@morkanatlizambak
|
Genç adamın hâlâ kafasının içi boştu, bomboş. Yanlızca ismi vardı, Yavuz. Gerisi üzeri silik bir şekilde kapanmış ama asla açılmayacakmış gibiydi. Gurur kendisine gayet sakin davranmış ve bir şeyleri anımsaması için çabalamamıştı. Çabalasa da Yavuz sesini çıkarmazdı lâkin Gurur çıkarmamayı tercih etmişti. Şu an odada bir doktor ve bir hemşire dikilmiş onu muayene ediyorlardı. Ve kesinlikle bu hiç hoşuna gitmemişti. Hemşire ellerinde ki sargıları değiştirirken neredeyse acıdan ağlayacaktı. Bu hemşirenin eli hiç de hafif değildi. Doktor da sırtında ki yanıklarla ilgileniyor ve durumu hakkında bir çok anlamadığı kelimeyi öne sürerek açıklama yapıyordu. "Yanıkların haricinde de sağ ayağıñın iç kısmında bilekten yukarda yara vardı, orayı pansuman yapıp sardık. Fakat bir daha ki sefere daha hijyen şeylerle yaranı sarmayı dene, yaran için iyi gelemeyebilir." "Ne?" Yavuz anlamaz bir biçimde kaşlarını çatmış yanında ayakta duran doktoru dinlerken ne demek istediğini anlamamıştı. Doktor içine derin bir nefes çekti. "Yani artık yaralarını tişörtünü kesip sarma. Bir de pisikolojik bir destek alman lâzım. Seni tanıdığım hatta benim de başvurduğum bir pisikoloğa yönlendire bilirirm" sakin bir şekilde tek ayağına doğru yaslandı doktor. "Olur" dedi Yavuz "Ama yaralarımı neyle sardığımı hatırlamıyorum. Demek ki o an yanımda o varmış onunla sarmışım doktor" Genç doktor başını iki yana salladı. "Sen iflah olmazsın. Bir yıl önce ki kurşun yarasında da böyle yapmıştın" dedi. "Ben neden sürekli yaralanayım ki? Kurşunların önüne mi atıyorum kendimi yoksa" deyip hafif seslice güldü. "Yok" dedi doktor da gülerek "Kurşunları sana atıyorlar. Önüne atlamana gerek yok" dedi sakince ve elinde ki dosyaya baktı. "Neyse biz hadi çıkalım hemşire hanım" Odadan doktor çıktığında genç adam sırtını hafif bir şekilde sağa sola hareketlendirdi. Böyle dimdik oturmaktan sırtı ve boynu tutulmuştu neredeyse. İçine odada ki oksijeni eksilmiş havadan çekince yüzü buruştu. "Camı açsana" dedi sakin bir sesle. Gurur oturduğu rahatsız edici sandalyeden kalkıp hastane odasının camını açtı. Temiz hava hastane odasının her bir zerresine dolarken gözlerini kapattı Yavuz; gördüğü şey yanlızca karanlıktı, aynı beyninin kapkaranlık olduğu gibi. Nasıl içini rahatlatacağını bilemiyordu. Mesela hatırlarsın Yavuz diyemiyordu. Asla hatırlayacabilecek gibi değildi. Birisi de çıkıp "hatırlayacaksın" demiyordu ki. Gözlerini açıp yanı başına çekilen sandalyede oturan Gurur'a baktı. Dış görünüş olarak ilk görenin soğuk diye nitelendireceği bir yapısı vardı. Lakin bir bakanın bir daha bakacağı kesindi, yakışıklı çocuktu. Hafif dalgalı kumral saçları vardı, yüzüne doğru bir kaç tel düşmüş koyu kahverengi gözlerinin önüne set çekmiş olan gözlüğün üzerinde salınıyorlardı. Çenesi genç yaşına rağmen sertti. Gurur da sessizleşmişti, gözleri boşlukta derin düşünceler içinde gibiydi. Veyahut Yavuz öyle zannetti. Gurur sağ eliyle sol parmaklarını sıkıyor sonra elini gevşetip rahat bırakıyor ve ardından tekrar ve tekrar parmaklarını sıkıyordu. İçinde halledenemediği veya hazmedemediği bir şeyler olduğu kesin gibiydi. Yavuz karışmak istemese de dayanamayıp sordu. "Neyin var?" Gurur beklemediği bu âni ses karşısında başını hızla kaldırıp genç adama baktı, gözleri sorgular bir biçimde kendisine kilitlenmişti. Mavi gözlerde ki soruların her birisini cevaplayabilirdi Gurur ama Yavuz'un aklını karıştırmak istemiyordu. Bir an "bildiğin konu" demek istedi lâkin vazgeçti, şu an ismini bile zor hatırlayan birisi onun derdini sıkıntısını nasıl bilsindi? Hatırlarsa kesinlikle oturup saatlerce onunla dertleşebileceğini biliyordu. Eniştesi diye demesin çok anlayışlı bir adamdı. Gözünden bir damla yüreğine yavaşça aktı, iz bıraktı oraya. Yüzüne hafif bir tebessüm kondurup