36. Bölüm

Özel🎬🍝

morkanatlızamanlar
morkanatlizambak

Rahlenin üzerinde açık duran Kur-an'ı Kerimi kalan son ayeti de sesli sesli okuyup yavaşça kapattı.

Omuzunda ki ağırlık neredeyse bir yarım saattir oradaydı. Ve kesinlikle omuzunda ki tatlı ağırlığın hiç gitmemesini istiyordu. Kalbinnin sahibi ve ruhunun aşık olduğu tek güzellik, karısı. Zeynep. Her gün uyandığında onun yüzünü görmek, onun kokusuyla uyanmak ruhuna öyle iyi geliyordu ki...

Sevgi ruhun ilacıydı. Buna emindi.

Rahmanin üzerinde ki kadife Kur-an'ı Kerimi uzanarak koltuğun kenarında ki büyük kitaplığın uzanabildi en yüksek rafa koydu. Küçük odanın üç duvarı da kitaplıkta kaplıydı. Diğer boşta kalan duvarı boydan boya camdı ve bu odayı olabildiğince ferah kılıyordu.

Raflar dini kitaplar ve romanlarla doluydu. Müslüman dediğin roman okuyamaz diye bir şey yoktu ya canım.

Aniden cebinde titreyip hafif bir melodi çalan telefonunu hızla cebinden çıkarıp açtı. Ne de olsa sesin karısını ve bebeğini uyandırmasını istemezdi.

"Efendim?" dedi hafifçe sesini alçaltarak.

"Selamın Aleyküm Fatih enişte." dedi karşı taraf gülerek.

"Aleyküm selâm Selimim. Nasılsın?"

"Şükür." dedi Selim karşı taraftan. "Yasin ile parka çıktık da bi seni arayayım sesini duyayım dedim. Yine sessiz konuşuyorsun serçem uyuyor herhalde." sesi soru sorar tondaydı.

"Evet. Hamilelikten sanırım sürekli uyukluyor. Tatlı tatlı her bulduğu yere kedi gibi kıvrılıyor."

"Zeynebimin küçük yavrusu onu çok yoruyor herhalde."

"Olabilir." dedi Fatih. "Kübram da mı böyleydi?"

"O sinir küpü gibi geziyordu etrafta, gerçi o da çok uyuyordu ya emin olamadım bak şimdi." Selim'in konuşmasını arkadan gelen ses böldü. "Babay beni şallaşana. "

"Tamam oğluşum. " deyip ayağa kalktı Selim. Oğluşu ne derse oydu canım. Yasin'in istediklerini yapmadığı zaman çünkü tatlı görünümlü cadı oğlu annesine Selim'i şikayet ediyordu. Kübra da evde tiplerden triplere giriyordu. O yüzden oğluşu ne derse oydu, geriye başka bir seçenek yoktu çünkü.

Fatih vedalaşıp telefonu kapattıklarında yavaşça uzanarak telefonu koltuğun koluna bıraktı. Hemen sonrasında hafifçe yerinde kayarak rahat bir pozisyona geçmişti.

Kafasını sola çevirip omuzunda ki ağırlığın yegane sebebine yani karısının saçlarına burnunu yaklaştırıp derin bir nefes aldı. Bu kokudan güzel başka bir koku duymamıştı sanki. Bir kez daha derin bir nefes çekip saçlarının tepesine küçük bir öpücük kondurdu hemen sonrasında öptüğü yere burnunu yaslayıp derince o mis kokuyu içine çekmişti. İşte şimdi yaşıyordu. Karısı hemen yanı başında, karnında ikisinin evlâdı minicik bir kız çocuğu.

Fatih doğacak olan kızlarının karısına yani Zeynebine benzemesini istiyordu. Onun gibi güzel ve narin. Onun gibi ruhu güzel olsun istiyordu, gerçi annesi Zeynepken ruhunun çirkin olma ihtimali yoktu. Her halükarda çok tatlı bir kızı olacağı kesindi.

Gözlerini kapattı karanlığa, burnuna eşinin o güzel kokusu dolarken uykuya dalmak hayatta en çok sevdiği şeylerden birisiydi.

***

 

Bilinci yavaş yavaş açılmaya başlarken yerinde hafifçe kımıldandığında hâlâ Zeynep'in başını omuzunda hissedince gülümsedi. Demek ki uyuyalı çok olmamıştı. Gözlerini açıp karşı duvarda asılı duran nostaljik yuvarlak saate baktığında da bu fikiri doğrulamıştı.

 

Daha bir saat olmuştu uykuya dalalı.

