Yeni Üyelik
16.
Bölüm

SV| 16

@morkanatlizambak

16

 

"Cihâdın en faziletlisi, kişinin kendi nefis ve hevâsı ile cihad etmesidir." (Feyz-ül Kadir 2/31)

 

Bazen küçük bir kelime bile yıllarca sürecek, güçlü bağlara sahip dostluğun ilmeklerini atar.

Bazen de küçük bir kelime yıllarca süren dostluğun ilmeklerini hiç acımadan söker.

Caminin ağaçları altına oturmuş, ayaklarını uzatmış Fatihi bekliyorlardı. Selim gelirken aldıkları meyve sularını karton bardaklara döktü. Tarık'ın okulu bitince onu eve bırakmaya gitmişti Fatih.

Levent ve Selim de haber vererek gelmemişlerdi hani.
Sürpriz yapmak istemişlerdi bir nevi.

"Burası ev gibi oldu lan, biz niye eve gidiyoruz da burda yatıp kalkalım!"

"Güzel olurdu ama burası ev değil hatırlatırım"

"Yok canım ben de burası ev mi diye? Tövbe yaa neden dalga geçiyorsun bi doğru konuşsan " dedi Levent eliyle Selimin sırtına vururken.

Selim de Leventin sırtına ciğerlerini dışarı çıkartabilecek şekilde gelişi güzel vururken kolunu Fatih tuttu.

"Bırak lan çocuğu, öldüreceksin."

"Sen olmasan hocam ben ne yapardım? Selamı okuyordunuz yakında" dedi Levent öksürdükten sonra.

"Ne selası oğlum? Sana kolay kolay bir şey olmaz! En son evden çıkarken aneannen arkandan terlik atıyordu hatırlatırım. " Selim bir yandan da gülmeye devam ederken bağdaş kurup oturdukları bacağından birini kaldırıp Levent Selime vurdu.

"İşine git oğlum işine, benle uğraşma "

İkisi konuşurken önlerinde ki meyve suyu dolu barsaklardan birisini Fatih alıp sırtını ağaca yasladı. Bunlardan ne güzel komedi filmi olurdu öyle!

Şu sıralar en sevdiği şeylerden birisi bunların didişmesini izlemekti sanırım, bundan oldukça keyif alıyordu. Önceden sadece muhabbet, sohbet edebileceği Süt kardeşi Kübra vardı ama şimdi iki dostu vardı. Ve uzun zaman da böyle devam edecek gibiydi.

"Ee, yeter ama bi rahat durun. "

Selim ve Leventin parmakları birbirlerine doğruyken aynı anda "O rahat durmuyor!" Diye tabiri caizse höykürdüler. İkiside küçük birer çocuk gibiydiler.

"Tamam hadi soru zamanı! Gönderin gelsin."

İkili "Ne sorusu? " dedikleri anda akılları başlarına hafifçe çarpıp geldi. İkiside aynı anda güzel birer soru düşünmeye başladılar.
İlk soruyu kendileri kelimeye dökmek istiyorlardı.

"Immh, şeyy..." dedi Levent elinde meyve suyu bardağını çevirirken.

"Kur-an öğrenmek çok mu zor?

"İstek olduğu sürece kolay, hem de öğrenince okumak çok güzel ve nasıl desem okudukça okuyasın geliyor bazen elinden bırakasın gelmiyor bile." Fatih elinde ki boş bardağı yere koyup tekrardan meyve suyuyla doldurdu.

"Şey, şey sıra bende" dedi Selim elini dizine vurarak bir eliyle de şakaklarına vuruyordu.

"Eevet, ben şey merak ediyorum namazda ne kadar sure okunuyor. Yani ne kadar ezberlemek gerek?"

"Sana hatta ikinize de ben sureleri fotokobi çektireyim vereyim. Çünkü biraz fazla var."

"Haa" dedi Fatih "Bir de sen ne kadar okudun benim verdiğim kitaplardan?"

Levent eliyle ağzını kapatıp güldü. Olmayınca da kendisini yırtarcasına gülmeye devam etti. "Hiç elinden bırakmıyor ki, bitirmesin "

"Hakikaten mi?"

"Evet! Hatta bir seferinde başkomiser çağırdı biraz geç varınca, çok kızdı!"

Selim kaşını kaşıyıp "Ama iyi azar işittim yaa"

Levent aniden atılıp soruyu ortaya koydu. " Kur-an öğrenmenin yaşı varmı? Aslında benim küçüklükten biraz var sanki yani hatırlıyorsam. " dedi hafif utanarak. Bilmemek ayıp değildi ki öğrenmemek ayıptı.

"Bana.." dedi Selim boğazını temizleyerek." Dedem öğretmişti ama vefaat edince okumadım yani, fırsat değil de belki istek olmadı. Yaşamaya kapıldım."