yatakta yatan Yavuz'a döndü. "Hiç bir şeyim yok abi. Ne olsun hayatımda ki parazitleri çıkarmanın boşluğunu yaşıyorum." içine bir nefes çekip mavi gözlerle kendi gözlerini buluşturdu. "Hayatımı mahvetmiş işte. " Gurur sustuğu anda hastane odasının kapısı ardına kadar açılıp sert bir şekilde duvara çarptı. Kapıda bir omzundan düşen hırkası altında ki gri eşofmanı ile bir genç kadın vardı. Saçları alelâde bir topuz yapılmış fakat uzun süredir öyle durduğundandır ki yan yatmış ve boynuna doğru inmişti. Yüzü neredeyse renksiz denecek kadar soluk ve yorgundu. Yeşil gözlerinin altında koyu halkalar birikmişti. Ağlamaktan olsa gerek içleri de kıpkırmızıydı. Genç kadın dağılmış durundaydı. Bunu kim görse anlardı, dağılmıştı, dağıtılmıştı hayatı. Yeşil gözleri ilk saniyesinde yatakta yatan Yavuz'u bulup durdu. Göz pınarlarının tutamadığı bir kaç damla düştü yerde ki fayansa. Uzun zamandır ağladığı için artık her düşen damlada canı yanıyor gözlerine kor ateşler saplanıyordu fakat o burdaydı. Hızlı adımlarla yatağa yaklaşıp şaşkınca onu izleyen Yavuz'un boynuna kollarını doladı. Hafifçe üzerine eğilmiş, bir eli boynundayken diğeri sırtındaydı. Bu temasla Yavuz dişlerini sıktı, canı fazlasıyla yanmıştı. Bu darmaduman olmuş kadın onun yarasına şu an neredeyse tuz basıyordu. Genç kadını itip bu yakınlıktan çıkmak istedi, hatta bunun için elleri havalandı fakat duyduğu hıçkırık sesi buna engel oldu. Tanımadığı daha doğrusu tanıyamadığı insanların ona bu temaslarda bulunmalarını istemese de bu kadına içi yanmıştı. Acıtmıştı bu kadın, yaralarını acıttığı gibi vicdanını. Vicdan da acırmıydı? Acırdı, şimdi olduğu gibi, Yavuz'un bu yakınlıktan kurtulamayışı gibi. Genç kadın bir süre seslice ağlayıp ağzından küçük hıçkırıklar kaçtı taa ki sesi azalıp kendi sırtında bir el hissedene kadar. Başını Yavuz'un boyun girintisinden çekmeden önce kokusunu içine çekti. Fakat şu anda genç adam kendisi gibi kokmuyordu. İş ve toprak kokusu sinmişti üzerine. Gözlerini de vücûduyla birlikte adamdan uzaklaştırıp arkasını döndü. Omzunda ki el Gurur'a aitti. Yutkunmaya çalıştı ama yapamadı boğazı en az kurak topraklar kadar sert ve susuzdu. "Gurur" dedi titrek bir sesle. " Ne olur bana doktorun yalan söylediğini söyle. Zahit'in haksız olduğunu söyle" ağzından bir hıçkırık kaçtı. "Buna ihtiyacım var" Gurur'un da gözlerinin içi yandı, ablasının bu durumu karşısında. "Onu da kaybedemem" dizlerinin bağı çözüldü genç kadının ve yere dizlerini sertçe çarparak düştü. Bu ani hareketi beklemediği için Gurur da hızla yanına çöktü. "Abla" dedi otoriter bir sesle lâkin kadının onu duyacak mecali yoktu. O mecali kaybettikleriyle toprağa gömmüştü. Mecalsiz kalmıştı, daha çok sevgisiz... "Abla yapma böyle. Lütfen yapma. Bak Yavuz abim burda sapasağlam karşında." Bir hıçkırık koptu boğazından genç kadının "Ama" dedi gerisi gelmedi. Kelimeleri cansızca boğazından geriye döküldü. Konuşamadı, içinde ki yangınları söndürecek bir kaç kelime dâhi çıkmadı ağzından. "Düzelecek, inan iyileşecek abla. O da bir travmanın içinde. Şu an kendini yıprattığın gibi onu da yıpratıyorsun. Hatırlayacak elbet." Gurur ablasının ensesinden tutup göğsüne yasladı. Ondan küçük olabilirdi ama olaylara en mantıklı yaklaşan ve sakin kalan kendisiydi. Çünkü etrafta ki insanların davranışlarının şu anda Yavuz'a nasıl bir etki edeceğini biliyordu. Herkesin tepkisini ve yaklaşımını düzenli tutmaya çalışıyordu kesinlikle de bunu yaparken kendisi de yıpranıyordu. Bu tavırları pisikoloji okumasından kaynaklı olabilirdi. Ablasının sırtını yavaş yavaş okşarken gözleri yatakta onları boş boş izleyen Yavuz'daydı. Yavuz şu anda herkese bir o kadar yakın ve kilometrelerce uzaktı. *** Hastane odasının derinliklerine kadar sızan insanın içine kasvet ve huzursuzluk veren zamanlardı. Gece örtülmüştü her