@morkanatlizambak
|
"Ne olmuş her fırsatta kendimle konuşuyorsam?
Bir gün ya da şöyle söylenmeli bu kadar kısa bir vakitte tanışmak, ya da kız istemek hiç beklememişti. Bu kadar hızlı ve ani olacağını ne yazık ki Levent kendisinin de yeni haberi olduğu için, yeni farkına varabildiği için Nur'a soramamıştı. Sormalımıydı ki? Annesi tamam demişti zaten. Biraz da işine gelirdi böyle olması. Şu an arabada tabii ki Selim'in arabasında Selim, Levent, ön koltukta arkada ise Zeynep ve Levent'in annesi Ayşe teyze oturmuştu.
Aracın içinde Zeynep ve Ayşe teyze arasında aceleci bir sohbet dönerken karşıda erkekler suskundu. Levent'in ağzını açıp tek bir kelime bile çıkarmaması çok şaşılasıydı. Her hal oğlan daha şaşkınlık içindeydi. (Umarım okurlar o durumda değildir.)
Kucağında ki gül demeti' ne şaşkın şaşkın bakıyordu , arka koltuklarda oturan Zeynep'in kucağına ise tatlı ve çikolatalar bırakılmıştı. Evet kız istemeyeceklerdi daha amma ve lâkin Levent'e söz dinletememiş pastaneye dönmüşlerdi.
Ordan çıktıkları sıra da ısalar arasında aldığı Ali'nin numarasına konum atmıştı Selim. Evi yakın olduğundan kendisi gelmek istemişti, doğrusu bu diye düşünmüştü düz Ali.
Fatih''se onlardan önce gelecekti o şekilde anlaşıp onaylamışlardı.
"Levent, oğlum" diye seslendi arka koltuktan Ayşe teyze ,ama oğlundan ne bi hareket ne bi mırıltı ne de bi ses çıkmıştı. Donmuş muydu bu oğlan?
"Levent abi, Ayşe teyze sana diyor" dedi Zeynep. Ama onun sesi de Levent'in bir kulağından girip diğerinden çıktı.
Selim dudağının bir kenarıyla gülerken kendisini Levent'in yerinde düşünmeyip haline gülüyordu. "Şşş Levent" Bağırtı sesiyle başını yavaşça çiçeklerden kaldırıp bir hayvanmışcasına bağıran daha doğrusu böğüren arkadaşına çevirdi ve aklında olan soruyu soruverdi.
"Alyansları da alıverse miydik?"
"Bence biz nikah memurunu da götürelim tam olsun. Ne dersin Levent senin için uygun mu?"
"Sen var ya Selim, sen adamın dibisin." Dedi Levent yüzünde ki kocaman sırıtışla. "Hadi gidip bulalım nikah memurunu."
"Başka isteğin?"
Levent Selim'den başını kucağında ki kocaman kırmızı gül demetine dikti "Bilmem ki."
Herkes arabadan inmiş apartman girişine gidecekleri sıra Selim yanında bi boşluk hissetti. Siyah gözlerini çevirip arabaya bakınca halen içerde oturan Levent'i gördü. Sol eliyle yüzünü sıvazlayıp derince of'ladı. Bu oğlan niye böyle yapıyordu ki, daha istemeyebilir gelmemişlerdi yanlızca tanışmada bu sıfata geliyorsa istemeye getirmemeleri gerekti. İşleri zorlaştırıyordu bu Kırım. Levent'in tarafına gelip kilitlediği arabayı açtı sonra da içerde oturan şaşkını kolundan çekip dışarı çıkardı. Tekrardan da arabayı kilitleyip anahtarı üzerinde ki spor takımın cebine attı. Levent'in giydiği normal lacivert takım ve bordo kıravat yerine siyah bir spor takım giymişti. Şu an bu şekilde daha rahat ediyordu o takımlardan birisini giyebileceği bir gün'ü dahi aklından geçirmek istemiyordu Selim. Levent'i neredeyse sürükleyip daha doğrusu çekiştirip apartmandan içeri soktu. Normalde merdiven çıkmayı sever ve sürekli merdiven kullanırdı, lakin şimdi normal bi zaman da değildi çünkü yanında bi ayran budalası vardı. Levent'i