@morkanatlizambak
|
28
Bir padişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet ise öyle de zahirî mün'imleri medih ve muhabbet edip Mün'im-i Hakiki'yi unutmak, ondan bin derece daha belâhettir.
Ey nefis, böyle ebleh olmamak istersen Allah namına ver, Allah namına al, Allah namına başla, Allah namına işle. Vesselâm.
Sözler' Said Nûrsi
Ters bir şekilde gerçekleşmiş olan kız yani oğlan isteme töreninin üzerinden bir kaç hafta geçmişti. Nur ve Levent nelerin olup bittiğini bir kaç gün geçince kavrayabilmişlerdi. Nasıl bir komploya düştüklerini anlamasalar da hallerinden kesinlikle memnunlardı.
Nur Sahaf'ta camın kenarında duran ahşap sandalyeye oturmuştu. Eskinin o izlenilesi izleri üzerinde taşıyan ahşap masaya da sol dirseğini yaslamış, avucuna da çenesini koyuvermişti. Şu an kesinlikle hülyalara dalmış liseli aşıklar gibi duruyordu. Ara sıra sağ elini havaya kaldırıp yüzük parmağında parlayan alyansına bakıyordu. Sade bir yüzüktü ama incelediği sıra içinde 'L ve N' harfleri olduğunu görmüştü.
Zeynep'in söylediğine göre yüzükleri Selim almış o hazırlatmıştı. Kesinlikle Selim abi için teşekkür mahiyetinde bir şeyler yapmalıydı. Mesela çöp çatanlık gibi?
Bu düşünceyle kıkırdadı, sağ eliyle ağzını kapatınca yüzüne değen soğuk yüzük yine onu uzaklara, hayallere fırlatmıştı.
"Ne o! Yine niye daldın hülyalara? "
"Hiiiç!" Dedi Nur daldığı alemden hızla Kübra'nın sesiyle çıkarken.
"Iyi hiç olsun zaten." Dedi kapının ağzında duran kolileri gözüyle işaret ederek. "Ben bunları kayıt ederken kalk da bi hülyalı hülyalı çay demle bize. Hadi taze nişanlı."
"İnan taze nişanlı olmak çok müthiş bir şeymiş. Sen de nişanlansana? "
"Kalk! Çayı demle Nur!" Dedi genç kız fazla ünlemli bir sesle. Bu kız neden onu dellendiriyordu her defasında!
Nur arka tarafta ki küçük mutfağa giderken Kübra kapının yanında duran koliyi alıp yan tarafta ki kayıt masasına bıraktı. Büküldüğü yerden hafif hafif kalkarken belini tutup inledi. Keşke hülyalı'yı göndermeden önce birlikte koliyi kaldırsalardı.
Yumuşak kenarları işlemeli sandalyeye oturdu Kübra. Bahar teyze'nin burada en sevdiği sandalye olabilirdi. 'Eskinin değeri paha biçilemez evladım' der eliyle okşayarak otururdu. Belki de bunu sevmesinin başka bir sebebi de Meleğin hep burda güle oynaya oturması olabilirdi.
Yaşlı kadın buraya oturunca gözleri yaşlanır bir kaç damla Melek'in anısına yuvarlanırdı.
Kübra derin bir iç çekti, içi daraldı sanki bi an. Ama eski kendini suçlayan sürekli ağlamaklı insana dönmek, kesinlikle o insana dönüşmek istemiyordu. Şu an etrafında ki insanlarla mutlu, huzurluydu. Bir tarafı buruk olsa da.
Kutudan renk renk, küçüklü büyüklü kitapları çıkarıp kayıt etmeye başladı. Geniş hatta biraz da eskimiş olan bilgisayara kayıt yaparken arada bir zorluk çekiyordu. Bazen tuşlardan birileri basmıyordu mesela, donuyordu klavye.
Kutunun içerisinden bir kitap daha alırken sahaf'ın kapısı açıldı.
"Selamın Aleyküm kitapçı nasılsın?"
"Aleyküm selâm iyiyim Zehra hangi rüzgarlar, kasırgalar attı seni buraya? " dedi Kübra elinde ki kitabı masanın üzerine bırakırken.
"Hiiç!"
"Ya siz sayıylamısınız? Lütfen söyle sayıyla mı? Bana bu gün biriniz de düzgün cevap verin. Biri hülyalı biri..."
"Ne biri?" Dedi Zehra kahkaha atarak. "Bana benzetecek bir şey bulamadın değil mi? Öyle bulunmazım ışte. Bak gör!"
"Yâ Sabır" dedi Kübra eliyle yüzünü ovuşturup. Zehra az önce Nur'un oturduğu sandalyeye geçip kolunda asılı olan çantasını koydu. Canı sıkılmıştı evde.
"Nur nerde?"
Kübra konuşmadan önce göz devirdi. "Arkada. Çay demleyecekti "
Zehra çantasından bir hazır kahve çıkardı. "Ben de kendime kahve yapıyım o zaman."
Kübra masaya koyduğu kitabı kayıt etmekle uğraşırken aklına bir fikir geldi. Zehra ve Nur burdayken Zeynep'i de çağırsa ne güzel olurdu. Kayıt ettiği kitabı diğerlerinin üzerine bırakıp ahşap masanın çekmecesini açtı. En üstte duran telefonunu alıp kapatacakken alt tarafta ki çerçeveli fotoğrafı gördü. Meleğin güler yüzü fotoğraf çerçevesinden ona bakarken yüzü güldü. Yarın dostunu görmeye ziyarete gitse iyi olurdu.
Zeynep'le mesajlaşma kısmına girip bir mesaj bıraktı, neredeyse boş ekrana.
