Yeni Üyelik
7.
Bölüm

Bölüm:7

@moonzeze

Gözlerimi kapatmıştım ama beynim beni rahat bırakmamıştı. Dün yaşananları bugünü ve canımı daha çok yakacak olan geçmişteki güzel günlerimizi gözümün önüne getirmiş film gibi gösteriyordu. Bir yanım gözlerimi açmamı, anlık da olsa bu acıdan kurtulmamı bir yanım ise o güzel günleri canlı ve net haliyle izlememi söylüyordu. O canlı hâli artık yoktu, netliği de yavaş yavaş silinecekti. Biliyordum. Zaman her şeyi siliyordu. Migel... Zamanın seni silmemesi için yüzünün her zerresini beynimin derinliklerine kazıyacağım. Acımasız zamanın senden kalan son zerreleri benden almaması için elimden geleni yapacağım. Olur da başaramazsam, olur da zaman senin bedenini sildiği gibi ruhunu da zihnimden silmeye başlarsa sen silinip gitme olur mu... Rüyalarıma gel, aklıma gel, bir söz duyayım seni anımsayayım, bir yemek yiyeyim aklıma sen gel, bir yerden geçeyim seni hatırlayayım, ikizlerde seni göreyim, onları sana benzeteyim... Ne bileyim gel işte beni biliyorsun beceriksiz adamın tekiyim, senin silinip gitmeni engelleyemezsem sen silinip gitme olur mu, birlikte olduğumuz son yerde de beni sensiz bırakma. Kapalı olan gözlerimde biriken yaşlar gözlerimi yakmaya başlamıştı. Gözlerimi hafif araladığımda gözümden akan yaşlarla yüzüm ıslanmıştı. Tüm bu düşüncelerden kurtulmak için derin bir nefes alıp sağ tarafıma döndüm tam başımı yastığa koyacakken kapıda ayakta hareketsiz duran bir şey görmemle olduğum yerde doğruldum. Kapıdaki her ne ise hareket etmeden öylece ayakta duruyordu. Biraz korkmuş bir şekilde kapıda duran şeye seslendim.

"Kimsin?"

Cevap gelmemişti, olduğu yerden bir milim bile kıpırdamamıştı. Az önceki ses tonuma biraz korku biraz da sinir katarak tekrar seslendim bir yandan da oturduğum yerden ayaklanmıştım. Oda karanlık olduğu için kapıdaki şeyi seçemiyordum. Bir insan mıydı, nesne miydi veya insansa kimdi?

 

"Kimsin dedim sana!?"

Yine ses gelmemişti. Tam kapıdaki şeye doğru yönelmiştim ki dediği şey ile yalpaladım.

 

"Ben geldim David."

 

