@morkanatlizambak
|
"Biz gül goncamla evlenmek istiyoruz da, onu şey yüzünden şey edecektik" Herkesin ağzı açık kalırken yanlızca bir kişi sessiz sakin çorbasını yudumluyordu. Yavuz'un ağzında domates çorbasının hafif pürüzlü dokusu yer ederken içmeye devam etti. Bir kaç kaşık daha içip kafasını kaldırdığında bir çok çift gözün üzerinde olduğunu gördü. "N'oldu?" deyip bir kaşık daha içti. Gözlerini herkesin yüzünde dolaştırıp Fehmi bey'de durdurdu. "Duymadın mı oğlum? Evlenmek istiyoruz dediler." Fehmi bey ve Emine hanım tedirgince oğullarına bakıyor tepkisini ölçmeye çalışıyorlardı. Onur ellerini beline koymuş hafifçe öne doğru eğilmiş korkuyla eniştesine bakıp yutkunuyordu. Bu sefer de ekmek bıçağı ile kovalanmak istemediği kesindi. "Duydum" "Eee?" Ağzından hafif bir cevap mırıltısı çıktı Zahit'den. Dostunun cevabını merakla bekliyordu. "Kızını evlendirmek istiyorsan evlendir. Ben niye karışayım?" Gamze'nin yüzü asıktı bu kelimeyle daha da asıldı. Yüzüne bir tokat misali çarptı. Bunun en büyük göstergesi de Yavuz'un ben karışmam demesiydi. Önceden böyle bir şey hiç söylememişti ve şimdi ki düşünceleriyle eski düşünceleri ters düşmüştü. Genç kadın başını öne doğru daha fazla eğdi. Yeşil gözleri dolmuş pınarlardan aşağı akacaktı. Sessiz bir şekilde burnunu çekip gözlerini sımsıkı kapattı. Gamze'nin içinde yere oturmuş dizlerini kendisine çekip sarılmış, ağlayan bir kız çocuğu vardı. Akan göz yaşlarında umutları, hayalleri ve yıkılan hayatı vardı. Kendisi umutlarla dolduğu günlerde yıkıldı hayatı. Ne bir eşi vardı ortada ne bir parça umudu. Sanki Yavuz, Gamze'nin tüm umutlarını sırtlanıp yanında götürmüştü. Genç kadına geride hiç bir şey kalmamıştı. Küçük bir umut kırıntısı bile bulamıştı geride. Genç kadını hüznün içine atmıştı. Gamze'nin gözünde tutamadığı küçük bir damla tabağının yanına, masaya düştü. Sol elinin parmak uçlarıyla geride bıraktığı yolu kimse görmeden sildi. Daha fazla ilgiye ihtiyacı olduğunu kimseye göstermeyecekti. Her zaman Yavuz'un dik durduğu gibi o da aynı şekilde dik ve kendisinden emin duracaktı. Kocasının yanında, yakınında en büyük destekçisi olarak kalacaktı. Ona kendi sevgisini hatırlatacaktı. Umut aşılayacakdı. Kaşığını çorba tabağının yanına koydu. Yüzüne samimi olduğunu düşündüğü hafif bir tebessüm kondurdu. Herkese tek tek bakıp ayağa kalktı. Bacaklarının iç kısmıyla sandalyeyi arkaya doğru itti. Eline masada ki çorba tabağını aldı. "Kim yemek ister? Ben yeni bir tarif denedim" Emine hanım gelinin ortamı yumuşatma çabasına gülümsedi. "Fehmi bey'le bana getir kızım." "Tabii anne" deyip onların da önlerinde ki çorba tabaklarını aldı. Tabakları tezgaha koyduğu sıra Onur ve Melike de yan yana masaya oturup soğumaya yön tutmuş çorbalarını içmeye başladılar. Masada sessizliği bozan kaşık seslerinin yanında bir sandalyenin geriye çekilme sesi duyuldu. Yavuz elinde ki tabakla kalkıp Gamze'nin yanına geçti. Tezgaha boş