asansöre bindirip ardından kendisi de girdi. Asansörün gri düğmelerinden 4.kata bastı. Asansör eskiliğinin verdiği aksaklık ve yavaşlıkla çıkarken Selim yanında ki akıllıya baktı. Levent asansörün aynalı duvarına dönmüş ilk başta kravatını düzeltmiş sonra da saçını tekrar ve tekrar sağa yatırmıştı. Şimdi Selim elini uzatsa şu yeni düzeltilen saçları bozsa ne de güzel olurdu. Ama Selim Levent'in bu heyecanlı gününde onu mahvedecek bi arkadaş değildi aksine destek olurdu. Nur'ların evinin bulunduğu katta duran asansörden Selim Levent'in koluna girerek çıkardı. Kapının önüne geldiklerinde en aklı başında olan Selim zile bastı,kuş cikciklemeli zil evin ve kapının önünü sararken Selim kapı süsünü inceliyordu. Örgü hasır üzerinde bir kaç küçük çiçek vardı. Sade ama tatlı bir süstü. "Kaç tane var ki burada?" "Ne kaç tane burada Levent?" dedi Selim anlamaz bir şekilde. "Diyorum ki bu bukette kaç tane gül var? Sence kaç tane?" Selim sağ eliyle burun kemerini sıkarken gülmeye çalıştı. O sırada arkadan gelen ses "Bi elli vardır abi." dedi. Selim mutlulukla arkasını dönüp gelen Ali'ye kurtar beni bakışları attı. "Seni Allah gönderdi Ali." dedi Selim onu kolundan tutup Levent'in yanına çekti. "Uğraş şununla!" Açılan kapıyla herkes kapıya döndü. Kapıda ne Nur, ne Zeynep, ne de Kübra vardı, yanlızca bi adet imam efendi Fatih vardı. Selim ne kadar fark etmek istemese de Kübra'yı göremediği için bir tarafı üzülmüştü. Kendisini gülümsemeye zorlayıp "Hadi imam bey." dedi Selim. "Geçelim içeri, bizi kapıda mı bırakacaksın yoksa? Ayıp ayıp" dedi eğlenmeye çalışarak. Fatih kapıyı sonuna kadar açıp misafirleri içeri buyur etti. Selim kenara çekilip ilk başta aklı uçmuş Levent ve Ali nin geçmesi için yer verdi. Onlar koyu kahve çelik kapıdan içeri geçince Selim'de şartlarından girip kapıyı kendisi kapattı. Bu sefer Levent'in koluna Ali girmiş o sürüklüyordu. Salon kapısının yakınlarında Ali Levent'i durdurup kulağına fısıldadı. "Kendine gel artık yoksa Bahar teyze Nur'u sana vermez o zaman görürsün." "Ne!" Dedi Levent sesli bi şekilde. Ali onun daha fazla bağırmasına fırsat vermeden sırtından içeri itekledi. Salon geniş ve ferahtı, yanlızca bir büyük penceresi olmasına rağmen oda ne basıktı, ne de havasız. Oldukça farah olmasının sebebi büyük ihtimalle duvarların hafif meltem rengine boyanmış olması olasıydı. Odada ki mobilyalar çok açık tonlardaydı. Selim onlardan sonra odaya girince yaşlı kadınlara selam verdi. Bahar hanımı ve Ayşe teyzeyi tanıyordu diğer baş köşede oturan 40 ların ortasında ki kadını bilmiyordu. Ama tahminleri vardı; ya hoca efendinin annesi ya da in şaa Allah yani umut ettiğine göre gelecekte ki kayınvalidesi olabilirdi. Yanlızca Kübra'nın annesi olabilecek kadının yanında ki üçlü koltuğun ona en yakın tarafı boştu, el mecbur geçip saygıyla oturdu. Efendi görünmeliydi, ve görünecekti de. ***
Zeynep gelir gelmez ilk başta salonda ki hanımların elini öpmüş sonra da kızların yanına mutfağa geçmişti. Elinde ki birkaç tatlı paketini oldukça dolu olan masaya bıraktı. Kızlara selam bile vermeden masada ki çerezlik tabaklarda olan çikolata toplarından birisini ağzına attı.
