@morkanatlizambak
|
Oysa acı bir şey var bu dünyada Ahmet Erhan 
Pişman olacaksın ama asla ve asla bir geri dönüşü olmayacak! Azabın en yakıcı etkisi belkide vücuduna dokunacak. Kavuracak. Hiç kimse istemez değil mi böyle bir azab? ... O vakit tövbe zamanı hadi dostlar tövbeye, tövbe vakti geçmeden. Gunlahlar iyice yerleşmeden, yalvaralım. Tövbe edelim... günahlardan pişman olmadan arınalım. Yeniden doğalım, Sehere uyanalım...Sever Vakti'ne! ___ İçindeki acıyla elini buz gibi toprakta gezdirmeye devam etti. Yüreğine sanki koca bi kor düşmüştü de etrafını yakmıştı ve yakmaya devam ediyordu. Geceleri uyumaya korkuyordu Kübra, gözlerini kapatınca o geceye gitmiş gibi bir his oluyordu içinde. Yakan, acıtan bir histi bu. O karanlık, dar sokak her an onu boğacakmış gibi oluyordu. Bir ölü düşüveriyordu göz çukurlarına. Dostunun ölü bedeni vardı gözünün önünde. Onu öyle çok özlemişti ki bu hasreti şu nemli toprak geçirmiyordu. Geçiremezdi de... Ne zor koymuşlardı onu bu buz gibi ,zifiri karanlık toprağın altına. Kübra o gün "beni koyun ama onu koymayın "diye yalvarmıştı. Yine olsa yine yalvarırdı. O soğuğu sevmezdi ki ,karanlıktan korkardı. Onu neden oraya koymuşlardı ki,keşke koymasalardı. Topraklı ellerini dizlerine koyarak ayağa kalktı. Dizleri uyuşmuştu. Ayaklarını yere ağır ağır basarak yürümeye devam etti. Ilk önce eve gidip topraklı feracesini değiştirmesi lazımdı sonra da Sahaf a geçecekti. Kübra dalgın bir şekilde yürürken onu uzaktan yarım saat boyunca izleyen birisi vardı. Hiç gözünü ayırmadan izlemişti kızın hareketlerini. Neden dir bilinmez onu bu kıza çeken bi şeyler vardı ve her geçen gün güçleniyordu. Kandırıyordu da... Bu sırada mezarlığın ucunda ki paslı kapıya doğru ilerleyen kızın peşine takıldı. Uzaktan takip ediyordu ama izini kaybetmeyeceği bir mesafedeydi. Zifiri gözlerini genç kızdan ayırmıyordu. Babası gibi öfke kontrolü yaşamaktan korkuyordu, ilerde aynı şeylerin olduğunu hayal dâhi edemiyordu. Birisine bu zamana kadar bağlanmamıştı ve bağlanmayacaktı. İri ve oldukça hızlı adımlarla mezarlığa geri döndü. Mezarlığın paslı kapısını açarken çıkan gıcırtı ölülerin sessiz mekanını seslendirmişti. Aslında bu mekan hiç de sessiz değildi ne hıçkırıklar vardı duyulmayan, ne çığlıklar vardı duyulsa kulağı patlatacak olan... Nemli toprağın üzerine basarak mezarlığın orta taraflarında bir yere geldi. Karşısındaki tek mezar ama çift ağırlık yapan o mezardı. Toprağın üzerinde renk renk güller vardı. Kesinlikle bunları kardeşi ekmişti. Yüzündeki ifadesizlik istemsizce acı dolu bi tebessüme dönüştü. Mezar taşına elini koyup iç çekti. Artık zifiri gözlerinde iki ruhun acısı vardı, hissedebiliyordu. Boğazına takılan acı yumru yüzünden yutkunamadı. Sesinin boğukluğuna engel olamadan konuştu "Anne meleğimize iyi bak, çünkü ben burda ki emanetine bakamıyorum."sesi kısılırken konuşmuştu. Gözlerini acıyla yumdu "Kızın eksik büyüdü anne!" Sonrasında... Genç kız üzerini değiştirmiş birazdan Sahafa geçecekti. Dostu, arkadaşı, sırdaşı, dettaşıydı o mezarda yatan. Bu düşünceyle tüyleri diken diken oldu. Ne tatlı bir kızdı. O zamanlar 18 lerindelerdi, lise bitmişti neredeyse. Çok istedikleri gibi okuyup meslek sahibi olacaklardı. Fakat kaderin yolları dikenlerle dizilmişti. O dikenlere takılıp düşmek kaçınılmazdı. Ve zaten kaderden kaçamamışlardı. Kübra'nın arkadaşı öyle güzel bi kızdı ki onu doğru düzgün anlatamazdı. Kısaca melek gibiydi diyebiliyordu. Zaten bir Melek ti,aynı ismi gibi. Meleğin yüzü de kalbi gibi temizdi. Kübra'nın kulaklarına o zamanlar Meleğin sesi çok hoş gelirdi. Gerçekten güzel sesi vardı lakin bu düşüncesi çok geçmeden acıyla bozulmuştu. O karanlık gecedeki yıldızlar bile utanmışlardı belki bu yüzden o gece yoktular. O gece nasıl bir sağnak yağmıştı. Ruhların ağırlığını mı temizlemek istemişti? Belkide. |
0% |