@morkanatlizambak
|
26
Seni bulmaktan önce aramak isterim.
| Özdemir Asaf
Bazı insanlar yaşadığı şeyi tekrar ve tekrar yaşayınca alışır ama bağzıları da vardır ki her defasında aynı ve hatta daha güçlü bir heyecan yaşar. Aynı duyguları tadar sonuna kadar.
Aynı duyguları tadanlardandı aslen Levent. Arabadan yine aynı kadro çıkarlarken, arbada yine ellerinde çikolata kutusu ve gül demeti varken kalırken, zorlukla Selim'in çekiştirmesine ayak uydururken, aynada ki görüntüsü, zili çalışları hepsi aynı duygularla ve aynı heyecanla geçişti. Hatta tir tir titriyordu genç adam.
Kendisinin neden böyle olduğuna da pek anlam veremese de aynı durumdaydı. Ali bu sefer onlardan önce gelmişti. Aslında telefonla aramış 'gel' demişler olmayınca da iş çıkışı pastaneye gitmişler zorlukla ikna etmişlerdi.
Biraz sohbete daldıklarında aralarında yaş mevzusu geçmişti. Aslında Ali onların tahin ettiği kadar küçük değildi 21'ini atlatacak bi delikanlıydı. Koskoca adamı küçük zannetmek te Levent'e yakışırdı tabii ki.
Selim kafasını sakince kaldırınca Aliye hanımla göz göze geldi. O kadın kendisini mi inceliyordu ne? Ya da Selim kördü. Bunlar kesinlikle olabilir şeylerdi! Kesin! Kızlar da Nur'hariç geçen sefer ki gibi ikramlıkları hazırlamışlardı. Bu sefer sabahtan çağırdıkları Zehra'da vardı. Zehra böyle şeylere 'kendisi olması dışında' bayılırdı. O şahsiyetlerin heyecanlı, beceriksiz hareketleri çok komiğime gider kaç gün geçse de aklına geldikçe gülerdi. Belki de dalga konusu yapardı. Yapmadığı şey değildi hani? Abisine kız istemeye gittiklerinde kahveler dağıldığı sıra mutfağa gitmiş tuzluk alıp gelmişti. Herkes ına dikkat kesilirken o tuzdanlığın ağzını yavaşça açıp abisinin fincanına dökmüştü. Hepsinin ağzı açık kalırken, abisi gülmesinin arasında imayla laf dokundurup keyifle kahvesini içmişti. "Ne o Zehro kahven tuzsuz mu gelmiş?" O an Zehra bir abisine, bir içtiği fincana sonra da elinde ki boş tuzluğa ve en son sehpada kalan kahveye dönmüştü. Hadi ama ya! Bu kadar mallık yapamazdı ya? Kendi kahvesine dökmüştü o tuzu! Ayıptır söylemesi yengesiyle çok güzel anlaşırlardı. Abisiyle bile anlaşamazken yengesiyle arası bal, kaymak gibiydi. Hatta onunla dalga geçerdi. "Tabi ki de abinden fazla seninle anlaşacağım Zehracığım bir tuzluk dolusu tuzlu kahveyi sen içtin benim için Ahmet değil!" Derdi. Hatta ilk evlendikleri sıra bunu çok takıntı yapmış kocası her kahve istediği zaman içine bir tatlı kaşığı tuz atar olmuştu. Ahmet, baktı kahveler tuzlu geliyor o da artık kahve içmeyi bıraktı. Ne yapsın? (Kendi yapsın) Zehra yüzünde ki sinirli ifadeyle kurabiyeleri tabaklara koyarken aklına üşüşen şeylerle öfkelendi. Kendisine değil tabii ki abisine. Alıp nezaket gereği o kahveyi içebilirdi ya, " Odun kılıklı sırıktan bozma" diye söylendi elinde olmadan. Nur öğlen yemeği için salata hazır ederken işaret parmağını kesmişti ne yazık ki! Bu yüzden onu işe