@morkanatlizambak
|

Dikkat! bölüm çıkabilir!
Bazen bir uykuya mutlu oluyordu insan aynı şimdi olduğu gibi, Kübra küçük oğlunun üzerini örtüp yavaşça çocuk odasından çıktı. Ev az önce bilmem kaçıncı ev savaşının oluğunu belli edercesine dağınıktı. Mesela odadan çıkar çıkmaz bir tişört karşılamıştı onu, ileride bir çocuk bezi. Duvar bile bu savaştan üzerine düşen payı taşıyordu. Renk renk boya kalemiyle bir kaç sanat eseri çizmişti Yasin. Bir türlü anlatamıyorlardı resim defterine çizsin diye dil döküyorlar fakat o da boşa uğraş olarak ellerinde patlıyordu. Kübra eğilip yerde ki savaş kalıntılarını toplamaya başladı. Giysileri kirli sepetine fırlatırken diğer eşyaları da yerine koyuyordu. Aslında elektirikli süpürgeyi çalıştırması lâzımdı fakat iki koca oğlan uyuyordu. Selüm'in bu gün izin günüydü saat ona geliyordu hâlâ uyanmamıştı. Diğer koca oğlan ise altı da ayağa dikilip annesini yormuştu. Her zaman erkenciydi. Kübra yerde ki son eşyaları da toplayıp masanın yanında ki yarısı içilip yere atılmış biberonu aldı. Onu da mutfağa bıraktı. Olabildiğince az ses çıkarmaya çabalıyordu. Çekmeceden bir silgi bezi çıkartıp ıslattı, su bugün ayrı bir soğuktu. Dışarda toprağın üzerini kaplayan az bir kar vardı fakat havayı bu değil sert esen rüzgarlar soğutuyordu. Elleri suya değer deymez kızarmıştı hızla sıcağı açtı. Bu sefer de ıslak bezle oğlunun çizdiği sanat eserlerine baktı. Çöp adam vardı, bir kaç araba, bir kaç çiçek. Resim yeteneği gerçekten şu anda hiç yoktu. Genç kadın bir saat içinde oğlunun dağıttığı her yeri toplayıp camın önünde ki iki kişilik koltuğa oturabilmişti. Esen rüzgarın sağa sola hırçınca salladığı ağaç dallarını izledi bir süre. Bazı ağaçlarda tek tük bir kaç sarı yaprak asılı kalmış son mücadelelerini veriyorlardı şüphesiz. Başını koltuğun koluna yaslayıp hızla hareket eden arabaları, insanları izlemeye koyuldu. Herkezin bir acelesi, bir meşguliyeti vardı. Gözleri kapandı yavaş yavaş kulağında rüzgarın uğultusu vardı hâlâ. ***
Kahverengi gözlerini açtığında omuzunda hafif bir ağırlık hissetti. Oturduğu yerde yana devrilerek uyuyakalmıştı. Elini omzuna başını koymuş kocasının saçlarına koydu, hafif hafif okşadı sevdiğinin saçlarını.
"Günaydın güzelim" dedi Selim karısının yanağına ufak bir buse koyarak.
"Günaydın" dedi Kübra çatallaşmış sesiyle. "Bücür uyandı mı?" Bu soruyu korkarak sormuştu.
Selim başını iki yana salladı olumsuz manada. "Çay demledim içermiyiz?"
"Bana bu soruyu cidden soruyor musun?"
Güldü Selim "Bekle birer bardak döküp geleyim" Kübra kocasına ufak bir tebessüm sundu.
Önüne bir sehpa ve iki tane ince belli çay bardağı konulduğunda yüzünde hâlâ o güzel gülümsemesi asılı duruyordu. Nu Selim gittikçe düşünceli bir adam oluyordu.
Selim Kübra'nın yanına oturunca kucağında ki minik eli kendi elleri arasına koyup dudaklarına yaklaştırdı. Üzerine küçük bir buse koydu en içteninden. "Seni yeterince sevebiliyor muyum emin değilim, sanki daha fazla sevmem gerek gibi "
"Bazen ben de öyle düşünüyorum" dedi Kübra başını Selim'in omuzuna koyarken. "Sonra da diyorum ki miktar önemli değil ölüme kadar ve ölümden sonrasına kadar sevmek önemli"
Selim karısını bir koluyla sardı. "Biliyor musun Levent'in istemesinde onun hâline çok gülmüştüm. Demek ki kendi düşeceğim durumu düşünmeyip o kadar gülmüşüm. "
Kübra eliyle ağzını kapatarak güldü. Ne de güzel gülüyordu eşi, cennetten bir parça gibi, ona ahir zamanda verilen solmayacak bir gül gibi.
