Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Yorgunluk Senfonisi

@morkanatlizambak

 


Dolunca içini dökebileceğin bir boşluk olması gerekir. Eğer içinde ki birikmişleri dökemezsen, bir sele sele katamazsan su gibi, içinde birikir. Birikir de birikir, her şey birbirine girer. Savaş başlar içinde bir nevi...

Taşıyamazsın bu nedenle içindekilerini, bir zaman sonra kusarsın bir değişle içinde ki kötü birikmişliği, gereksizleri. Yüreğine ne ağırlık yapıyorsa onları birisine anlatmak veya bir uçurumda bağıra, çağıra bırakman gerekir. O kötü duygular, yaşanmışlıklar uçurumdan aşağı yuvarlanan taşlar gibi büyük bir gürültüyle can verir.

Yani insan içinde biriktirdiği zaman yorulur, beli bükülür yükün altında. Bu insanların içinde ki kötü yükleri anlattığı, yükünü birlikte sırtlandığı insanlar olurdu. Taşımakta yorulduğu zaman gelir bir de o omuz uzatırdı.

Yavuz için bu kişi Gurur'du. Her şeyini döktüğü destek aldığı kişi oydu. Gurur hiç gocunmaz zevkle sırtlardı yükün yarısını, belki daha fazlasını.

Elinde ki kahve dolu kağıt bardaklar elini yaksa da yüzünde hiç bir değişim olmadan yürümeye devam etti. Hayat insana nr yanıklar veyordu şu küçücük yanık yanında hiç kalırdı. Elini, kolunu yaksan su toplardı en fazla, sonra geçer gider unutulurdu.

Fakat yürek yangını ne yaparsan yap istersen kendini yersen yere vur yine de geçmiyordu. Ne acısı geçiyor, ne yaşattırdıkları unutuluyordu. Her an yüreğini sıkan, param parça eden iki pençe misali yakana yapışıyor aseton döksen bile yapıştığı yerden ayrılmıyordu.

Gurur kapıya tıklamadan içindekilerini sarsmamaya çabalayarak dirseğiyle kapı kulpunu aşağı indirdi. Açılan kapıyı sırtıyla geri kapatmıştı. Yavuz ve Ferah karışıklı kırık beyaz koltuklarda oturmuşlardı. Yavuz'un başı koltuktan arkaya sarkıyor, siyah saçları birer kirpiyi andırıyordu. Genç adam Ferah'a bakmamaya çabalayarak iki karton bardağı ortalarında ki masaya koydu. Ferah'a hâlâ sinirdi olduğu besbelliydi.

Kendi de aynı odada bulunan Ferah'ın kinden bir kaç kat küçük olan masasına geçip oturdu.

Stajer olduğunu o kadar çok yüzüne vuran şey vardı ki, bu yanlarında basit kalıyordu. Tamam bir kaç sene okulunu dondurmuş ve geç devam edebilmişti fakat bu kadar ağır olacağını düşünmemişti. Kendisinden küçükler psikolog diye anılırken kendisi basit bir staj öğrencisiydi. İçi acıdı bu düşünceyle.

O olaydan sonra zor toparlamıştı hatta hâlen doğru düzgün toparlandığı bile söylenemezdi. Dışardan bakan herkez için atlatmış olsa da kendisi hâlâ o engeldeydi. Ne üzerine basıp geçebiliyor ne de orda bırakabiliyordu. Hâlâ o engelde yüzü acıya gebe o kanepede yığılmış bir vaziyetteydi.

Hâlen yirmilrinde bir genç olmasına rağmen ellilerinde beli bükük, yüzü buruşuk bir ihtiyar gibi hissediyordu.

"Hey!" Diye bir ses kulağına çalındığında önünde el sallayan Onur'u gördü. O ne ara buraya gelmişti?

"Ne" dedi her zaman ki yorgun, bitkin sesiyle.

"Seans bitti gidiyoruz, doktor"

"Bırak zevzekliği" diye söylendi Gurur. 'Doktor' kelimesi içinde bir yerleri yakmıştı çünkü 'o' yani eski nişanlısı da doktor olmak ister gece gündüz çalışırdı. Çalıştığı için de Gurur'la pek sık görüşemezlerdi.

Gurur içinden 'bana vakti yokmuş' diye geçirdi.

Bana olan vaktini de sevgisini de dostum dediğim herife kullanmış.

İçini rahatlatacağını düşündüğü bir nefes çekti, bazı şeyleri atlatmak bu kadar zor olmamalıydı, bu kadar yıkmamalıydı fakat hep daha kötüsü oluyor Gurur'u yerle bir ediyordu. Her gece başını yastığa koyduğunda daha iyi olacağım diye yatıp her sabah daha beter uyanıyordu.

Uyku dâhi artık ona çektirmediği şey bırakmıyordu. Ne uykusunda ne de gündüzünde huzur vermiyordu. Günleri sanki acı ve yıkılmışlık dolu bir tencereye düşmüştü. Her gün aynı ve hatta daha kötü olmayı başarıyordu.

Gurur oturduğu sandalyeyi arkaya doğru itip ayağa kalktı. "Görüşürüz" dedi Onur ve Yavuz'a kısa bir bakış atıp.

Yavuz Gurur'un yüzünde ki dağılmışlığı gördü fakat elinden hiç bir şey gelmiyordu. Neler yaşandığını tam manasıyla bilmiyordu, yanlızca Onur dediği vardı. Nişanlısı tarafından aldatılması, gerçekten ağır bir durum olduğu bes belliydi. Hem de en yakınım dediği arkadaşıyla.

Genç adamla vedalaşıp tekrar dan yola koyuldular ne de olsa karakola gitmeleri gereken bir mesele vardı. Yavuz stresten bu gidişle yok olacaktı.

