@morkanatlizambak
|
Hayatın kısalığı ve gereksizliği insan boşluğa düştüğü an göze çarpar, o zaman idrak eder insan. İnsanda ki idrak ve kavrama şekli o an ortaya çıkıar ve bir tokat atar sen daha ne olduğunu anlayamadan. Elinde ki her şey yok olmanın kıyısına gelince hisseder önemini. O an farkına varır yaşamanın kısa ve yaşanılacak şeylerin pek çok olduğunu. Parmak uçlarına hapsetti kadın'ın göz yaşlarını. Parmak uçlarından uçurdu umut kuşlarını. "Geçti" dedi geçmediğini bildiği halde. Gözleri buluştu bir anlığına Yavuz o gözlerde acının yanı sıra suçlama gördü. Ezildi o bakışlar arasında görmek istemedi o gözlerde ki suçlamayı. Haklı mıydı gerçekten? suçlu muydu? Kendisini boşlukta gibi hissediyor lâkin bir türlü beynini toparlayamıyordu. Göğsünün hızla inip kalkmasını hissediyor lâkin zihnini toparlayamıyordu. Karmaşık duygularla sarılırken Gamze'yi omzuna çekti. Daha fazla o bakışlara karşılık vermek istememişti. Ağır duygular omuzuna yük bırakırken o sardı yüreği yaralı kadını. Daha fazla ağlamamasını istedi. Sakinleşsin istedi ama yapabileceği herhangi bir şey yoktu. Sırtını okşadı, kulağına yaklaşıp fısıltı şeklinde tekrardan geçti diyecek oldu lâkin ani bir ses bir yıldırım gibi düştü tüm uzuvlarına. Çok ani bir acı tüm vücudunun her bir yerini ele geçirdi. Yüksek bir uçurumdan düştü sandı ruhu. Uçurumun dibinde binlerce parçaya bölündü sandı vücudu. "Ahh!" Gözlerini araladı hızla. Beyaz fayansta boylu boyunca uzanıyordu, ne olduğunu anlayamadı taa ki kuş cikcikli kapı zili çalana kadar. Sabahın taze ışıkları balkonda sersemliğini atamamış bedenin üzerine vuruyordu. Ñe ara gündüz oldu da güneş geldi tahtına kuruldu? Fark etmemişti. Besbelli dün oturduğu sandalyede uyuya kalmıştı şimdiye kadar. Sandalye ters dönmüştü, belki hayatlar gibi bir bacağı da kırılmıştı. Hâlâ fayansla bakışan yanağını hafifçe yukarı kaldırdı. Güneş vurmasına rağmen hâlâ fayanslar buzu arattırmayacak kadar soğuktu. Bir an içi dondu sandı, içi buz kütlesinden halliceydi. Ağrılarını hiçe sayarak hızla ayaklandı. Sağ eliyle şakaklarını ovarken çıktı balkondan. Dünden anımsadığı kadarıyla salondan çıkıp evin kapısına geldi. Hâlâ kapı zili çalıyordu, kapı deliğine bakmak mı? aklının ucundan dahi geçmemişti. Kapı da ki Gurur'la göz göze geldiler Yavuz'un gözleri Gurur'u sekip ardında ki sırıtan yüzde durdu. Onur. Gurur'u alırdı da eve arkadaki ni almasam mı? Diye düşündü, ciddi ciddi bu aklında dönüyordu. Yakışıklı yüzünde kaşları birbirlerine sarılacak, hasret giderecek kadar yakınlaşmıştı. Onur yere eğilip ayakkabılarını çıkarmaya çabaladığı sıra aklına gelen fikirle yüzü aydınlandı. Gözleri halen arkada ki gençteyken "Sen git ekmek al" dedi. Şu an en iyi uzaklaştırma yöntemi buydu. Ekmeği alıp gelince belki su faturasını ödemeye gönderirdi haytayı? ya da elektirik ödetirdi. "Emret eniştem" dedi elini anlına götürüp asker selamı verirken. Çıkarmaya çabaladığı ayakkabılarını bıraktı. Arkasını dönüp az önce çıktığı merdivenleri şimdi de inmeye başladı. "Geç" Yavuz kenara çekilip kapıda ki oğlana izin verdi. Yanlız kalabileceği başını dinleyebileceği bir yer istedikçe etrafı insanlarla doluyordu. Ne yaşadığını dahi anlamıyor dalgalar arasında savrulan küçük bir balık gibi ordan oraya vuruyordu, yakında karaya vuracağı hissiyatı vardı içinde. Krem kapıyı kapatıp salon olduğunu bildiği yere geldi. Gurur tekli yeşil koltuklardan birisine dümdüz bir şekilde oturmuştu. "Düzen hastalığın mı var?" "Var ama yok" dedi Gurur yuvarlak gözlüğünün önüne gelen bir saç tutamını geriye iterken. Yavuz kaşlarını çattı. "Ne demek o?" "Yani bence yok ama herkese göre yani benim davranışlarıma baktıkları zaman var olarak düşünüyorlar." Avuç içleriyle kumaş pantolonunun yüzünü silkeledi. "Hastalık değil bu yanlızca düz ve düzenli şeyleri seviyorum diyelim" "Değişik" "Aslında önceden de böyleydim fakat bu kadar değildi, bazı olaylar tetikledi sanırım" dedi duygusuz bir yüzle. Yüzü en az bir beton kadar sertti. Bazı şeylerin üzerini örtmeye çabaladığı ve halen beceremediği barizdi. Gurur ne zaman yok saymaya çalışsa