@moonzeze
|
Kadın ayaklar altına alınacak bir halı değil, baş üstünde taşınacak bir taçtır. Sevgili okuyucularım kitabıma bir voteyi ve yorumu çok görmeyin emeğimin karşılığını aldığımı hissetmemi sağlayın lütfen😔İyi okumalar umarım severek okursunuz.🍓🍒
Doğumuma çok az kalmıştı, çok az dediğime bakmayın aslında daha 2 ay vardı ama ben ikizlerimi kucağıma alacağım günü iple çektiğim için günleri kısaltarak kendimi ödüllendiriyordum. İkizlerim için yeteri kadar kıyafet, takım vs. almış olsak da her anne baba gibi biz de alışverişe çıktığımızda gördüğümüz kıyafetleri elimize alarak "Bunun içinde bebeklerimizi düşünsene", "Ay bu da çok güzelmiş" konuşmalarının ardından ya istemeye istemeye aldıklarımızı geri bırakıyorduk ya da güzelliği karşısında yenilip satın alıyorduk. Onlar için alışveriş yapmak hoşuma gidiyordu. Çok heyecanlı ve mutluydum çünkü annelik duygusu nasıl bir şey onu tadacak fırsatım olmuştu. İlk defa anne olacaktım tıpkı annem gibi... Böyle düşününce bir an annemle olan güzel anıların eskide kalmış olduğunu anımsadım. Yüzüm gölgelenmişti. İnsan bazen bazı kararlar almaya zorlanıyordu ve bir seçim yapıyordu. Sonucunda ya pişman olacağı ya da iyi ki seçmişim diyeceği bir seçim. Olduğum yerde hareketlendim, yüzüme ufak bir gülümseme yerleştirip şimdi bunları düşünerek üzülmenin sırası değil dedim. Bu güzel duyguya kapılıp yine alışveriş mağazasına gitmek için kapıya yöneldim. Onlar benim ilk göz ağrım olduğu için her şeyin en iyisini istiyordum. Maddi durumumuz pek iyi olmasa da bir şeyler almaya çalışıyordum. Evimiz merkeze yaklaşık yarım saat mesafedeydi aklım bir yandan yürü diyor bir yandan da taksiyle git diyordu. Sağıma soluma bakınırken ileriden gelen taksiyi görünce dönüşte yürürüm diye aklımdan geçirdim. Alışveriş mağazasının girişinin 3-5 adım gerisinde taksiden indikten sonra sakin adımlarla kapıya doğru ilerlemeye başladım. Mağazayı çepeçevre dolaşacağım alışverişim başlamıştı. Kapıdan girince daha önceden de geldiğim için aşina olduğum hemen sağ tarafta olan asansörün düğmesine basıp beklemeye başladım. Mağaza 3 katlıydı. Giriş kat kadın, ikinci kat benim işimin olduğu yer yani çocuk bölümü, üçüncü kat ise erkek bölümüydü. 1-2 dakika sonra asansörün kapısı açıldı. İçeriden bir kadın ile elinden sıkı sıkı tutulan ne kadar çırpınsa da başaramayan bir çocuk çıktı. Asansör boştu. Bindikten sonra çıkacağım katın düğmesine bastım ve asansör hafif sarsılarak yukarı doğru hareket etmeye başladı. Tam karşımda dikdörtgen şeklinde bir aynası vardı. Aynada kendimi görünce bedenim bana ilk defa bu kadar garip gelmişti. Ellerimi karnıma koyup bir sağa bir sola dönerek aynadaki görüntümü izledim. Çok geçmeden kapı aralandı. Etrafımı süzerek biraz yürüdükten sonra yeni doğan kıyafetlerinin olduğu yeri görmemle adımlarımı sıklaştırmam bir oldu. Her şey o kadar güzel görünüyordu ki miniciklerdi onların içinde ikizlerimi düşünmek içime vazgeçilmez bir huzur veriyordu. İçimdeki huzur yüzüme de etki etmiş olacaktı ki aynada gülümseyen yüzümü gördüm. Alışveriş mağazasını biraz daha gezdikten sonra hoşuma giden birkaç bir şey aldım. İşimi halledip eve gitmek için geldiğim yöne asansöre doğru yürümeye başladım. Asansörden indikten sonra çıkarken alışveriş mağazasına bir elinden annesi bir elinden babasının tuttuğu 2 yaşlarında küçük bir kız, babasının boşta kalan diğer eliyle ise çocuğun elini tuttuğu 4 yaşlarında bir erkek çocuğu olan aile giriyordu. Yanlarından geçerken hafif tebessüm ettiğimde kadın da aynı