@morkanatlizambak
|
32
Her söz herkezte aynı durmuyor. Ya anlamı değişiyor ya değeri.
"Seni seviyorum"
Nur Levent'in bu konuşmasına yanlızca aşık aşık bakmakla yetindi. Lafı biraz da geçiştirmek için "Evin içini gezelim mi?" Diye bir soru attı.
Levent muzip bir biçimde kaşlarını yukarı doğru kaldırıp gülümsedi. "Olur gezelim de yutmadım bilesin "
"Yutma zaten kocacığım boğazına falan takılır mazAllah"
"Sen çok iyi bir laf cambazısın karıcığım" dedi Levent seslice gülüp. Eve doğru yürüdükleri sıra telefon çaldı.
"Efendim anne" dedi Levent, aramayı hoparlöre alıp evin içine yürümeye devam etti.
"Bak bir de efendim diyor" dedi kadın sinirli bi şekilde solurken.
"Nerdesiniz? Gelinime n'aptın?"
Levent annesinin bu tepkisine bi kahkaha attı. "Gelinini kaçırdım. Yerimizi söylemem"
"Levent!" Dedi yaşlı kadın bıkmış bir şekilde. "Nereye götürdün kızı?"
"Geleceğiz bir saate kadar anacığım merak etme sen." Dedi evin kapısına tek elle anahtarı takıp açarken. "Hem siz bindallıyı ne yaptınız? Karar verdiniz mi?"
"Verdik verdik" dedi emin bi sesle. Sonra da tekrardan kararsız bi sesle devam etti. "Ya da veremedik. Sanki şu daha güzelmiş baksana Gül'cüğüm" dedi.
Levent sessizce güldü, eliyle de ağzını her hangi bi kaçağa karşı tıkamıştı. "O zaman anne sen karar verince ara beni. Hatta siz geçin bi yerlerde çay, kahve için yorgunluğunuzu atın bitanem" deyip elini çabuk tuttu. Annesinin bir şey demesine fırsat tanımadan telefonu kapattı.
"Şükür"
"Çok merak ediyorum yine niye fikir değiştirdiler?"
Levent bilmem der gibi iki omuzunu da yukarı kaldırıp indirdi. "Ama iyi ki fikir değiştirdiler. Yoksa başbaşa 5 dakika geçirmemize izin vermiyorlar"
"Benim burdan sonra Kübra ablamın yanına gitmem lâzım " dedi sakince Nur.
"Tamam, olur Nur'um"
Levent kendi anahtarını cebine atıp diğer anahtarı çıkardı. Karısı'nın eline verdi anahtarı. Kendisi yukarı çıkan merdivenlere doğru giderken Nur ağzı açık merdivenlerin başında kalakalmıştı. Elinde çevirdi anahtarlığı. Çok güzeldi, kesinlikle çok çok güzeldi.
Anahtarın ucunda takılı tek taş yüzük kalbinin hızlı hızlı çarpmasına sebep olmuştu. Az önce vermediği cevabı şimdi yukarı doğru bağırarak söyledi.
"Ben de seni seviyorum kocacığım"
***
Genç kız yavaş adımlarla "Estağfirullah" çekerek yürüyordu. Geçenlerde okuduğuna göre mezar ziyaretine gidilirken "Tövbe'i istiğfar" çekilmesi gerekti.
"Özledim ya" dedi Kübra'nın yanında yürüyen Nur. Her zaman tek başına gelen Kübra bu sefer de dostunun kız kardeşiyle gelmişti.
"Bende özledim" dedi dalgın bir sesle. Yüzünde sakin bir tebessüm belirdi. "Bizi kesin o da çok özledi " Nur hafifçe Kübra'nın omzuna vurdu. Şakalaşıyordu. Bir kolunu da omzuna doğru attı.
