Yeni Üyelik
10.
Bölüm

SV| 10

@morkanatlizambak

Bazen acı suskunluğa karışır zehir niyetine. Her yudumda yüreği çürütür, acı akar o çürüklerden.

Çürüklerimizi göz yaşlarıyla doldurabilirmiyiz? Peki ya bir gün yüreğimiz iyileşir mi? Zehri boşalırmı ,sessizlik artık bizi öldürmez mi?

Kübra Karaca'nın anlatımıyla...

Kollarım artık kopacak dereceye gelmişti. Zeynep gittikten sonra Nur'la birlikte raflardaki tüm kitapların tozunu almıştık ve artık adım dâhi atacak halimiz kalmamıştı.

Çoğu yeri ahşapla döşenmiş dükkânın ortasındaki masadan çantaları alıp çıktık.
Ben kapıyı kilitlerken yanimda Nur ayakta sallanıyordu.
Bu sallanması aslında ayaklarının ağrısından değil de için de ki buyutemedigi çocuktan kaynaklanıyordu biloyordum.

Nur aynı Melek gibiydi o yüzden onu en ince ayrıntısına kadar tanıyordum. Nurun içindeki minik kız çocuğu saçlarını savura savura sokaklarda atlayıp zıplamak, neşeyle koşmak için can atıyordu bundan emindim.

Yapmamasının tek nedeni bedeninin büyümüş olmasıydı.

Sessiz ,sakin , boş sokakta yan yana yürürken sessizliğin sesini dinlemek çok hoştu. Icimi rahata erdiriyirdu bu anlar. Kulaklarımın en derinine gizli çığlıkları yok etmek için işe yarıyordu.

O çığlıkları her hatırladığım zaman derinden etkileniyordum, çok büyük ağrılar çekiyordum. Kriz geçiriyordum kısacası, öyle acı veriyordu ki bu krizler. Ama bedenime değil ruhuma en büyük darbelerini vuruyorlardı. Ruhumu çürütüyordu bu krizler.
Kafamı hafif hafif sağa sola sallayıp bu acı veren düşünceleri yok etmeye çalıştım.
Düşünce dağıtma yolları bir; çok uzak ve anlamsız düşünceleri beyninin kıvrımlarına sok diye içimden geçirip biraz beynimi kurcaladım.

Ayağımda ki siyah üzeri beyaz çizgili spor ayakkabıma bakıp iç geçirdim. Bu güzellikleri bir ay önce çok pahalı bi fiyata almıştım, gerçi verdiğim paranın hakkını da vermişti. Rahattı, şıktı ve en önemlisi güzeldi.
Yanii her elbisenin altına gidecek bir güzelliğe sahipti bu şaheserler.
Dudağımın bir kenarı hafiften yukarı meyil edince hemen düzelttim. Sanki ben bir an mutlu olursam Meleğin anısına saygısızlık etmiş gibi olacaktım. Ben böyle hissediyordum. Aslında korkularım vardı, Meleği hepten unutmaktan onunla geçirdiğimiz güzel vakitlerin anısının aklımdan silinmesinden ölesiye korkuyordum.

Bir an için Meleğin o güzel parıl parıl güzel gözleri geldi aklıma. Ne güzel gözleri vardı, bakmaya doyamazdım arkadaşıma. Onun kokusunu unutalı yıllar oluyordu. Yanlızca burun deliklerimde ıslak toprak kokusu geliyordu. Saçları düşüyordu ellerime her defasında elinde tokayla gelişi, "al da bari ör şu saçlarımı" deyişi.
Iki parmağım arasında sıktığım yanakları vardı tombik tombik. O aslında hiç sevmezdi yanaklarını, ama ben onun yanaklarına vurgundum. Aslında ben onun herşeyini severdim.

Ama artık ne burnumda kokusu, ne de elimde saçları vardı. Ne de tebessümle dinlediğim sohbetleri.
Sağ gözümden istemsiz bir yaş inince Nur fark etmeden sildim. Onu da üzmek istemiyordum. Acımı içimde yaşamaya başlayalı yillar oluyordu. Ilk acımı babamla tatmıştım, sonrasında da dostum Melek...

"Kızlar! Nerye böyle? "Kafamı hızla sesin geldiği yöne çevirince Fatihi gördüm. Sanırım namazdan çıkmıştı. Hafif sakalların çıkmaya başladığı yüzünde küçük tebessümü belirdi.

Sanki nereye gittiğimizi bilmiyormuş gibi bir de soruyordu, kesin bir şey isteyecekti de bu yüzden böyleydi bu süt oğlan.

"Sence nereye gidiyoruz süt. Eve gidiyoruz biraz Nur la oturacağız bir de arkadaşımızı çağıracağız. "Sol kaşımı sorgulayıcı bir tavırla kaldırıp süt oğlana baktım.

"Sen ne isteceyektin? "

Mahçup bir tavırla elini ensesine atıp biraz ovuşturup bana baktı " Şey ben senin kitaplığından bir kaç kitap alabilirmiyim diye soracaktım da"
Dediği şeyle çok hafif gülümsedim. " Sen de bizimle gel de istediğini al o zaman süt "dedim yürümeye başlarken.

