Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Bölüm:4

@moonzeze

İkizler annelerinin uyuduğunun farkında bile değillerdi oyuna o kadar çok dalmışlardı ki... Az sonra Ivan meydan okur gibi aklına gelen fikirle hareketlendi.

 

"Emilio bak arabam senin arabandan daha hızlı."

 

Kurduğu bu cümle ile Emilio'yu adeta bir yarışa davet ediyordu. Emilio cevap vermekte gecikmedi.

Hayatın çoğu yerinde bu tarz iddialaşmalar yaşanırdı. Bir meydan okuma olurdu ve karşı taraf bu meydan okumayı kabul ederdi. Meydan okumayı başlatan gibi kabul eden de kazanma, kendini gösterme arzusuyla hareket ederdi. Emilio da meydan okumayı hemen kabul etmişti.

 

"Gerçekten mi hadi o zaman bir yarış yapalım kimin arabası daha hızlı görürüz."

 

Ivan beklediği cevabı almış gibi hemen yarış haline girip yarışın sınırlarını belirlemeye başlamıştı.

 

"Tamam buradan karşıdaki koltuğa kadar yarış tamam mı? "

 

Emilio belirlenen sınırları hiç umursamadan yarışa odaklanmıştı. Yarışı başlatmak için yerinde hazırlandı.

 

"Tamam hadi başlangıç çizgisi burası veee başlaaa!!!! "

 

Ivan bir yandan hakem gibi yarışı anlatıyor bir yandan da Emilio'yu geçip kazanmanın verdiği sevinçle zafer çığlıkları atıyordu.

 

"Kırmızı şimşek son hız ilerliyor ve yeşil arabayı geçerek yarışın kazananı oluyor evettt sana söylemiştim benim arabam daha hızlı diye"

 

Emilio kaybetmenin verdiği bozuntu ile;

 

"Evet gerçekten de benimkinden hızlıymış.."

 

Diyordu. Sonra birden elindeki arabayı bıraktı.

 

"İvan ben çok sıkıldım ve aklımda çok güzel bir fikir var?"

 

Bunu duyan Ivan meraklanmıştı.

 

"Ne bana da söyle.."

 

"Annemiz çok yoruluyor onu mutlu etmek istiyorum annem için bir pasta yapmak istiyorum sen ne dersin? Hem annem pastayı çok seviyor."

 

Bu fikrin İvan'ın hoşuna gittiği yüzündeki heyecandan belli oluyordu. Sonra birden yüzündeki heyecan silindi.

 

"Çok güzel bir fikir ama nasıl yapıldığını biliyor musun ki nasıl yapacağız?"

 

Bu sorunun üstüne Emilio kendinden emin bir şekilde,

 

"Televizyonda görmüştüm bir tane abla yapıyordu çok fazla hatırlamıyorum ama yapabileceğimizi düşünüyorum."

 

Dedi. Ivan ayaklanıp mutfağa doğru yöneldi bir yandan da Emilio ile konuşuyordu.

 

"Tamam peki hadi mutfağa gidelim o zaman ama sessiz olmalıyız annemiz uyanmasın yoksa sürpriz bozulur."

 

Ayağa kalkınca annelerinin uyuduğunu fark etmiş olacaklar ki daha 5 dakika öncesinde bağırırken şimdi sessiz davranmaya özen gösteriyorlardı. Emilio da İvan'ı onaylarca mırıldandı.

 

"Evet sessizce yapmalıyız."

 

Mutfağa geldiklerinde Emilio bir süre düşünür gibi hareketsiz kaldıktan sonra bir şeyler hatırlamış olacak ki konuşmaya başladı.

 

"İvan sen süt ve yumurtayı al ben de unu ve diğerlerini alayım gördüğüm ve hatırladığım kadarıyla bu malzemeler lazım."