"Kesin benden çok seni özlemiştir. Ne de olsa en sık ziyaret eden sensin"
Nur Kübra'nın aksine sakin değil bilhassa neredeyse sekerek geliyordu. Gören de onu düğüne geldi zannederdi ama o ablasının yanında mutlu görünmek istiyordu. Küçükken en yakın oyun arkadaşı ablasıydı. Yaramazlıklarının ortağı da oydu. Çoğunlukla suçlarını üstlenen de oydu. Her zaman ki gibi vazoyu kırıp suçu ablasının üstlenmesini beklemiyordu artık. Zaten tek bir şüpheli oluyordu artık. Kendisini tutmasa gözünden şimdiye bir kaç yaş intihar ediverecekti. Gözlerini mavi gök yüzüne dikip burnunu seslice çekti. Sulu göz bi kız olmayacaktı. Mezarın baş ucuna geçip elleriyle yeni yeni kurumaya başlamış toprağı okşadı, hüzün içine damla damla intihar ederken o gülümsedi. Toprağın üzerinde salınan narin çiçeğe burnunu yaklaştırıp kokusunu içine çekti. Ellerini semaya kaldırıp ablası için dûa etti. Her cuma ona Yâsin okumaya çalışırdı. Dûasının her bir kelimesinde yüzü güldü, ablasına hep böyle mutlu bakardı. Neredeyse Melek'le aynı karaktere sahiplerdi; çok şakacı, umursamaz, güler ve güldürürdü. Nur sol gözünden yavaşça düşen damlanın ardında bıraktığı izi sildi parmaklarının ucuyla. Kübra bu sırada fark ettirmeden babasının mezarının başına geçti. Hem arkadaşını ablasıyla yanlız bırakmak, hem de babasını özlediği için yanından ayrılmıştı. Nur ablasının mezarının yanına diz çöktü. Melek'le paylaştığı anları özlüyordu. "Keşke seninle geçirdiğim anları bi kumbaraya atabilseydim" diye sessizce fısıldadı. "Özledikçe çıkartır, izlerdim. " Bir damla daha düşmeden gözlerini yumup önüne set çekti. Ağlamayı hiç sevmezdi. Yanında birisi olsun, olmasın ağlamaktan asla hoşlanmazdı. Parmaklarıyla gözlerine bastırıp ağlama olasılığını daha da aşağı çekti. Nur ablasının yanında 15 dakika kadar kaldı. Bazen gözünden tanecikten de küçük bir damla düştü, ya da ablasıyla geçirdiği günleri anımsayıp içlerine konuk gibi girdi. İki kardeş gizlice odalarından çıkmıştı mesela. Bahar'ın mutfakta olduğunu bildiklerinden odasının kapısını ses çıkarmakatan korkarak açtı Melek. Olabildiğince sessizce girdiler odanın hafif aralık kapısından. Mesela bir tane makasla annesinin o çok sevdiği oyalı yazmasını doğramışlardı. İki afacan kızdılar ışte. Odalarını her gün başka bir savaş alanına çevirir asla da toplamaya tenezzül etmezlerdi. Anımsadığı anıya hafifçe gülüp başını iki yana salladı. Ayağa kalktı dizlerine tutunarak. Ayakları ağrımıştı, biraz da hafiften karıncalanıyordu. Küçükken ayaklarında gerçekten karınca gezdiğini zanneder hemen ayakkabılarını çıkarır ayaklarını en ince ayrıntısına kadar inceler, ayağında hiç bir yürüyen canlı olmadığını görüp rahatlardı. Kübra Nur'un ayaklandığını görünce onun yanına yaklaşarak konuştu. "Hadi dükkana gidelim" "Tamam" dedi Kübra'nın koluna girip. "Daha annemlerin yanına gitmem lâzım sanırım. Hem sen de sahafa gitme annem bu gün açmayın dedi" "Niye Bahar teyzenin yanına gideceksin?" "Elbise seçemedik de. O yüzden annemlerin yanına gitmem gerek." Birlikte mezarlığın paslanmış kapısından çıktılar. Kaldırımda yavaş yavaş yürürlerken ağaçtan tek tek düşen sarı, açık yeşil yaprakları izlediler. "Sahaf'ı açmayacaksak ben de bari süt kardeşimin yanında ezanı bekleyeyim" "Güzel olur" dedi Nur. Gözüne yine çarpmıştı yüzükleri. Anahtarın ucundakini de çıkarıp takmıştı parmağına gerçi bu tek taşı Levent takmıştı parmağına, ama olsun. Yakında ki camiye gelince vedalaşıp ayrıldı iki genç kız. Kübra caminin bahçesine girerken Nur annesiyle elbise seçtikleri dükkana doğru yola çıkmıştı. Kübra sakin sakin kamelya'ya yürürken mezardan beri onu takip eden genç de onun arkasından gitti. Selim