Karısının uykusunu açmamaya çabalayarak bir elini başının arkasın koydu diğeri de otomatik olarak bacaklarının altından geçirmişti bile. Hiç zorlanmadan karısıyla birlikte ayağa kalktı Fatih. Normalde kuş kadar hafif olan Zeynep hamileliğin getirdiği kilolarla biraz daha ağırlaşmıştı.

Kucağında ki iki cana dikkat ederek yavaş adımlarla yatak odasına girip karsısını dikkatli bir biçimde bırakıp üzerini örttü. Hafifçe geriye doğru çekilip karısının sarı saçlarını okşadı. Çok narin ve zarif bir karısı vardı.

Fatih, Zeynep'in anlına düşmüş olan saç tutmlarını parmak uçlarıyla geriye doğru itip anlına küçük bir öpücük kondurup kokusunu içine çekti.

Odadan çıkıp mutfağa girdiğinde iki elini de beline koyup düşünmeye başladı. Ne pişirseydi acaba akşama?

Arada sırada kendisi yapardı yemekleri fakat her gün karısına yemek yapmakta, sofrayı kurmakta yardım ederdi. Karısının yorulmasını istemiyordu. İçi eriyor gibi oluyordu bazen karısına.

Ne yapacağına karar veremese de üst raftan her yemeğin ihtiyaç duyduğu şeyi yani tencereyi çıkardı.
Bir ayağını yere vurarak ritim tutmaya çabaladığı sıra aklına geçenlerde ekran fotoğrafı aldığı tarif aklına geldi.

Taze el açması makarna yapacaktı. Yanii... deneyecekti.

Alt taraftan un kutusunu çıkarıp tezgaha koydu. Dolaptan da yumurta çıkardığı zaman işe başlayabilirdi. Telefonda ki tarife göre un koyup ortasını obruk gölleri gibi açtı. İçerisine yumurtaları kırıp tuz attı. Besmele çekip hamura tüm dikkatini verdiğinde hafifçe dışarı taşan yumurta beyazını hemen yakalayıp hamurun içine karıştırdı.

Yavaş yavaş homojenize (yanlış yazmış olabilirim, emin değilim) bir kıvam olurken iyice yoğurdu. Hazırladığı hamuru kenara bırakıp domates sosuyla hızlıca bir makarna sosu hazırlamaya koyuldu.

Çıkardığı teflon tavaya sarımsak rendeleyip attı. Üzerine biraz tereyağı koyup hafifçe eritti. Salça ekleyip biraz da öyle karıştırdı. Artık baharatlandırma sırasıydı. Kara biber, yaprak kekik, kimyon ve kimyon atıp üzerine domates sosunu döktü.

Sosu usta hareketlerle tavayı sağa sola sallayarak karıştırıp son anda tuzu attı. Az kalsın unutuyordu. Kapağını da kapatıp ocağın üzerini batırmasına izin vermedi. Ocağı kısıp en önemli işi olan hamurun yanına geldi.

Yeterdi bu kadar dinlendiği. Buz dolabının üzerinde ki merdaneyi alıp hamurları eşit sayılan parçalara bölmeye başladı. Kesinlikle farklı boyutlarda olmuşlardı fakat umurunda değildi, yenebilecek, zehirlenmeyecekleri bir yemek olsundu yeter.

Tezgaha ünlü şef edasıyla unu serpip hamuru üzerine koydu yavaş yavaş merdaneyle açmaya çabalarken kesinlikle zorlanıyordu ama yapacaktı bu işi.

Sağa-sola, öne-arkaya derken merdanenin iyice başı dönmüş hamur isyan kıvamına gelmişti.

Fatih önünde ki hamura gururla baktı. Yapmıştı işte, başarmıştı. Ee tamam çok da muazzam olamasa da, şekilsiz olsa da yapmıştı. Kendisine madalya takmak istedi o an.

Yaptığı işe o kadar çok odaklanmıştı ki mutfak masasından bir sandalye çekip hülyalı hülyalı kendisini izleyen karısından haberi bile olmamıştı. Zeynep sessizce ayağa kalkıp Fatih'in arkasına geçti.

"Benim yakışıklı, hocam amaan kocam bana elleriyle makarna mı açarmış?"

Fatih aniden duyduğu ses ve beline dolanan kollarla irkilse de karısı olduğunu anladığında derin bir nefes çekti.

"Tabii ki de açarım. Karım ne derse o."

"Yaa, Fatih!"

Vavvvv vav vav.
Evet zetnebişkom ve hociş beyimi özlemişim. Siz de özlediniz mi eyy gençlik.

Boş bölüm attığım zaman birisi özel bölüm zannetmiş o zamandan beri yazmak istiyordum. Ancak nasip oldu da yazdımm.

Görşürük canlarımm
🍝

Bölüm : 24.04.2025 02:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...