Yeni Üyelik
13.
Bölüm

SV| 13

@morkanatlizambak

Kendiniz hakkında düşünün

sözleriniz hakkında;
yaptıklarınız hakkında;
eylemleriniz hakkında;
yaşam tarzınız hakkında;

Kendinizden memnun musunuz?
Hayatınızda olanlardan memnun musunuz?
Şimdi sahip olduklarınızla mezara yatmaya hazır mısınız?

Kübra'nın kulakları isyan bayraklarını çekerken gözlerini açmaya çalıştı. Açamayınca elleriyle gözlerini biraz ovdu sağ gözünü açmayı başarınca loş odayla karşılaştı.
Sağ gözünün görebildiği kadarıyla komodinin üzerindeki büyük ses çıkaran telefonunu alıp açtı.
Gelen hışırtılı seslerin sonunda Fatihin sesi geldi. Ne diyordu o öyle "Hadi namaza gecikeceğiz Kübra!"

"Tamam tamam hemen iniyorum aşağı "deyip telefonu Fatihin yüzüne kapattı. Süt kardeşinin donup kaldığından emindi.
Yataktan hızla kalkıp banyoya girdi. Uzun kollu geceliğinin kollarını hızla yukarı doğru çekip çeşmeyi açtı. Soğuk suyun temas ettiği her bir hücresi uyanırken dişleri hafiften titredi. Havluyla yüzünü, kollarını kurulayıp ıslak ayaklarıyla dolaba gitti.
Beyaz renkli dolabın ince çekmecesinden bir çift çorap giyip lacivert başörtüsünü de güzelce örttü. Feracesini de giydi.

Çalışma masasının karşındaki sandalyenin kolunda duran çantayı da alıp hızla odasından çıktı. Ayakkabılarını da giyip dışarı çıktı. Fatih hâlâ evin bahçesinde ayakta dikiliyor görünce koluna girip bahçeden çıkarttı.
"Ne yapıyorsun kız? " dedi Fatih Kübrayı yavaşlatmaya çalışırken "yavaşlasana "diyerekten de isyanını dillendirdi.

Hızlı nefes alış varislerinin arasında kesik kesik süt kardeşini cevapladı Kübra " Sabah namazı bu Fatih öyle geçiştirmeye gelmez, hadi çabuk olsana gecikeceğiz "
Fatih süt kardeşinin bu telaşına sadece gülümsedi tek bir kelime edemedi. Kardeşi gerçekten iyi toparlamıştı ,bunu şu an daha iyi kavramıştı. Hafiften aydınlatmış sokakta lambaların sarı ışıklarında yürürken ya da koşarken çok mutlulardı. Sabaha namazıydı onları böylesine mutlu ve huzurlu yapan. Hele de şu seher kokusu yokmu, seher kokusu. Kim alsa bu kokuyu içindeki dert, sıkıntı biter kalmaz sonraya. Kübra en çok sabah namazını severdi ona kendisini anımsatıyordu çünkü. Sanki her şey bittiğinde yeniden ve en baştan başla der gibi, tıpkı her acıya dayanıp yeniden ayağa dimdik bi şekilde kalkmak gibi.
Fatih se Yatsı namazını severdi. En çokta uykusu olduğu zamanlar kıldığı yatsı namazları. Ona göre böyle 'uyku ne ki namazın yanında 'der gibiydi. Yatsı namazı güzel bir sayfayı temiz bir el yazıyla bitirmek gibiydi. Sabah namazı ise o sayfası yenisiyle değiştirmek, tekrardan tövbe için kapı açmak...

Caminin o eşsiz kapısından girince iki kardeşin yolları ayrıldı. Birisi alt katta kalırken diğeri sol tarfataki ahşap merdivenlerden yukarı çıktı. Ayaklarını bordo kadifemsi halıya basınca o güzel dokuyu hissetti. Her gün burda bu dokuyu hissedip namaz kılabildiğine şükür etti.
Aslında insan hayatında ne çok şükür sebebi vardı. Mesela her nefesimizi kusursuz bi şekilde alıp verişimize, yürüyüşümüze, görebilmemize, o eşi benzeri olmayan yüzümüze, bizde tek olan sesimize, her gün yiyebildiğimiz nimetlere ve daha nicesine. Alın size şükür sebebi.
Umarım elimizdekilerin kıymetini, çok geç olamadan anlarız.