aynı gün mezarlığa gidebilmek için gün sayıyor, belki de Kübra'yı takip ediyordu. Yine denk getirmişti kabir ziyaretini onlardan önce gelip annesinin başında oturmuş, sohbet etmişti. Sonra da ceketinin sol tarafına denk gelen iç cebine koyduğu cep boy Yâsin'i çıkarıp okumuştu. Yâsin'i sol cebine koymaya özen gösterir olmuştu. Kalbine hafiflik oluyordu, bazen yüreğinde ki ağırlığı kaldırdığını dahi fark ediyordu. Bir an içi daralırken iki üç ayet okuması yetiyordu. İçini, ruhunu bir İnşirah ferahlığı sarıp sarmalıyordu. Ağaçlardan düşen kuru yapraklara basarak az önce Kübra'nın oturduğu kamelya'ya yaklaştı. Aynı zamanda Kübra'da gözlerini ona çevirip hafifçe tebessüm etmişti. Yüzünde ki tebessümü hızla silmeye çalışsa da Selim o gülüşü görmüş, içine nakış nakış işlendiğini hissetmişti. Selam verdikten sonra geçip karşısına oturdu. Stresten bacakları titriyordu, elleriyle dizlerini sıkıca tutup saklanmasını önlemeye çalıştı. Neden Levent'in aklına uyup buraya gelmişti ki? Vakti zamanı miydi şimdi? İçinde ki cesur tarafı tereddütleri içinden silkmeye çalıştı. Seven adam korkar mıydı canım? Levent onu bu şekilde cesarete getirmişti. Selim korkmuyordu hislerinden bahsetmekten ama karşılık alamamaktan ölesiye endişe duyuyordu. Cesaretin üzerine toprak atmamak için içine derin bir nefes çekti. "Nasılsın Kübra?" Kübra ellerinde ki bakışlarını bir kaç saniyeliğine karşısında tedirgince oturan Selim'e çevirdi. "Şükür iyiyim, sen nasılsın?" Dedi Kübra lâkin kalbi göğüs kafesini dövmeye başlamıştı. Ellerini kucağında birleştirip sıktı parmaklarını. Selim heyecandan ne diyeceğini bilemeyip yerinde kımıldanırken konuşuverdi. "Biraz şey... sanırım heyecanlıyım" Selim ayağa kalkıp bir kaç adımda genç kızın karşısına geçti. Aralarında halen iki üç adım vardı. "Sana bir şey söylemem gerek, yani söylemek istiyorum" dedi sağ eliyle saçını kaşıdı, bu nasıl korkaklıktı. Hayır, o korkak olamayacaktı bir çırpıda aklında yazıp çizdiği cümleleri söylemek istedi. Şâirane bir konuşma olmasa da çaba gösterecekti. Buğazını seslice temizledi, bir kaç saniye Kübra'nın açık kahve gözleriyle siyah gözleri buluşup ayrıldı. İki avcunu yan yana getirip içleri yukarı gelecek şekilde açtı. Ellerini genç kıza doğru kaldırıp gülümsedi. "Kalbini avcun gibi düşün. Her şey sığmaz değil mi?" dedi genç kıza merakla bakarken. "Evet sığmaz" Selim daha fazla gülümseyip avcuna baktı. "Küçük olduğu için yanlızca bir kuş sığar, bir serçe ya da bir kelebek ne diye adlandırırsan işte. Bu kuşu yanlış kişiye uçurmamak lâzım değil mi?" Kübra soru karşısında anlamaz gibi kaşlarını çattığı halde başını aşağı yukarı salladı. "Şu zamana kadar yaptığım en doğru şeylerden biri de kalbimde ki kuşu doğru kişiye uçurmak oldu." Selim içine bir nefes çekip elini cebine attı. Cebinden küçük bir kolye çıkarıp tekrardan avuçlarını birleştirdi. İki avcunun ortasında kalan kolyenin ucunda mavi küçük bir kuş vardı. Genç kız içinde ki dürtüye engel olamasa karşısında ki gence sarılacaktı. Kübra'nın gözünden bir damla firar ederken silmedi aksın gitsin istedi. Sağ elini açıp Selime doğru uzattı, eline bırakılan soğuk küçük metale gülümseyerek baktı. "O kuş yerine konup kurulalı aylar oldu" 🌫 Çok naif bir karakter bence Selimim. Yazma isteğimi artıran ahiretliğim dostum hemderd'im hemdem'im canım dostum balım. ❣ ballı lokmam birisi mesaj atmış fakat cevap veremedim yazdığım şey gitmiyor. Kapaklarımı hangi uygulamadan yaptığımı sormuş. Text on photo kullanıyorum ücretsiz (öğrenci dostu) çok çok önceleri photo mixer kullanıyordum ücretsiz (öğrenci dostu) fakat şimdi ki yaptığım kapaklarda sadece text on photo kullanıyorum.. |
0% |