şekilde karşılık vermişti. Dışarıya çıktım. Yolu kısaltmak ve bir an önce eve varmak için bir yandan yürüyor bir yandan da gözüm taksi arıyordu. Bir süre beklediğim halde yoldan birkaç normal araç dışında başka bir araç geçmemişti. Biraz yorgun hissediyordum. Yürümek doğumun ilk ve son aylarında sağlıklı aslında ama bu yürüyüş uzun mesafeleri kapsamadığı için içim biraz rahattı ama yine de doğumuma az bir zaman kalmış olması daha fazla endişelenmeme sebep oluyordu. Yürümemin doğru olmadığını bilsem de yürümek zorundaydım çünkü şansıma taksi geçmiyordu. Sonunda eve gelebilmiştim ikizlerin odasına çıkıp yeni aldıklarımı yerleştirdim. Çok güzellerdi insan baktıkça kendini hayaller aleminde bulmaktan alıkoyamıyordu. Eşyaları yerleştirme işi bittikten sonra çok susadığımın farkına vardım ve çok yorulmuştum su içmek için ve sonra da biraz uzanmak için aşağı doğru yöneldim. Saat henüz 12'ye geliyordu. Bugün dışarıda boğucu ve kasvetli, sanki birşeyler olacakmış gibi bunaltıcı bir hava vardı. İç çekip merdivenlere yöneldim. Aşağı inecekken birdenbire başım döndü ve o anın verdiği hisle ellerimi sağa sola sallamaya başladım. Bir umut merdivenin parmaklıklarına tutunmayı denedim. Bunun hiç bir işe yaramadığını anlamam çok sürmemişti. Merdivenlerden aşağı hızla yuvarlanıyor, vücudum basamaklara çarpmanın verdiği acıyla sarsılıyordu. Gördüğüm tek şey ise dönen birkaç slüet idi ve sonrası karanlık... Aradan 20 dakika kadar geçmişti ki dışarıdan bir ses duyulmaya başladı. Birisi kapıyı tıklatıyor bir yandan da ; "Migel abla! Migel abla evde misin?" Diye sesleniyordu. Gelen kişi yan komşuları Scarlet idi. Yakında ailesiyle başka bir şehre taşınacakları için şimdiden ikizler için aldığı hediyeyi vermeye gelmişti. Seslendiği halde içerden ses gelmeyince camdan içeri baktı. Migel yerde hareketsiz yüzükoyun öylece yatıyordu. Onu öyle görünce çok korkmuştu ve durumun verdiği korkuyla bir sağa bir sola koşuşturmaya basladı sonra aklına gelen düşünce ile hemen elini çantasına attı ve ambulansı aramak için telefonunu çıkardı. Bir iki yanlış denemeden sonra numarayı tuşlamayı başarmıştı. Bir yandan da telaşla mırıldanıyordu. Telefonu kapatıp tekrar içeriye bakmak için hareketlendi. Durum hâlâ aynıydı. Migel hareketsiz yatıyordu. İşe yaramasını umarak cama elleriyle vurmaya başladı. Migel sese tepki vermiyordu. Çok geçmeden korkutucu ve insana huzursuzluk veren siren sesleri duyuldu ve sağlık ekipleri ambulanstan ellerinde sedye ile indiler. Hastanın nerde olduğunu sorduktan ve içerde cevabını aldıktan sonra içeri doğru yöneldiler. Sağlık görevlilerinden sonra Scarlet de aceleyle içeri girdi. Migeli sedyeye alıp sarsmadan ambulansa bindirdiler. Sağlık görevlisi aceleci bir sesle olay yerinde bulunan tek kişi olan Scarlet'a dönerek; "Yanında siz mi geleceksiniz? Durumu stabil değil bir yakınının refakat etmesi lazım." Dedi. Hâlâ şokta olan kadın biraz düşünür gibi olduktan sonra kesik kesik cevap verdi. "Hayır... Ben eşini... Eşini arayacağım." Kısa bir konuşmanın ardından Migel hastaneye kaldırılmıştı. Scarlet çantasına koyduğu telefonunu kötü haberi bildirmek için ikinci kez çıkardı. Telefon ikinci çalmasına baslamıştı ki sakin bir ses çağrıyı yanıtladı. "Efendim?" Kadın karşıdan duyduğu ses ile aceleyle konuşmaya başladı. "David abi Migel abla hastaneye kaldırıldı durumu iyi değil hemen gelmen gerekiyor." Telefonda duydukları ile sakin sesinden eser kalmayan David cevap verdi. "Ne...Nasıl... Tamam ben hemen geliyorum..." Aldığım haber ile