@morkanatlizambak
|
Bazen acı suskunluğa karışır zehir niyetine. Her yudumda yüreği çürütür, acı akar o çürüklerden. Çürüklerimizi göz yaşlarıyla doldurabilirmiyiz? Peki ya bir gün yüreğimiz iyileşir mi? Zehri boşalırmı ,sessizlik artık bizi öldürmez mi? Kübra Karaca'nın anlatımıyla... Kollarım artık kopacak dereceye gelmişti. Zeynep gittikten sonra Nur'la birlikte raflardaki tüm kitapların tozunu almıştık ve artık adım dâhi atacak halimiz kalmamıştı. Çoğu yeri ahşapla döşenmiş dükkânın ortasındaki masadan çantaları alıp çıktık. Nur aynı Melek gibiydi o yüzden onu en ince ayrıntısına kadar tanıyordum. Nurun içindeki minik kız çocuğu saçlarını savura savura sokaklarda atlayıp zıplamak, neşeyle koşmak için can atıyordu bundan emindim. Yapmamasının tek nedeni bedeninin büyümüş olmasıydı. Sessiz ,sakin , boş sokakta yan yana yürürken sessizliğin sesini dinlemek çok hoştu. Icimi rahata erdiriyirdu bu anlar. Kulaklarımın en derinine gizli çığlıkları yok etmek için işe yarıyordu. O çığlıkları her hatırladığım zaman derinden etkileniyordum, çok büyük ağrılar çekiyordum. Kriz geçiriyordum kısacası, öyle acı veriyordu ki bu krizler. Ama bedenime değil ruhuma en büyük darbelerini vuruyorlardı. Ruhumu çürütüyordu bu krizler. Ayağımda ki siyah üzeri beyaz çizgili spor ayakkabıma bakıp iç geçirdim. Bu güzellikleri bir ay önce çok pahalı bi fiyata almıştım, gerçi verdiğim paranın hakkını da vermişti. Rahattı, şıktı ve en önemlisi güzeldi. Bir an için Meleğin o güzel parıl parıl güzel gözleri geldi aklıma. Ne güzel gözleri vardı, bakmaya doyamazdım arkadaşıma. Onun kokusunu unutalı yıllar oluyordu. Yanlızca burun deliklerimde ıslak toprak kokusu geliyordu. Saçları düşüyordu ellerime her defasında elinde tokayla gelişi, "al da bari ör şu saçlarımı" deyişi. Ama artık ne burnumda kokusu, ne de elimde saçları vardı. Ne de tebessümle dinlediğim sohbetleri. "Kızlar! Nerye böyle? "Kafamı hızla sesin geldiği yöne çevirince Fatihi gördüm. Sanırım namazdan çıkmıştı. Hafif sakalların çıkmaya başladığı yüzünde küçük tebessümü belirdi. Sanki nereye gittiğimizi bilmiyormuş gibi bir de soruyordu, kesin bir şey isteyecekti de bu yüzden böyleydi bu süt oğlan. "Sence nereye gidiyoruz süt. Eve gidiyoruz biraz Nur la oturacağız bir de arkadaşımızı çağıracağız. "Sol kaşımı sorgulayıcı bir tavırla kaldırıp süt oğlana baktım. "Sen ne isteceyektin? " Mahçup bir tavırla elini ensesine atıp biraz ovuşturup bana baktı " Şey ben senin kitaplığından bir kaç kitap alabilirmiyim diye soracaktım da" Şimdi solumda Nur ,sağımda Fatih biraz dik olan yokuşu çıkıyorduk. Bu yokuşu çıkmayı hep sevmişimdir. Çocukluğumu anımsatır bana. "Şey benim bir arkadaşım var. Dini açıdan gelişmek istiyor. Beyninde ve ruhunda islama yer vermek istiyor " Kafam karışmıştı benimle ne alakası vardı şimdi " Eee de bununla ne alakam var?" Fatih eliyle yüzünü sıvazladı " ona meâl vermek istedim ama bilirsin ben pek arasına not mot koymam , açıklama da yazmam. Yani seninkini versek o arkadaş için daha faydalı olur. Dini inancı artar " Fatihin konuşmasını dinlerken beynimden vurulmuşa döndüm. Ne yani benim kıymetli özel ve de güzel meâlimi birisine mi verecekti? Tamam arasında notların yazılı olduğu kâğıtlar ve açıklamalar mevcuttu ama olmazdı bu. Yarım saat sonrasında... Fatihin eline verdiğim poşetlere kitaplığımdan seçtiği kitapları koyarken içim yana yana onu izledim. En son da özel meâlimi koyunca sanki bıçakla kalbimi deştiler. Fatih ne yapmış ne etmiş işte " Sen de sevap kazanırsın nolacak sanki" diyerek aklımı karıştırmıştı. Aslında o bu yaptığımdan hoşnut görünüyordu ama benim içim soğumuştu en azından. Güzel yumuşacık mor halıma basarak kapıyı açtım. Açmamla gözlerim Zeynebin mavi gözleriyle buluştu. Bu kız ne de tatlı bakıyordu. Gülümseyerek bana baktı. "Abimden izini koparınca senin sohbetinin birini bile kaçırmamak için erken geldim sorun olurmu? "Kafamı hızla iki yana sallayıp küçük bir şekilde tebessüm ettim. Sonra kafasını Fatihe çevirince mavi güzel gözleri sonuna kadar açılıp düşecek gibi oldu. Sanki gerçekten de gözleri yuvalarından düşecekti. Kafam karışmış bir şekilde sağa sola sallayıp açık kahve kapımı kapattım. "Ne içersiniz hanımlar? Kahve, çay veye meyve suyu ne dersiniz ?" Zeynep tereddütle "zahmet olmassa ben kahve içebilirim " dedi yerinde kımıldamadan hemen önce. " Ne zahmeti Zeynep sultan benim için şeref "deyip elini arkasına doğru reverans yaptı. Bu üçlü güzel olmuştuk sanırım, umarım güzel olmuşuzdur... |
0% |