Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. Eski Sorgular ve Sorunlar

@morkanatlizambak

 

Bazı hayatlar eskirdi, bazıları kullanılamayacak derecede yıpranırdı. Fakat yapılması gereken hayattan vazgeçmek değil yapabildiğin kadar eskileri ve yıpranan yerleri yamamaktır. Hayatının değerini bilenler bu güçlüklere tüm gücüyle dayanır, imkanlarının hepsini seferber eder. Yaşadığı hayatın kalitesini arttırır bir bakıma.

Yavuz da hayatından vazgeçmek yerine eksikleri bir yapboz gibi birleştirmeye karar vermişti ve eksiksiz, tam bir manzara yapmadan bırakmayacaktı.

Onur patates sepetinden aldığı bir kaç patatesi elinde sektirerek tezgaha bıraktı. Çevik bir hareketle ocağın yanında ki bıçaklıktan bir bıçak çekti. Şu an yaptığı hareketler bir polisten uzak ilk defa mutfağa girmiş bir çocuk gibiydi.

Genç adam elinde ki bıçağa bakıp güldü. " Sen göreve gitmeden önce sabah kapıya dayanmıştım Melike ile evlenmek istiyorum diye. Sen ne yapmıştın bilir musun Yavuzcum?"

Yavuz Onur'un kaşlarını yukarı yuvarlayıp bakışına karşın kaşlarını çattı. "Hayır" dedi bir çırpıda.

Onur bir kahkaha attı. "Elinde ki ekmek bıçağıyla kovalamıştın, tabii benim çevik ve esnek vücudum senden kaçmayı başarmıştı."

"İyi yapmışım" Yavuz da sesli bir şekilde güldü, kesinlikle bu oğlan insanı kanser ederdi. "Nasıl yani?" Dedi Onur.

"Neresini iyi yapmışsın, öleydum az daha!"

"Yani abiysem eğer bir abinin kız kardeşini ömrünü çürütecek birisinden korumasını görev bilirim" dedi Yavuz masaya peynir koyarken.

"Teessüf ederim efenim, ayıp" Onur sağ elini kalbine koyup yüzüne yıkılmış bir ifade kondurmuştu.

"Keşke oyuncu olsaymışsın" Onur güldü. "Hayalim polis olmaktı bebeğim" deyip bir de üzerine göz kırptı.

"Polis misin?" Bunu ilk sormasının farkındaydı. Sohbet başlatmalıydı.

"Evet Yavuzcum aynı karakoldaydık, en çok beni severdin"

"Kesin öyledir çakma miço seni"

"Ne dedin sen?" Onur Yavuz'un yüzüne doğru eğilip sormuştu sorusunu. Yüzünde çok meraklı bir ifade vardı.

"Ne demişim" Yavuz elinde ki zeytin tabağını da masaya koyup reçel kavanozunu aldı.

"Miço dedin" Yavuz eee der gibi tek kaşını havaya kaldırdı. "Ne olmuş dediysem. "

"Bana önceden de böyle seslenirdin" eliyle gözünde olmayan yaşlarını sildi. "İlk beni hatırlayacağını biliyordum"

"Hatırlamıyorum" dedi Yavuz. "Ağzıma öyle denk geldi."

"İnkâr etme bitanem biliyorum en çok beni sevdiğini, merak etme ablama söylemem."

Yavuz olgunluğuna ters bir biçimde göz devirdi. Mavi gözleri yuvalarında bir tur atıp eski yerinde durduğunda Onur'un onu izlediğini gördü. Onur elinde ki bıçak ve patatesle durmuş Yavuz'un hareketlerini izliyordu.

"Ben" dedi elinde ki işe devam ederken. "Ben, psikolojiden anlamasam da bir şeyler çözüyorum Yavuz abi. Sen aslında hatıraların arasında gidip geliyorsun ya parça parça kazanacaksın anılarını ya da seni harekete geçirecek bir bomba patlayacak. O bombanın pimi çekildiği zaman sen eski sen olacaksın, inan bana"

Bu sözler karşısında hafifçe gülümsedi genç adam. Haklı olabilirdi fakat o anılarını parça parça kazanacağından neredeyse emindi. "Bu kelimeler fazlasıyla kitaptan gibi" dedi işine dönerken.

Mutfakta gür bir kahkaha duyuldu. Onur ellerini dizine yaslamış katıla katıla gülüyordu. "Abime sakın söyleme eniştecim aramız bozulmasın" bir sır verir gibi işaret parmağını sus anlamında dudaklarının üzerine örtmüştü. Onur sağına soluna bir bakış attı. "Arada Gurur'un o çok değerli kitaplarına göz atıyorum aslında."

