Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13. Ruhun Aynası

@morkanatlizambak

 


"...Hatta o hafıza kartında onun fotoğraflarının dahi olduğunu söylemiştin. Yavuz, nerde o hafıza kartı?"

Nerede o hafıza kartı? Nerede?

Bunlar beyninde dönüp dururken rahatça kahvaltısını yapamıyordu. Bir kaç patates belki yemişti lâkin sürekli dalıp gidiyordu.

Masanın başında oturmuş bir kaç patatesin süslediği tabağını izliyordu. Yavuz düşüncelere dalmışken onu izleyen kimseden haberi yoktu. Ne gözleri yaşlı Gamze ne de Gurur.

Onur ise hiç oralı değildi, güzel bir şekilde midesini doldurmaya odaklanmış kimseyi görmüyordu. Midesi tıka basa dolmazsa, uykusunu almasa yaşayamazdı. Bu yaşam tarzından ne olursa olsun vazgeçemiyordu. Onun için bir hayat kalitesiydi ve hayat kalitesini düşürmeye hiç de niyetli değildi. Bir kaç lokma daha alıp suyuna uzandı.

Cam bardaktan suyunu yavaşça içerken gözleri masada sessiz sedasız oturan diğerlerine kaydı. Herkesin üzerinde garip bir ruh haleti var gibiydi. Bardağın dibini gördüğü an masaya sertçe bıraktı.

Bu ani hareketiyle gözler ona dönerken konuşmaya başladı. "Ne zaman psikoloğa gitmeyi düşünüyorsunuz Yavuz bey hazretleri, hastanede ki doktor önermişti?"

Yavuz'un mavi gözleriyle buluştuğunda güldü. "Ya da düşünüyormusun?"

"Bilmiyorum" dedi Yavuz sakin bir sesle. Sanki her şey üst üstüneydi. Hangisini çekerse çeksin tüm şartlar üzerine yıkılmaya mahkumdu.

Şu an Yavuz'un yaşamayı ilk plana alması gerekti fakat bu karmaşada yaşanabilecek alan yoktu, nefesi bile boğazına düğüm oluyordu. Seslice bir nefes koyverdi ortama, üzerine gelen şeyleri bu şekilde yok etmekti dileği.

Yavuz dirseklerini ahşap mutfak masasına dayadı. Avuç içlerini de yüzüne kapayıp nefeslendi. "Bilmiyorum" dedi bezmişlikle. "Hiç bir şey bilmiyorum"

"İlk başta kliniğe gitsek iyi olur sonra da karakola gideriz. Adem komiser çağırdı, Yavuz gelsin bi göreyim dedi." Onur dirseğini masadan ayırıp çatalını kavradı. İkizinin tabağından bir tane patates aşırıp ağzına attı. "Sesi pek de keyifli değildi"

Onur tabağının kenarına elinde ki çatalı bırakıp çay bardağını aldı. "Her zaman ki gibi memnuniyetsiz ihtiyar işte"

"Neden gitmemiz gerekiyor?"

Onur başını kaldırıp Yavuz'a baktı. "Sanırım hafıza kartını soracak"

Yavuz gözlerini huzursuzlukla kapatıp başını arkaya attı. Başı ağrıyordu ve nasıl geçeceğini veyahut geçip geçmeyeceğini bilmiyordu. Gidişata bakılırsa hiç geçmeyecek gibiydi.

Kendisini bile hatırlamazken hafıza kartını nasıl hatırlayacaktı? Bilemiyordu. Şu an bir köşeye çöküp her şeyin geçip gitmesini beklemek en doğru karar gibi görünse de koca bir saçmalıktan ötesi değildi. Ne de olsa o köşeye çekilip beklese anıları altın tepside kimse getirip önüne sunmayacaktı. Ya da hafızasının eksik parçalarını birer yapbozmuşçasına kimse tamamlamayacaktı. Belki de yapbozun eksik parçalarının üzerine toprak atmışlardı ya da alevler içine atmışlardı.