Bu ses... Migeldi. Şimdi onun gibi ben de hareketsiz kalmıştım. Gözlerim yine dolmuş etrafı net göremez olmuştum. Dizlerim sanki bedenimi taşıyamaz olmuştu her an olduğum yere yıkılacak gibi hissediyordum. Gözlerimi ellerimle hızlı hızlı sildikten sonra destek alarak Migel'e doğru adım atmıştım ki dizimdeki acıyla yere yığıldım. Başımı kapıya çevirdiğimde gördüğüm boşluk ile bir kez daha yıkıldım. Rüya mıydı yani? Tüm bu gördüklerim, duyduklarım gerçek değil hayal miydi? Daha az önce kapının önünde duruyordu şimdi orası bomboştu... Zihnimin oyunu tüm benliğimi benden almıştı. Gözlerim deli gibi yanmaya başlamış bir yandan da gözyaşlarım yanaklarımdan aşağıya hücum etmişti. Başım zonkluyor hâlâ yaşadığım şeyin etkisinde etrafa uyuşuk bir zihinle bakıyordum. Gördüğüm hayalden başka bir şey düşünemiyor, yerimden kalkamıyordum. Hıçkırıklar boğazıma düğümlenmiş nefes almama engel oluyordu. Yaklaşık kaç saat böyle kaldığımı hatırlamıyordum. Gözlerim deli gibi yanıyordu. Zar zor olduğum yerden kalkıp koltuğa oturdum. Biraz kendime geldikten sonra elimi yüzümü yıkamak için ayağa kalkmaya yeltendim. Dizimdeki ağrı ile yüzüme acı bir ifade yerleşerek geri oturmuştum. Dizimi sehpaya sandığımdan daha kötü çarpmış olmalıydım. Koltuktan destek alarak tekrar ayaklandım. Bu defa ayağa kalkmayı başarmıştım. Etrafta elimin denk geldiği şeylere tutunarak mutfağa geldim. Elimi kapının hemen yanında olan lambanın düğmesini bulmak için duvarda gezdirmeye başladım. Çok geçmeden düğmeyi bulup ışığı yakmıştım, ışığı yakmamla gözlerimi kapatmam bir olmuştu. Işık gözlerime fazladan parlak gelmişti. Gözlerimi açtıktan sonra kapıdan girince hemen solda yer alan tezgaha vücudumu yaslayarak musluğu açtım. Saatin kaç olduğuna bakmamıştım ama havadan anladığım kadarıyla sabahın ilk saatleriydi. Musluktan akan su biraz fazla soğuktu bu sebeple yüzüme değince içimi bir titreme almıştı. Yüzüme değen soğuk su ile kendime gelmiştim. Sandalyede asılı olan mavi havluyu alıp elimi yüzümü kuruladıktan sonra geri aldığım yere bıraktım. Yanımda duran sandalyeyi çekip oturdum. Dizim inanılmaz derecede zonkluyordu. Pantolonumu yukarı doğru kıvırdığımda dizimde yaklaşık yumurta büyüklüğünde açılmış olan yarayı gördüm. Yaranın etrafında da yer yer morluklar vardı. Anlaşılan o ki sert çarpmıştım. Temiz bir bez alıp suyla ıslattıktan sonra yarayı temizlemek için dizime tuttum. Bir yandan dizim acıyor bir yandan da soğuk bez sayesinde iyi hissediyordum. Yarayı temizledikten sonra masaya koyduğum sargı bezini alıp çok sıkı olmayacak şekilde dizimi sardım. Şimdi daha az acıyordu ancak yürüyüşümde garipliğe sebep olmuştu. İkizler mutlaka anlayacaktı. Yarayı temizlediğim bezi çöpe attıktan sonra kalan diğer malzemeleri de eski yerlerine koyup yukarıya gitmek için kapıya yöneldim. Dünden beridir üzerimi değiştirmemiştim. Dizinde kan olan pantolonum bahane olmuştu. İyi de olmuştu aslında. Ayaklarım ne kadar geri geri gitse de merdivenin son basamağını da çıkıp yatak odasının kapısına gelmiştim. Tuttuğumda fark ettiğim buz gibi olan kapının kolunu indirip kapıyı açtım. Gözlerimi ve zihnimi olabildiğince odada gezdirmeden giysi dolabına yöneldim. Hemen dolabı açıp birkaç eşya aldıktan sonra aynı hızla kapıya yöneldim. Çünkü biliyordum ki anıları saklayan yerde fazla kalmak çıkılmazın içine girmek demekti.