"Ne kitapları da?"

"Psikoloji kitapları, odasını neredeyse onlarla çepe çevre sarmış. Biz bile bir yere baskın yapacağımızda o kadar çevreli saramıyoruz etrafı o derece yani." Onur elinde ki patatesleri lavabonun içine bırakıp aşağıdan büyük bir tabak çıkardı. Patatesleri tek tek yıkarken de konuşmaya devam etti.

"Artık o sıkıcı kitaplardan başka bir şey iyi gelmiyor ona. Söylemese, belli etmemeye çabalasa da ben onun ikiziyim az buçuk anlıyorum onu. Hiç bir şeyi atlatamadı, hâlâ o eski kanepede çökmüş halde oturuyor. Biliyor musun Yavuz abi?"

Onur'un elâlarıyla Yavuz'un mavileri kesişti. "Hâlâ atamadı o eski kanepeyi, sanki acılarını onun üstüne bir örtü gibi örtmüş. Ayrılamıyor ordan." İçine esefle bir nefes çekti, ikizinin bu halde olmasını sevmiyordu. Hele de Gurur'u bu hâle getirenlerden nefret ediyordu.

Onur, deli dolu bir insandı. Asla başkaları hakkında kötü düşünmezdi veya nefret gibi ağır duyguları içinde barındırmazdı. Fakat bu çok çok fazlaydı! İlk defa birilerinden nefret ediyordu. Gurur'u bu hâle getiren kişilerden hiç kimseye etmediği kadar nefret ediyordu.

"Ne oldu Gurur'a?" dedi Yavuz, Onur'un yüzünde ki siniri görünce.

Onur kafasını geriye doğru bıraktı. Gözlerini açmak istemezcesine yumdu, sanki yumarsa her şey biterdi. Gurur eskisi gibi olurdu, şayet böyle bir şey olabileceğini bilse Onur asla gözlerini açmazdı. Gerekirse ikizinin mutluluğu için canını feda ederdi ama olmuyordu. Ne Onur canını feda edebiliyordu ne de Gurur duvarlarını yıkıp eski Gurur oluyordu. Yutkundu, adem elması yukarı aşağı gelip gitti bir kaç kez.

Nasıl söyleyebilirdi? Nasıl söylenirdi ki bu?

Gözlerini açmadan bir nefes daha aldı. İçten içe kendisine gaz verip rahatlatmaya çalıştı. "Gurur..." dedi içi yanarak. Sesi boğuk, hüznü kırıktı. "Nişanlıydı, aldatıldı."

Bir nefes daha...

"Hem de en yakınım, arkadaşım dediği kişiyle aldattı o pislik kız!"

Yavuz'un cevap vermesine izin vermeden bir çırpıda devam etti. "İkisi de gözünün içine baka baka kandırdılar onu. Ne acımaları ne de haysiyetleri yokmuş, ş*refsiz i*lerin!" (Küfür sayılıyor mu bu? Bipledim ama, asla daha fazla küfür çıkmaz benden. Bu bile zor)

Onur nerden bakılırsa bakılsın ikizinden daha fazla üzüldüğü besbelliydi. "Onu böyle hayattan kopmuş görmek çok, çok acı" dedi gözleri dolarken. Bu zirve duygulara çıkmak içine ağırlık oturtmuştu. Sanki vücudunda canı kalmamıştı. Hepsi bir anda paramparça olmuş gibiydi. Bir anda en zirvede ağır duyguları yaşamak ona ağır gelmişti. Onur içinde biriktirmek istemezdi, böyle şeyleri.

Tezgaha yaslanıp gözlerini kapattı bir kaç dakika. Canından bir parçanın böyle bir duruma düşmesi üzücüydü hem de çok.

Sanki Gurur'u bir bataklığın içine itmişlerdi, ama Gurur o bataklığa yanlız girmeye çalıştıkça Onur da düşmüştü oraya. Ne kadar Gurur'u kurtarmak için çabalasa, çırpınsa da bu yaptığı yanlızca onları daha derine çekiyordu.

Burnundan bir soluk aldı ciğerlerini yakan cinsten. Onun ruhu narindi böyle şeyleri kaldıramıyordu. İkizini de tek başına o bataklıkta bırakamıyordu. Hem canının bir parçası hızla çökerken o nasıl güle oynaya eski hayatına döndündü? Yapamazdı, onu yanlız bırakamazdı.

