Fırat üzerine koyu yeşil bir tişört geçirip dolabına geri döndü, eli eşofmanlara giderken durdu. Yani dışarı çıkacaktı sonuçta, eşofman olur muydu? Olmazdı, o anda aklına küçükken annesinin sokakta oyun oynarken tuvaleti geldiğinde Fırat'ı olduğu yere yaptırması geldi.
Kafasını hızla iki yana salladı yüzü de olabildiğince buruşmuştu. Biraz çocukluğunun geçtiği kaldırımları gezip o havayı solumak istemişti. Özlemişti eskileri.
Hele de bahçesine yaklaşınca çiçek kokuları buram buram buruna gelen Lütfiye nenenin bahçesini. Kimsesiz, Kendi halinde yaşayıp giden bir kadındı Lütfiye nine. Uzun zamandır kendi başına yaşardı, sokağın sonunda ki küçük müstakil evde. Önceden eşi işe mutlu bir hayatları olsa da hayat arkadaşını kaybedince yoluna yoldaş olmuştu çiçekler. Kocası çok severdi çiçekleri o yüzden ayrılamazdı çiçeklerinden.
Genç adam üst üste konulmuş eşofman altlarını eliyle sağa sola itip altına baktı illa ki pantolon olmalıydı. Gerçi bu sıcakta da kot pantolon fırında buz demek gibiydi.
Siyah eşofman altını geri çekince makul bir şey bulmuştu. Kırık beyaz diz üstüne gelen yumuşak kot şort olurdu işte. En azından paspal görünmezdi.
Daha fazla oyalamayıp hazırlandığında cebine, yatağına doğru fırlattığı telefonunu sıkıştırdı.
Televizyon karşısında uyuklayan babasına ilişmeden çıktı evden, çünkü annesi evde değildi. Hanımlar yeni taşınan kıza bakmaya gitmişlerdi, Alişe olur mu diye. Oğlanın yaşı gittikçe gidiyordu fakat oğlanda tık yoktu.
Evin kapısını çekip ayağını yere vurarak ayakkabıyı giymeye çalıştı. Ayağına giren ayakkabıyla sokakta yürümeye başladı. Her yer aynıydı, her şey yerli yerindeydi.
Tıpkı çocukluğunda olduğu gibi camdan sarkan Mehtap hanım seslendi. "Ooo hayta! Ne ara geldin?"
"Senin alıcılar kapanmış abla yaa, bir gün önce geldim. Alıcıları temizlet."
Mehtap hanım kahkaha attı. "Yürü len sıpa, diğerleri de mi geldi?"
Fırat başını aşağı yukarı sallarken konuşmalarına devam etti. "Evet hep birlikte geldik."
Kadın sokağı inletecek bir kahkaha attı, gözleri de kısılmış bir şeyler düşünüyor gibiydi. "Söyle Efsun'a bi ara bize gelsin mantı yaptım ona yesin."
Fırat kahkaha attı kadınım nu haline. "Mehtap abla uğraşma daha fazla Efsun başkasını seviyor, senin toruna varmaz."
Mehtap hanım yaşlı başlı olmasına bakmadan omuz silkti, genç kız gibi hareketleri vardı. Sanırsın ergendi. "Bana ne, illa ki evlendireceğim."
Fırat, Ateş senin torunu parçalar demek istese de sustu. Görüşürüz deyip yoluna devam etti. Bir kere isim söylerse herkez duyardı, ve bunun kendisinden duyulmasını istemiyordu Fırat. Ne me lâzım Atrş celallenip 'ilk ben söyleyecektim, hoparlörden anons verecektim' diyebilirdi.
Fırat yavaş yavaş gezdi sokağı ilk başta çay ocağına gidip bir bardak çay içti, boş boş oturan amcalarla iki lafın belini kurabiye kırar gibi kırdı. Sonra da eskiden kendilerinin oynadığı çocuk parkına gelip çocuklarla oynadı.