"Nasıl yerinde durmadığını hatırlıyorum çok komikti"
"Sanki kendi tuzlu kahveni kendin içerken öyle demiyordun"
"Yaa" dedi Kübra, cidden Selim'in içmesi gerekn kahveyi kendisi içmişti. "Tadı iğrençti cidden"
"Her şey olduğu gibi güzek zaten ne eksikleriyle ne fazlasıyla, güzelim"
Sohbet etdiler, bir kaç kere çay tazelediler etraflarında ki hava sessiz sakin, huzur doluydu sanki.
Selim eşini üzmek istemiyordu fakat merak ediyordu, Bahar teyze kimsenin yanında göz yaşı dökmese de yanlız kalınca ağlıyordu. Göz yaşlarıyla kızına Kur-an okuyordu. Selim böyle bir anına denk gelmiş içi parçalanmıştı...
"Kübra" dedi hafif korkak sesiyle, eşini üzülmekten kesinlikle ölesiye korkuyordu.
"Melek..." dedi devam edemedi cümlesine. "Melek.." diye tekrar etti Kübra. İçine derin bir nefes aldı bir kez anlatsa sorun olmazdı, yeni yeni üzerinden atmışken pişmanlığı tekrardan kendisini suçlayıp hayatı, yaşamayı hak etmediğini düşünmeyi istemiyordu. "Çok neşeliydi, nasıl desem tüm dünyaya yetecek kadar belki. Küçücük şeylerle mutlu olurdu. Zaten hep mutluydu." Hafifçe gülümsedi eskileri hatırlamıştı, güzel çocukluğunu. "Çocukluk arkadaşıydık, yani birbirimizin her şeyini biliyorduk. Yanlızca Melek küçük bir şeyi saklamaya çalışıyordu, fakat ben fark etmiştim bile. " "Ne?" Dedi selim aniden. "Yani özel değilse güzelim" "Fatih'i seviyordu." Kübra gülümsedi. "Ama Fatih beni nasıl görüyorsa onu da öyle görüyordu. Son zamanlarda bu yüzden biraz durgundu, dalıp dalıp gidiyor bazen de nerde olduğunu bile şaşırıyordu." Yüzü düşmüştü Kübra'nın gerçekten onu çok özlüyordu. Gülüşlerini, şakalarını... "Lise sonduk o sıralar, birlikte gidip birlikte gelirdik. Biz eve gidene kadar hava kararmamış olurdu. Ama o gün Fatih hastaydı yani evdeydi. Biz de Melek'le birlikte dersten sonra kütüphaneye gitmiştik, aslında ben zorlamıştım. Sınavlar yaklaşıyordu, daha fazla çalışmamız gerekiyordu. Yani benim suçumdu" "Hayır" dedi Selim. "Neden senin suçun olsun? Ne yaşanmış olursa olsun olacak olana asla engel koyamazsın, kendini suçlamaktan vazgeç" Kübra kocasına minnetle baktı. "Teşekkür ederim. Ben ders çalışırken o da çalışıyordu fakat kaç defa dedi artık eve gidelim diye. Ben reddettim, son bir konum kalmıştı onu da çalışmalıydım. Kütüphaneden çıktığımızda hava kararmaya başlamıştı. Normalde o saatlere kalmazdık. Evin yakınlarına kadar gelmiştik, aniden, aniden..." dedi Kübra hıçkırarak. Selim eşini kolunun altına çekip sarıldı, içi acımıştı. Kübra'nın ağlamasına dayanamıyordu. "Zaten dalgındı, karşıdan karşıya geçerken gelen arabayı görmedi, hepsi benim suçum. Erken çıksaydık sorun olmazdı, benim suçum, hepsi...." "Şşşh" dedi Selim karısını iyice göğsüne yaslarken. "Senin hiç bir suçun yoktu tamam mı? Kendi suçunmuş gibi davranma, sen engelleyemezdin ki! Orda olmasa belki bir adım sonra olacaktı ya da bir adım önce" Kısa bir süre o koltukta, o şekilde sessizce oturdular. Kar yağmaya başlamıştı. Kübra'nın yanan içini soğutmaya çabalıyordu belki de. Yasin'in elinde ayıcığını sürterek gelmesiyle ortamada ki atmosfer dağılmıştı. Küçük çocuk paytak adımlarla gelip annesine kollarını uzattı. Genç kadın oğlunu bir dizine oturtup saçlarını okşadı. "Ağlama" dedi küçük oğlan. Minik parmaklarıyla annesinin gözlerinin altını silmeye çabalıyordu. "Tamam bir daha oyuncaklayımı o kaday dağıtmayacağım." Küçük bir melek etrafa yine neşe saçmıştı, belki oyuncak da saçmış olabilirdi fakat onlar önemsiz birer detaydı. 
Özlemişim buraları, evet! Açıklığa kavuşturduğuma göre ben kaçabilirim. Görüşürüz.
|
0% |