Siz; Öğretmen hanım biz kızlar Sahaf'tayız. Sen de istersen okul kapanınca gel.
Kübra telefonu kapatmadan bir kaç dakika oyalanmıştı ki yukardan bir bildirim geldi.
Zeynep; Umarım gelmeye çalışırım.
Zeynep; Tarığı dayısına mi bırakayım yoksa Sahafa mi getireyim.
Siz; Fatihe ver sen o ilgilensin biz de sohbet yaparız.
Kübra konuşmaları bitince telefonu kapatıp neredeyse dolu olan masaya göz gezdirdi, koyacak yer bulamayınca üzerinde ki koyu yeşil gömlek tipli tuniğinin cebine attı. Parmakları ağrıdığı için teker teker çıtlattı. Hafiften rahatlayan ellerini bir kaç kez havada salladı. "Ne o kız? N'apıyorsun? "
Zehra elinde bir tane turuncu fincan ve ince belli çay bardağıyla cam kenarında ki geniş ahşap masaya geçti.
"Hiç bir şey yapmıyorum yanlızca kollarım ağrıdı. O kadar kitap kaydettim." Kübra yavaşça sandalyesini arkaya itip kalktı. Masadan ayırdığı bir kaç kitabı da aldı.
"Masaj yapayım mı Kübra?"
"Yok, sağ ol. İyiyim şükür." Dedi genç kız arkadaşının önünde ki sandalyeye oturup. Zehra çayı ona doğru itti. "Teşekkürler." masaya kucağında ki kitapları bıraktı Kübra. Çayını karıştırıp küçük bir yudum aldı.
"Yine güzel yapmış çayı, bu kızın elinde bir şeyler var. Çayı tam deminde güzel oluyor."
"Çay sevmeyen ben bile Nur demleyince içesim geliyor." dedi Zehra ve kesinlikle çaydan haz etmezdi.
Arada biraz sessizlik geçerken ikisi de içeceklerini yudumluyordu. Zehra yolu seyrederken Kübra önünde ki kitaplardan birisini karıştırıyordu.
"Seninle bi daha mı spor salonuna gitsek?" dedi Zehra Kübra ya bakarken. Oturuşunu rahat bir şekle sokmak için tahta sandalyede kımıldandı. Lâkin rahat bir biçim alamadı ne yazık ki.
"Beni gaza getiremezsin Zehra boşa çabalama." "Of iyi be tamam. Anladım gelmiyorsun " dedi Zehra masada duran turuncu fincanında ki kahveden içerken. Ağzından 'cık' gibi bir ses çıkarıp fincanı dudaklarından uzaklaştırdı. Fincana beğenmez bakışlar atarken "Bu Levent damadın yaptığı kahve gibi olmamış" dedi. "Iyi ki Nur yok. Yoksa üzerine atlardı Zehra biliyorsun değil mi?" Zehra elini havada geçiştirir gibi sallayıp yarım ağız güldü. "Bana ne yapabilir ki ya? Söylesene." Kübra, Zehra'nın oturduğu sandalyenin arkasında ayakta duran kırmızı görmüş boğa gibi soluyan Nur'a göz ucuyla baktı. "Bence boğalar insanları ezer Zehracığım " "Ne boğası?" Demeye kalmadan omzunda hissettiği ellerle Zehra derince yutkundu. Bu kız neden hep büyük konuşuyordu canım. Başını hafifçe yana çevirince kaşları çatılmış bir tane boğa pardon Nur gördü. "Şşey" dedi sesi titrerken. "Neyy?" Nur tek kaşını yukarı kaldırmış Zehra'ya cevap bekler biçimde bakıyordu. "Şey evet, ben aslında damat kahvesi özledim dedim. Yani seninle Levent abiyle bi alâkası asla ve katiyen yok." "Öyle mi?" "Evet" dedi Zehra korkarak. Nur'u kendi tarafına çekip kafasını karıştırması lâzımdı. Ama nasıl? O an eliyle ağzını kapatmış sessiz sessiz gülen Kübra'yı gördü. "Yani ben damat kahvesi özleyince Selim abiden de damat kahvesi içelim diye şey ettim. " Nur kafasını kaldırıp Kübra'ya baktı. "Cidden ne zaman damat Selim'in kahvesini içeceğiz Kübra?" Okların aniden kendisine dönmesiyle ilk başta şaşırdı Kübra sonra da yüzü yavaş yavaş yanmaya başladı. "Ne bileyim ben kızlar? Yani bana ne?"dedi gözleriyle buradan kaçmak için bahane ararken. Bu kızlar nasıl fenaydı be! "Ben de istiyorum artık abim damat olsun da sıra bana geçsin." Dedi sahaf'ın kapısında onlara bakan Zeynep. "Oo hoş geldin Kübra'nın görümcesi Zeyno" Kübra utancını yok etmek istedi. Ayağa kalktı. "Siz boş konuşun benim işim var kitapları yerleştirmem lâzım" "Otur lütfen Kübra." Dedi omzundan bastıran Zeynep. Genç kızın yanında ki boş masaya oturdu. "Abim şu sıralar bi tuhaf çözemedim halini. Arada boş bi yere gülerek dalıp gidiyor. Dikkati dağınık. Neden ki? " "Ne olcak canım." Dedi Zehra gülerek. "Tutulmuştur." "Aşıktır, aşık." Aşıktır aşııık. Ben de ona aşık. Canım Selimim.... Yazdıkça mutlu oluyorum amma ve lâkin bazen takılıyorum. Benim yazma isteğimi artırmaya ne dersiniz? ☕ |
0% |