@morkanatlizambak
|
Hayat ne zordu, insanlar mı kendilerine zorlaştırıyorlardı. Selim geceye veda eden göğe başını kaldırıp bir süre baktı. Bu sırada cebindeki telefon çalmaya başladı. Sağ eliyle cebinden telefonu çıkartıp ekrana baktı, Levent arıyordu. Telefonu açıp kulağına koydu. Levent hızlı konuşmasından bir şey kaybetmemiş gibi söze girdi. "Selim saat 8 gibi merkezde olman gerekmiş, ama neden bilmiyorum bana neden olduğunu söylemediler. Ve ayrıca bu gece mesai yapacakmışsın sanırım. Şimdiden geçmiş olsun " "Levent sen bana bu saate mi haber veriyorsun bunu saat sabah 4 buçuk farkındamısın " konuşurken genç adam arabanın karşısında duran şişeleri kucağına toplayıp 4 5 adim uzağındaki çöp konteynırına attı. Bu sırada onu pür dikkat izleyen ikiliden habersizdi onların gittiğini sanmıştı. O tarafa dönünce onları görmeyi beklemiyordu biraz şaşırmıştı. Levent karşı taraftan konuştu " Farkında olmazmıyım, tabikide farkındayım. " Selim eliyle anlını ovuşturup devam etti" tamam gelirim " ... Ikiside gencin gidişini şaşkınlıkla izlemişlerdi. Fatih girdiği transtan çıkmak ister gibi başını sağa sola salladı. Elini kardeşinin omzuna atıp kendine doğru çekti. "Tamam Fatih" Iki kardeş bu güzel vaktin hoş sessizliğini dinlerken yollarını en yakında olan camiye çevirdiler . Adımları birbiri ardınca kovalayıp giderken ikiside dalıp gitmişti. Hava soğuktu ama bu soğuk ne içlerine ne de düşüncelerine uğramamıştı. Kübra yapmak isteyip te yapamadıklarını düşünüyordu, oysa ne güzel hayalleri vardı. En büyük hayali de okumaktı, lise yi bitirmişti fakat ünüversite? Hayır o içinde hep bir ukte olarak kalacaktı, her hatırladığında acıtan! Düşünceler ıssız, soğuk sokağa serilmişti. Yerde cansız bir şekilde uzanıyordu boylu boyunca. Işıkları semaya karışan camiye geldiklerinde sabah ezanına 5 , 10 dk vardı belkide. Fatih evden çıkmadan abdestini almıştı, her zaman olduğu gibi süt kardeşinin de abdestli olduğunu biliyordu. Sormadı bu yüzden birlikte camiye girdiler, o kasveti dışarda bıraktılar ne de olsa burası huzur mekânıydı öyle değilmi. Kübra yukarı çıkan merdivenlere yönelirken konuştu "Rabbim sesine güç, çağrına icabet edecek insan versin" "In şaa Allah kardesim"diyerek adımladı Fatih. Namazını kılıp caminin bahçesine çıkmıştı Kübra. Süt kardeş de yakinda çıkardı. Yemyeşil olan çimenlerin içine dayanamayıp oturuvermişti. Feracesini eliyle duzenleyip başını göğe kaldırdı. Gökyüzü gözlerini yarim saate kalmaz açardı. Seher vakti olduğu için dışarısı çok loştu. Hafiften turuncumsu hava Kübra'nın dudaklarını yukarı kıvırdı. Fatih yavaş adımlarla camiden en son çıktığında kısık gözleriyle bahçeye baktı. Biraz uzakta çınar ağacının yakınlarında yerde oturan Kübra'yı görüp yanına yaklaştı. "Aslında Hoca efendinin yanıma gelmesini bekliyordum, siz neden gelmiştiniz beyfendi?" dedi genç kız hafiften dudağının bir kenarı yukarı kıvılmıştı . Eve geldiğinde başı çatlayacak derecede ağrıyordu, sessizce odasına çıkıp yataga kendini sırt üstü fırlattı. Sırtı tutulmuştu ve bu sırt ağrısıyla mesaisi vardı . Işını sevmese yüzünü buruştururdu fakat işine aşık bir adamdı. Ailesi ve işi arasında seçim yapamazdı ki zaten ailesinden bi kız kardeşi, bi büyük annesi ve bir de işe yaramaz dayısı kalmıştı. Dayısını düşününce bile yüzü istemsiz buruşmuştu Selimin. Dolaptan siyah bir tişört ve kot pantalon alıp duşa girdi. Duştan çıktığında saçları ıslak bir şekilde anlını kaplıyordu. Zeynep elindeki iki elbiseyle abisine yaklaştı. Kısa bir buğaz temizlemeden sonra abisine seslendi. İlkinin rengi lacivertti üzerinde minik beyaz çiçekler vardı, belindede ince gümüş bir kemeri. Selimin pek hoşuna gitmez bir şekilde yüzünü büzdü. İkincisine baktı. Krem elbise buğazlıydı fakat tülden oluşuyordu. Üzerinde kırmızı güllerle bezenmiş elbisenin kolları kısaydı. Yere kadar uzanıyordu. Selim hafif imayla kardeşine baktı. "Ne o nereye gideceksin? " "Okulun ilk günü ya hani abi! Bilmiyormusun? Hadi seç birini. " dedi elindeki elbiseleri daha fazla yukarı kaldırırken. "Şunu giy " dedi sağ elindeki krem renkli olanı gösterirken. Kutudan çıkardığı gümüş kırmızı gülü olan ince bilekliği koluna taktı. Zeynebin gözleri dolmuş bir şekilde abisinin siyah saçlarına, siyah gözlerine ve çok sevdiği ona güven aşılayan yüzüne baktı. Abisi onun her şeyiydi. 10 yıldır hem annesi, hem babası ve abisi olma rolünü üstlenmişti. Yoruluyordu abisi farkındaydı ama elinden hiç bir şey gelmiyordu. Elini saçlarının arasına daldırıp karıştırdı biraz sonra dönüp " kız neden duruyorsun hadi hazirlanda birlikte gidelim"dedi . Kız kardeşi odasından çıktığında boydan camın karşındaki tekli koltuğa kendini atarcasına bıraktı. Ayaklarını uzatıp ellerini başının altinda birleştirdi. Gözlerini camdan tarafa çevirip dışardaki manzarayı izlemeye koyuldu. Bakıyordu fakat göremiyordu. Bakmakla görmek aynı şey değil dedikleri bu olsa gerek di. Gözünün önüne sürekli kanlı sahneler gelip geçiyordu. Ilk önce kan sonra göz yaşı ve en sonunda suskunluk, derin iç çekişli ağlamaları barındıran bi suskunluk. Asla sonu gelemyecek miş gibi olan suskunluk. Her gece uyumasına engel olan kan damlaları âdeta gözünde yuva yapmıştı. Bu yuvayı bozmanın bir yolu varmıydı, varsa bile Selim o yolu bulabilirmiydi ? |
0% |