@morkanatlizambak
|
Zaman bilinmez bir şekilde yuvarlanıyor önüne gelen engellere de bakmıyordu. Hayat yokuş aşağı frenleri tutmayan bir araba gibi dur duraksız gidiyordu. İlk baharın ilk ayları olduğundan serin esen havaya rağmen sözde Yavuz'un babası Fehmi beyin evindelerdi. İki katlı evin bahçesini Yavuz peşinden gelen Onur ve Gurur'la geziyordu. Bu gezme işi biraz yavaş oluyordu çünkü bacağı halen aynı acıyla ağrıyordu. Hastanede ki bir kaç günün sonunda doktor bir pisikoloğa görünmesini tavsiye etmiş ve önce ki hayatında yaşadığı yerlerde bulunmasını söylemişti. Yanıklara da kremler sürülecek düzenli bir şekilde de ağrı kesiciler kullanılacaktı. Hastaneden taburcu olduğunda en çok Fehmi bey ve Emine hanım sevinmişti. Artık oğullarını yanlarında, evinde istiyorlardı. Emine hanım her gün oğluna göz yaşı döküyor dûalar ediyordu. En azından yanında olduğu sürece kendisi bakar ve kendi elleriyle beslerdi. "Bence yeter artık" dedi Yavuz yorgun bir sesle. Hem bacağı ağrımış hem de yorulmuştu. "Daha kaç kere evin etrafını turlayacağız?" "Sen hatırlayana kadar" dedi Onur umursamaz bir sesle dalga geçer biçimde. "Dalga geçme istersen kardeşim!" "Ayy ne var Gurur, ne dedim sanki? Hatırlasın diye şey ettiydim" Yavuz omzunun üzerinden arkaya doğru bi bakış attı. Onır'la gözleri kesiştiğinde gözlerini hafifçe kıstı. "Hatırlamıyor olabilirim ama türkçeyi katlettiğinin gayet de farkındayım" "Adam haklı beyler susun" Gurur Onur'un söyledikleyle yüzünü buruşturdu. "Yanlızca sen konuşuyordun ikiz!" "Yoo" dedi Onur "Bak az önce de sen konuştun, ama ben ağzımı tek açınca suç oluyor işte" "Pes! Sana başka bir şey diyemiyorum Onur " Onur'un "Gurur!" Dediği sıra evden çıkan Melike ile sustu. Genç kız yanlarına gelene kadar Onur erimiş çikolataya dönmüştü. Ya da şeker her şey olabilirdi şu an. Melike genç ve deli oğlanın bu halini görünce gülüp geçti. "Yemekler hazır" dedi abisine gözlerini deyirerek ,aralarında mesafe olması içini yakıyordu. Eski abi-kardeş ilişkileri olsun, onu hatırlasın istiyordu. Hatırlasa da belki aralarında mesafe olacaktı son olaydan sonra. Ona haber verselerdi Yavuz mesafe koymazdı. Lâkin Onur ve Melike çekinip söyleyememişlerdi. "Annem çağırdı, yemekler soğumadan gelsinler dedi. Babam da geldi okuldan" dedi Melike hâlen Yavuz'a bakarak. "Ann... aman Emine teyzem yine döktürmüş ne de güzel koktu" dedi Onur. Neredeyse pot kırıyordu. Gurur bu çifte göz ucuyla bakıp göz devirdi. En ağır başlıları olabilirdi fakat şu hallerine göz devirmezse içinde kalırdı. "Hadi Yavuz abi biz girelim içeri. Bunlar burda cilv... aman konuşsunlar" Yavuz Gurur'un sözlerinden sonra arkalarında kalan ikiliye baktı. İkisi de birbirlerine göz süzerek baktıkları kesindi. "Sansürünü anladım Gurur boşa çevirme." Genç adam hafifçe güldü. "Kesinlikle çok zekisin abi. Ama hatıraların gelince kes ikisinin ipini" dedi Gurur. "Şimdi ikisini de ayağımın altına alırdım ama bacağım yaralı. Dûa etsinler " "Haklısın abi" dedi Gurur, başını arkaya doğru çevirip ikizine baktı. "Fingirdeşmeyin" diye de uyardı. "O ne öyle eski kelimeler Gururcum azcik modern ol" dedi Onur, şu güzelim anı bozduğu için kardeşine kızarak. Evin kapısına ulaşmış olan