@morkanatlizambak
|
Gamze gözlerinin altında biriken bir kaç damlayı üzerinde ki hırkanın konuna sildi. Gerçekten bu olayların hepsi üst üste gelmiş genç kadını zorlamıştı. Ama bu acıların onu yıkmasına izin vermemeye kararlıydı, belki biraz sarsılmış olabilirdi ama asla yıkılmayacaktı. Ne kocasından ne de hayatından vaz geçip kendisini hüznün kollarına bırakmayacaktı. Kenara geçip evliliğin yıkılmasına izin vermeyecekti. Kararlı bir şekilde yanında karanlık şehri izleyen adama döndü. Hep Yavuz koşmuştu onun peşinden. Bu sefer de o tutunacaktı aşkına ve kocasının peşinde o olacaktı. Nasıl kendisi Yavuz'u reddettiği zaman bile yanından ayrılmadıysa ve hattâ en kötü zamanında sırtını dayayabileceği bir dağ olduysa Gamze de şimdi Yavuz'a başını yaslayacağı bir omuz olacaktı. Sağ elini altında ki gri eşofmanı cebine koyup çıkardı. Elini Yavuz ve kendi arasına uzatıp hafifçe dürttü. Bunu yaparken hafiften de olsa tedirginlik vardı içinde bir yerlerde. Yavuz karanlık şehirden gözlerini ayırıp yanında ki genç kadına çevirdi yavaşça. Gamze'nin o an bir ergenmişcesine ve karşısında ki yakışıklı adam onun kocası değilmişcesine elleri terledi. Bu havada dahi olsa terleyen ellerine kızamıyordu. Boşta, yanında sallanan sol elini fark ettirmemeye çalışarak eşorfamanına sürttü. Karşısında ki Yavuz Atak bir kaç ay önce ki adam olsa fark ederdi diye düşünmeden edemedi. Gerçekten fark ederdi o her zaman etrafı inceleyen, dikkatli birisi olmuştu şu anda da olduğu gibi. Yavuz o elin silindiğini fark etmişti etmesine ama genç kadının karşısında gülüp onu utandırmak istemedi. Gamze, Yavuz'un sağ elini avuçları arasına alıp gözleriyle gözlerini birleştirdi. Yeşil çimenlikler uzun bir aradan sonra ilk defa göğe dokunmuşlardı. "Bunu taka bilir miyim? Belki anımsamana yardımcı olur" dedi Gamze avcunun içinde ki yüzüğü göstererek. Yavuz'un gözleri Gamze'nin tuttuğu elinde ve yüzükteydi. Başını aşağı yukarı onaylamak için salladı. Yardımı dokunacaksa engel olmayacaktı, belki dediği gibi hatırlardı. Gamze yüzüğü kocasının parmağına geçirdiğinde Yavuz'la göz göze geldi. "Sormak istediğin bir şeyler varsa sor." Yavuz'un soracak binlerce sorusu vardı. Lâkin cevaplarını kaldırabilecek durumda değildi. Basit sorularla başlamak o an için gözüne en iyisi gibi geldi. "Sen kimsin?" dedi sakin bir şekilde sağ ayağını hafif uzatıp sol ayağına ağırlığını vererek. Doktorun bahsettiği bacağı ağrıyor, onu neredeyse güçsüz bırakıyordu. Gamze Yavuz'un gök mavilerine bakarken gözünden bir damla yaş düştü. Evet böyle bir soru bekliyordu fakat bunu bilmesi hayal kırıklığını yok etmemişti. Sağ elini genç adamın görebileceği kadar yukarı kaldırdı. Sokak lambalarından çarpan ışık parmağında ki yüzüğü aydınlatırken "Eşin" diye söylendi. O, Yavuz Atak Ergüven'in eşi Gamze Ergüven'di. Yavuz'un gözleri genç kadının yüzünde dolaştı. Eşin demişti, eşin! Genç kadının yüzünü incelerken hatırlamaya çabalıyor bu da onun beynine ince ince sızılar girmesine sebep oluyordu. Başının ağrısıyla gözlerini biraz kıstı ama hâlâ genç kadını inceliyordu. Eşin, demişti. Hafif sessiz bir şekilde "Eşim" diye mırıldandı. Lâkin hâlâ hiç bir anı, hatıra yoktu. Anımsama belirtileri bile göstermemişti. 'Eş' kelimesi ne kadar ağırsa Yavuz'un da beyni o kadar boştu. Gözleri yavaşça aşağı yani parmağında ki yüzüğe kayınca yüzüğün anlamı omuzlarına çöktü. Omuzlarında ki ağırlık hem anlamlı hem de bi o kadar anlamsızdı. Genç kadının gözleri acıyla yaş akıtırken kolları özlemle ağrıyordu. Sımsıkı özlemine sarılmak için yanıp tutuşuyordu kolları. Dudakları istemsizce aşağı doğru bükülürken küçük bir kız çocuğu gibi sordu. "Sana sarılabilir miyim Atak?" Bu soru bir tutam umut, bir tutam özlem ve bir tutam aşk doluydu. Yavuz aslında böyle bir teması direkt reddedecekti