Yeni Üyelik
9.
Bölüm

(9) ŞEHZADE

@moonpiece.24

 

 

(Yer Osmanlı imparatorluğu,yıl: 4 Mayıs 1743)

 

 

 

 

Kötülük zaman dinlemezdi. Kötülük her türlü vakitte vardı. Zamanda milyonlarca yıl geriye gittiğinizde bile kötü insanlarla karşılaşabiliridiniz. Kötülük zaman değil karakter meselesiydi.

 

Asırlar değişiyor ama kötülükler hiç değişmiyor...

 

Kötülük deyince aklımıza fiziksel şiddet gelse de psikolojik şiddet de bir kötülük türüydü. Karşımdaki at arabasına bakarken bunu bir kez daha anlamıştım. Şuan Osmanlı zamanında 1700'lerdeydik. Karşımızdaki at arabasında kadın ve çocuklar vardı. Aynı zamanda beş tane adam. Belli ki kadın ticareti yapıyorlardı. Dediğim gibi kötülük yılla bakmıyordu. İçten içe öfkelenmiştim. Erkekler neden kadınları ve çocukları gelir kaynağı olarak görüyorlardı? Galiba bu hiçbir zaman değişmeyecekti.

 

Onları o adamlara bırakamazdım. Onları kurtarmanın bir yolu olmalıydı ama ne? Düşün Karmen. Ben kafamda planı oturturken Aker yanıma geldi. "Kar?" Sesimi alçaltarak "efendim?" Diye bir karşılık verdim. Aker sanki bana birşey diyecek de çekiniyor gibiydi. "Kar" içimden derin bir 'ya sabır' çektim. "Buyur Azman" bir süre sustu ardından tekrardan "Kar" deyince dayanamayarak "eğer hemen konuşmazsan seni adamların eline veririm!" Diyerek tehdit ettim. "Yani anlatayım?"

 

"Eee bir zahmet!"

 

"Ama ya kızarsan?"

 

"Kızacağım bir şey ise anlatma"

 

"Ama önemli!"

 

"O zaman anlat Allah'ın cezası!"

 

"Kızmayacağına söz ver?"

 

"Siktir git Azman!"

 

"Yani anlatmayayım?"

 

"Anlatmazsan hatrım kalır!" Bir kaşı havaya kalktı. "O zaman anlatayım" yüksek seste ofladım. Ne anlatacaksa anlatsın artık Karmen! "Uzun zamandır birini dövmüyorum, sabrımı fazla zorlamasan mı?" Tek kaşımı tehditkar bir biçimde kaldırdım. Aker oflayarak "kızım sende bir karar ver anlatayım mı anlatmayım mı?!" Bu çocuğu direkt öldürsek olmaz mı? Sesimi sakin çıkarmaya çalışarak "anlat Güzel arkadaşım" Aker yüzünü buruşturdu. "O zaman anlatmıyorum!" Sabır taşım çatladı Karmen! Sinirle "üçe kadar sayıcam kaç azman!" Aker sesimdeki tehditi anladığı için geriye doğru adımlamaya başladı. "Arkadaşlar benim için bir el Fatiha!" Diyip kaçmaya başladığında onu kovalamaya başladım. Hem de elimde yayla!

 

Arkamdan gizem'in "iyi çocuktu yazık oldu!" Dediğini duysam da umursamadan onu kovalamaya başladım. "Ulan azman! Kurtar kendini şimdi benden!" Aker koşarken gördüğü derin çukur ile yönünü ani bir manevra yaparak sağa koştu ben ise kendimi tutamayarak koşmaya devam ettim. Yokuş aşağı aker'i takip etmeyecektin Karmen! O anki korkuyla kafamı iki yana doğru salladım. "HAYIR! HAYIR! HAYIR! HAYIR" koşarken çukurun yakınlarına geldiğimde kendimi durdurmayı başarsam da dengemi kaybettiğimden düşer gibi oldum. Hayatım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçmeye başladı. Her şey benim için bitmişti değil mi?

 

Bir anda biri hem belimden hem de kolumdan tutarak beni geriye doğru çekti. Beni kim kurtardı bilmiyorum ama o anki korkuyla gözlerimi sımsıkı kapamıştım. Beni belimden tutunca başımı göğsüne yasladım. Bedeni kaskatı kesilmişti. Nefesini saçlarımın arasında hissediyordum. Gerilmişti. Gözlerimi açmadan "öldüm mü?" Diye sordum. Aynen Karmen. Şuan sana sarılan da azrail. Göğüsünün hareketinden güldüğünü anladım. "Yok hala yaşıyorsun" deyince derin bir nefes verip alnımı göğsünden çektim ve başımı kaldırarak ona baktım. Dayanamayıp onu incelemeye başladım.