Şimdi solumda Nur ,sağımda Fatih biraz dik olan yokuşu çıkıyorduk. Bu yokuşu çıkmayı hep sevmişimdir. Çocukluğumu anımsatır bana.
Fatihle birlikte bakkala gidip meyve suyu alışlarımız gelir aklıma. Aslında o parayı annem eve ekmek almamız için vermişti. Ama biz iki afacan meyve suyuna katık edeceğimiz azarı tercih ederdik. Çocukluk deyip iç geçirdim. Ne güzeli o yıllar. Dertsiz,tasasız en azından acısız.
Güzel anahtarlıklı anahtarı feracemin cebinden çıkarıp kapıyı açtım. Ilk basta Nur geçti kapıdan sonra ben. Fatih de kapıyı kapatıp ayakkabılarını çıkardı. Ayakkabısını dolaba koyarken alttan alttan bana baktı. Bu bakış 'pek sevmediğin bir şey isteyeceğim' anlamdı taşıyordu. Ama ses etmedi sadece kaşlarını hafif yukarı kaldırdı. Ne var? Edasıyla.

"Şey benim bir arkadaşım var. Dini açıdan gelişmek istiyor. Beyninde ve ruhunda islama yer vermek istiyor "

Kafam karışmıştı benimle ne alakası vardı şimdi " Eee de bununla ne alakam var?"

Fatih eliyle yüzünü sıvazladı " ona meâl vermek istedim ama bilirsin ben pek arasına not mot koymam , açıklama da yazmam. Yani seninkini versek o arkadaş için daha faydalı olur. Dini inancı artar "

Fatihin konuşmasını dinlerken beynimden vurulmuşa döndüm. Ne yani benim kıymetli özel ve de güzel meâlimi birisine mi verecekti? Tamam arasında notların yazılı olduğu kâğıtlar ve açıklamalar mevcuttu ama olmazdı bu.
Kaşlarımı çatıp "asla vermem " dedim kararlı bir üslupla.
Benim özel meâlimi kimseye veremezdi.

Yarım saat sonrasında...

Fatihin eline verdiğim poşetlere kitaplığımdan seçtiği kitapları koyarken içim yana yana onu izledim. En son da özel meâlimi koyunca sanki bıçakla kalbimi deştiler. Fatih ne yapmış ne etmiş işte " Sen de sevap kazanırsın nolacak sanki" diyerek aklımı karıştırmıştı.
Sut kardeşim kitapları koyduğu poşeti alıp birlikte kapıya geldik. Fatih boşta kalan elini kafama koyup eşarbımın üzerinden başımı okşayınca sinirlenip bende parmak uçlarımda yükselip saçlarını dağıttım.

Aslında o bu yaptığımdan hoşnut görünüyordu ama benim içim soğumuştu en azından. Güzel yumuşacık mor halıma basarak kapıyı açtım. Açmamla gözlerim Zeynebin mavi gözleriyle buluştu. Bu kız ne de tatlı bakıyordu. Gülümseyerek bana baktı.

"Abimden izini koparınca senin sohbetinin birini bile kaçırmamak için erken geldim sorun olurmu? "Kafamı hızla iki yana sallayıp küçük bir şekilde tebessüm ettim.
Mümkünmüş gibi daha fazla güldü.

Sonra kafasını Fatihe çevirince mavi güzel gözleri sonuna kadar açılıp düşecek gibi oldu. Sanki gerçekten de gözleri yuvalarından düşecekti.
Süt oğlana da baktım onun da biraz şaşırdığı bariz di ama kendini hızla toplayıp geriye çekildi. Açtığı koca boşluktan Zeynep salona girince Fatih bana hiç bir şey demeden çıktı gitti. Hayır yani ben bir şey anlamamıştım ki? Ne olmuştu az önce?

Kafam karışmış bir şekilde sağa sola sallayıp açık kahve kapımı kapattım.
Yumuşak halımda ayaklarımı sürte sürte yürüyüp salona geçtim.
Nur tekli krem koltuğa sanki köyün ağasıymış casına yayılış elindeki telefonu kurcalıyordu. Zeynep de tam karşındaki üçlü koltuğun bir ucuna oturmuş ortadaki masaya kitaplarını koymuş elleriyle yüzünü yelpazeliyordu. Salon çok mu sıcaktı anlayamadım ki. Zeynep kafasını kaldırıp beni görünce ellerini aşağı indirip gülümsedi. Sanki bu kızın yanakları hafif hafif pembe miydi ne?
Beynimde ki fazlalık düşünceleri yok etmek için kafamı iki yana sallayıp krem renkli koltuklardan birisine kendimi bıraktım. Ben oturur oturmaz da Nur ayağa fırladı. Bu kız neden bu kadar ani hareket ediyor anlamıyorum ki. Bir gün kalbime inecek rahatlayacak yani o kadar!

"Ne içersiniz hanımlar? Kahve, çay veye meyve suyu ne dersiniz ?"

Zeynep tereddütle "zahmet olmassa ben kahve içebilirim " dedi yerinde kımıldamadan hemen önce.

" Ne zahmeti Zeynep sultan benim için şeref "deyip elini arkasına doğru reverans yaptı.
"Bana fark etmez bilirsin" dedim gülümseyerek, Nur da aynı şekilde gülümseyerek bana bakıp mutfağa gitti.

Bu üçlü güzel olmuştuk sanırım, umarım güzel olmuşuzdur...

Loading...
0%