Bir ara kendisini oyuna fazla kaptırıp küçük sarışın bir kızla ilk önce kim sallanacak kavgası etmiş olabilirdi, ama bu küçük ufacık, mini minnacık bit pürüzdü. Yoksa çocuklarla arası iyiydi. Yanlzıca o an o küçük kız çok çirkef çıkmıştı. Ya da kız çocuklarıyla anlaşamıyordu emin değildi gerçi şu zamana kadar bir ilk okulda bir de bu gün küçük tatlı bir kız çocuğuyla sataşmıştı.
Aklına gelen çocukluk anılarıyla başını iki yana salladı fakat saçı iki yandan örgülü küçük kız aklından çıkmamıştı. O gün kızın neden o şekilde davrandığını da anlıyordu. Kızamıyordu bu yüzden. Çünkü küçük kızın biraz normalin üzerinde kilosu vardı ve okulda, mahallede küçük kız ile sürekli dalga geçerlerdi. Bilmiyorlardı ki kilo verilebilen bir şeydi ama onların bu yargılayıcı tavırları düzelecek gibi değildi.
Dış güzellik bile geçip gidiciydi, insanın insanı yargılaması küçük görmesi akıl kârı değildi.
Burnuna dolan mis gibi kokularla gülümsedi. Resmen mahallede amaçsızca top peşinde koşuşturan ön dişleri eksik o yaramaz fırlama oğlan çocuğu gibi hissetmişti.
İlerde ki bahçeli küçük eve yaklaştıkça burnunu esir alan kokuları gözünü kapatıp takip edebilirdi bile. Küçük mavi renkli bahçe kapısını iterek içeri girdi. Kapıya sarılmış olan sarmaşık hafifçe sallanmıştı.
"Lütfiye teyze!" diye girdiği kapıda seslendi. O sırada bahçeye dolup taşmış olan çiçekleri izliyordu. Çoğu çiçek açmış bahçeyi resmen botanik bahçesine çevirmişti.
İll başta küçük evin eski tahta zemininin çıkardığı sese kulak kesildi. Hemen ardından kapı yavaşça açılmıştı.
"Fırat, oğlum."
Fırat yaşlı kadına yaklaşıp elini tutup öptü hemen ardından tintin kadına sıkıca sarıldı.
"Görmeyeli nasılsınız Lütfiye hanım?"
Yaşlı kadın karışıklarla dolu yüzünde kocaman gülümsedi. "İyiyim evlâdım seni gördüm çok daha iyi oldum. " yaşlı kadın bir kaç saniye durduktan sonra kafasını yana doğru çevirip seslendi. "Kızım, Leyla gel bak kim geldi!"
Bir kaç dakika bekleseler de kimse yoktu. Yaşlı kadın gülümsedi. "Çiçek dikmeye daldı herhal, duymadı yine. Gel biz gidelim yanına." dedi Fırat koluna girmişken küçük evin arkasına doğru yürürken. Resmen genç adamı kolunda çanta gibi sürüklüyordu.
Fırat yaşlı kadının enerjisine ve gücüne şaşkınlıkla baktı. Lütfiye teyzenin içinden neredeyse Hulk çıkacaktı.
Arka bahçe daha geniş ve çok daha özenle süslenmişti. Saksıların içinde yerde çalır çeşit çiçekler varken genç bir kız yere eğilmiş toprağı düzeltiyordu.
"Bak kızım sana kimi getirdim." dedi yaşlı kadın gülümseyerek.
"Lütfiye teyze." diyerek başını çevirdi genç kız fakat gördüğü kişiyle resmen donup kalmıştı.
"Leyla kızım sana sevdiğini getirdim."
Fırat'ın karşısında şaşkınca kendisine bakan kıza kendisi de şaşkınlıkla bakıyordu. Bu kız ilk okulda sevdiği, çiçeği canice koparan kızdı. Leyla.
Ve şimdi kendi elleriyle çiçek ekiyordu. O an genç kız Fırat'ın kalbinde kurumaya yüz tutan çiçeği tekrardan ektiğinin farkında değildi.
Ayayayay evet evkatlarımdan birisine de kız buldum jghv
Bu olayı hatırlamıyorsanız 35. bölümü tekrardan okuyabilirsiniz. Ve oy verebilirsiniz dönmüşken geriye jghv
şu an düğündeyim iki gün bölüm yazmayacağığmm
Okur Yorumları | Yorum Ekle |