tabağı bırakıp yemek dolu iki tabağı aldı. Masanın baş köşesinde oturan babası diye tanıtılan Fehmi bey'in önüne sağ elinde ki tabağı koydu. Diğer elinde ki tabağı da yanında gözleri dahi gülümseyerek ona bakan Emine hanım'ın önüne koydu. "Sağol oğlum" dedi Fehmi bey. Yavuz başını aşağı doğru eğip kafasını salladı. Beyaz tezgahta ki diğer tabakları da alıp Onur ve Melke'nin önüne koydu. Bir tabağı Gamze'nin bir tabağı da Zahit'in önüne koyduğu sıra Zahit'in arkasında durdu. Elini Zahit'in hafif kısa olan saçlarına atıp arkaya doğru çekiştirdi. Genç adam afallamış bir şekilde "Devrem" diye seslendi. Yavuz'un bu yaptığı harekete şaşırdığı belliydi. Yüzünün acıyla buruşması gereken yerde gülümsedi. Onunla şakalaşıp, vakit geçiren dostunu özlemişti. "Özlettin kendini" dediği zaman Yavuz elinde ki saçları iki yana sallayıp bıraktı. Yanlızca önceden yaşadığını düşündüğü hayata alışmaya çabalıyordu. Hatırlamasa da alışmak istemişti. Son tabağı da alıp kendi önüne koydu. Yavuz kalktığı sandalyeye geri otururken Gamze yüzünde ki kocaman gülümsemeyle eşini izliyordu. Bir an eski Yavuz'u görmüş gibi hissetmişti. Her şeyde yardım eden kocası. Ona aşkla bakan kocası... Gamze boş tabakları lavabonun içine bırakıp ellerini suya tuttu. Beyaz mermerli tezgahın üzerinde duran peçeteden bir kaç tane aldı. Ellerini kuruladığında peçeteyi çöpe atıp Yavuz'un yanında ki sandalyeye oturdu. Başını yanına çevirip salatadan yiyen kocasına baktı. Onunla konuşmak sohbet açmak istiyordu lâkin nasıl konuşma başlatıp Yavuz'a eskiyi hatırlatacaktı, bilmiyordu. Gamze Yavuz'un yüzünü yan profilden izlemeye başladı. Yan taraftan çenesi daha düzgün görünürken kirpikleri her an fırlayıp çıkacak gibi kıvrımlı ve uzundu. Kesinlikle yüz yüzeyken bu kadar uzun oldukları fark edilmiyordu. Açık gök mavisi gözleri hafifçe kısık, yediği yemeği izliyordu. Genç kadın onun düşünceler içinde savaştığını anlamıştı. Onun omzuna elini koyup "ben burdayım, yükünü benimle paylaş" diyemiyordu. Yavuz'un siyah saçları dalgalı bir şekilde anlına düşmüş orayı tamamen kapatmıştı. Tıraş olmadığı için de sakalları uzamıştı. Genç adam sakalla kaplı çenesini kaşıdı, rahatsız olduğu belliydi. Ellerinin sargısı yeni değişmiş, yaralarına hastaneden çıkmadan önce de pansuman yapılmıştı. Yanıkları sızlamaya başlamıştı bile. Yavuz sağ eliyle şakağına hafif baskı uyguladı. Başı ağrıdan çatlayacak ikiye ayrılacak gibiydi. Ve bu onu aşırı derecede halsiz ve durgun duruma düşürmüştü. Yemeğinden bir kaç kaşık alıp kaşığını masaya bıraktı. Mavi gözlerini herkesin üzerinde gezdirip kendisine bakıp bakmadıklarını kontrol etti. Bakmıyordu kimse. Bunu fırsat bilip sandalyesini yavaşça geri itip ayağa kalktı. Daha yeni fark ettiği büyük camlarla kaplı mutfak balkonuna çıkmaya karar vermiş ve emin adımlarla hedefine gidiyordu. "Nereye?" Yavuz duyduğu sesle gözlerini sıkıca yumdu. Bi bırak peşimi diye düşünmeden edemedi. Dışarda