Yeni Üyelik
16.
Bölüm

16) Gerçek Dünya, Gerçek Mücadele

@moonwien

Kendi dünyamıza geri döndüğümüzde, o büyülü atmosferin yerini daha tanıdık, fakat daha karmaşık bir gerçeklik aldı. Bir anlık sessizlikle etrafı izlerken, yeniden gerçeğe döndüğümüzü fark ettik. Ancak bu kez farklıydık; içimizde taşıdığımız hayaller, öğrendiklerimiz ve yaşadıklarımız, bizi daha güçlü yapmıştı.

 

“Şimdi ne yapacağız?” diye sordum, etrafıma bakarak.

 

Arda, derin bir nefes aldı ve yüzüne bir gülümseme yerleştirerek, “Sergimizi burada da açacağız,” dedi kararlı bir sesle. “İnsanlar, buradaki gerçek dünyada da hayallerimizi görmeli.”

 

Gerçek dünyada bir sergi açma fikri harikaydı, fakat karşılaşacağımız zorlukları biliyordum. Bu dünya, büyülü alemde olduğu kadar destekleyici değildi. İkimiz de hayallerimizle başa çıkmak ve onlara sımsıkı sarılmak zorundaydık.

 

İlk iş olarak, sergimizi planlamaya başladık. Eserlerimizi tekrar elden geçirmek, mekan aramak, finansman bulmak ve insanları bu sergiye çekmek için yoğun bir çalışmaya girdik. Ancak ne kadar çok çabalasak da her şey o kadar kolay ilerlemiyordu. Gerçek dünyadaki engeller daha somut ve zorluydu.

 

Bir sabah, çalıştığımız kafede otururken, Arda’nın yüzünde bir gerginlik gördüm. “Sence bu iş gerçekten olacak mı Serra?” dedi. “Gerçek dünyada işler hayal ettiğimiz gibi gitmiyor.”

 

“Evet,” dedim, başımı eğerek. “Bu dünya bambaşka. Hayallerimize inanıyoruz ama gerçekler bizi zorluyor.”

 

Arda, fincanındaki kahveden bir yudum aldı ve derin bir nefes vererek masaya yaslandı. “Hep bu anı hayal ettim; insanlara sanatımla ilham vermek istedim. Ama işler istediğim hızda gitmiyor.”

 

“Hayaller genelde hemen gerçekleşmez,” dedim. “Zorluklar her zaman olur, ama burada önemli olan, ne kadar inatçı ve kararlı olduğumuz.”

 

O an gözlerim tavşanın bize söylediği sözleri hatırladı. “Siz hayallerinizi gerçekleştirirken, karşılaşacağınız engellerden korkmayın. Her zorluk, sizi daha da güçlendirecek.”

 

Arda derin düşüncelere dalmış gibiydi. “Belki de daha fazla çaba göstermeliyiz,” dedi. “Pes etmemeliyiz.”

 

O gün, bir kez daha birbirimize söz verdik: Hayallerimizden asla vazgeçmeyecektik, ne olursa olsun bu yolculuğa devam edecektik.

 

Sergi için yoğun bir çalışma temposuna girdik. Arda her zamanki gibi yaratıcı projeler üzerinde çalışırken ben de insanlara ulaşmak için sosyal medya kampanyaları düzenlemeye başladım. Bir yandan finansman ararken diğer yandan sergiyi duyurmak için küçük etkinlikler düzenledik.

 

Günler, haftalar geçti ve nihayet bir sergi mekanı bulmayı başardık. Ancak bir problem daha vardı: Sergiyi finanse edecek paramız yetersizdi. Ne kadar çabalasak da ihtiyaç duyduğumuz kaynakları toplamak zor görünüyordu.

 

“Bu iş böyle olmayacak,” dedi Arda bir gün, sergi salonunun önünde dururken. “Yeterince insan ilgilenmiyor. Sponsor bulamıyoruz.”

 

Ben de aynı kaygıları yaşıyordum, ama o ana kadar edindiğimiz tecrübeler bize pes etmeyi öğütlemiyordu. “Bir çıkış yolu bulmalıyız. Belki de daha fazla insana ulaşmak için farklı yollar denemeliyiz,” dedim.

 

Tam o anda, bir fikir aklıma geldi. “Neden eserlerimizi halka açık bir alanda sergilemiyoruz?” dedim heyecanla. “Sokakta, insanların doğal olarak karşısına çıkabiliriz. Bu sayede daha fazla kişi bizimle tanışabilir.”

 

Arda gözlerini kıstı ve bir an düşündü. “Bu... aslında mükemmel bir fikir! Sanatımızı ve hayallerimizi herkesle buluşturabiliriz. Ayrıca insanları, onların dünyasında, günlük hayatlarının ortasında yakalamış oluruz.”

 

Bu fikirle beraber planlarımızı yeniden şekillendirdik. Sergimizi sadece bir mekana hapsetmek yerine sokaklara taşıdık. Şehir merkezindeki bir parkta açık hava sergisi yapmaya karar verdik. Hem eserlerimizi sergileyecek hem de insanların ilgisini çekebilecek yaratıcı aktiviteler düzenleyecektik.

 

Sergi günü geldiğinde, içimde hem heyecan hem de endişe vardı. Her şeyin nasıl gideceğinden emin olamıyordum. Ancak hazırlıklarımız tamamlanmıştı ve bir kez daha hayallerimizle insanların karşısına çıkmaya hazırdık.

 

Gün ilerledikçe, parkta dolaşan insanlar eserlerimizi görmeye başladı. Arda, parkın bir köşesinde resim yaparken, ben de sergiyle ilgili sorulara cevap veriyordum. Yavaş yavaş kalabalık arttı. İnsanlar, günlük hayatlarının ortasında sanatla buluşuyor ve ilham alıyorlardı.

 

Bir noktada, bir kadın yanıma yaklaştı. “Bu eserler çok etkileyici,” dedi. “Hayallerin peşinden koşmanın ne kadar zor olduğunu biliyorum. Ama sizin serginiz bana umut verdi.”

 

Bu sözler, o an her şeyin anlamını tekrar hatırlattı bana. Hayallerimizin peşinden koşmak zordu, ama insanlara ilham vermek, tüm bu çabanın karşılığıydı.

 

Sergi günleri boyunca, insanlar eserlerimize yoğun ilgi gösterdi. Şehirde bir fark yaratmıştık. Arda’nın çizimleri, benim anlatılarım ve ikimizin de yaşadığı içsel yolculuk, insanların kendi hayallerini yeniden düşünmesine neden oluyordu.

 

Serginin son günü geldiğinde, Arda’yla yan yana oturup parkın bir köşesinden manzarayı izledik. “Bunu başardık,” dedi. “Gerçekten başardık.”

 

“Evet,” dedim, derin bir nefes alarak. “Ama bu daha bir başlangıç. Hayallerimizi daha da büyütmeliyiz.”

 

Arda gülümsedi. “Evet, daha yapacak çok işimiz var. Ama şimdi, her şey mümkünmüş gibi hissediyorum.”

 

İkimiz de birbirimize baktık ve başardığımız her şeyin, verdiğimiz mücadelelerin anlamını düşündük. Hayaller, sadece onları kovalamakla değil, paylaşmakla da gerçekleşirdi. Ve biz, bu yolculukta yalnız olmadığımızı biliyorduk.

Loading...
0%