Yeni Üyelik
22.
Bölüm

SV| 22

@morkanatlizambak

22

 

Evlerin saat beş olma hali
Ben yorgunum anlamaktan
Bir duvar, bir tebeşir gibi
Yazmaktan yazılmaktan.

 

Edip Cansever

 


Bazen sanki insanın ayakları yere basmaz oluverir. Uçar gibi, göklerde gibi ve sonsuz bir mutluluk denizi içinde gibi.

 

Bunun için aynı yolda bi on dakika yürüyecek olmak bile yeter. Ayakları yere basmadan yürüyen yanlızca Kübra değil Selim de aynı durumdaydı. Ona kendinden bir şeyler anlatmak iyi gelmişti. Sanki biraz da ferahlamıştı.

 

Selim bir şeyler konuşmak istese de konuşacak bir şey bulamadığı için susuyordu. Kübra ise böyle bir sakinliği daha doğrusu onunla bir daha böyle yan yana yürüyemeyeceğini bildiğinden konuşmuyordu.

 

İyi ki Selim bir kaç saatlik iznim var dinleneyim demeyip annesini görmeye gelmişti. Yoksa Kübrayı nasıl görecekti. Uzun dakikalar yanlızca sokakta ki insanların sesi vardı. İki yabancı misali sessiz sakindiler. Sanki sabah ezan-ı okunmadan önce bir kaç lâf eden onlar değil gibi.


"Şey Zeynep bu gün..." diye lafa girecekti Kübra ama telefon çalmasa. Göz ucuyla Selim'in telefonunu çıkarmasını izledi. Selim İlk başta sakince telefonu çıkarıp baktı. Yüzü hafiften buruşunca Kübra başını biraz daha Selim'e çevirdi. Ne olmuştu?

Selim telofonu açmayıp cebine geri koyacağı sıra tekrardan çalmaya başladı. Selim Kübra'ya bakıp " Özür dilerim" dedi biraz mahcup sesiyle. Hemen sonra da telefonu açıp kulağına koydu. "Söyle!"

Bu adam her zaman bu kadar sert miydi?

Karşı taraf ne söylediyse Selim'in kaşları biraz daha çatıldı, yüzü biraz daha buruştu. "Levent bak kardeşim, şurda bir kaç saatim boş sonra seninle uğraşırım. Lütfen bırak beni!"

Anlaşılan Selim'in sinir telleriyle oynayan hatta onlarla müzik çalan Levent'ti.

***


Aynı vakitler Levent bu bir kaç saati ödül bilip okumadığı sadece alıp kitaplığına koyduğu kitabın yanına kitap koyması gerektiğini fark etti. Bunun için de mecburen Huzur Sahaf'a gitmesi lazımdı, mecburen yoksa Nur'u görmek için değil. Zaten kitapları da evin salonuna dekor olsun diye koyuyordu. Karokoldan çıkarken kısık sesli bir kahkaha kaçtı ağzından. Kendi içinde kendisini nasıl da güzel kandırıyordu. Klâsik Levent beyni.

Bu sefer Selim gazabına uğramamak için otobüs kullanacaktı biraz yoğrulacaktı ama değeceğine inanıyordu. Yakınlarda ki durağa geçip oturdu kot pantolonun cebinden telefonu çıkardı. Selim gazabına uğramak istemiyor dedik te Selim'le uğraşmak istemiyor demedik ki!

Rehberde en başa kayıt ettiği Aşkitom Selim'i aradı. Bu kaydedeme şeklini iyi ki Selim görmemişti görseydi şimdi Levent'in bu şehirden topuklaması lâzımdı. Ama görememişti.

Telefon bir kaç kez çaldı sonra da meşgul'e atıldı. Lâkin Levent tekrardan aradı, bu sefer telefon ikinci çalışa geçmeden açıldı.

"Söyle!"

"Ne söyleyeyim Selimim?" Kesinlikle Selim giriş konularında pek değil hiç iyi değildi! "Bu nasıl bir giriştir?" Diye sesli bir şekilde Levent isyan edince Selim hafif sinirle güldü.

"Levent bak kardeşim, şurda bir kaç saatim boş sonra seninle uğraşırım. Lütfen bırak beni!"