 

Ona bakınca ela gözlerinden başka birşey göremiyordum. Gözleri dışında tüm yüzünü kapatmıştı. Kaşlarımı çattım. İçimde yüzünü görme isteği doldu. Nasıl görünüyordu? Neden yüzünü gizliyordu? Ve bu arada kötü haber dostlar boyu oldukça uzundu. Rahatlıkla 1.90'diyebilirdim.

 

Adamın boyu şaka mı?

 

Ben 1.75 olduğum için onun göğsüne kadar gelsem de oldukça uzun olması canımı sıkmıştı. Ben bunları düşünürken o da beni inceliyordu. Gözleri önce saçlarımda oyalandı. Ardından tüm yüzümü incelemek istercesine incelemeye başladı. O an o kadar güzel bakıyordu ki bir an dünyanın en güzel kadını olduğumu düşündüm. Öyle değildim ama bana öyle hissettiren oydu. Gülümsedim. Gözleri gülümsememde oyalandı ve yutkundu. Gözleri özelikle yanağımdaki çukurda oyalandı.

 

Gamzem yoktu ama gülünce beliriyordu. "Beni kurtardığın için teşekkür ederim" dediğimde benimle göz göze geldi. Benim kömür karası gözlerim onun elalarıyla buluştu. Teşekürüme başını sallayarak yanıt verdi. Duyduğumuz öksürük sesi ile aynı anda sağa doğru baktık. Kayra öksürerek dikatimizi kendi üzerine çekti. Saye şaşırmış, gizem kaşlarını çatmış, Aker gözlerini büyütmüş, Kayra ise öfke ile bize bakıyordu. Gizem gözleri ile adamı işaret edince ona baktım ve fark ettiğim detay ile gözlerim ardına kadar açıldı. Yüzümüz arasında çok az bir mesafe vardı. Onun bir eli kolumu diğeri ise belimi tutmuştu. Ben ise iki elimi onun göğsüne yerleştirmiştim. Ben nasıl bu pozisyonu fark etmediysem o da anlamamıştı.

 

İkimiz de aynı anda pozisyonu kavradığımızda hızla birbirimizden ayrıldık. O an yanaklarım kızardı. Sanki yüzüme ateş basmıştı. Sen utanmayı bilir miydin Karmen?

 

Bana cidden çok fazla haksızlık yapıyorsun iç ses.

 

Bizimkilere döndüğümde Kayra sinirle bileğimi tutu ve beni arkasına çekti. "Ne oluyor birader?!" Kafa tutuğu kişinin atası olduğunun farkında mı? Lütfen atalara saygı! Gizem ile göz göze geldiğimizde bakışlarını kaçırdı. Lanet olsun! Gizem hala kayra'ya aşıktı ve Kayra beni arkasına alarak sanki beni kıskanmış gibi davranmıştı. Bu da gizem'i hayal kırıklığına uğratmıştı. İşin garip yanı bu durumu garipseyen ben,gizem ve beni kurtaran adamdı. Diğerleri sanki bu gayet doğal bir hareketmiş gibi umursamazdı.

 

Yine nasıl bir aşk üçgenine düştük Karmen?!

 

Beni kurtaran Süpermen bey kayra'ya kibirli bir bakış attı. "çocuksun, daha burada olmamanız gerektiğini anlamayacak kadar çocuksun" deyip yanımızdan ayrıldı. Yalnız ne dediğini anlamayan bir tek ben miydim?

 

                                  ⏳

 

 

 

(Tugay'dan)

 

 

 

 

Elimdeki yay ile ormanda dolaşıyordum. Amacım sadece avlanmaktı. Bir an kaderime sövmek istedim. Saraylarda şehzade olup her istediği olan ben şuan sürünüyordum. En çok da açlıktan sürünüyordum. Bu halde olmayı ben istememiştim. Babam zorlamıştı. Pardon padişah! Malum artık onun gözünde ben de halktan biriydim. Tüm hayatım sadece iki günde değişmişti. Bilirsiniz her padişahın birçok oğlu olurdu ve babamızdan sonra birimiz tahta geçmek zorundaydık. Birilerini yönetmek, savaşlar, altınlar,zenginlikler bunlar hiçbir zaman ilgimi çekmemişti. Aksine huzurlu bir hayat istiyordum. Saray entrikaları beni boğuyordu.