Gurur ikizinin ve eniştesinin çıkışını izleyip tekrar kalktığı sandalyeyi düzeltip oturdu. Ela gözlerini etrafta gezdirmeye başladı. Bakışları bir eşyanın veya bir yerin üzerinde bir kaç dakikadan fazla durmuyordu. Aslında düşüncelerini dağıtmaya çabalıyordu, yapabildiği kadar. Bazen kendi masasının üzerinde ki bilgisayarda, bazen de kağıt, kalemlerde. Hastaların isimleri ve bilgilerinin yazılı olduğu dosyalara bile değip geçmişti gözleri.

Eski nişanlısının gözleri düştü bir an aklına, kendisine sevgiyle baktığını düşündüğü gözleri. Baktığı yer dosyalardı fakat gördüğü dostunun ona olan ihanetiydi. Gözleri parlak fayanslara kayarken gözlerini bir kaç kez yumup açtı. Gözünün önüne Selda yani eski nişanlısı ile gülüşen Hakan, dostu gelmişti. Gözleri dolacak gibi oldu ama dolmadı çünkü her gece uğruna yaş döktüğü geçmişi için burda yaş dökmeyecekti. Belki de yanlız olsa yine dökerdi o yaşları.

Onun hatası yanlızca güvenmekti ve sadece sevmek, gözü kör olacak kadar sevmek. Gözünün önünde ki ihaneti göremeyecek kadar sevmek ve güvenmek. O güveni elinde patlamıştı.

Selda bir gün kendi evinin anahtarını istemişti, keşke vermeseydi. Süpriz hazırlamıştı, keşke hazırlamasaydı. O anahtarı onda unutmuştu, keşke unutmasaydı. Bir ay sonra onları kendi evinde yakalayacağını bilseydi, gerekirse ölürdü ama yine de çocukluk arkadaşının bu ihanetini görmemiş olurdu.

Üç aya yakın kendi odasına adım atmak şöyle dursun göz ucuyla bile bakamamıştı. Midesi bulanmıştı. Onlara her güvendiği an aklına geliyordu; kendisi okuldayken Selda alışverişe gitmişti bir gün. Sevinmişti Gurur dersten başını kaldırdı da az biraz nefes aldı diye. Hakan'ı aramıştı sonra belki onunla vakit geçiririm diye, o da çarşıdaymış. Sözde test kitabı alacaktı, fakat onları mahallede aynı arabadan inerken görmüştü.

Cidden bu kadar mı kör olmuştu her şeye, herkese?

Gözleri masanın üzerinde ki küçük saksıya kaydı. Küçük beyaz saksının içinde bir tane kaktüs vardı. Kesin Ferah koymuştu. Selda kaktüs şöyle dursun çiçek bile sevmezdi, fakat Ferah yapabilse kaktüsleri başında gezdirecekti.

Uzun saç severdi Selda, tam tersi Ferah'ın saçları hep omuzlarının hizasında, kajküllerinde kaşlarına karışan biçimdeydi. Seldanın sarı saçları parlarken Ferah'ın saçları mat bir kotu kahverengiydi. Gurur onları neden kıyasladığını bile anlayamadı, başını iki yana salladı.

İkisi çok farklı insanlardı yan yana bile duramazlardı. Hem bu zamandan sonra kimseye güvenemezdi. Sol tarafının küçük bir kısmına yayılmak isteyen Ferah ismini yok etmeye çabaladı.

Gurur yerinde dikleşip masasında duran soğumuş kahveyi kafasına dikti. Kimseye güvenmek yok, kimseyi sevmek yok.

Bu sırada Ferah bir süredir Gurur'u izliyordu. Gurur'u kim görse yüzünde ki ferin gittiğini fark edebilirdi, hiç tanımayan bir insan bile fark edebilirdi büyük ihtimal. Göz altları çökmüş yüzü bir ölü gibi bembeyazdı, gözlerinin içini sürekli kırmızı damarlar süslüyordu. Üzüldü Ferah böyle beyefendi bir insanın üzülmesine, içine kapanmasına.

Elinde ki kağıtlara dönmek istedi ama yapamadı Gurur'un yüzünden bakışlarını ayıramıyordu bile.

Ayakları yere basmıyordu sanki. Bulutların üstünde, bir kaç nefes çeker gibiydi Gurur'u her gördüğünde. Gurur ela gözleriyle her baktığında ona evine kavuşuyordu. İlk defa bir kişinin yanında fazlalıkmış gibi hissetmiyor tam ve tamamlanmış hissediyordu. Ailesinin kuramadığı güveni, sevgiyi ve güzel bir ev sıcaklığını Gurur'un bir bakışında hissediyordu. Onu bir fazlalıkmış gibi hissettiren ailesinin yanında hiç bir şeyi olmayan adam bile daha çok aileymiş gibi hissettiriyordu. Gurur'u her gördüğünde hayat daha yaşanabilir oluyordu Ferah için, Gurur onu hiç görmese de...

İki yaralı kalp, iki evsiz insan...

Bazen ev sadece dört duvar ve bir çatıya sıkıştırılmaz, bazen bir ev insan olur. O insan artık ev'dir. Onu gördüğün zaman evinde olma hissini tam anlamıyla yaşarsın.

 

 

Bu arada medya bence Gurur-Onur🌫 tabii ki siz aklınızda kini kullanabilirsiniz

Çöp atmaya çıkarken telefonumu düşürdüm dokunmatik gitmişti oturdum ağladım. Size bölüm yazamayacaktım nerdeyse. Şükür amcam hemen götürüp yaptırdı süper amcalarım var süper babam olmasa da

Bölüm nasıl, gençlik?

🌫

Loading...
0%