 

Ivan "Tamam" dedikten sonra hemen hızlı adımlarla dolabı açtı. Emilio da bir taraftan diğer malzemeleri alıp masaya yerleştiriyordu. Malzemeleri sıra fark etmeksizin bir kaba boşalttılar. Malzemelerin kimini çöpe koymuş, kimini de masaya bırakmışlardı. Tüm malzemeleri koyup karıştırdılar ortaya fazlasıyla akışkan bir karışım çıkmıştı. Karıştırma işi bittikten sonra Ivan ellerini yıkamak için musluğu açtığı anda Emilio'nun sesiyle irkildi.

 

"Hayır olamaz!"

 

Ivan arkasını dönüp etrafa şaşkınca bakarken Emilio endişeli bir tavır takınarak,

 

"Yağ döküldü şimdi ne yapacağız..?"

 

Dedi. Ivan ellerini yıkamaya tekrar dönerken teselli edercesine

 

"Önce pastayı yapalım sonra temizleriz."

Dedi. Emilio kabul eder şekilde başını salladı.

 

"Evet sonra temizleriz."

 

Ellerini yıkayıp tekrar masaya dönen Ivan'ın yüzü pastaya takıldı biraz üzüntüyle

 

"Emilio bu pastaya pek benzemedi gibi..."

 

Diyerek Emilio'nun yüzüne baktı. Emilio da durumun farkındaydı. Bu karışım pastaya hiç benzemiyordu. Derin bir nefes üfleyip bilmişçe konuştu.

 

"Evet ama şimdilik öyle. Gördüğüme göre fırında pişmesi gerekiyor ama önce ısınması gerekiyor ben fırını açıyorum."

 

Fırına doğru yol alan Emilio'nun arkasından Ivan heyecanla atıldı.

 

"Haa tamam çok merak ediyorum nasıl olacağını.."

 

"Ben de. "

 

Ikizler zeki oldukları kadar da sabırsızlardı. Aradan 5 dakika geçmeden ikizler sabırsızlıkla puflayıp karışımı artık fırına koymak için ayaklandılar. Emilio Ivan'a dönüp;

 

"İvan ben fırının kapağını açacağım sen de pastayı getir ve koy olur mu?"

Deyip ​​​​fırına doğru yöneldi. Ivan da Emilio'ya

"Tamam olur."

dedikten sonra pasta karışımını eline alıp Emilio'nun yanına geldi.

İkizler mutfakta pasta yapmakla meşgullerdi. Anneleri Migel ise hâlâ uyuyordu. Yattığı yerde kıpırdanmaya başladı sonra korkuyla birden gözlerini açtı. Nefes nefese kalmıştı.

 

"Anne lütfen bizi bağışla... Biz böyle olmasını istemedik... Anne lütfen bizi bırakma... "

 

Uykumdan gördüğüm bu rüya ile daha doğrusu kabus ile uyanmıştım. Tabi buna uyanmak yerine başka şeyler de denilebilirdi. Çok korkmuş ve tedirgin olmuştum. Kalbim göğüs kafesimi delercesine atıyordu. Sakinleşmeye çalışırken gördüğüm kabusu düşünmeden edemiyordum. Çocuklarım neden ağlayarak öyle konuşmuştu ve neden bizi bırakma demişlerdi... Hayatta sorgulanacak ne de çok şey vardı öyle... Bu belki hayatın bize oynayacağı kötü bir oyunun habercisi belki de o anın korkusu ile benim kurduğum bir şeydi. Kabusun etkisinden sıyrılıp etrafa baktığımda çocuklarımın odada olmadığının farkına varmıştım. Nereye gitmiş olabilirlerdi? Etrafıma bakınırken mutfaktan gelen kırılma sesi ile yerimden kalkıp mutfağa koşmaya başladım.