neye uğradığımı şaşırmıştım. Eşimin hastaneye kaldırıldığı ve durumunun iyi olmadığı cümleleri beynimin içinde yankılanarak bulunduğum yerden ayrılıp hastaneye doğru yol almaya başlamıştım. Aklıma bin bir türlü kötü düşünce akın ediyor ve iyi şeyler düşünmemi engelliyordu. Hastaneye vardığımda danışmaya eşimin ismini söyleyip nerde olduğunu öğrendikten sonra oraya yöneldim. Alacağım haberler beni korkutuyordu. Ameliyathanenin kapısına gelmemle doktorun çıkması bir olmuştu. Yüzünün halinden bana iyi bir haber vermesini beklemek aptallık olurdu. Ve evet beklediğim kötü haberi aldım... "David Twins siz misiniz?" Doktorun yüzündeki ifade cevaplanmasını istediğim bir sürü soruyu dilimin ucuna getirmişti nefes almadan doktora sormaya başladım. "Evet benim, eşim nasıl iyi mi? ikizlerim iyi mi? Doktor bey lütfen birşey söyleyin!?" Telaşlı halim ve sesim doktoru da panikletmişti. Elinin birini omzuma koyup konuşmasına başladı. "Bakın size nasıl söylesem merdivenlerden düşmeye bağlı olarak Migel hanımın bebeği koruyan plasentasında yırtılma meydana gelmiş bu yüzden doğum için hemen ameliyata almamız gerekiyor." Kendi uzmanlık alanı olan terimler kullanmıştı çok anlamasam da durumunun iyi olmadığını anlamıştım. Güvenebileceğim tek kişi şuan doktordu. Sesim titreyerek cevap verdim. "Anladım lütfen acele edin eşimi ve ikizlerimi kurtarın lütfen bunu yapın." Doktor hafif bir tebessüm ettikten sonra umut verici bir ses tonuyla "Elimizden geleni yapacağız güçlü kalın." Dedi. Hastanelerin güzel bir haber getirmesi pek halihazırda bir şey değildi. Bu neredeyse herkes için aşikardı. Güzel haber getirmesi ancak bir bebeğin doğumu, ölümcül bir hastanın kurtulması durumlarında olurdu. Yani oran bu kadar düşüktü. Bugün de öyle olmuştu. Eşim ve ikizlerim tehlikedeydi. Doktor kötü haberi verip beni hastanenin soğuk, boş ve sessiz koridorunda bırakıp gitmişti. Hastane aslında pek boş sayılmazdı ama David aldığı haber ile kimseyi göremez duyamaz olmuş, bulunduğu ortamdan soyutlanmıştı. Olduğu yerde bir süre ayakta durduktan sonra başını sağa çevirince köşedeki boş koltuklardan birini görüp oraya doğru yöneldi. Kendini koltuğa bir külçe gibi bırakmıştı. Başını ellerinin arasına aldı, gözleri zemine odaklandı. Bekleyecekti. İyi bir haber, ufacık bir iyi haber almayı umarak bekleyecekti. Eşim ameliyata alınalı 1 saat olmuştu ne bir haber vardı ne de bir hareketlilik. "AMELİYATHANE" yazan kapının önünde öylece bekliyordum. Tek umudum o kapının ardından gelecek iyi bir haberdi. Sonunda bir hemşire çıkmıştı. Yüzü çok endişeliydi ve bir yere gidiyordu. Son anda durdurabilmiştim. Sakin tutmaya çalıştığım halde endişeli çıkan sesimle; "Eşim ve çocuklarım nasıl hemşire hanım? İyiler mi?" Diye sordum. Hemşire başını olumsuzca iki yana sallayarak "Size şuan bilgi veremem acelem var bekleyin." Dedi ve yoluna devam etti. Bir haber alamamanın sıkıntısıyla yerime geri oturdum. Çok geçmeden giden hemşire koşarak geri döndü yanında bir de başka doktor vardı. İçeride ne olduğunu bilmiyordum. Telaşla ayağa fırlayıp doktoru zar zor durdurabildim. "Doktor bey noluyor artık biriniz lütfen bir şey söyleyin ya yeter lütfen!!!" "Beyefendi ikizlerden birinin kalbi durmuş lütfen izin verin işimizi yapalım." Aldığım haberle olduğum yerde donup kalmıştım. Az önce daha doğmamış evladımın kalbinin durduğunu söylemişlerdi. Bu çok can yakan bir haberdi ne yapacağımı bilmez halde beklemeye devam ediyordum. Beklemek... Elimden başka hiçbir şey gelmiyordu. Koridorda bir sağa bir sola biraz dolandıktan sonra geri eski yerime oturdum. Yeni gelen uzman doktor yanında hemşire ile ameliyathaneye girdi. Hemen aceleyle kalbi duran bebeğe müdahale etmeye başladı. Küçücük bedenine parmaklarıyla kalbinin tekrar atması için bası uyguluyor bir yandan da bebeğin bağlı olduğu monitöre bakıyordu. 