lâkin bu kadın hem eşiydi hem de şu an küçük bir çocuktan farksızdı. "Sarıl" dedi Gamze'nin içine umut tohumları ekip suladığını bilmeden. Genç kadın içinde umut tohumları filizlendirmek istese de genç adam'ın o toprağı sulayıp sulamayacağı muammaydı. Hızla kollarını açıp Yavuz'un başına doladı. Özlem ağırlık yapmıştı kollarına. Burnunu kocasının boynuna gömüp özlediği kokunun hastane kokusuyla bastırılmış olan havayı kokladı. Yavuz da sakince kollarını Gamze'nin sırtına sardı. "Senden haber alamadığım iki ay boyunca bunu bekledim ben. Sana sarılmanın hasretini çektim" burnunu seslice çekti. "Her gece kokunun sindiği yastığa sarılıp ağladım, lâkin hasretim geçmedi. Her gece o yastığa sen diye sarıldım. Atak ben seni çok bekledim" dedi Gamze çaresiz çıkan sesiyle. "En kötü ânımda yanımda olan sendin, yine ol istedim. Omuz omuza yas tutalım istedim, birbirinizin göz yaşlarını silelim istedim." İçine bir nefes çekti. "Atak!" "Hıı" gibi bir ses çıktı Yavuz'un ağzından. "Ben seni çok özledim" Bu sarılma Gamze için çok şey ifade etse de aynı şeyler Yavuz için geçerli değildi. Genç kadın için ne kadar duygusalsa Yavuz için o kadar anlamsızdı. Hani derler ya akıl unutsa kalp unutmaz diye, hah onların hepsi palavraydı. Çünkü insan sadece kalple yaşasa akıl olmadan sevemez ya da tam tersi akılla yaşasa kalp olmadan sevemez. İkisi bir aradayken sever insan, ikisi bir aradayken nefret eder. Ve birisi ağrıza yaparsa insan aşık olduğu kişiyi bile göremez. Gamze'nin içine çatlaklardan umut sızdı sinsice, o kadar sinsice sızdı ki fark edemedi bile genç kadın. İleride ne kalbinin kıfılacağı düşüncesi vardı nr de mutlu olacağı, yanlızca şu an vardı. Yavuz'a sıkı sıkıya tutunduğu şu an vardı. "Üşümedin mi?" dedi Yavuz bu yakınlıktan kurtulma çabasına girerek. "Üşüdüm sanki biraz" dedi Gamze hiç istemese de bir adım uzaklaşırken. "Girelim içeri" dedi Yavuz kapıya bir adım atıp genç kadının göz hapsinden çıkarak. Sakin sessiz bir yere ihtiyacı vardı. Ve mümkünse yanlız olmalıydı. Gamze'nin gelmesini beklemeden aksak adımlarla hastane kokusunun en derinine kadar sindiği koridorda yürüdü. Kesinlikle sağ ayağı kesilircesine ağrıyordu. Aklında kaldığı kadarıyla odasına geldiğinde kapıyı açtı. Ardından da Gamze girip kapıyı kapatmıştı. Odada yanlızca Gurur'un sessiz sakin solukları duyuluyordu. Yavuz bir kaç aksak adımda yatağın yanına gelip bozuk olan çarşafı düzeltmeden uzanacaktı ki arkasından gölge gibi gelen Gamze kolunu tuttu. "Bekle" deyip çarşafı düzeltmeye başladı. Yavuz bu harekete şaşırsa da tek kelime dâhi etmeden bekledi. Gamze çarşafı düzeltti Yavuz uzanınca da üzerini örttü. Yavuz bu yaptıklarını gereksiz ve anlamsız bulsa da Gamze bir görev bilmişti bunu. Bu sefer o peşinden koşacaktı, gerekirse kalbinin kapısında yatacaktı, ama en sonunda eşini kaybetmemiş olacaktı. Eline sımsıkı yapışmış olacaktı. Yavuz başını yastığa bırakıp gözlerini kapattı. Bacağı ağrıyordu fakat dayanılmayacak kadar değildi. Şu anda sırtı daha fazla sızlıyordu. Elleri de neredeyse kor ateşlerin içinde bırakılmış gibiydi. Tırnak uçlarına kadar acıyı hissediyordu. Gözlerini sıkıca yumdu. Uyursa geçerdi yani tek umudu buydu. Acıdan dolayı sıktığı dişlerini hafifçe sürttü zaman kulak tırmalayan o gıcırtı çıktı. Kendisi yapmasa bu sesi "kes şunu" diye agrasifçe bağırabilirdi lâkin kendisi yapmıştı. Ruhunu ve bedenini karanlığa teslim ederek yok olmak istedi. Her zerresi uykuyla kaybolsun. Yavaş yavaş uykuya doğru çekilirken dahi acıyalarını ve parmağında ki soğuk halkayı hissediyordu. Omuzlarına çöken o soğuk yüzük... Biz geldik! Aklımda öyle fikirler canlanıyor ki nasıl yazacağımı bilemiyorum. Bu arada bir kaç film önerisi yapayım çok hoşuma gittiler. The king ve dune; çöl gezegeni çok güzeldi. Hadi selametle |
0% |