. Ben de"1" dediğimde kaşlarımı çattım. "Son 1 casus nerede?" Gergin bir nefes verdim. Son bir casus vardı ve onu bulmalıydık. Duyduğumuz hışırtı sesleri ile kafamı sola doğru çevirdiğimde casuslardan son kalanını gördüm. Gizlice bizi izliyordu.

 

Benim bakışlarımı farkedince koşmaya başladı. Diğerleri de farkettmişti. Hızla yayımı kavradım. "Siz burada kalın sonuncusu benim!" Diyerek casusun peşinden koşmaya başladım.

 

Hızlı koşuyordu şerefsiz!

 

Hızımı artırdığımda çoktan Bizans sınırına geçmiştim. Çadırların olduğu alana geldiğimizde adam "imparator Romen diyojen!"diye bağırdığında hızımı daha da artırdım ve adamın üzerine atladım. İkimiz beraber yokuştan aşağıya yuvarlandık. Sırtıma değen taşlardan dolayı hafifçe inledim. Casus tam ayağa kalkmıştı ayağına tekme attım. Böylelikle tekrardan yere düştü. Yayımı alıp ayağa kalktım ve onun önüne geçtim. "Eğer ağzını açarsan seni bir güzel sikerim aklın hayalin durur!" Adam tehditimi umursamadan "komutan diyojen!" Diye bağırdığında yayımla sert bir şekilde boynuna vurdum. Ardından nabzını ölçtüğümde öldüğünü anlamıştım.

 

Hiçbir casus hilal taktiğini ötememişti. Ama bir şey daha vardı. Savaş borazanı. Savaş borazanı çaldığı an gidecektim. İçimden saymaya başladım. Yedinci saniyede imparator diyojen "SAVAŞ HAZIRLIKLARINA BAŞLAYIN!" diye bağırdı ve savaş borazanları çalmaya başladı. Sırıtarak yerde ölü olarak yatan casusa baktım. "Noldu cerram"

 

⏳⏳⏳

 

Hepimiz sıraya dizilmiş bir şekilde Alparslan'ı bekliyorduk. Aydilge yanımıza gelmiş ve alparslan'ın geleceğini ve sıraya geçmemizi söylemişti. İlk başta şaşırsakda dediğini yapmıştık. Kayra gergin bir şekilde "neden sıraya girdik?" Diye sordu. "bence bizi sıra dayağına geçirecek kara çocuk" gizem gözlerini devirdi. "saçmalama kar" biz bunları konuşurken Alparslan çoktan gelmişti. Önce önümüzde durdu ve bir komutan edasıyla dikildi. Hepimize teker teker baktı. Ardından sert ifadesinden taviz vermeden "hepiniz korkusuzca hainlerle savaştınız. Korkusuz cengaverler oldunuz. Devlet adına savaştınız. Bunun elbette bir karşılığı olacak" dedi ve elini dostane bir tavırla omzuma yerleştirdi.

 

Çenemi dikleştirerek ona baktım. "Biz ne yaptıysak devletimiz için yaptık. Hiçbir karşılık beklemeden" Kayra yüzünü buruşturdu. "Ana avrat sövseniz daha iyiydi sultanım" dediğinde alparslan'ın gözündeki ifade ile omuzlarım dikleşti. Bize gurur ile bakıyordu. Gizem "Kar'ın da dediği gibi biz karşılık beklemeden yaptık ama sizden birşey isteyebilir miyiz?" Hepimiz ne isteyeceğinin merakıyla gizem'e baktık. Gizem ise bize bakışlarını değdirmeden "bize nasihat verir misiniz?" Dedi. O an yüzümde bir tebesüm oluştu.

 

Herkesin hayalinde mutlaka geçmişe gitmek ve ataları ile konuşmak vardır. Ve biz bu hayali yaşayanlardık. Görev bitmişti ve gitme zamanı gelmişti. Gizem ise gitmeden önce alparslan'dan nasihat dinlemek istiyor gibiydi. Alparslan gülümsedi. "Normalde gençler nasihat dinlemez ama.." derin bir nefes aldı. "Karşınıza mutlaka düşmanlar çıkacaktır ama korkmayın. Çünkü her düşmanın yıkılacağı zaman vardır. Gücünüz yetiyorsa öldürün ama masumların canına kast etmeyin. Türk evladına yakışmaz. Aklınız varsa süründürün ama alay etmeyin. Karakterinize yakışmaz.