peşinde olduğu yetmez gibi yine gelecekti. Onur'un kafasını tutup duvardan duvara sürtmek istedi. Masadakiler ona dikkatlice bakıyordu. Onur'sa peşinden gitmek için tek bir hareket bekler gibi yerinde diklenmişti. Genç adam içine bir nefes çekti. "Hava alacağım" deyip hızlı adımlarla balkon kapısına varıp arkasından kapattı. Bir de kilitlese miydi? Onur yoksa onun peşini bırakacak gibi değildi. Gözlerini yumup içine serin havadan bolca çekti. Temiz hava ciğerlerine bayram etkisi verirken kaşlarını başının ağrısıyla çatmıştı. Beyninde etrafında ki kişileri belirli yerlere koymaya çalışırken başına ağrılar giriyordu. Herkesi belirli bir çerçeveye, birer tanıma koymaya çalışması çok zordu. Hele de parmağında ki soğuk halkanın sahibi, Gamze. Nasıl karar vermişti ki evlenmeye? Nasıl bir yola adım atmıştı, hangi akılla yapmıştı böyle bir şeyi? Balkonda ki boş sandalyelerden birisini alıp kenara çekti. Yavaşça ahşap sandalyeye otururken içine göğsünü sıkan bir nefes çekti. Kenarda balkona ulaşan bir vişne ağacı vardı. Vişne ağacının çiçeklerini hatırlaması ayrı bir mummayken çiçeklerin kokusu burnuna doldu. Bu hafif kokuyla yerinde mayışırken başını geriyi doğru yavaşça bıraktı. Başı omuzlarından arkaya doğru sallanıyordu. Mavi gözlerini yumup karanlığa yavaş ve sakin adımlar attı. İçinde ki boşluk simsiyah bir kara delik gibi içine yıldızları çekiyordu. Renkli, renksiz, ölü her yıldız karadeliğin cazibesine kapılıp içine çekiliyorlardı. Yıldızlar karadeliğin içinde dört dönüyor hiç birisi de birbirini tutmuyordu. Yıldızlardan biri düştü gözlerinin önüne, renksiz ölü bir yıldız. Hatıralarına düştü o yıldız. Vişne ağacının altına oturmuş elinde ki hasır sepetten aldığı vişneyi yiyordu. Hafif ekşi meyvenin tadı küçük ağzında yayıldı. Başını arkaya doğru yaşlı ağacın gövdesine yasladı. Pürüzlü ağacın sert kısmı gür siyah saçlarından dahi başına ince ince batıyordu. Elini sepete atıp bir tane daha meyve aldı. Elinde ki vişneyi yerken gözleri ağacın yeşil yapraklarındaydı. Ağacın yeşil yaprakları arasında kırmızı meyveler birer yakut misali parlarken küçük çocuğun ağzı sulandı. Bir tane daha meyve atarken ağzına mutfağın balonundan sarkan annesi ile göz göze geldi. "Hastanelik olacaksın oğlum. Yeter yediğin sonra ye" Küçük çocuk başını iki yana olumsuz manada sallarken "Hayır" diye mırıldanmıştı. Emine hanım oğluna gülümseyerek baktı. Her sene böyleydi bu oğlan. Kendi kendisine gülüp işinin başına geri döndü. Yavuz bir tane daha kırmızı meyveden yerken gözlerini kapattı. Ellerini karnının üzerinde birleştirirken ağrıyı yoksaydı. Yine güzel yemişti. Siyah gür saçlarına küçük esintiler çarparken küçük oğlan kendisini uykuya bıraktı. Aynı rüzgar Yavuz'un saçlarını savururken gözlerini daha çok birbirlerine bastırdı. Bu küçük anı başını ağrımıştı. Ve küçük esintiler saçlarını okşarken içine derince bir nefes çekti. O hâlen küçük oğlan çocuğuydu.
|
0% |