Yeni Üyelik
34.
Bölüm
@morkanatlizambak

deniz: bu kadar hızlı olmasını beklemiyordum (19.12)

barış: emin ol aşkım ben bile beklemiyordum

barış: hız treninde gibiyim

deniz: hemen diğer güne isteme olması ne ultra hız

deniz: bu arada hız treni benzetmen yerli yerinde

barış: hâlâ şaşkınım

barış: şaşan kalın modundayım

barış: karakoldan dönüyorum annem aradı çiçek çikolata yaptır gel

barış: niye dedim hiç bir şey de söylemiyor

deniz: bana da annem git güzel bir şeyler giy gel dedi

deniz: yoksa tişört kot pantolon giyiyordum

barış: ben de takım elbiseyi zor giydim

deniz: ne zaman geliyorsunuz ya?

barış: kapıdan çıkıyoruz

deniz çevrimdışı...

barış: sen böyle gitmeleri çok alıştın ama

Genç adam cevap gelmeyeceğini anlayınca telefonu kapatıp gri kumaş pantolonun cebine koydu. Aslında siyah takım giymek istese de Merve engel olmuştu. Düğünde zaten siyah giyersin diye kandırmıştı.

Bir elinde çiçek diğer elinde kalpli kutuda oldukça leziz görünen çikolatalarla karşı apartmana geldiler. Barış önde salına salına yürürken yanında annesi vardı.

Gururlu gururlu yürüyordu Halime hanım. Arkada kıkırdaya kıkırdaya gülüşüp konuşan Merve Sercan'ı çekiştiriyordu. "Çok merak ediyorum düğün ne zaman?"

"Halime anneyle Hülya teyzeye kalsa yarın kına diğer gün düğün olur" Sercan sessiz sessiz konuşurken bir yandan da Barış'ı izliyordu.

Barış'ın yüzünde kocaman bir sırıtma vardı, ifadesinden hafif şaşkınlıkta anlaşılıyordu fakat en baskın gelen duygu heyecandı. İçi kıpır kıpırdı, sanki midesinde karınca kolonisi vardı. Kelebek değildi bunlar çünkü tatlı değildi bazen acıtıyordu da. İki yılın acısı şu kısacık zamanda hafiflese de karıncaların bire birden kelebeğe dönüşeceği yoktu. Ya da Barış bu şekilde düşünüyordu.

Denizlerin oturduğu dairenin önüne geldiklerinde Halime hanım zile bastı, çocuklardan daha çok mutlu olmuştu kendisi. Ne de olsa hem dostuyla dünür olacaktı hem de Deniz gelini olacaktı.

Kapı açılacağı sıra arkalarda duran kuzenlerden Savaş, Barış'ı kolundan tuttuğu gibi en arkalara çekti. "Sen en son gireceksin oğlum."

Barış dengesini kaybedip neredeyse düşecek olmuştu. "Niye ya!" Barı neredeyse yere çöküp 'bana ne' diyerek ağlayacaktı. Denizini ilk kendisi görmek istiyordu ama. Ama o çilli sarı kuzeni izin vermemişti.

El mecbur açılan kapıdan herkesin girip de sıranın ona gelmesini bekledi. Herkes teker teker girerken Merve'nin sesini duydu. "Uff be yenge. En sevdiğim yengem, ne kadar güzel olmuş"

Aslı yüzünü buruşturdu. "Merve senin başka yengen mi vardı? Ben hiç görmedim?"

Kerem'im sesi yükseldi. "Merve Aslımla dalga geçip durma!"

"İyi tamam be! Sizde hiç eğlencemize izin vermiyorsunuz!"

Sercan sevdiğinin girmesini bekleyip kendisi de ardından girdiğinde kapıda yarınlar yokmuşcasına sırıtan bir adet Barış vardı. Kapının önünde duran Kerem de içeri girdiğinde görüş açısı sonuna kadar açılmıştı. Fakat genç adamın gözleri yanlızca bir yerde durdu kaldı. Yüzünde ki sırıtma iyice aptal bir boyut aldı.

Deniz'in üzerinde ki gri kalın askılı eteği dizlerine kadar gelen şifon elbisesi çok güzeldi. Belinde ki ince kemerle tam olmuştu.

"Hoş geldin" dedi Deniz.

Barış'ın sırıtması tebessüme döndü. Midesinde karınca kolonisinin yaşadığını sanırken şu anda anlıyordu kelebek oluşlarını. İki yıllık uzaktan izlemesi son bulmuştu. Artık o güzel gözlerine 'abi' kelimesi olmadan bakabiliyordu sevildiğini bilerek.

"Çok güzelsin Denizim" dedi mayışmış ses tonuyla.