'Dertlerime isyan peşindeydim, sürekli kaderi suçladım yaşadığım hayattan' diyemedi.

'Pişmanım' diyemedi.

'Yeri geldi ölmek istedim' hiç diyemedi.

O hayata isyana takılıp kalmış dedesinin miras gibi bıraktığı öğrettiğini açıp bir kere okumamıştı. Belki de o güzelim Kur-an tozalnmıştı. O tozalnırken açılmadığı için, yüreklerde okumadığı için tozlanmıştı.

"Yaşı yok ki, hem öğrendiklerinizi hatırlarsınız" dedi Fatih Delimin buhranlı havasını dağıtarak.

Selim Fatihe baktı, baktı ne göreceğini bilemez gibi, korkar gibi.

Selim biraz dişlerini sıkıp havayı dağıtacak bir şeyler düşündü. Aklına hiç bir şey gelmiyordu ki. Sandı büyük bir buz kütlesi oluvermişti. Bu sırada çalan telefonu herkesin dikkatini bir anda dağıttı. Bunu fırsat bilip cebinde ki telefonu çıkardı. Arayan bücür, serçe kardeşiydi.

"Evet?" Dedi soru sorar biçimde yerinden hiç divinmeden oturmaya devam etti.

"Selamın Aleyküm, denir abicim."

Selim şaşırsa da bozuntuya vermeden "Aleyküm selâm serçe " dedi

"Abim canım abim. Ben yarın arkadaşlarımı yani Kübra ile Nur'u çağırsam yemeğe sıkıntı olur mu? Yani şey?"dediği anda Selim lafını böldü.

"Bizde olacaksak neden olmasın Levent bizim hocayla şeyi yani kızları alır gelir. Tamammı ?"

'Hoca' kelimesine takılmıştı Zeynep yutkunup cevapladı."O-olur abi"

"Tamam hadi görüşürüz Serçem" telefonu kapatıp cebine koydu bu sırada isimleri geçtiği için Levent ve Fatih dikkatlice Selime bakıyor bir açıklama bekliyorlardı haklı olarak.

"Bizim serçe " dedi Selim Fatihin ona anlamaz şekilde baktığını görünce. "Hani şu ileride okul var ordan öğretmenlik yapıyor. Kız kardeşim Zeynep yarın kızları yemeğe çağıracakmış. Bende biz de olacaksak neden olmasın dedim. Gelirsiniz değilmi?" Bunu Fatihe bakarak sormuştu Leventin geleceğinden emindi.

"Olur, geliriz" dedi Fatih aklı Zeynebe kaymamaya çalışarak.

Herkes bir müddet sessizliği dinleyip, etrafı izlediler. Levent hariç, o elinde ki telefonla uğraşıyor etraftaki güzel havadan haberi yok gibiydi. Selim bir süre camiyi izledi, sonra da kafasını otlara çevirip tek tek ot yolmaya başlamıştı. Fatih de ağaçları izledi sallanan yapraklar birer birer dökülen ağırlaşmış kayısılar. Bir gün bunları toplayıp dağıtsa iyi olurdu. Son bir kaç senede özenle yetiştirirdi sonra da elleriyle toplar gelenlere dağıtırdı. Çok severdi bunu yapmayı.

Oturdukları yerde biraz daha yerleşip pantolonlarını yeşillediler. Kesinlikle bu ot lekeleri çıkmayacaktı.

"Biliyormusunuz?" dedi Selim gözleri parlarken "Yasin Sûresi Kur-an'ı Kerim in kalbi demekmiş."

Fatih evet manasında başını aşağı yukarı sallarken Levent şaşkın ördek misali dostuna bakıyordu ' Ne demekti Yasin Kur-an ın kalbi?'

Levent biraz yüksek bir sesle "Hadi canım!" Dedi sonra nasıl tepki vereceğini şaşırmış gibi ellerini dizlerine vurdu. "Bakara Sûresi Kur-an'ı Kerim in kalbi değilmi? Sanki o olması lazım gibi hani en uzunu ya falan..."

"Evet Yasin Kur-an kalbi olarak geçer ve bence ayetler damarları ,damarları içinde akan kansa onu okuyup seslendiren kişinin nefesi. Ve besmele de huzurun vücut bulmuş hali. " dedi içine nefes çekerken. Selim atladı lafa" ve bunların hepsi bir araya gelince de tamamlanmış oluyor."

"Sen bunu nerden öğrendin?" Dedi Levent tek kaşını yukarı kaldırıp.

"Araştırıyorum oğlum, sen de araştır öğren! " dedi Selim eliyle Leventin elinde ki telefonu göstererek.

Levent biraz mahcup bir şekilde elinde kini cebine attı.

 

 

 

Loading...
0%