Yavuz omzunun üzerinden geriye bir bakış attı. " Benim çok güzel modernlik anlayışım var aslında Onur. Mesela ikinizi de ayağımın altına almak gibi" Onur ve Melike'nin gözleri koca koca açılıp göz bebekleri yuvalarından düşecek gibi oldu. "Yapma abim! Sen büyüksün" yalvarmalarına geçmiş olan Onur'u dinlemeden eve girdi Yavuz. Girişte ki holde ayakkabılarını çıkarıp yerlerine koydular. Gurur kendine terlik çıkarıp giydi. Bir tane daha çıkarıp Yavuz'un önüne bıraktı. Giyip giymeyeceğine dikkat kesilirken Yavuz terlikleri es geçip kokuyu takip etti. Hâlâ evin içini gezmemişlerdi. Arkada kalan Gurur'un dudağı sol tarafa doğru yuvarlandı. "Hâlâ aynı sensin." dedi çıkardığı terliği çekmecesine geri koyarak. Yavuz önceden de ev içinde çorap hariç bir şeyler giymeyi sevmezdi. Bunu herkes biliyordu Gurur dahil. Gurur da genç adamı takip edip envai çeşit yemek kokusu gelen beyaz içi çizgili fayanslarla döşeli mutfağa girdi. Çoğu eşya beyaz ve türevleriydi. Masa'nın bile deseni fayans ve tezgah mermeriyle aynı model içinden gri şeritler geçer şekildeydi. Geniş dik dörtgen masanın bir başında Fehmi bey oturmuş diğer başında ise Emine hanım oturmuştu. Gamze ocağın başında çorbaları tabaklara koyup servis yapıyordu. Ablasının yanına geçip çorba tabaklarını sofraya koymaya başladı. Ablasının yüzüne baktığında oldukça durgun olduğunu gördü. Yeşil gözlerinin altı çökmüştü, yüzü bile zayıflamıştı. Bu gün pek fazla da sessizdi, sessiz sessiz yasını yaşadığını biliyordu Gurur ama elinden hiç bir şey gelmiyordu. Acısını kendi yüreğinde çırılçıplak hissetti. İnsanların üzüntüsünü, acısını yüreğinin en derinlerinde hissedebilir onlarla birlikte üzülür yas tutardı. Lâkin kendi acısını kimse hiç kimse hissetmez fark etmezdi. Sanki kendisi yokmuş, yok olmuş gibi... Kalbinde ki ağırlığı ve yıkılmışlığı kimse fark etmemişti, etmiyorlardı. İçine acı dolu bir nefes çekti, geleceğe umut olmadı dileğiyle. Gurur elini ablasının omzuna koyup gülümsedi. Gamze ile gözleri kesiştiğinde "Abla" dedi Gurur. "Sen geç otur, gerisini ben koyarım" Gamze başını olumsuz anlamda iki yana sallarken Gurur onu dinlemeden omuzlarından tutup Yavuz'un yanında ki boş sandalyeye oturttu. Gurur geriye kalan boş tabaklara çorba koyarken geride bıraktığı çift öylece kalmıştı. Yeşiller mavilere tutunmuş. Öylece baktılar birbirlerine, Yavuz parmağında ki yüzüğün ağırlığını tekrar hissetti. Ne kadar çıkarmak istese de çıkarmamıştı. İçinde çırpınan bir his vardı, şu an burdan yok olamak hiçliğe karışmak isteyen bir his. Gamze'nin yine genç kız gibi yüzü kızardı. Gözlerini alel acele çekip çorbasına dikti gözlerini. Genç kadın ne yapması gerektiği bilemiyor dolayısıyla kocasına sarılamıyor, öpemiyordu. Nasıl bir tepki ile karşılaşacağını kestiremiyordu. Yavuz'un kendisinden soğumasını ve şu anda olamayan aralarının buz tutmasını istemiyordu. O yanlızca özlediği, gözlerine sevgi ve aşkla bakan mavileri istiyordu. O derin gök mavilerinde özgür ruhlu bir kuş gibi uçmak belki de nefeslenmek istiyordu. Şu durumda çok şey istediğinin farkındaydı, lâkin kendisi de çok kötü bir durumdaydı. İlgiye ihtiyacı vardı. İç çekişlerinin ve akan göz yaşlarının ıslatacağı bir omuza, güven verip