 

Kadın olduğu yerde kavgayı kesin. Her türk töresinde bu vardır. Siz kızlar ise daima güçlü olun. Unutmayın erkek bozulursa aile bozulur ama kadın bozulursa devlet bozulur. Kendi kanınızdan olan biri ile ters düşmeyin. Ama ihanet edeni de affetmeyin. Dini kullanarak sizi yönetmek isteyenler olacak,karşı çıktığınızda ise sizi kâfir ve vatan haini görecekler. Onlara kanmayın ve baş kaldırmasını bilin. Türk dışındakilere siyaset konusunda taviz göstermeyin. Unutmayın türkler devleti kurmuş ve altın çağlar başlatmıştır. Türk dışında başa geçenler ise devletin yıkılışına sebep olmuşlardır.

 

Kendinizin ve kendinizden küçüklerin karakterini eğitin. Unutmayın sizin karakteriniz devletin karakteridir. Savaşta canınızı tamamen ortaya koymayın çünkü ölürsünüz ve bir ölü devleti kurtaramaz. Ama korkup kaçmayın da çünkü korkan türk değildir. Akılı adımlar atın. Düşmanınızı şaşırtın. Ve Türk olduğunuzdan utanmayın. Batıya hayran olup kendi kültürünüzü bırakmayın ama Batı'nın gerisinde de kalmayın. Şuan size öğüt gibi geliyor bu sözlerim ama gelecekte anlayacaksınız bu sözlerimin ne anlama geldiğini. Sadece bir an meselesi..."

 

Benim omzuma iki kere vurdu ve arkasını ilerleyip gidecekken bana döndü. "Lider az önceki laflarım özellikle senin içindi. İçindeki gücün ve cesaretin farkına bak. Bunlar senin için basit birer duygu olabilir ama içindeki ruhun nelere kadir olabileceğini tahmin bile edemezsin" o an dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Alparslan tekrardan önüne doğru döndü ve ilerledi. Birazdan savaş öncesi namaz kılınacak ve savaş başlayacaktı. Savaşı Alparslan kazanacak ve Türklere Anadolu'nun kapıları açılacaktı.

 

Veda vakti gelmişti. Görevi yerine getirmiştik. İşte şimdi gittme zamanıydı. Gülerek aydilge'ye döndüm ve ona sımsıkı sarıldım. İlk başta kaskatı kesildi ama sonrasında da kollarını belime doladı. Bir süre birbirimize sımsıkı sarıldık. Bu sırada ensesinde gördüğüm dövme ile şaşkınlıkla kalakaldım. Ensesinde ZK dövmesi vardı. Yani zaman kıran. Ya zaman kıran'ın adamıydı ya da bizzat oydu.

 

Sırtından bıçaklanmış gibi hissetmen normal mi Karmen?

 

Sırtımdan bıçaklanmış,ihanete uğramış gibi hissediyordum. Az bir sürede arkadaş olmuştuk ama iyi anlaşmıştık. Bana ihanet etmesi yazık olmuştu. En başından beri casusları ararken en büyük casus yanı başımızdaydı. Benim kollarımın arasındaydı. Acı bir şekilde gülümsedim. Ağlayamazdım çünkü yalnız değildim. Dudaklarımı aydilge'nin kulaklarına yaklaştırdım ve fısıldayarak "söyle o oruspu çocuğu zaman Kıran'a gün gelecek karşılaşacağız ve ben ona acımayacağım. Karşıma çıkamayacak kadar korkak zaten" geri çekildiğimde kaşlarını çatmıştı. Sahtelik akan bir gülümseme gönderdim ona. "Senle iyi bir dost olabilirdik" başımı omzuma doğru yatırdım. "eğer zaman Kıran'a çalışmasaydın ve casus olmasaydın"

 

Arkamdakilerin son derece şaşkın olduklarını bilsem de gram umursamadım. Aydilge'ye çarparak ilerledim. Bu sırada çantamdan ışıklar yayılmaya başlamıştı. Hızla ormana daldım. Bu sırada bizimkiler de benimle gelmişti. İlerlerken bir nehrin oraya geldik. Bu sırada saye homurdanarak "buraya gelmek zorunda mıydık kar?" Dediğinde gizem "senin öpüşme olayın umrumuzda değil süslü" demişti. Bu sırada yere çöktüm ve kitabı açtım. Kitabı açtığımda uykum gelmeye başladı. Sanki tüm zaman yavaşlamış gibiydi.

 

Bakışlarım kaymaya etraf dönmeye başladığında kafamı kaldırdım ve bizimkilerin yavaş yavaş bayıldığını gördüm. Gözlerim kapandığında ben de bayılmıştım.

 

Uyandığımda kendi zamanımda olacağımı biliyordum.

 

       

 

 

 

 

Loading...
0%