yere ve her zihine. Beyinlerin kıvrımları kadar kıvrık anlamsız sokaklara da girmişti. Yavuz sessizce aklının boş kıvrımlarını geziyordu. Neredeyse gece kadar karanlık, gece kadar ıssızdı içerisi. Gözlerini yumup başını yatak başlığına dayadı. Sandalyede otururken uyuya kalmıştı Gurur ve sanırım ablası da az önce çıkmıştı. Genç kadının gözleri dolu dolu ve kızarıktı. Sürekli gözlerinden yaşlar düşüyor ve on dakika aralıklarla da elinin tersiyle yanaklarını siliyor, burnunu çekiyordu. B u biraz rahatsiz etse de sesini çıkaramamıştı. Çünkü genç kadın öyle bitik bir durumdaydı ki Yavuz bile onun için üzülmüştü. Belki biraz da içi acımıştı ama pek düşünmüyordu o kısımları. Göz kapaklarını sakince açıp gözlerini tavana dikti. Gece karanlığına bürünmüş olan tavanda izlenecek hiç bir şey yoktu aynı hafızası gibi. Her şeyin anımsayamadığı anılarına benzemesi, onu hatırlatması canını sıkıyordu. Sargılı ellerini kaldırıp kafasının üzerine koydu. Ellerinin sızısı hâlâ yerindeydi fakat bir kaç saat önce gelen hemşire ağrı kesici yapmıştı. Yoksa bu ellerin ve sırtının yanlızca sızlamayacağını biliyordu. Resmen yaralarınu bıçakla deşiyorlar gibi oluyordu. İçi daraldı. Ciğerlerine derin bir nefes çekerken odanın oksijensizliği ciğerlerine vurdu. Cam açık kalsa be olurdu sanki? O kadar demişti Gurur'a. Amma ve lâkin kapatmıştı camı. Yatağa ellerini yaslayıp acısa da yavaşça kendisini aşağı çekti. Beyaz çarşaf aşağı doğru kırışırken ayaklarını yere bastı. Elleriyle destek aldığı yataktan kalktığı zaman çarşafa baktı. Kırışmış ve katlanmıştı. "Ahh! Şu anda düzeltemeyeceğim" dedi sakin bir sesle. Kapıya doğru bir adım attığı anda sağ ayak bileği acıyla kasıldı. Yere doğru hafifçe eğildi acıdan. Bacağında kesinlikle bir şeyler vardı. Elini oraya bastırıp acısı geçene kadar çekmek istemedi lâkin bunun daha çok acı vereceğini biliyordu. Dişlerini sıktı, bu acı da geçecekti. Belki de hatırlamadığı anıların, hatıraların arasında kaybolacaktı. Sağ ayağına fazla basmamaya özen göstererek hastane odasından çıktı. Gurur'un uyanmaması için açtığı kapıyı yavaşça kapatmaya çalıştı. Pek sessiz olmamıştı çünkü elleri sargılı ve yanıktı. Yavaş adımlarının verdiği sakinlik vardı üzerinde. Kafasını duvardan duvara vursa, hafızası düzelir miydi? Yoksa daha mı kötü olurdu? Bunu bir ara doktora sorsa kesinlikle iyi olurdu. Belki dellendiği bir zaman yapardı. Ayaklarının bastığı yeri izlerken nereye gittiğini bile bilmiyordu. Ayakları götürüyor Yavuz da itiraz etmeden gidiyordu. Bir kapıdan geçtiği zaman yüzüne serin bir hava akımı çarptı. Neredeyse rüzgar yüzünü yalayıp geçmişti. Başını kaldırıp baktı. Mavi gözlerine deyen genç kadın balkonun kenarında demirlere yaslanmış bir halde duruyordu. Kollarını birbirine dolayıp serin havadan etkilendiği belliydi. Yavuz yanına gidip gitmemekte tereddütte kalsa da bir kaç yavaş adımda yanına durup dirseklerini demirlere yasladı. Genç kadın başını çevirdiği zaman yaşlı gözlerinden bir damla daha göz yaşı aktı. Yavuz buğazını sesli bir şekilde temizleyip "Nasılsın?" diye normalde normal olan ama şu anda asla normal bir soru olmayan şeyi sordu. Gamze'nin gözünden bir damla daha aktı. "İyi olmadığım kesin Atak, bunu sen de biliyorsun " Yavuz başını balkondan görünen manzaraya çevirip izledi. İlk kez görüyor sayılırdı. Duyguların ağır basıp da konuşulmayan zamanlar vardı ve şu anda o zamandan birindelerdi. Şu an havanın ve duyguların yoğunluğunu tarta bilselerdi diğer her şeyden ağır ve taşınmayacak kadar güç olduğu belli olurdu. Yavuz içinde ki boşluğu dolduramıyor, Gamze ise yani başında olup da uzak kalmasına içerliyordu. İkisi birbirine bir o kadar yakın ve bir okadar uzaklardı. Yavuz Atak yakın ama uzaklardaydı... Ben de size bir o kadar yakın ama uzağım :"( Bu bölüm 1570 kelime oldu dostlarım! |
0% |