"Sende güzel olmuşsun." dedi Deniz. Yanlışını fark ederek düzeltti. "Amaan şey yani yakışıklı olmuşsun demek istedim."

Karşılıklı gülüştüler.

"Kapının önünde dikilmeyin gelin hadi." Komutan Hülya'nın sesini duyunca Barış hızla içeri girdi. Elinde ki çiçek ve çikolatayı da güzel Denizinin eline verdi. Salona geçmeden önce de göz kırptı.

Deniz o göz kırpışma kalbinden vuruldu. "Böyle olmadı füze atsaydın!" Arkasından seslendi huysuz sesiyle.

Barış hafif bir kahkaha atmıştı. Omuzunun üzerinden bir bakış attı sevdiğine çapkınca. Çapkınlığı yanlızca sevdiğineydi. Başkasına yapsa bu hem kendisine hem de denizine haksızlık olurdu. Aşkını yok saymış olurdu.

Salona geçip anacığının yanına oturdu. Herkes tanışık olduğu için sohbetin kurulması zor olmamış herkes bir konuşmanın içerisinde bulmuştu kendisini.

Komutan Hülya hem komşusu hem de dünürüne baktı samimiyetle. "Nasılsın Halime ?"

"Şükür" dedi Halime hanım "iyiyiz seni de pek bi iyi gördüm yamacına da oturtmuşsun gelinini" hafifçe güldü. "Ben de yakında oğluşumun yamacında göreceğim gelinimi"

Manidar manidar salona yeni giren Deniz'e baktı. Aynı tebessümü onun yüzünde de gördü.

"Gelemeyecekti aslında zor ikna ettik kızımızı" Hülya hanım yalandan kaşlarını çatmış Aslıya bakmıştı. "Neymiş aile arasında olacak diye gelmeyecekmiş"

"Olur mu öyle şey Aslı kızım, sen artık bizim de kızımızsın" dedi en köşede ki tekli koltukta oturan Albay. Aslı utangaçca gülümsedi.

Kerem bu manzaraya dayanamayıp annesinin dizlerine elini koayark önünde diz çöktü. "Canım anacım hazır gelmişken Aslıyla beni de mi sözlesek? Hı ne dersin?"

Hülya hanım'ın gözleri parladı. "Çok güzel olur sıpa da..." dediği sıra Kerem elini cebine atıp cebinden kırmızı kadife kutu çıkardı.

"Hadi anacım bak kız burda" dedi eliyle Aslı'yı göstererek. "Ee bende burdayım, bunlarda yüzük"

"Sıpa seni, niye daha önceden söylemedin. Aslımın annesini babasını da çağırır isterdik!"

Kerem' in yüzü düştü. "Ama! " dedi mızmızlanan bir çocuk gibi.

"Aması maması yok oğlum "

Kerem yerden kalkıp Aslı'ya üzgün bir bakış gönderip eski yerine oturdu. O bu geceyi böyle hayal etmemişti ki!

Sohbet ilerlemiş kızlar ilerleyen vakitte kahveleri yapmışlardı. Deniz elinde ki gümüş renkli tepside ki kahveleri tek tek dağıttı. En sona geride kulpuna küçük bir kurdale yapılmış kahve kalmıştı.

Deniz son kahveyi de sahibine ulaştırmak için Barış'ın yanına yaklaştı. Genç adam tepsiden kahvesini alırken bir anlık gözleri Denizinin gözlerine dokundu. O gözlerde aşkıda, heyecanı da okudu Barış.

Genç adam kahvesini alınca Deniz eski yerine oturmuştu.

Artık tüm gözler başroldeydi.

Barış kurdelenin yanından tutup kahveden bir yudum aldı. Tuz değil, bal damlıyordu kahveden, bal. Yüzünde kocaman bir gülüş belirdi. Yeşil gözleri ilerisinde sandalyede oturan ahu güzele takıldı. Gözlerini bir saniye bile ayırmadan tüm kahvesini bitirmişti.

Onun elinden ballı kahvesini de içmişti, artık bir ömür sevdiğinin elinden aşk şarâbı içerdi.

Elinden zehir değil bal akardı sevdiğinin. Hem Barış sevdiğinin gözlerinden artırırsa gözlerini o zaman zehirlenirdi. Tüm zehirlerin şifası bir bakışıydı.

Bir gülüşü aşk kurşunuydu, bir bakışı panzehir.

Ohaa aşk kuşu oldu Barış. Oğlum yavaş bende ki de kalp hani!

oy sayıları beni biraz üzüyor, rica etsem o küçük beş bacaklı yıldıza bir dokunuverseniz?

Loading...
0%