Ve işte o eşsiz, dengi olmayan, müthiş sabah ezan-ı ne de güzel çarpıyordu camii duvarlarına. Ne de güzel süzülüyordu kulaklara, bu ezan sesini duyabilmek bile şükür sacdesi yapılası gerek bir meseleydi. Öyle çok insan vardı ki bu saatlerde şeytanın ve nefsinin ağında uyuyan, Kübra bir kez daha olduğu konum ve kişilikten memnun bir ifadeyle eşsiz sesi dinlemeye devam etti.

Ne de güzel "namaz uykudan hayırlıdır" diyordu. O kısımdan sonra Kübra seslice konuştu "Namaz dünyadaki fâni her şeyden üstün ve güzeldir. "
Şu uhrevî sesi kim duysa içten, kalben dinlese gözleri dolardı, ayakta kalamazdı kuşkusuz.

Bu güzel ezanla birlikte Kübra güldü, bu sesi işitebilme yetkisi olduğu için sevindi, mutlu oldu, huzurla doldu ve huzur kokladı. Şu an camii buram buram huzur kokuyordu.
Huzur kokusunu içine çeke çeke sabah namazını edâ etti. Rükûya eğildiği zaman günahları döküldü, secdede yanlız Allahın kulu olduğunu hal diliyle gösterdi. Yürekten Allahûekber çekti.

Kübra sabah namazlarında tazelendiğini hücresine kadar hissederdi ,Fatih se Yatsı namazı farklıydı ona göre daha bi ferahlardı yatsı namazlarında.

Tabiki de her vaktin ayrı bir önemi vardı ama ışte insan oğlu her şeyde bir seçip yapmak gibi bir hastalığı vardı.
İnsanların yaptığı en büyük yanlış da buydu birazda, insanoğlunun bağzı şeylerde seçim yapamayacağını bilmesi gerekirdi oysa. Oysa insan çok yanlıştı ve bir yanlış doğruyu seçemezdi.
Kübra dûa edemiyordu, aslında ellerini açınca aklındaki kelimeler bie bir yok oluyordu. Bu yüzden bazı namazlardan sonra ellerini açıp göz yaşlarının akmasına izin veriyordu. Yüreği acırken çıkıyordu hıçkırıklar ağzından, yüreği acırken düşüyordu küçük yağmur damlaları. Yine ellerini semaya kaldırıp göz yaşları içinde iç çekerek ağlamıştı elini yüzüne sürmeden önce de bir kaç duâ etti "Rabbim!" Dedi içten bir şekilde "Rabbim, sen babamın günahlarını affeyle, kız kardeşim saydığım dostum..." deyip ağzımdan bir hıçkırık çıktı" Meleğimin günahlarını bağışla, cennetine al onları. Ömrümüzü hayırlı bir şekilde geçirebileceğimiz insanlarla birleştir yolumuzu. " deyip ellerini yüzüne sürdü.

Avuçlarını dizlerine bastırarak ayağa kalktı. Tahmin ettiğinden daha çok secdede kalmış olmalıydı.
Hafiften titreyen dizleriyle merdivenlerden indi. Camii den çıkacaktı ki karşındaki rahlaye başını eğmiş güzel sesiyle Kur-an'ı Kerim okuyan süt kardeşini gördü. İleride duvara yaslı duran emektar rahlelerden birisini kendisi için alıp fatihin karşısına koydu. Sonra da raflardan mor ciltli Kur-an'ı alıp Fatihin karşısına koyduğu rahleye bıraktı, kendisi de yerine oturacaktı ki tekrardan Fatihin arkasına dikilip tepesinden hangi sûrede, hangi sayfada olduğuna baktı.