 

Biz on kardeştik. Konu taht olunca babam ölür ölmez taht kavgası başlamıştı. Ben ve en küçük daha altı yaşında olan kardeşim bu kavgadan geri kalmıştık. Bu kavga üç gün sürmüştü. En büyük abim ikinci abimi zehirleyerek öldürmüş, üçüncü abimi idam ettirmiş, dördüncü abimi ise gizlice vurmuş ve intihar süsü eklemişti. Benden bir yaş küçük kardeşimi ve iki kardeşimi ise boğarak öldürmüştü. Çok iyi hatırlıyorum saraydan çıkan o yedi tabutu. Altı yaşındaki kardeşim ulaş o an bana öyle bir korku ile bakmıştı ki hatırlaması işkenceydi.

 

En büyük abim gibi onu öldüreceğimi düşünmüştü! Ama ben o gün o kadar tabuta ve abime inat ona sarılmıştım. Ardından kardeşimi ebeme emanet edip saraydan ayrılmış ve artık bir şehzade olmadığımı duyurmuştum. Bu da halkın bana tepki vermesine neden olmuştu. Babam da dahil tüm halk padişah olmamı istiyordu. Çünkü kardeşlerimden daha zeki ve daha güçlüydüm. Ama sarayı terk etmem halk için bir hayal kırıklığı olmuştu. Umrumda da değildi. Bir taht için kardeş katili olmayacaktım!

 

Şehzade olmak ne kadar güzel olsa da bunun bir de böyle bir kanlı yüzü vardı....

 

Saraydan çıkar çıkmaz tüm halk bana sırtını dönmüştü. Hatta evlenmeyi düşündüğüm sevgilim bile bunu duyar duymaz 'beni tecavüz etti' diyerek bana iftira atmıştı. Halkın ağır tepkisinden dolayı kendime ormanda ev yapmış ve ormanda yaşamaya başlamıştım. Derin bir nefes alıp ilerlerken ilerdeki çukuru gördüm ve çukura düşmek üzere olan kadını. Çukur hiç olmadığı kadar derindi ve oraya düşerse ölebilirdi! Yayımı atıp kadına doğru koştum. Tam düşecekken onun hem belinden hem de kolumdan tutarak geriye doğru çektim. Kız o anki korku ile gözlerini kapattı ve alnını göğsüme yasladı.

 

O an kaskatı kesildim. Sanki zaman benim için durmuştu. Bu kızın benim üzerimdeki etkisi cidden sinir bozucuydu. Boğuk sesiyle "öldüm mü?" Diye sorması ile gülmemek için kendimi zor tutum. Aynen ölü olduğu için şu anda konuşuyordu. Düz bir sesle "yok hala yaşıyorsun" dediğimde alnını geri çekti ve başını kaldırarak bana baktı. O an onla göz göze geldik. Onu incelemeden kendimi tutamadım. Siyah saçları omuzlarına doğru dökülüyordu. Hayatım boyunca siyahın bu kadar koyusunu gördüğümü hatırlamıyordum. Kömür karası gözleri ışıl ışıldı. Yanakları hafiften belirgindi. Burnundan yanaklarına doğru kahverengi çiller vardı. Dolgun dudakları ise insanı çileden çıkaracak cinstendi. Kaşlarını çatınca neden böyle bir tepki verdiğini anladım.

 

Yüzümü kapamam onu rahatsız etmişti. Yüzümü kapamamın nedeni alnımdan çeneme doğru ilerleyen abimin açtığı o derin ve korkutucu yaraydı. Normalde saklamazdım ama herkes bana korku dolu ve acıma dolu bakışlar attığı için zamanla kapamıştım. Karşımdaki kız kaşlarını çatınca çocuk gibi görünmüştü gözüme. Bu arada kötü haber boyu bizim buradaki kızların aksine oldukça kısaydı. Buradaki kızların çoğu omzuma gelirken o göğsüme kadar geliyordu. Yüzünde birden gülümseme olduğunda gözüm yanağındaki çukuru buldu. Gamzesi yoktu ama gülünce belli olmuştu. "Beni kurtardığın için teşekkür ederim" diyince ne diyeceğimi bilemediğim için sadece kafamı sallamak ile yetindim.

 

Bir anda duyduğumuz öksürük sesi ile anında başımızı çevirdik ve bir gurup gördük. İki kız iki erkekten oluşuyorlardı. Hepsini sırayla inceledim. Erkeklerden biri bana öfkeyle bakıyordu. Siyah saçları kısaydı ve alnına dökülüyordu. Siyah gözlerinde çakan şimşekleri buradan görebiliyordum. Kızın nesi oluyordu? Abisi? Kocası? Sevdiği? Yanındaki kıza baktığımda ise donuk bir şekilde baksa da kaşlarını hafifçe çatmıştı. Diğer kızın aksine oldukça uzundu. Kızıl saçları boynuna kadar kısa kesilmişti. Yeşil gözlerinde hiçbir duygu yoktu. Onun dışında güzeldi. Yanındaki erkek ise kıvırcık kumral saçlara ve benim gibi ela gözlere sahipti. O ise şaşkınlıkla bakıyordu. Onun yanındaki kız ise sarışın ve okyanus mavisi gözlere sahipti. Bu kız ise diğer iki kızın aksine oldukça kısaydı. Ve çok süslü giyinmişti.