Kafasına iki yana sallayıp daldığı düşünceleri etrafa savurdu Onur ve tezgahta ki patateslerine geri döndü. Yetebileceğini düşündüğü patatesleri lavabonun içine bıraktı. Artık evde işler ikizlerin üzerine yığıldığı için bilgileri vardı. Patates doğranmadan önce yıkanır, beyni bu düşünceyi bıcıbıcı olur diye düzeltti.

Tavanın birisine yağ koyup o sinir hastası olana kadar patatesleri son yolculuğuna hazırlayacaktı.

Onur kızartmaları doğrarken Yavuz sofrayı hazırlamış dolaptan biber, patlıcan çıkarmıştı. Bu sürede ikisinden de çıt çıkmamıştı. Resmen ikisinin de ağzı bağlanmış, konuşamıyorlardı. Aslında Yavuz konuşmak istiyor fakat az önce ki konuşmanın üzerine de nasıl başlatacağını kestiremiyordu.

Elinde ki sebzeleri yıkayıp doğramaya başlarken kendisini cesaretlendireceğini düşündüğü bir nefes aldı. "Onur" dedi dikkati üzerine çekmek için.

"Ben neden o ormandaydım? Ne işim vardı orda."

Onur işiyle ilgilenmeye devam ederken dudaklarını ağzının içine yuvarladı. Anlatıp anlatmamakta kararsız kaldı. Ya amiri ona anlatı diye kızarsa? Sonuçta be suçtan ne de dosyadan haberi vardı. Fakat kanıtlar en son Yavuz'un elindeydi yerlerini de öğrenmesi lâzımdı.

"Son elimizde olan dosyadan dolayı ordaydın, içeri sızmıştım bir nevi. Senden önce de bir kaç polisle denedik lâkin onlardan hâlâ haber yok. Sanki yok oldular ortadan, bir anda." Dedi elinde ki kızartma tabağını sofraya koyarken.

"Amir başka birisini daha içeri sızdırmaya çabalayacaktı ki sen gönüllü oldun. Geri dönüp dönmeyeceğin muammayken. Zaten neredeyse hiç bir duyguyu dışa vurmayışın seni bu iş için biçilmiş kaftan yapıyordu. Kabul etti amir. Üzerinde durduğumuz olay kaçakçılık, silah ticareti, kadın pazarlama ve kara para aklamak gibi ağır şeylerdi. Çok fazla araştırdık elimizde olan son bilgilere göre Kartal lakaplı bir mafyanın işlerin başında olduğunu gördük. Fakat mafya hakkında hiç bir bilgi bulamadık ne bir fotoğraf ne bir başka bilgi. "

Tezgahın kenarında ki bardağa şu doldurup içti Onur, boğazı kurumuştu. "Sen sadece lakabını ve ne işler yaptığını bildiğimiz mafyanın yanında koruma olarak işe başladın. Sicilin temizdi, işe aldılar. Bi üç aya yakın orda çalıştın mafyanın gözüne girmiş olmalısın, ayda bir bize kısa kısa bilgiler gönderiyordun."

Onur başını Yavuz'a çevirip göz göze geldi. Yeşil gözleri Yavuz'un mavileri ile birleştiğinde o gözlerde merak gördü.

"Fakat videolar, belgeler ve fotoğrafların yani kısaca tüm kanıtların bulunduğu bir hafıza kartı vardı. Bir kaç hafta sonra bir silah teslimatı yapacaklardı. O bilgiyi bize ulaştırdın; yer, zaman ve kişiler hepsi elimizdeydi. Kartal'ın yaptığı iş ve kuralları yani prensipleri vardı. İş yaptığı kişiye malzemeyi teslim ettiği an iletişimi kesiyordu ve ona bir daha ulaşmak mümkün olmuyordu. Biz de onlar malı teslim ettikten sonra harekete geçiyorduk."

"Yani iyi bir iş çeviriyorduk?" Dedi Yavuz soru sorar tonda.

"Evet, hem de çok iyi ve kordineliydik." Bir nefes çekti Onur. " Sana o mafya olacak it güvenmişti. Meğer uzaktan uzağa herkezi izliyormuş, sen dikkatini çekmişsin. Onun sağ kolu oldun, onu gören ilk kişilerden birisi. Hatta o hafıza kartında onun fotoğraflarının dahi olduğunu söylemiştin. Yavuz, nerde o hafıza kartı?"

Evettt!

Nasılız? Bence güzel gidiyoruz

Loading...
0%