Fatihin daha Bakara sûresinin başlarında olduğunu görünce hızla feracesini eliyle toplayıp sakince oturdu. Aynı sayfayı açıp biraz kardeşini dinledi, zor da olsa ayeti bulup gözleriyle takibe başladı.

Yarım saat Fatih okudu, Kübra gözleriyle ayetleri içti. Sonrasında sıra değişip Kübra sesiyle süsledi ayetleri, Fatih sayfalara sığındı. Öyle güzel bir ortam oluşmuştu ki şu rahleler dile gelse şükür etse yeriydi. Yine dolmuştu camii huzurla, duvarlarına çarpmıştı ayetlerin o hoş tınısı.
Kaç kişi görebilirdi ki böyle bir ortamı? Kaç kişi bu huzura eşlik edebilirdi? Şükür saymalıydı ortak olanlar. Gören gözlerse ağlamalıydı sicim gibi yaşlarla.

Fatih kafasını kaldırıp öz kardeşten ayırmadığı süt kardeşine baktı.

Kardeşinin sesini bir de Kur-an'ı Kerim le süslediği zaman çok severdi. Kübranın ve kendisinin Kur-an ını alıp yerlerine düzenli bir biçimde yerleştirdi. Bu sırada Kübra da çok ca yıpranmış rahleleri tekrardan duvara yasladı. Belini doğrultup Fatihin koluna girdi.

Fatih sağ elini kaldırıp Kübranın lacivert eşarbının önünü düzeltti. Yavaş yavaş camii avlusundan çıktılar.

"Eeee..." dedi Fatih "Kahvaltıyı nerde yapalım? Biliyorsun bu gün boş vaktimiz var."

"Evet"dedi Kübra huysuz bir tavırla "evet boş vakitleri değerlendirmeyi seversin!"

Fatih biraz sesli güldü, Kübra da kolunu kardeşinden kurtarıp koluna vurdu.

Birlikte herzaman ki küçük restoran kafe tarzı bi dükkâna girip cam kenarındaki boş masaya oturdular. Cam kenarı en güzeliydi daha ferah ve güzeldi.

Masaların üzerine konmuş minik saksılarda renk renk açmış kadife çiçekleri vardı.
Kokusu burun deliklerinden girerken insanın içi bir hoş oluyordu. Oldukça acıkmışlardı siparişleri gelir gelmez bir süre sesizce kahvaltı yapılar.
Fatih kahvaltısını nerdeyse bitirmiş bir şekilde çay keyfi yapmakla meşguldü. Kafasını kaldırıp bir süre dışardaki yola karışan insanları, arabaları ve bolca kargaşayı izledi.
İzlemek en sevdiği şeydi kuşkusuz, gözlem yapmak insanların fikirlerini dinlemek olmazsa olmasıydı belki de. Karşılıklı sohbetlerle birer bardak çaylarını da içip kalktılar. Kübra olabildiğince yavaş olmaya çalışıyordu ama nafile. Vakit dediğin ne ki göz açıp kapama süresi şunun şurası.
Hesabı ödeyip cam kapıdan dışarı çıktılar.Fatih ne kadar hızlı giderse tam tersi Kübra ayaklarını yere sürüyerek yürüyordu. Fatih Kübranın gönülsüzce onu takip ettiğini görünce hızla koluna girdi. MazAllah kaçıverirdi bu küçük Kübra.

Kendi düşüncesine hafifçe güldü Fatih.

Yüzündeki tebessümü bozmadan Kübrayla yürümeye devam etti.
Oldukça sesli olan yolda yürürlerken kendi seslerini dahii duymuyorlardı. Gariptir ki alışmışlardı bu kargaşaya.
Gerçi kim yaşadığı yeri benimseyip, alışmazdı ki?
İnsan alışmaya ve bağlanmaya mahkûmdu hiç istemese de. Elinden ne gelirdi?

Ikili ileriden sola döndüklerinde gördüler. Gellmişlerdi ve Kübra hiç memnun görünmüyordu.

Loading...
0%