@morkanatlizambak
|
Gece yatmadan açtığı camdan sıcak güneş ışıkları ve yakında ki ağaca tünemiş olan şen şakrak bir kuşun cıvıltıları uykusunu yavaş yavaş açmıştı. Ama o daha uyumak istiyordu! Yorganı ayaklarıyla iteleyerek aşağı doğru çekti. Göz ucuyla baktığı yer açık cam ve mutlu aile tablosu sergileyen kuşlardı. "Az daha izin verseydiniz de uyusaydım ne oluyordu sanki?" diye homurdandı. Yatakta beş dakika kadar daha sağa sola dönüp miskinlik yaptı. Bi pazar günü kolay gelmiyordu ne de olsa. Daha fazla uyuyamayacağını anlayınca isteksizce ayağa kalktı. Eliyle dağınık saçını kaşıyıp daha fazla dağıttığı hatta hasret giderircesine bir birine sarıldığını görünce aynadan daha fazla karıştırdı. Üzerinde ki su yeşili tişört yaşlı bir insanın yüzü gibi kırışmış, eşofmanı sağa sola yumulmuştu. Kesinlikle en paspal haliydi. Diğer duvara dayalı duran yatak da yatan Fırat'ı ayağının ucuyla dürttü. "Kalk lan! " kendisi uyumuyorsa başkası da uyumasındı canım. Kafasını sağa sola sallayıp komodinin üzerinde ki gözlüğü alıp taktı. Resmen uyuşmuş beyni yavaş yavaş yerine geliyordu. Kalktığı boş yatağa baktı. Efsun yoktu. Aslında ablasıyla birlikte uyumuşlardı. Yere doğru eğilip yatağın sağına soluna altına baktı, kimse yoktu. "İyi, düşüp de beyninin pekmezi akmamış bari." "Ne pekmezi?" dedi boş boş baktığı tavandan gözlerini ayırmayan Fırat. "Efsuniye pekmezi." "Kahvaltı hazırladın mı? Ufuğum?" "Cık. " diye bir ses çıkardı ağzından Ufuk. "Hazırlamadım." "Ateş girmeseydi bari mutfağa." dedi Fırat. "O daha uyanamaz bile, bu gün pazar." "Haklısın." dedi Fırat kedi mırıltısına benzer bir sesle. Oda aynı Ufuk gibi sürüne sürüne yataktan çıktığında, göz göze geldiler. Şu an resmen gözleriyle savaş yapıyorlardı. Aniden Ufuk kapıyı açıp koşarak banyoya girdi, Fırat'da hemen peşindeydi. Ufuk kapıyı kapattığında Fırat dışında kalmıştı. Kapıya iki yumruk atıp banyoya doğru bağırdı. "Yemeğine müshil katayım da gör!" Aynı şekilde banyodan bağırış sesi yükseldi. "Yemeği ben yapıyorum Fırat! Müshil katmamı istemzsin!" Haklıydı, cevap veremedi Fırat. Öylece sırasını bekledi. Sırtını banyo kapısının önünde ki duvara yaslayıp ayağıyla yerde ritim tutmaya başladı. Arada esniyor, ağızı yırtılacak gibi açılıyordu. Gece uyumak yerine dizi izlemek iyi bir fikir değilmiş diye içinden geçirdi. Resmen hâlâ beyni o güzel kafasının içinde uyuyordu. Göz ucuyla yatak odasının kapısına baktı, gitse uyusa ne olurdu ki canım. Tam bir kaç adım atmış, yatağına kavuşacaktı ki banyonun kapısını açan Ufuk, kolundan tutup banyoya doğru ittiğinde küçük bir çocuk gibi mızmızlanmak istedi. Daha uyanamamıştı ki o, elini yüzünü yıkasın! Ufuk, Fıeat'ın uymayacağına emin olduktan sonra üzerinde ki tişörtü düzelterek yatak odasına geri döndü. Komodinin üzerine yatmadan önce koyduğu telefonu alıp çıktı. Salona yaklaştığı sıra çokça gülüş ve sohbet sesiyle şaşırmıştı. Üç kişiden bu kadar ses çıkamazdı ki! Salona başını uzattığında manzara şaşılasıydı. Çift kişilik koltukta yine dün ki gibi Ateş ve Efsun yan yana oturmuş, Atıf tek kişilik koltukta elinde ki kalın kitabı okuyor arada kafasını kaldırmadan sohbete katılıyordu. Asıl şaşılası olan şey diğer koltukta oturan Asude ve Burcuydu. Şu an? Bu saatte? Abla kardeşin? Kendi evlerinde? Ne işi vardı? O an Efsun ile göz göze geldi. Tabii ya, kız