kaldırmamış bilâkis zorla ve şiddetle oturmasını istemişlerdi. Çünkü sakınan göze çöp batar misali kız neye elini atsa kesik parmağına denk geliyor elinde ki ne diye bakmadan bırakuveriyordu. Canı çok nazlıydı ne yaparsınız? Bu şekilde akşama kadar kaç tane bardak, tabak gitmişti. Şükür ki Bahar hanım dükkândaydı da fark etmemişti. Bahar fark etmeden de yerine yenilerini almaları lazımdı. Çayları bu sefer de kendisi götürüp annesinin gözüne batmak istemese de diğer ikiliye güvenemiyordu Kübra. Nur'a veremezdi çünkü kesip parmağı mini minnacık yere değerse atıverirdi çay dolu tepsiyi mazAllah. Zehra ile Zeynep'e de ikramlıklar kalıyordu. Aldığı tepsiden gözünü milim ayırmadan kızlara seslendi. "Zehra, Zeynep siz önden tabakları götürün, ben arkadan geleceğim." "Kaplumbağalara arkadaşlık mı edeceksin Küboşum?" Dedi Zehra alayla yerde ki yavaş yavaş hatta belki de hiç ilerlemeyip uyuklayan tosbağaya bakarken. Bu kaplumbağayı Nur babası yaşarken bahçelerinde bulmuşlardı. Zaten küçük bi şeydi hem bakması da kolaydı. "Evet, pek bi severim tosbağalarla arkadaşlık etmeyi." Dedi Kübra göz devirirken. Bu kadar dalgacı bir arkadaş edinmiş olamazdı. Nasıl yapmıştı böyle büyük bir hatayı? "Çok yaşlandı. Hareket edip etmediğini bile anlamıyoruz artık." dedi Nur üzgün bir yüz ifadesiyle. Babasını anımsatıyordu bu küçücük hayvan. Zeynep'le Zehra elinde ki ikramlık tabaklarla önden çıkarken Kübra yavaş bir şekilde çıktı. Elinde ki tepsiyi azâmi bir şekilde sarsmamaya büyük çabalar sarf ediyordu. Çayları altlıklara dökmek hiç bir zaman istemeyeceği bir durumdu. Salonun kapısında durup içinde ki nefesi tedirgin bir şekilde dışarı saldı. Annesinin gözüne batmak istemiyordu. Kesinlikle en normal şeklini bulup annesine sunması lâzımdı. Salona girdi Kübra. Gözleri bir yere, bir de tepside ki bardaklara çıkıyordu. Bardakları tek tek dağıttı açık renkli koltuklarda sakin bir sohbetin içinde olan misafirlere. Tepside ki son iki bardaktan birisini annesine verip yan tarafa döndü. Gözleri istemsizce kalktığı sıra o siyah gözlerle buluştu kahve gözleri. Çarçabuk çekti gzölerini. Kesinlikle giydiği lacivert takım yakışmamıştı, saçı da olmamıştı, gözleri de hiç güzel değildi. Hiç bir şey doğru değildi! Ne diye kendisini kandırıyordu. Ya da kandırmaya çabalıyordu. Tepsiyi sıkıca tutup titreyen adımlarını hızlandırıp salondan çıktı. Bu kadar titremek zorunda mıydı bacakları. Tepsiyi mutfakta ki beyaz mermer tezgaha bıraktı. Yukarı da ki dolaptan dört tane daha çay bardağı çıkarıp kızlara çay doldurdu. Kübra çaylarla uğraşırken kızlar çektikleri sandalyelere oturmuşlardı bile. Kübra eline doldurduğu iki bardağı alıp Zeynep ve sessizce oturan Nur'un karşısına bıraktı. Diğer bardakları da Zehra ve kendi oturacağı yere koydu. "Var ya bu çikolatalar süper. Nerden aldılar ki acaba?" dedi Zehra gözleri parlarken. Bitterlisi, sütlü çikolatası, beyaz çikolatası hepsi