"Selimim! Aşkım, yoksa sen bana bir kaç saat ayıramıyor musun? Yoksa beni aldatıyor musun? Ha söylesene!" Oldukça ciddi bir şekilde konuşunca Selim şaştı kaldı.

"Levent senin beynin yerinde mi? İyimisin?" Levent içinden 'ahh dostum' dedi 'bu günlük stresimi de seninle boşalttığıma göre iyiyim hatta süperim'.

"Sen beni aldatana kadar iyiydim komiserim" dedi muzip bir ses tonuyla. Aynı zamanda yakında gelecek olan otobüs için tek eliyle cüzdanından ücreti çıkardı.

"Levent bak acil bir durum yoksa kapatacağım"

"Tabii ki de acil bir çok şey var Selim!"

Selim simirden delirecek raddeye gelmesi yakındı çünkü sabahtan beri karakolda sabrını lime lime yemişti. "Söyle o halde."

"Şöyle ki Selim sen nerdesin?"

Selim umursamaz bir tavırla tek kelimelik bir cevap verdi " Camii"

Levent kolunda ki lacivert kordonlu saate bakarken aynı anda Selim'e laf yetiştirdi. "Fatih hoca'nın oraya gittin değil mi?" Dedi lâkin karşıda ki nin cevap vermesine izin vermeden hızla devam etti. "Oraya gittin ve beni bu otobüs köşelerinde süründürüyorsun öyle mi dostum? Ha dostum öyle mi?"

"Senin de buraya geleceğini ne bileyim ben? Anlında yazmıyordu!"

"Ha ha ha çok komiksin Selim ama..." demeye kalmadan yüzüne kapanan telefonla kaldı Levent. Çok mu üzerine gitmişti acaba? Ya da Selim bu gün agresif miydi ki?

Levent düşünmeyi boş verip gelen otobüse bindi. Otobüsün neredeyse yarısı boştu bu yüzden çıkardığı ücreti uzatıp orta kısımlarda kalan boş yere oturdu. Yerine oturur oturmaz başını cama yaslayıp yolu izlemeye başlamıştı bile. Levent başını cama yaslayıp yolculuk yapmayı çok severdi bu yüzden araba kullanmaktan hoşlanmazdı. Huyu buydu, ne yapsın?

Hava son baharın ilk ayların sonunda olduğu halde hala sıcaktı. Bazen nefes alınmayacak kadar bile ısınabiliyordu. Mevsim değişikliği, küresel ısınma bu hale getiriyordu havayı. Çok çok ileri ki nesilleri düşünemiyordu bile. O zamanlara hava ne derece değişecekti? Yaz ayında kış, kış ayında yaz olmazdı değilmi?

Otobüsün Sahafa en yakın durağında inip yürümeye başladı. Sıcak havada ne kadar serin tutacak şeyler giyse de terlemişti, bunda şoförün inat edip camı anlayışının da etkisi olabilirdi tabiki. Huzur Sahaf'ın önüne geldiğinde şaşkına döndü. Bu da neydi böyle şimdi? Neden kapalıydı burası?

Dükkanın camından içerisi görünüyordu ve tek bir hareketlilik yoktu. Levent sağ eliyle saçını karıştırırken ne yapacağını düşünüyordu. Bir kaç saaatini buraya ayırmıştı, nasıl kapalı olurdu! Bu saatlerde açık olması lâzımdı kapanmasına daha çok vardı.

Levent orda dikilirken gözüne bir şey çarptı. Camda Huzur Sahaf yazısının aktında numara vardı. Bu numara onlardan birisinin olabilirdi. Kimindi acaba? Genç adam içinden 'umarım Nur'undur' diye geçirip telefonunu çıkardı.

Bir cama bir telefona baka baka yazdı numarayı. Arasa ne olurdu ki? Müşteriydi sonuçta. Aradığı numara çaldı, çaldı, çaldı bu kadar uzun çalmasının nedeni neydi?