kardeşinin işiydi bu. Kesinlikle onun başının altından çıkmıştı bu. "Günaydın canım kardeşim." dedi şirince gülümseyerek. "Komşularınızı kahvaltıya çağırdım. Hadi kahvaltı hazırla." "Resmen kapıyı açar açmaz buraya sürükledin bizi." dedi Burcu üzerinde ki eşofman takımına bakarak. "Azcık öyle olmuş olabilir, ama bence bi sorun yok." dedi Efsun. Ufuk daha fazla kardeşini dinlemeyip kızlara döndü. "Hoş geldiniz kızlar." dedi gülümseyerek. "Hoş bulduk Ufukcum." dedi Burcu sabah kalktığı gibi duran saçının bağını çözerken. Kız resmen onları öylece kendi evlerine getirmişti. "Hoş bulduk Ufuk." dedi Asude, oturduğu koltuktan kalkarken. Yüzünde bir gülümseme vardı. Tesbessüm edince yanağında oluşan çukurlarda uyumak istedi Ufuk. "Hadi." dedi Asude genç adamın yanına gelince. "Ne hadisi?" "Kahvaltı hazırlayacağız ya." "Haa." diye bir ses çıkardı Ufuk. "Sen hiç zahmet etme ben hazırlarım." "Boşuna yorma beni Ufuk, hadi." İkili kendi arasında konuşurken arkalarında Efsun ve Ateş ellerini birbirine sürterek onları izliyorlardı. İçlerinden geçen tek kelime 'oldu bu iş' di. "Tamam." diye kabullendi genç adam. Önden mutfağa girdiğinde üst dolaplardan büyük çaydanlığı çıkardı. İlk iş olarak çay suyu koydu. "Un nerde?" dedi Asude, yanına yaklaşırken. Bir yandan da mutfağı inceliyordu. Eski kahverengi dolaplar beyaz mermerle o kadar da absürt durmamıştı. Kenarda ki küçük masanın üzerinde duran saksıya baktı inceleyen gözlerle. "Bunun burada ne işi var?" "Yemeklere taze nane güzel oluyor, çoğunlukla da tabaklama da kullanıyorum. " diye açıkladı Ufuk. Tezgahın alt dolabından çıkardığı unu tezgaha koyarken sordu. "Unu ne yapacaksın?" "Poğaça." "Güzel." dedi yanlızca Ufuk. "Patatesi en son kızartalım. Soğumasın." dedi genç adam. Kendisi de eline çırpma teli ve karıştırma kabı almıştı. Elinde kileri tezgaha, Asude'nin yanına koyup diğer malzemeleri çıkardı. "Pankek mi yapacaksın?" dedi genç kız, hamuru yoğurmaya başlarken. Ufuk gülümseyerek başını onaylar biçimde salladı. İkisi de ellerinde ki işle uğraşırken mutfakta iki kişi çalışmak ne kadar güzelmiş diye geçirdi genç adam. Normalde hep tek olurdu mutfakta, fakat şu an fark ediyordu ki mutfakta çift olmak da güzelmiş. Elinde ki pankek karışımını çırparken Fırat girdi mutfağa. Hiç bir şey söylemeden mutfağın balkonuna çıktı. Demek ki hâlâ uykusu açılmamıştı. Tava çıkardı Ufuk, ocağa çaydanlığın yanına koydu. O sıra duydular balkondan gelen sesleri. Fırat çiçekleriyle sohbet ediyordu. "Nasılsın güzelim? İyi misin bu gün?" Ufuk'un duyduğu seslerle yüzünde koca bir sırıtma belirdi. Fırat'ın her zaman ki halleriydi. "Ne güzel çiçek açmışsın sen öyle." "Ne yapıyor?" diye merakla sordu Asude, Ufuk'a doğru eğilerek. "Çiçekleriyle sohbet ediyor, her zaman yapar." "Ciddi misin?" dedi genç kız kaşlarını kaldırarak. Başını aşağı yukarı salladı Ufuk, yüzünde ki sırıtmayla. "Bazen bizimle bile konuşmak istemez, çiçeklerine gider." dedi elinde ki spatulayla pankeki çevirirken. Boşta ki elinin işaret parmağıyla gözlüğünü geriye doğru itti. Balkondan gelen sesle ikisi gülecekken yüzlerinde ki gülümseme dondu kaldı. Ufuk ve Asude'nin yanakları kızarmıştı sanki. "Sizde mi acıktınız, canım çiçeklerim? Bende acıktım. Çifte kumrular şimdi hazırlayacak kahvaltıyı." Lan fırat? Çifte kumru, mumru ne diyosun sen? Ayıp, ayıp! |
0% |