müthişti. Normalde beyaz sevmezdi lâkin bu çok güzeldi. Kübra daha tadına bakmamıştı ama kokusu bile harikaydı. Kutunun kapağını açtıkları için mutfak bu güzel kokuyla dolmuştu. "Bizim dükkânın karşısında ki pastane de kilerin tadına benziyor." dedi Nur ağzına bir tane sütlü çikolata atarken. Çayın yanında çikolata yemek onun için hiç bir şey eksiltmezdi çünkü zaten şekersiz çay içiyordu. "Oraya bir uğrak vermeliyim o zaman." Dedi Zehra büyük çikolata kutusuna sempatik bakışlar atarken. Kübra hafifçe güldü. "Orasının eleman açığı da var, zaten açıktan sınavlara çalışıyorsun bi bak istersen." Zehra gözlerini tavana kaldırıp güldü. "Her gün çikolata kokusunda boğulmak ne güzel olur." "Evet güzel olurdu. İşten çıkınca da eve 100 kilo gidersin artık." "Of ya ne 100 kilosu ben günlük spor yapıyorum bebeğim" dedi Zehra Zeynep'e göz kırparak. ***
Çaylar sonuna kadar içilmiş bolca da sohbet edilmişti. Bahar hanımım talimatına göre de mutfağın balkonuna geçmişlerdi.
Bahar hanım oturduğu açık renkli tekli koltukta dikleşip dört delikanlıya baktı. Hepsi de pek bi efendiydi canım. " Çocuklar hadi bakalım kalkın ayağa." Dedi sesli bir şekilde.
Levent kafasını çevirip odayı gözleriyle turladı aslen çocuk arıyordu. Selim ve Fatih hızla ayağa kalktılar ama Levent anlamamıştı. Ali ise orta da küçük halıda ki desenlere dalmış gitmişti.
"Ali, Selim kalkın." Dedi Selim onlara tek tek bakarken. Onların da sakince ayağa kalktığını gören Bahar hafifçe güldü. "Şimdi dördünüz mutfağa gidiyorsunuz bizlere kahve yapıyorsunuz. Bakalım damat adayının eli lezzetli mi?"
Levent tedirginlikle büyükçe yutkundu, elini de kalbine koyup kırıldığını gösterdi. "Kırıldım kayınvalidecim daha damat adayı miyim yani?"
"Tabii ki adaysın Levent daha sözü bile takmadık kadın sana neden damat desin?" Dedi Ayşe hanım oğluna tek kaşını havalara dikmiş bakarken.
"Tamam validem hemen takarız yüzüğü de sözü de olmaz mı?"
"Hadi hadi mutfağa muntazam kahveler hazırlayıp getirin!" Dedi sinirli bir şekilde Ayşe hanım. Ali Levent'in koluna girip seslice güldü. "Yürüyün komiserim hadi bi kahve yapıp damatlığını garantiliyelim. "
"Garanti ederiz demi?"
"Tabi ederiz senin gibi damat zor bulunur. Hatta bulunmaz." Onlar salondan çıkıp mutfağa giderken Fatih ve Selim içeride ki kadınlara bakıp gülümsedi.
"Tepsi nerde oğlum? Veer onu bana."
Selim gizlice oturduğu koltuğun altına ittiği tepsiyi almak için dizlerinin üzerine yere çöktü. Elini aşağı uzatıp tepsinin bir kulpundan tuttu. Gümüş renkte ki tepsiyi Ayşe teyzesine verip lacivert takımının iç cebinden kırmızı kadife kutuyu çıkarıp onu da verdi.
"Sağol oğlum." Selim yanlızca gülümseyip arkasını döndü. "Şunlar mutfağı çatışma alanına çevirmeden gidelim hoca efendi."
Salından önde Fatih arkada Selim çıktılar. "Şimdi olacak değil mi Selim. Her şey hazır mı?"
"Evet her şey hazır baksın bakalım Levent efendi süpriz nasıl yapılırmış." ....
|
0% |