saçlarını okşacayak bir ele muhtaçtı. Acısını dindirecek bir sevgi bekliyordu ama olmamıştı. Her şey üst üste ve aniden yıkılıvermişti. Engellemek için ve fırsatı ne de mecali olmuştu. Kocasından haber alamadığından itibaren ellerinde ve kollarında ki can çekilmiş, kendisini boşlukta salınır bir halde bulmuştu. Ruh hali sönmüş bir balon misali sünmüş eskimişti. Pisikolojisi ve ruh sağlığı alt üst olmuş, bu dünyadan yok olmak istemişti. Yan tarafından kaşığın tabağa sert bir şekilde düşme sesi gelince düşüncelerinden sıyrılıp o yöne döndü. Yavuz'un boynuna dolanan kollar onu sıkarken boynunda ki kollara elini dolayıp çekmeye çalışmıştı Yavuz. Fakat işe yaramamıştı. Yavuz'un boynunda ki elleriyle sağa sola hareket ederek sallanan Zahit başını genç adamın omzuna yaslamıştı. "Özledim oğlum" Dostunun boynunda ki ellerine vurulunca hafifçe Yavuz'un omzunda ki başını ileri uzatıp yüzüne baktı. Yan profilinden daha yakışıklı diye düşündü. Genç adamın yüzü kızarmış ve buruşmuştu. "Sakin ol Zahit" dedi masanın başında sandalyede oturan Fehmi bey. "Öldürme oğlumu, sağ bırak" "Sen iste yeter ki Fehmi amcacığım" Zahit dostunun boynunda ki kollarını çözüp saçlarını karıştırdı. Yavuz'un sakalları gibi siyah saçları da uzamıştı ve bu saçları karıştırmak Zahit'in çok hoşuna girmişti. Ellerini dostunun saçlarından çekip masada Yavuz'un karşısında ki sandalyeye oturdu. Zahit oturur oturmaz Gurur önüne bir tane çorba tabağı bırakmıştı. "Sağolasın Gurur, ellerine sağlık" hafif dalgacı ses tonunu rahatlıkla algılamıştı Gurur. İnsanların konuşma biçimlerini anlar ona göre tabir takınırdı. Kendisi de hafif bir şakayla "Bir daha ki sefere de senin elinden içeriz Zahit abicim, ama hevesini kırmak gibi olmasın ben yemeklere dokunmadım. Emine teyzem yaptı." "Öyle mii" Zahit başını Emine hanım'a çevirip genişçe gülümsedi. "Ellerine sağlık Emine teyzeciğim mis gibi kokmuş" Emine hanım'ın morali yerli yerindeydi çünkü; oğlu bulunmuş ve hattâ yanında yemek yiyordu. Nasıl morali bozuk olsundu? Yüzü güldü orta yaşlı kadının "Afiyet olsun evlâdım benim" dedi. Masanın başında oturan Fehmi bey tabağının yanında duran kaşığı eline alıp hemen çaprazında oturan eşine baktı. Yaşlı çift göz göze geldiği anda yaşlı adam karısına göz kırptı. Çorbasından bir kaşık aldığı zaman halen kendisine bakan eşine dönüp manidar bir şekilde gülümsedi. "Her zaman ki gibi olmuş Emine hanım" Bu iltifat karşısında yaşlı kadının yüzü kocaman bir tebessüme gebe kaldı. "Kızmaz enişteciğim" diyerek içeri giren Onur'un arkasından Melike de mutfağın hava sahası içine girdi. "Neye kızmaması gerekiyor eniştenin?" dedi Zahit saf bir merakla. Onur buğazını sesli bir şekilde temizledi. "Şimdi şöyle Zahit abicim.." Onur'un bel boşluğuna gelen dirsekle sustu. Herkesin gözleri şimdi Onur'a vuran Melike deydi. Melike üstünde ki bakışlarla kekeledi. "Ş-şey biz, şey..." Onur sevdiceğinin hâline acıyıp konuştu. "Biz gül goncamla evlenmek istiyoruz da, onu şey yüzünden şey edecektik" Ben de bölümü geç gönderdiğim için şeyi şey ettim demek isterdim lâkin bölümü uzun tuttum biraz demeyi tercihen buluyorum. Hayden selametle, diyecektim durun! Kitap nasıl? Güzel mi? Gidişat nasıl? ? |
0% |