"Gitmek zorunda mıyım?" Dedi iç çekerek, belki bir ümit gitmezdi. Belki de her şey bir rüyadan ibaretti hatta yok olmasını isteyeceği bir kâbus. Fakat değildi ne kadar öyle olmasını umsa da ne bir rüya ne de bir kâbustu. Her şey gerçek ve capcanlıydı. Tüm dertler kapısında onun açması için bekliyordu, kapıyı açsa bir dertti açmasa bir dertti...

"Zorundasın"

"Ne diyeceğim? Ben hayatımı hatırlamazken o kartı nasıl bulup karşınıza çıkarayım ha! Söylesene?" Dedi Yavuz içine dolan sinir, öfke ve bir çok yıkılmışlıkla.

Onur da bunun farkındaydı ama elinden bir şey gelmiyordu. "Ahh Yavuz, ben de bilmiyorum. Ne yapacağımızı ben de bilmiyorum. O adi Kartalın bir ay sonraya yüklü bir silah teslimatı var ve bilgilerin olduğu kart kayıp! Ne yapacağımızı inan ben de senin kadar bilmiyorum."

"Bir ay" dedi Gurur, düşünceli bir biçimde tabağına bakarken. "Sadece bir ay, öyle mi?"

"Malesef" dedi Onur ikizini izlerken.

Gurur Yavuz'a baktı dikkatlice. "Bizim kliniğe gidelim" dedi, ne tepki vereceğini beklese de tek bir kımıltı dahi alamadı. "Çömez konumunda olmak canımı sıksa da bi tane tanıdığım psikolog var, işinde oldukça iyi. Hem senin bu içinde ki boşluğa bir çözüm bulabiliriz belki"

Genç adam başını sallamakla yetindi, bir an ne diyeceğini bilememişti çünki.

Artık ne olacaksa olsundu, her şey akışına bırakınca düzelirdi belki.

Yavuz bacaklarının arkasıyla oturduğu sandalyeyi arkaya itip kalktı. Önünde ki boş beyaz porselenin içine kenarda ki çatal kaşığı koyup bardağını da aldı. Daha fazla bu ortamda bulunmak istemiyordu. Herkes ondan bir şeyler istese de o ne verebileceğini hatırlamıyordu.

Yanlızca bir vişne ağacı fidesi vardı anılarında. Öylece ortada durmuş kök salmayı bekliyordu.

Elinde ki kirli tabakları makineye koyup alel acele mutfaktan çıktı. Uzun koridoru geçip salonda ki yeşil koltuklarda oturmayı planlarken vaz geçti. Şu an nefes alması lâzımdı. En sağlıklı nefes de balkondaydı.

Boydan boya camla kaplı balkon kapısını açıp balkona geçti. Sabah pek de güzel uyanmamıştı burda. Sinek gibi yere yapışmıştı resmen.

Ters dönmüş sandalyeyi düzeltip oturdu. Nasıl uyumuştu ki bu rahatsız sandalyede sabaha kadar. Keşke salonda ki koltuklardan birisinde uyusaydım diye geçirdi içinden. Öyle yapsaydı şu an sırtında ki bu hafif ağrı olmazdı. Bacağı'nın iç tarafı da ağrıyordu.

"Ahh, şu geveze doktor " diye söylendi Yavuz. Büyük ihtimalle kapattım, müdehale ettim dediği yeri doğru düzgün yapmamıştı. Öyle düşünüyordu.

Oturduğu sandalyede başını geri attı, bacaklarını da öne doğru uzattı. Sanki birden dünyanın en yorgun insanı oluvermişti, eliyle ağzını kapatıp esmesi bir süre. Gözleri yaşarmıştı, elleriyle hafifçe ovuşturdu göz pınarlarını.