 

Mutfağın kapısına vardığımda Emilio'yu sıcak olduğunu yanan ışığından anladığım fırının kapağını çıplak elle açmaya hazırlanırken İvan'ı da yere düşürdüğü bardağın kırıklarını toplamaya çalışırken gördüm. Mutfağın hali zaten çok kötüydü. Hangisini kurtarayım diye panik ile koşacakken ne olduğunu bilmediğim bir şeyden dolayı ayağım kaydı ve önce başımda keskin bir ağrı hissettim ardından soğuk zemine sertçe yığılmıştım. Çarpmanın etkisiyle ikizlerimin korku ile anne diye bağırışlarının yavaş yavaş soluklaşmasıyla ve etrafımdaki seslerin bir bir kesilmesiyle kendimde geçtim...

 

İkizler korku ve panikle yerde hareketsiz yatan annelerinin başına koşup yere çöktüler. Bir yandan

 

"Anne lütfen kalk anne noldu anne..."

 

Diyor bir yandan da kalkacağına inanarak yerde hareketsiz yatan kadını sarsıyorlardı. Korkunç tablo İvan'ın sesi ile daha da kötü bir hal almıştı. Kadının başının yan tarafı şimdiden kırmızıya boyanmış akan kan yeri de kızıllaştırmıştı.

 

"Emilio annemin başı kanıyor çok fazla kan akıyor ne yapacağız..."

 

Şimdi ikisi de korkuyla hıçkıra hıçkıra ağlıyor annelerinin uyanıp kalkacağını umarak seslenmeye devam ediyorlardı. Evde üçünden başka kimse yoktu. Hayat yüzlerine gülerse birileri şans eseri eve gelip durumu görürdü. Emilio ağlayarak

 

"Bilmiyorum anne lütfen kalk gözlerini aç..."

 

Dedi. İkisi de annelerinin başında ne yapacağını bilmez bir şekilde çaresizce sarsılarak ağlamaya devam ediyorlardı. Küçücük çocukların elinden ne gelirdi ki zaten... Anneleri uyurken ikizler de mutfakta pasta yapmaya çalışırken zaman çabucak geçmişti ve babalarının işten çıkış saati gelmişti. David olanlardan habersiz bir şekilde evin yolunu tuttu. Nerden bilebilirdi ki eşinin başına böyle talihsiz bir olay geldiğini. Zaten çevreleri de pek geniş değildi.

 

Migel'in ailesi David ile evlenmelerine karşı çıkmıştı. Yine de kimseyi dinlemeyip herkese sırt çevirerek evlenmişler bir yuva kurmuşlardı. Zaten David 'in durumu da buna benzerdi. Ailesini yıllar önce bir trafik kazasında kaybetmişti. Hayatta tek başına tutunacak bir dal olarak Migel'i bulmuştu şimdi ise o dal ellerinin arasından kayıp gidiyordu... Henüz bundan haberi yoktu. Eve geldiğinde kapıyı açtı. İçeriden gelen;

"Anne lütfen kalk..."

Cümlelerine karışan ağlama seslerini duyduğunda endişe ve korku yüzünün her köşesine yayılmıştı. Kalbi korkuyla atmaya başladı. Sakinliğini korumaya çalışarak hızla sesin geldiği yöne doğru ilerlemeye başladı. Salonu geçip mutfağın önüne geldiğinde gördüğü şey ile adeta olduğu yere saplanıp kaldı. Başı kanlar içinde yatan eşi, "Anne bizi bırakma " diye ağlayan annelerinin ellerini sımsıkı tutarken yanağına öpücükler konduran çocuklarını görmesiyle içinde fırtınalar kopmuştu. Bu durum her ne kadar can yaksa da kendine gelip eşini kurtarması gerekiyordu. Olduğu durumdan kurtulup sarsak adımlarla eşinin yanına çöktü. Başını kollarının arasına aldı. Yaşadığı şeyin etkisiyle göz yaşları yüzünü ıslatırken bir yandan da çocuklarını teselli etmeye çalışıyordu. Onlar kendisi gibi güçlü değildi. Psikolojileri buna kesinlikle yabancı ve zayıftı.

 

Sesime olabildiğince sakin bir hava katıp daha fazla korkmamaları için çocukları teselli edip kenara oturtturdum.

 

"Tamam ağlamayın anneniz iyi olacak uyanacak ."