3. Tekrardan sonra başını yanındaki hemşireye doğru çevirip umutla, "Bir değişiklik var mı?" Diye sorduktan sonra aldığı "Hâlâ aynı" yanıtıyla kalp masajına devam ediyordu. Bir yandan da kendi kendine konuşuyordu. "Hadi oğlum... hadi... dön böyle gidemezsin...!" Durum böyle devam ederken hemşirenin heyecanlı sesi ile gözler monitöre döndü. "Hocam! Geri döndü! kalp atışları normalleşiyor." "İşte bu kadar aferin sana küçük." Uzun uğraşlardan sonra doktor bebeği kurtarmıştı. Küçük bir bedendeki kalp yorgun bir şekilde atmaya karar vermişti. Hayata tutunmuştu. Şimdi anne de ikizlerde iyiydi. Hiçbir haber almadan beklemek içime dayanılmaz bir sıkıntı vermişti uzun bir aradan sonra doktor dışarı çıktı. Yüzünde bir tebessüm vardı ya da ben öyle görmüştüm. Umarım gözlerim beni yanıltmamıştır. Güzel bir haber alma umuduyla ayaklandım. Yüzündeki tebessüm artık net bir şekilde ayırt edilen doktor konuşmaya başladı. "Tebrikler! Bay David iki tane aslan gibi oğlunuz oldu eşiniz de ikizlerde gayet iyi birazdan normal odaya alınacaklar." Doktorun verdiği bu güzel haber ile adeta yüzüm aydınlanmıştı. Heyecanla; "Çok teşekkür ederim doktor bey peki görebilir miyim?" Diye sordum. Doktor sakin bir sesle; "Tabi normal odaya alındıktan sonra görebilirsiniz geçmiş olsun. " Dedi ve yanımdan ayrıldı. Belki eşimi ve ikizlerimi görürüm diye ilerlemeye başlamıştım ki ameliyathanenin kapısı açıldı. Önden ikizlerim arkasından da eşim normal odaya götürülmek için çıktılar. Yanımdan geçen ikizlere kaçamak bir bakış attıktan sonra eşimin yanına gelip elinden tuttum. Yüzü biraz soluk ve yorgun görünüyordu. Tam onunla konuşacakken hemşirelerin uyarmasıyla eşimin elini bırakıp uzaklaşmak zorunda kaldım. Tekrar yola devam etmeye başladıklarında ben de hemen yanlarında yürümeye başladım. Kapısı açık olan yukarıda da 242 yazan numaralı odanın önüne gelince durduk. İçeriye girip gerekli yerleştirmeleri yapmaları bir süre sürmüştü. Bu sırada sabırsızlıkla dışarıda bekliyordum. Hemşirelerin işi bitip dışarı çıktıklarında içeri girmek için izin istedim. Girebilirsiniz yanıtını aldıktan sonra gözlerim dolu dolu içeriye doğru yöneldim. karşımda çok güzel bir manzara vardı. Zaten dolu olan gözlerimden yaşlar hafifçe yanağıma doğru süzüldü. Eşim de karşımda bana sımsıcak gülümsüyordu. Gözüm tekrar annesinin kolları arasında minik karınlarını doyurmakla meşgul olan iki masum bebeğe kaydı. Çok mutluydum. Baba olmak çok güzel bir duyguydu. Benim kadar mutlu olan birisi daha vardı. Miniklerin güzel annesi, benim güzel eşim. Ona çok minnettardım. Bana böyle güzel iki tane evlat verdiği için ve hayatımda olduğu için. Yanlarına gidip eşimin alnına bir öpücük kondurduktan sonra küçük kahramanlarıma doğru eğilip kokularını içime çektim. Bu kokunun tarifini yapabileceğimi sanmıyordum. O an o kadar huzurluydu ki zaman bu anda öylece akmayı bıraksın istedim. 2 Hafta hastanede kaldıktan sonra evimize gelebilmiştik eşimin ameliyattan dolayı hala ağrıları vardı bu yüzden ona yardımcı olmalıydım. Hastanede ikizlerimi kucağıma aldığımda içimde öyle bir duygu oluşmuştu ki tarifi yapılamazdı. Onların ağzından "Baba" kelimesini duymayı daha şimdiden iple çekiyordum. |
0% |