Yayıldığı sandalyede sanki bin ton oluvermişti. Kendisi, bilinmezlikleri, duyguları ağır basmıştı onu sandalyeye mıhlamış gibiydi.

Balkonun kapısı gıcırdayarak açılınca kapıya döndü sakince. Fakat tam tersi bir şekilde içi hiç sakin ve rahat değildi, kendisini o kaleden diğer kaleye fırlatılan top gibi hissediyordu.

Kapıdan başını uzatan Gurur'la göz göze geldi. Bir an Onur ile Gurur'u karıştıracak gibi olsada dış görünüşleri tamamen zıttı. Gurur sürekli düzgün, ütülü giyinirken ikizi tam tersi ütüsüz kot ve tişörtle dolaşıyordu ve bazen bunu üst seviyeye taşıyıp her yere eşofmanla gittiği bile olmuştu. Gurur'un dalgalı kahve saçları sürekli taralı olurken Onur'un uzun ve karışıktı. Belki de haftada bir tarıyor olabilirdi. Belki de sürekli saçını karıştırıp durmasından dolayı o şekilde görünüyor da olabilirdi. Onur rahatlıkta zirve yapıp ödülleri üçer beşer toplarken Gurur efendi halleriyle ikizini tahtından yuvarlamakla kalmıyor ayağının altında eziyordu.

"Evet?" Dedi Yavuz soru sorar tonda. Bir yandan da Gurur'u baştan sona inceliyordu.

Gurur işaret parmağıyla anlını kaşıdı. "Eğer.." dedi duraksayarak " duşa girmek istersen hazır"

Genç adamın kesinlikle bir duşa ihtiyacı vardı. Üzerinde ki toz, toprak başka şekilde geçmezdi.

"Ondan sonra da kliniğe geçeriz"

"Tamam" deyip ayaklandı Yavuz.

"Gerçekten buna ihtiyacım vardı" hafifçe mırıldandığı halde Gurur onun konuşmasını çok net duymuştu.

Temiz suyun altında tüm düşüncelerini, sırtına ağırlık yapan korkularını akıttı. Vücudundan tozla birlikte akıp gitti fayansa. Fayansın aralarına sızdı soğuk rüzgarlar, aktı gitti bir anlığına yok oldu ağır düşünceler.

İçinde ki bilinmezlik öyle durduğu halde içi sanki ferahlamıştı. Sanki Yavuz bir topraktı da toprağına küçük, minicik bir tohum düşmüştü. Yavuz'un içine küçücük bir umut doğmuştu. Belki yakında ufacık filizler verirdi kim bilir?

Ferah su, saç tutamlarının arasından akıp giderken Yavuz'un kurak toprak misali açılmış çatlamış ruhunun arasından ışık doğdu. Güneş açtı.

Yavuz ne kadar zamandır suyun tepesinden baktığını bilemese de en az yarım saat olduğunun bilincindeydi. Suyu kapattı buruşmaya yakın elleriyle. Avuçlarının içi, parmakları aynı içi gibi yaşlanmıştı görünüşte. İhtiyarlar gibi buruş buruş olmuştu elleri.

Bir nevi ruhunun aynasına bakıyordu. Yaşlı ve çizik çizik. Kaç tane iz vardı ruhunda yaşanmışlıkları barındıran.

Banyonun duvarında kenarda asılı duran bornozla vücudunu kuruladı. Vücudunda duran bir kaç damla yapıştı havluya. Saçına havluyu hiç dokundurmadan aldığı yere geri astı. Ahşap dolabın üzerine bırakılan kıyafetleri de giydi. Açık mavi bir gömlek, tıpkı gözlerini andırıyordu.

Hazır olduğunda içerisi buharlaşmış banyodan çıktı. Ruhu temizlenmişti bir nevi...

İlhamım nerelerde? Nerde? Nerde?

İçim şu sıralar çok dolu, sanki böyle nefes alamıyormuşum gibi neden bilmiyorum.

🌫

Loading...
0%