 

Bakışımı yanımdaki kıza çevirdiğimde fark ettiğim şey ile yutkundum. Aramızda çok az bir mesafe vardı. Ben onun bir kolunu ve belini tutmuşken o da ellerini göğüsüme bastırmıştı. Çok uygunsuz bir pozisyonda duruyorduk. İkimizde aynı anda geriye çekildiğimizde kara çocuk kızın bileğini tutu ve arkasına aldı. Sert ve tehditkar bir sesle "ne oluyor birader?!" Dediğinde kaşlarımı çattım. Kızıl saçlı kız kıskançlıkla kıza baktı ve gözlerini kaçırdı. Ondan hoşlanıyordu değil mi? Kara oğlanın kızı sahiplenmesi onu üzmüştü.

 

Düşünme tugay sanane onlardan!

 

Ona kibirli bir bakış attım. Daha kimle konuştuğunu bile bilmiyor. "Çocuksun. Daha burada olmamanız gerektiğini anlamayacak kadar çocuksun" deyip yanlarından ayrıldım. Bir an keşke kızın adını öğrenseydim diye düşünsem de arkama bakmadan yürümeye devam ettim. İçimden bir ses o kızla tekrardan karşılaşacağımızı söylüyor.

 

                                 ⏳

 

 

Yayımı çekip beşli arkadaş gurubuna doğrulttum. Bu adamlar kadın ve çocukları satıyordu. Herkesin gözünde bir tecavüzcüydüm. Onlar bana iftira atmış ve özgürlüğümü almışlardı neden onları korumaya devam ediyordum ki? Tecavüz iftirası ile mahkemeye alınmıştım. Kanıt olmamasına rağmen kadı (Osmanlı zamanındaki hakim) benim için sürgün etme kararı çıkarmıştı. Bunun üzerine zindandan kaçmıştım.

 

İşlemediğim bir suçun cezasını çekmeyecektim!

 

Tam yayı bırakacaktım ki gördüğüm yüz ile küfür savurmamak için kendimi zor tutum. O kızın orada ne işi vardı?! Kurtardığım kız adamlarla konuşuyordu. İçimde nedenini bilmediğim bir öfke belirdi. Adam elini kızın saçına atınca yayı bıraktım ve oklar adamların alnını delerek yere düşmelerine sebep oldu. Kız korku ile etrafı taradı ve okların sahibini aradı. Bakışlarını bana doğru çevirince göz göze geldik. O ne kadar görmese de dudaklarım kıvrıldı. Kız ise oldukça şaşırmıştı. Bu sırada arkadaşları ise at arabasının içindeki zindanı açarak kadınları ve çocukları çıkarıyorlardı. Kız bakışlarını ısrarla üzerimde tutmaya devam etti. Çenesini kaldırıp omuzlarını dikleştirdi. Kendince bana meydan okuyordu.

 

Bu hoşuma gitmişti.

 

Kafamı 'sen iflah olmazsın' dercesine iki yana salladığımda o da gülmüştü. Bu esnada kızın kolunu sertçe tutan yeni çeri (Osmanlı dönemi askerleri) ile kaşlarım çatıldı. Her ne oldu bilmiyorum ama gurubu zorla götürmeye başladılar. Ne diye almışlardı ki? Onların amacı o kadın ve çocukları kurtarmaktı! Kız bana 'yardım et' dercesine bakınca başımı omzuma eğdim ve göz kırptım. Bu onu kurtaracağım anlamına geliyordu. Dudaklarında bir tebesüm belirdi. Ne demek istediğimi anlamıştı. Çok garip bir şekilde konuşmadan anlaşabiliyorduk.

 

Kızı ve arkadaşlarını alarak zorla götürmeye başladılar. Ne olacaktı bilmiyorum ama süreci biliyordum. Önce zindana ardından da mahkemeye gideceklerdi. Derin bir nefes alıp saklandığım yerden çıktım ve ilerlemeye başladım. O kızı zindanda bırakacak değildim. Kendim kaçtığım gibi onu ve arkadaşlarını da kaçıracaktım. Riskliydi ama benim için sıkıntı değildi. Riski severdim.

 

Galiba bunun için bana bir zamanlar domates atan halkımın arasına karışmalıydım...

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%