yeniden üzerine üzerine geliyordu. Sanki yıkılmış bir evin altında kalmış gibiydi. Duyguları, hayalleri molozların altında parçalanmıştı. Yavuz Gurur'un yüz ifadelerini izliyordu. Boştu, bomboş. Karşısında ki oğlan bir noktaya dalıp gitti. Kaşları çatıldı, bahsettiği olayı düşündüğünden neredeyse emindi Yavuz. "Anlatabilirsin, dinlerim" "Yok, teşekkür ederim Yavuz abi önceden olsa belki anlatırdım ama şimdi aklını karıştırmam senin için iyi sonuçlar doğurmaz." Bir süre birbirlerinin yüzünü incelediler, konuşacak konu çok vardı lakin Yavuz'un nasıl soracağı belirsizdi. O ormanda ne işim vardı? Diyebilirdi, demedi. Peşimdekiler kimdi? Diyebilirdi, demedi. Asıl en başta ben kimim? Demeliydi, demedi. Sustu öylece. İkisi de kendi iç dünyasına çekildi. Aynı bir kaplumbağanın kabuğuna çekilmesi gibi, ikisi de daldılar kendi düşüncelerine. Yavuz için herşey çok karışıktı, açamayacağı açmaya güç yetiremeyeceği kadar karışıktı. Gurur için ise her şey açık fakat anlaşılamazdı. Yaşadıkları üzerine yıkılacak gibiydi. Resmen yaşıyor desinler diye yaşıyordu. Bir elma kurdu gibi beynini içten içe kemiren düşünceler vardı, Yavuz'un. Şu an yaşamayı isteyeceği an değildi, bu an ölmesi gerektiği andı lâkin Yavuz direnecekti herşeye. Anımsamak için ayakta kalacaktı. Herşeyi öğrenmeden durmayacaktı, belki de yolda direnci kırılacaktı, düşecek kalkacaktı fakat devam edecekti yoluna. Zira hiç bir yol engebesiz, taşsız değildi. Hafızasında bir vişne ağacı vardı, kökleri anılarına bağlı. Belki ağacı kökünden sökse anıları gün yüzüne çıkacaktı ama Yavuz'un ağacı sökmeye niyeti yoktu. Ağaçta bir candı en nihayetinde. Anıları için bir canı feda edemezdi. İkisi de aniden irkildi, evin içi zil sesiyle titremişti resmen. Gözleri kesişti ikisininde. Yavuz ayağa kalkıp Gurur'a baktı. "İkizin gelmiştir büyük ihtimalle. Kalk kapıyı aç, ekmeği aldığın gibi su faturası ödemeye gönder." dedi. Salonun sol duvarında sonuna kadar açık olan kapıya doğru yürüdü. "Evin su faturasını iki hafta önce ödetmişti ablam Onur'a" diye seslendi Gurur. "Gelecek ayın faturasını ödet o zaman" bu çıkışı çok komik gelmişti Gurur'a. Hafif sesli bir şekilde gülüp ayaklandı. Uyuz kardeşiyle uğraşmak zorundaydı ve onu oyalayabileceği hiç bir şey yoktu elinde. Yavuz girdiği mutfakta bir tur kendi etrafında dönüp her yere göz attı. Camlar boydan boya camdı ve bu kesinlikle burayı oldukça ferah yapmıştı. L tipi tezgahın mermeri siyahtı aynı dolaplar gibi. Yerde ki fayanslar ve mutfak masası kırık beyazdı. Mutfak aletlerinin çoğu da beyazdan nasibini almış durumdaydı. Genç adam etrafı daha fazla izlemeyi bırakıp lavabonun altında ki dolabı açtı. Bir kaç saklama kabı ve çaydanlık vardı. Çaydanlığa çeşmeden çay doldurup ocağın üzerine koydu. Geniş gri buz dolabının içinden zeytin, peynir çıkarırken mutfağa ikizler girmişti bile. "Anlamıyor musun? Olmayan faturayı nasıl ödeyeyim ben? Ha söylesene nasıl ödeyeyim?" "Yavuz abime sor" dedi Gurur, Onur'un çenesini daha fazla çekemeyerek. "Atak enişteciğim sen söyle bari faturayı nasıl ödeyim?" Yavuz içinden keşke sussa diye geçirirken, Onur'un ağzından kendi hayatıyla ilgili bilgi almanın daha kolay olacağı geldi. Kaşları hafif yukarı kalkıp mavi gözlerini daha büyük göstermişti. Kalçasını mutfak tezgahına yaslayıp kollarını göğsünde kavuşturdu. "Gurur" dedi genç çocuğa bakarak. "Salonda ki beşiği çocuk odasına götür, bir de girmişliğe o odayı topla" dedi. İnsanlara iş bulmak konusunda üzerine kimse yoktu. "Tamam Yavuz abi" dedi Gurur Yavuz'u baştan aşağı inceleyerek. O gözlerde soru işaretlerini gördüğüne yemin edebilirdi. Daha fazla oyalanmayarak çıktı mutfaktan. Genç adam mutfaktan çıkınca Yavuz yönünü tezgaha doğru çevirip uğraştığı işe geri döndü. "Patates bul bana" dedi o sırada Onur'a yan gözle bakarak. Yavuz hatırlamasa bile eskiden girdiği sorgulardan farksız olacağı kesindi. Evett konulara girmeye çabalıyorum,resmen kan ter içinde kaldım ne zor iş bu ve siz de bu emeğime karşılık oy verinn. Bu arada medya bence Gurur ve Onur, tabii siz istediğinizi kişiyi koyabilirsiniz. 🌫 |
0% |