Yeni Üyelik
15.
Bölüm
@morkanatlizambak

15

 

Küle dönmüş kalplerin,
hesabı bu dünyada değildir
dedi derviş...

 

Bazen insan sessiz sessiz ağlar ya hani ışte tam bunun gibi bir anda donup kalmıştı Zeynep. Sessiz sessiz gülüyordu şu an. Olduğu yerde hareket edemeden çocuklar önden ilerleyen Fatihin peşine takılmıştı.

Zeynep' se olduğu yerde uzaktan onları boş boş izlemekle yetiniyordu. Fatih arkasını hafifçe dönünce olduğu yerde kalmış kızı gördü.

Kafasını kaldırmadan "O kadar çocuğu tek başıma temizleyemem ki ben, öğretmen hanım gelmeyecekmisiniz ? " dedi Fatih hafif alayla.

"E-evet yani şey kızları ben alayım" deyip kızlar lavabosuna girdi. Küçük kızlar gülerek öğretmenlerinin ardından gittiler.

Bir süre sonra çocuklar temizlenmiş, okul bahçesinde bekleyen ailelere teslim edilmişti. Zeynebin avucunda küçük bir el kaldı, küçük Gülsüma annesini beklerken her zaman yaptığı gibi hocasına annesiyle çizdiği resimi anlatıyordu.

"Öyetmenim şimdi ben dedim anneme ağaç çizelim sonya da bizim evimizi, bahçeyi. Sonya annem de dedi ki ağaca sayıncak çizelim mi? Ben de dedim anne o sayıncakta ben mi sayyancam sen mi?. Annem de..." Küçük kız uzaktan gelen annesini görünce lafını bitirmeden hızla ona koştu.

"Gülsümam yavaş!" Kız annesini dinlemeden hızla ona sarıldı. İkilinin yanlarına yaklaşan Zeynep istemsiz gülüyordu.

Fatih ve Tarık da onları uzaktan izliyor aslında Zeynebi bekliyorlardı.

"Hocam..." dedi kadın Zeynebe " Gülsüma evde sizden çok bahsediyor, hiç yorulmuyor sizi anlatırken. Hocam şöyle, hocam böyle iyi, hocam şunu sever, hocam çok güzel... bir türlü susturamadık "

Zeynep kadınla biraz daha konuşup vedalaştı, onlar giderken sınıfta ki çantasını almaya girdi. Beyaz çantasını boynuna asıp gülümsedi. Ne çok çalışmıştı zamanında buralarda olabilmek için.

Ahirette de cennette olabilmek için bu dünyada fedâkarlıklar yapılması lazımdı ki, bu bizim öbür dünyamızı güzelleştirsin.
Bir tarla gibi işleyecektik bu dünya hayatını. Tarlamıza iyi bakmazsak, ahirette nasıl cennet mahsulü toplardık ?

Okuldan çıkınca onun elini tutan Tarık la afalladı. "Güzelim dayın burdaydı az önce, seni neden götürmedi?"

"Biz de dedik ki öğretmen hanımla beraber gidelim" dedi Fatih yan taraftan kafasını uzatarak. Zeynep şaşkın ördek gibi kalmıştı, kaşları havada.

Fatih görüntü karşısında eliyle çenesini kaşıyor gibi yapıp gülüşünü gizledi. Ne de komikti şimdi? Şu kız da olmasa Fatih sürekli neyi hatırlayıp gülecekti?

Üçü birlikte Sahafın yolunu tuttular. Zeynep en solda, Fatih sağda ve küçük, geveze, susamak bilmeyen Tarık ikisinin ortasında ellerinden tutuyor.

"Dayıı!"

"Efendim küçük bey?" Dedi Fatih ciddiyetle.

"Dayı hani sana geçen güyn soymuştum ya 'insanın seydiği yenk ' değişir mi diye ya" dedi Tarık hatırlatmak amaçlı biraz susarken.

"Evet dayım ne olmuş?"

"Bu güyn aykadaşlar öyetmenime soydular ' öyetmenim siz en çok hangi yengi seyiyoysınuz diye ' Zeynep öyetmenim de 'insanın seydiği yenk değişir dedi"

"Eee" der gibi bir işaret yaptı Fatih.

"Beyn de nasıy? Deyiyeydim. Öyetmsnim de' meseya dedi beyn önceden kıymızıyı seyeydim şimdi ise yeşiyi dedi. Ee tabiy beyn de şaşıydım. Neden şimdi yeşiyi seyiyoysunuz dedim. En seydiğin şey neyse oya göre değişiy dedi. Seyn şimdi en çok neyi seyiyoysun dayı"

Fatih diğer elini çenesine getirip biraz kaşıdı bu sırada da kafası yere eğilmiş kaldırım taşlarını izliyordu. "Bilirsin Tarık ben heer şeyi severim." Dedi en sonunda.

Zeynep utanç içinde başını yere eğerken yüzünde yarım bir gülüş vardı. Kendisinden bahsedilmesi onu fazlasıyla rahatsiz etmiş gözlerini etrafta gezdiriyordu. O çünkü önceden bir mecburiyet gibi annesi gülleri sevdiğinden kırmızı severdi. Şimdi ise biri vardı ki gözleri en yeşil çimenlerden yeşil. Yeşili öyle güzel öyle hoş... ama fazla bakmak yok. Bunu düşünmek biraz canını yaptı Zeynep'in.