Nur'sa sahaf'ı çarçabuk kapatıp şu sıralar rahatsiz olan annesinin yanına gitmişti. Güzel bir çorba yapmıştı, kokusu mutfağa dağılıp taşmış hatta tüm evi sarmıştı. Sofrayı hazırlarken annesi Bahar'ın telefonunun çalışını işitti. Hemen ardından annesi seslendi "Nur kızım telefona baksana"

Nur ıslak ellerini eteğine silerken cevap verdi. "Tamam anne bakıyorum" Mutfaktan çıkıp salonda ki orta sehpanın üzerinde duran telefona yetişti. Çılgınlar gibi bağırıyordu âlet. Bu bağrışlara sınır olduğundan Nur kendi telefonuna her zaman hafif müzikler koyardı.

Fazlaca ses çıkaran çılgını açıp kulağına koydu Nur. "Alo buyrun?" Sorgular şekilde çıkan sesiyle kenarda duran kahverengi koltuğa oturdu.

"Nur hanım" dedi Levent, seslice buğazını temizleyip devam etti "Ben bir şey sormak için aramıştım"

Nur şaşkındı. Nasıl bulmuştu annesinin numarasını? "Annemin numarasını nasıl buldun Levent?" Kuşkulu sesi cevap bekler şekildeydi.

"Çok basit " dedi Levent umursamaz bir tavırla. "Sahaf'a kitap almak için gelmiştim lâkin kapalıydı. Dükkanın camında telefon numarası gördüm. Sormak için aradım Nur."

"Anladım" deyip duraksadı sonra da eliyle eteğinin bir kısmını oynamaya başladı. "Levent ne soracaktın sen?"

Levent tabii ki fark etmişti Nur'un değişen sesini. "Neden kapalı diye soracaktım Nur."

"Bazı haftalar bu günde öğleden sonra kapatıyoruz, dinlenmiş oluyoruz..." diyordu ki arkadan bir kadın sesi geldi.

"Kızım arayan kimmiş?" Nur kapıdan giren annesinin yüzüne bakakaldı. Ne diyecekti? 'Bana takmış biri, ben de ondan sanki hafif hoşlanıyorum' mu diyecekti? Diyemezdi ki, nasıl desin!

"Şeyy anne.." dedi yüzü hafiften kızarırken. Bahar hanım gelip Nur'un yanına oturdu. Elinden de telefonu alıp hoparlörünü açtı, açmazsa duyamazdı hiç bir şey.

"Selamın Aleyküm evlâdım "

Levent neye uğradığını şaşırdı ne yapmalıydı? Aklına geleni söyleyecekti büyük ihtimalle.

"Aleyküm selâm teyzeciğim "

"Kimdin sen evladım çıkaramadım?"

"Şey efendim ben Levent. Nacizana bir kulum."

Bahar hanım gülümsedi nasıl da nazikti bu hayta. Kim olduğunu çıkarmıştı, bir kaç kez Sahaf ta görmüştü bakışları bile 'ben Nur'u seviyorum' diyordu da ama onu biraz süründürmek istedi. "Ne istemiştin evlâdım bende" dedi Bahar.

Levent se yumdu gözünü açtı ağzını. "Efendim ben yüce Allah'ın emri Peygamber efendimizin kavliyle kızınız Nur'u kendime Nurum olsun diye istiyorum"

Nur hoparlörden duyduğu şeyle kalakaldı. Gözleri, ağzı yırtılacak derece açılmıştı. Annesi Nur'a bi dönüp baktı sonra da telefona "Gel önce bi tanışalım sonra da Nurum Nur'un olsun evlâdım " dedi. Sonra da bir kaç dakika bekledi ses gelmediğini fark edince kızına baktı o da donmuş gibiydi.

"Hadi evlâdım Allah'a emanet ol" deyip kapattı telefonu. Kendisi kapatmasa Levent'in kapatacağı yoktu. Aşk ne hale getiriyordu geçleri. Ahh gençler!!!

Ahh gençler ilk sizi göndereceğim sanırım. Çok acelecisin Levent'im ...

Ben merak ediyorum bir hafta da bir bölümü yaklaşık 15 kişi görüyor ve kimse yıldıza basmıyor! Size garanti veriyorum ücretsiz yıldıza basmak.

Bol dua edin kardeşlerim zalim yok olsun. Allah'a emanet.

🌫

Loading...
0%