Elimde kıyafetlerle salona indim. Üzerimdekileri çıkarıp yerine az önce aldıklarımı giydikten sonra tekrar mutfağa yöneldim. Ayağa kalkınca güneşin doğmak üzere olduğunu gördüm içerinin fazlasıyla kasvetli olduğunu düşünerek pencereleri sonuna kadar açtım. Elimdekileri kirli sepetine koyduktan sonra buzdolabını açtım. Bugün bir farklılık yapıp tost yapmaya karar vermiştim. Dolapta duran peyniri ve tereyağını masaya koyup ekmekleri çıkardım. Ekmeklerin biraz bayat olması dünden kaldığını gösteriyordu. Bıçakla ekmeğin bir tanesini ikiye böldükten sonra tost makinesini ısınması için prize taktım. Yarıya böldüğüm ekmeğin birisini alıp tekrar yarıya böldüm. İkizler küçük olduğu için bunların onlara yeteceğini düşünüyordum. Yetmezse de sorun değildi. İştahım hiç yoktu aksine midem bulanıyordu. Eğer doymazlarsa benim tostumu yiyebilirlerdi. Isınan makineye tereyağını sürüp ortadan ikiye ayırdığım ekmeği tereyağı sürdüğüm makinenin üstüne koyup kapattım. Bir süre durduktan sonra açıp kızaran ekmeğin üstüne peynirleri koyup tekrar kapattım. Aynı şeyleri diğer ekmekler için de yaptıktan sonra tostlar hazır olmuştu. Soğumaması için üzerini örttükten sonra masayı hazırladım. İkizler henüz aşağı gelmemişlerdi. Ellerimi yıkayıp ikizleri uyandırmak için merdivenlere doğru yöneldim. Korkmamaları için kapıyı yavaşça açtım ikisi de hâlâ mışıl mışıl uyuyordu. İçeriye doğan güneşin ışıklarının girmesi için kapalı olan perdeyi açtım. Güneş ışıkları seyrek bir şekilde ikizlerin yüzüne vurmaya başlamıştı. Odanın aydınlanmasıyla ikizler kıpırdanmaya başlamıştı. Önce Ivan sonra da Emilio uyanıp yatakta bir sağa bir sola dönmeye başlamışlardı belli ki yataktan çıkmak istemiyorlardı. Sonra Ivan birdenbire yataktan fırlayıp kapıya doğru koştu.

 

"Aşağı ilk inen kazanır!"

 

Ivan'ın bu ani hareketine karşı ben şaşkın şaşkın bakarken Emilio da uykulu gözlerle kapıya doğru koşmuştu. İkizlerin bu halleri bulunduğum durumun içinden çıkıp yüzüme bir gülümseme yayılmasını sağlamıştı. Hafifçe gülümsedikten sonra ben de arkalarından mutfağa indim. İkizler çoktan sandalyede yerlerini almış ufak bir tartışmaya girişmişlerdi. Ivan mutfağa ilk kendisinin geldiğini ve kazandığını iddia ederken Emilio da hile yaptığını bunun bir yarış olduğunu kendisine önceden söylemesi ve ikisinin de aynı anda başlamaları gerektiğini söylüyordu. Belli ki tartışma büyüyecek ve uzayacaktı. Bunun önüne geçmek için kenarda duran tostları aldım.

 

"Evettt hadi bakalım tostlar daha fazla soğumadan yiyelim."

 

Tostları görünce ikisi de tartışmayı bırakıp alkış yapmaya başladılar. Tam tostlarına uzanmışlardı ki onları durdurdum. Eller yıkanmadan tabii ki de olmazdı.

 

"Baba ya bu sefer yıkamayalım."

 

Tam da tahmin ettiğim gibi mızmızlanmaya başlamışlardı. Olduğum yerde ayaklandım.

 

"Ellerini yıkamayan çocukları çok fena gıdıklayacağım!"

 

Gıdıklanmayı duyar duymaz ikisi de ellerini yıkamak için kalkmışlardı. Şu anki halleri çok komik görünüyordu. Ama yine duruma el koymam gerekti çünkü onlar ikiz ve erkeklerdi. Birbirlerine su atmaya başlamışlardı. Hemen ayağa kalkıp yanlarına gelerek ikisini de tuttum.

 

"Şimdi siz iyi bir gıdıklanmayı hak ettiniz işte!"

 

İkisi de gülerek kollarımda çırpınmaya başlamışlardı. Gülüşmelerimiz birbirine karışırken masaya tekrar oturduk. Çocuklar sayesinde sabahki halim geçmişti ve şimdi daha iyi hissediyordum.

 

 

Loading...
0%