Nesfis kakao tadı ağzını şenlik yerine çevirirken sağ elini müthiş manasında sallıyordu. Hayatında böyle nefis şeylerin olması süperdi.
Ağzında ki tatlı biterken kızlara döndü. "Kim yaptı bunu anlından öpeceğim! Ben yapınca böyle güzel olmuyor. Tarif istiyorum" dedi.
Bu sözler karşısında Kübra hafifçe kıkırdadı. Nur bile heyecanlı olmasına rağmen gülmüştü. "Önce başka bir imam çağırmamız lâzım " dedi Kübra, elini beline koyarken.
"Ne alâka? "
"Yani şey..." dedi Kübra. Nur onu bekleyemeyerek söze karıştı. "Senin bu çikolata toplarını yapan kişinin anlından öpmen için günah olmaması lâzım. O yüzden imam çağıracağız."
"Ben hâlâ anlamadım! "
"Fatih yaptı onları. Hadi git öp bakalım Zeynebim. "
Zeynep dondu kaldı, ne ağzını açabildi ne de yerinden milim kımıldayabildi. Kübra elinde ki ahşap desenli spatula yla tabaklara, özenle yaptıkları tatlılardan koydu. Geniş servis tabaklarına herşeyden koymaya özen gösteriyorlardı ama her şey sığmayacağı için herkese ikişer tabak hazırladılar. Bir tabağa tuzluları koydular diğerine ise tatlıları.
"Kim götürecek bunları?" dedi Nur, hâlâ olanlara aklı ermiyordu. "Bahar teyzeyi çağıralım da o götürsün ne dersin Nur?" dedi Kübra imalı bi ses ve bakışla. Lâkin Nur bunu fark etmedi "Oluur " dedi. "Peki annemi kim çağıracak?" Kübra eliyle anlını kaşıdı. Şimdi şu kızı şurada boğsa be olurdu sanki? Sabahtan beri hazırlık yapılacak diye Kübra ölüp ölüp dirilmişti. Nur'sa halen şokta gibiydi. Kübra ellerini mutfak tezgahının ortasında ki müslüman ıslatıp Nur'un yüzüne hızla sürdü. Nur irkilir gibi geriye bir adım gitti. "N'apıyorsun? " "Sen ve Zeynep götürecek tabakları. Siz sıcak çay dolu bardakları taşıyacak kadar kendinizde değilsiniz onları ben alırım." Çayları ağır çaydanlıktan dökerken zorlansa da başarmıştı. Bardakların üçünü burda masaya bırakıp gerisini tepsi de düzenli bir sıraya koydu. Düzgün olduklarına kanaat getirince kızlara döndü. Ellerinde ikişer tane tuzlaların bulunduğu tabak vardı. Birisinin geri gelip üç tane tabak daha götürmesi gerekecekti. Zeynep ve Nur'un önden geçmesine izin vererek artları sıra yürüdü. Onların aksine biraz daha yavaş yürüyordu. Bardak altlıklarına çay dökmek en sinir olduğu şeydi doğrusu. Salona girdiğinde başını kaldırma gafletinde bulundu. Şimdi kalbi uçup gidiverecekti. Gözlerini hızla yürüyeceği yere dikip dikkatini oraya vermeye çalıştı. Çayları ilk başta yaşlılara verdi, diğerlerine de verdi ama Selim en sona kalmıştı. Fark etmeden yapmıştı bunu ona da verip 'tabii kalbi çıkacak gibi atmıştı' odadan hızla çıktı. Kızlarala masaya oturdukları sıra nefesi daraldı, terlemeye başladı kızlara belli etmemeye çalışarak ellerini yüzüne doğru bir kaç kez salladı, amma ve lâkin bir türlü rahatlayamamıştı. Ayağa kalkıp mutfak balkonunun kapısını araladı. Gece'nin serinliği perdeleri dalgalandırarak içeri hücuma geçerken hâlen Kübra'nın kalbi ve midesi yanıyordu... Bu bölümde de süperiz be! Ne diyeceyim karakterler müthiş..
|
0% |