 

Ne kadar iyi olacağına inansam da kötü ihtimal aklıma gelip beni alaşağı etmeye çalışıyordu. Kötüsünü düşünüp yıkılmanın sırası değildi. Karşımda dinmek bilmeyen bir korkuya hapsolmuş bitap iki küçük beden öylece duruyordu. Ben yıkılırsam onları tekrar kim ayağa kaldıracaktı?

 

"Baba biz böyle olmasını istemedik lütfen annemizi kurtar..."

İkisi de hıçkırarak ağlıyordu. Durumu öğrenebilmek için konuşmaya çalıştım.

"Nasıl oldu sakin olun ve bana anlatın tamam mı..."

 

Ağlamaktan doğru düzgün çıkmayan sesiyle Emilio kelimeleri ardı ardına sıralamaya başladı.

 

"Biz... biz annemizi yorgun görünce ona... ona pasta yapmak istedik. Yere yağ döküldü. Annem ona basıp kaydı başını çarptı ben böyle olsun istemedim... baba annemin başı çok kanıyor çok..."

 

Sona doğru Emilio'nun sesi hıçkırıklara boğulmuştu. Emilio'nun ağlaması ile daha kötü olan David ne söyleyeceğini kestiremese de hepsine güç verecek şeyler söylemeliydi. Bir eli Migel'in başını tutarken boşta kalan eliyle gözündeki yaşları sildi. Boğazını temizleyip ikizlere baktı.

 

"Tamam..tamam.. şimdi sakin olun anneniz iyi olacak..."

 

Birşeylere karar vermek kendimizi inandırmak ne kadar da kolaydı birilerine bilmediğimiz sözleri söylemek elimizde olmadığı halde söz vermek ne kadar kolaydı öyle...

 

Anneniz iyi olacak dedim.. ya işler tam

tersi olursa ya dediğim gibi iyi olmazsa ve onu kaybedersek... Tüm bu düşüncelerden sonunda sıyrılıp ilk başta yapmam gereken şeyi yapmak için titrek ellerimle telefonu çıkarıp 112'yi tuşladım. Karşıdan duyduğum sesle çabucak konuşmaya başladım.

 

"Alo ambulans mı? Lütfen çabuk gelin eşim.. eşim başını çarptı başı kanıyor ve kendinde değil lütfen acele edin.."

 

Titreyen sesime hakim olamıyordum boğazıma bir şey düğümlenmiş ne çıkıyor ne de gidiyordu. Personelin söyledikleri ile titrek sesime öfke karışmıştı.

 

"Anlıyorum beyefendi ama şuanda tüm ekipler dolu. Ambulans çıkaramıyoruz. Biraz bekleyip tekrar aray..."

 

Hiddetle çıkan sesime engel olamamıştım.

 

"Ya ben size ne diyorum siz bana ne diyorsunuz benim burada eşim ölü..."

 

Çocukların yanımda olduğunu bir anlığına unutmuş o iç karartan cümleleri az daha bir çırpıda sarf edecektim. Eşim ölüyor diyecektim. Annelerinin ölüyor olduğunu duyacaklardı... Daha az öncesine kadar anneniz iyi olacak diyen adamdan bunları duyacaklardı... Son anda buna engel olmuştum. Sesim az öncekine nazaran daha sakindi.

 

"İyi değil ambulans gönderin diyorum...Lütfen..."

 

"Tamam beyefendi sakin olun kayıtlardan baktığım kadarıyla bir ekip boş. Ekibimizi bulunduğunuz adrese yönlendiriyoruz. Ekipler yaklaştığında size bilgi verilecektir. Geçmiş olsun."

 

Ambulansın çabucak gelmesini umut ederek gözlerimi kollarımın arasındaki hareketsiz yatan eşime çevirdim. Yüzü her zamankine nazaran soluktu. Yüzünü avcumun içine aldım. Yüzündeki tek şey solukluk değildi... Soğuktu, fazla soğuk...

 

 

Loading...
0%