@morkanatlizambak
|
Ayaklarının bastığı nemli toprağın olabildiğinden daha az bir miktarda ses çıkarması için uğraşırken önünde ki iri gövdeli ağaçtan sol tarafa döndü. Dönmesiyle ayağı birden ıslak yapraklara bastı. Islaklığın etkisiyle hızla yere kapaklandı. Yüzü gözü çamur olmuştu, ellerini toprağa bastırıp oturur vaziyeti aldı. Sırtını geniş gövdeli ağaca yaslayıp nerdeyse buruşmuş olan ciğerlerine derin bir nefes çekti. Göğsü hızla inip kalkıyordu. Doğru düzgün nefes alamadığı için karnına ağrılar giriyordu. Çamurlu ellerini karnına bastırıp oturduğu yerde iki büklüm oldu. Hâlâ neyden, kimden kaçtığına anlam veremiyordu. Yakasını bir türlü beladan kurtaramadığı gibi içine çekilmemek için uğraşıyordu. Acıyan gözlerini biraz yumup kafasını ağacın kirtişli yüzeyine yasladı. Düşünceleri boş beyninde yankı yapıyordu. Olanlar neydi böyle. Kafasını yukarı doğru kaldırıp kararmak üzere olan gök yüzüne kısık gözlerle baktı. Göğün o mavi siyah renge bürünmesine az kalmıştı. Belkide çok çok daha az. Yorulmuştu hemde çok. Artık vücudu ağırlaşmaya başlamıştı, kendisini koruyabilecek gücü kalmışmıydı emin değildi. Bu yüzden koşmaya olabildiğince kaçmaya devam etmeliydi, bunu yaşamak ve geçmişini hatırlamak için yapmalıydı. İri gövdeli ağaçtan destek alarak ayağa kalktı. Nemli toprak üzerinde ayakları birbiri ardınca hızlanırken kararmak üzere olan gök yüzü yağmur atıştırmaya başlamıştı. Yağmurla gelen rüzgar genç adamın yüzüne sert darbeler indirirken ilerdeki çam ağacını geçti. Yağmur uzun sürerse işi gittikçe zorlaştırırdı. Soğuyan hava ona hiç de yardımcı olmuyordu. "Ne tarafa gitti göreniniz oldu mu?" Bu ses bi kadın sesine benziyordu. Erkek sesi olamayacak kadar ince ve cırtlak çıkıyordu. Adım sesleri olduğu yerden uzakta durunca başka birisi bağırdı " Ben görmedim, en son konteynırdan sol tarafa doğru gitmişti." Birisi havaya ateş edip bağırdı "Lânet herif hepimizi uyutmuş. Gözümüzün içine baka baka bizi uyutmuş. " Az önce ki kadının sesi gibiydi oldukça tiz ve cırtlak. Aynı kadın bu sefer biraz daha sessiz bi şekilde adamlara seslendi. " İkiniz o tarafa, siz de o tarafa Zahit sen de benimle gel." Kulaklarına uzaklaşan sesler geldiği zaman boğazından titrek bi nefes kaçtı. Sol elini ağzına kapatıp sağ eliyle ağaca daha sıkı tutundu. Sanki ağaç arkasına bakmadan kaçacak da o ortada kalacakmış gibi hissediyordu. Zaten şu bi kaç gündür ne yaptığını neyi neden düşündüğünü anlayamıyordu. Bir kaç dakika sonra kulağına yerde ezilen kuru yaprak sesleri geldi. "Ben" dedi hızla "senin kaçtığını sanmıştım. Sen iyimisin?" elini omzuna koyunca kendisini geri çekti. Kaşları çatık haldeyken karşındaki adamı yukardan aşağı biraz inceledi. "Sanırım bu adamla eski hayatımda hiç karşılaşmamış olmalıyım " diye düşündü. Görseydi hatırlardı değilmi? Ona göre şu an ismi, cismi, yüzü ve hatta kendi bedeni bile yoktu. Olsa bilirdi değilmi? kendisini öyle büyük karanlık bi boşlukta hissediyordu ki sanki her an ordan çıkabilme ihtimali yok olacakmış gibi çırpınıyordu. Gözlerini yani tanımadığı gözlerini ne tarafa çevirse tanımadığı yerler, ve yüzler sanki onu boğazından tutup son nefesini verene kadar sıkacak gibiydi. Karşısında ki nefes nefese olan adam sağ elini cebine atıp biraz para çıkardı. "Aslında telefon da verecektim ama yerini bulurlar kardeşim " elini arka tarafa doğru salladı. "O tarafta 20 kilometre sonra bi köy var oraya gidersen bu parayla seni şehire götürecek birisini bulabilirsin." Hâlâ anlamaz gözlerle ona baktığının farkında değildi. Aslında ona yardım etmeye çalışan adam onu tuzağa düşürüp, düşürmeyeceği bile belli değildi. Doğruyu mu söylüyordu? Onu tanımıyordu bile! Ahh tanısa ne olurdu ki, insanlar tanıdıkları kişiler tarafından sırtına bıçak saplıyorlardı. Kendi çaresizliğine gülümsedi." Kimsin sen?" Karşısında ki adam gözlerini kocaman açmış ağzını bir açıp bir kapatıyordu. Ne söyleyeceğini bilememiş gibiydi. Olağan bir şeymiş gibi omuzlarını silkip" Tanımıyorum" dedi. Şu belki de bir kaç gün içinde bilinmezlikten yorulmuştu. "Sen iyi değilsin Yavuz, ben Zahit dostum. Kafana mı vurdular senin?" Bu kelimelerden tek anladığı karşısındaki nin Zahit denen birisinin olduğu ve onu önceden tanıdığıydı. "Yavuz?" Dedi tedirgin sesiyle. Kendi adı Yavuz muydu? "Vaah!" Diye bir şaşkınlık nidası çıkardı karşısındaki adam "Sen hakikaten iyi değilsin! Senin adın Yavuz!" Sol eliyle kafasının arkasını kaşırken derin bir nefes çekti."Şehire gidince bi karakola git, deşifre olduğunu bildir. Gerçi sanırım biraz iyi değilsin hastaneye gitsen de olur" Kendi adını dahii unutmuş olamazdı değilmi? Şaka yapıyor olmalıydı. Ne saçmalamıştı o az önce? O kadar da unutkan olamazdı değilmi? Biraz düşündü belki isim gibi bir şeyler hatırlarım umuduyla. Ama nafile! Hiç bir hatıra veyahut başka bir şey yoktu, oyuklarla dolmuş zihninde. Karşısında ki adamı daha fazla dinleyemeyeceğini anlayıp elinde ki parayı hırsla çekip cebine attı. Sonra da tek kelime etmeden Zahit denen herifin işaret ettiği yöne koşmaya başladı. Nemli toprağın üzerinde aynı hızda koşmaya devam ederken yüzüne ağaç dalları çarpıp çiziyordu. Bu sırada da yağmur yavaşlamıştı, sanırım daha fazla yağmayacaktı. Ama asıl umrunda olan bu kaybolmuşluk hissiydi. Biraz daha koştuktan sonra arkasını biraz dönüp geldiği yöne baktı. Kimse yoktu, özellikle de Zahit. Hiç bir şeyi hatırlamazken kimseye güvenemezdi. Bu yüzden yolunu biraz sağ tarafa saptırıp o yöne koşmaya devam etti. 🔗Selamın Aleyküm... 🔗nasılız ama, yine müthişiz...! |
0% |