Geçenlerde fark etmişti, Kübra kesintisiz Fatihe bakıyor, konuşuyor yeri geliyor sarılıyordu. Bunu görünce nefes alamadığını zannetmiş, içinde bir şeyler yerle bir olmuştu. Gözleri dolu dolu onlardan bakışlarını ayırırken Nur'un gözlerine denk düştü.

Nur fark etti, zaten onun gözünden pek fazla bir şey kaçamaz hemen fark ederdi. Deli doluluğun yanında, herkesi o ince yüreğiyle sarardı, korur , kollar , kendinden fazla sevdikleri için endişelenirdi.

Nur çay koymaya sahafın mutfağına geçerken Zeynebi de çekiştirdi yanında.

"Güzel gözlü Zeynep "dedi gülümserken. "Senin abinle aran nasıl?"

Yanlızca "iyi" diyebildi Zeynep çünkü boğazında takılı kocaman yumru vardı.

"Yanılmıyorsam sen abine sarılıyorsun?" Dedi soru sorar gibi, Zeynep başını sallayıp onaylayınca devam etti. "Sen abinle her türlü konuşuyorsun. Aynen sen ve abin gibi Kübra ve Fatih de kardeş. Süt kardeşler ve nikah düşmez. Yani mesela onu sevip aşık olamaz abi kardeş gibi. Anlata bildim mi? " dedi Nur, umutla ona bakan Zeynebe.

Zeynep ona sıkıca sarılıp nefes alacak yer vermemiş, ardı ardına teşekkür etmişti.

Zeynep kafasını kaldırınca Sahafı gördü. Görkemsiz mütavazi duruşu her geldiğinde dikkatini çekiyor uzunca içinde dolaşıyordu.
İçinde dolaşırken raflardan birer kitap alıyor, kokluyor ve tekrardan yerine özenle koyuyordu.

İçeri girdiklerinde Tarık parmak uçlarında yükselip ahşap masada ki zili çaldı. Zilin tiz sesi etrafta yayılırken rafların arasından minyon tipli Kübra çıkıverdi. Nasıl sığmıştı ki oracığa?

Yüzündeki hafif tebessümle " Selamın Aleyküm, hoşgeldiniz" dedi. Üzerinde ki lacivert boydan elbisesi uç kısımlarında ki küçük çiçeklerle parlıyordu adeta. Gerçi bu kızda ne giyse yakışacak bir enerji vardı. Yanlızca fark edene...

"Ayeyküm seyam teyze" dedi Tarık Kübranın dizlerine sıkıca sarılırken.
Tarığın o kıvırcık saçlarına elini koyup okşadı sonra da biraz karıştırıp dizlerinin üzerine çöktü. Karşısında ki Tarığın yanaklarını öptü. Sonra da acıtmadan hafif hafif yanaklarını ısırdı.

Tarık"Teyzee!" Nidasıyla ondan uzaklaşmaya çalışınca Kübra bırakmayıp kollarıyla sardı küçük bedenini.

Tarık ta teyzesinin sırrtına küçük elleriyle uzanıp sarıldı.

"Eee hadi hasret gidermemiz bittiyse benim Tarığı annesine teslim etmem lazım "

Kübra Tarığın anlını öpüp bıraktı .Fatih le Tarık giderken kızlar sandalyelere oturdular. Nur sahaf ta çay bittiği için çay almaya çıkmış geri dönerken büyük ihtimalle abur cubur alacaktı. Her zaman böyle yapıyor, kilo alıyor, kilo aldığı için sızlanıyordu. Gerçi normaldi ama ışte kendisine fazla geliyor, dertleniyordu .

Biraz sohbet ettiler Kübra sonrasında çay suyu koymaya gitti Nur gelince de çayı demler güzelce içerlerdi.

Kübranın çaya zaafı vardı ve biraz uzak dursun sinir krizi geçirebilirdi. Gerçi abartmaya gerek yok, yanlızca sinirlenirdi.

Sonrasında....

"Bu çay müthiş olmuş Kübraa!" Dedi Zehra çay bardağının yanında duran kurabiyelerden birisini ağzına atarken.

"Tabii ki de güzel olacak çünkü demlemesini benden öğrendi. " dedi Nur.

"Bana da öğretsene belki çay delisi abimi bununla avuturum, başımın etini yemez, 'bi çay demleyemiyorsun' diye." Hiddetle gözleri kararmış kaşlarını çatmıştı.

"Kübra da çay delisi, hatta hiç ayrılamaz."

"Sadece biraz fazla seviyorum. Ne var bunda?" Dedi Kübra boşalan bardağına çay doldururken.

"Aklıma bi şey geldii!" Bağırarak konuştuğu için herkez ona bakmıştı. Nur ayağa da kalkıp işaret parmağını Kübra ya çevirdi.

"Biiizz..." dedi hinlikle gözlerini kısıp "bizz bu iki çay delisini evlendirerek ne olur? "

"Fabrikaların çay sıtoğu tükenir!"

Herkes gülerken gözlerinden yaş gelmiş, Kübra da sinirle onları izliyordu...

Biraz kısa oldu ama ✒ 📜

Loading...
0%