Yeni Üyelik
4.
Bölüm
@morkanatlizambak

Diner miydi bir gün acılar? Üzerlerine su serpilirmiydi en soğuğundan? Gözlerdeki buğu silinirmiydi?
Zihin koridorları temizlenirmiydi? Geçmiş gerçekten geçer miydi? Ağıtlar dinermiydi? Yaralar sarılırmıydı, geçer miydi izleri? Belki...

Fatih duyduğu kelimede takılı kalmıştı, karşındaki geçmişinden yaralı adam susmuştu fakat beyni sürekli kelimeleri tekrarlıyordu. Asla üzüntüye dayanıklı bir adam olamamıştı Fatih ,bu yüzden dir ki süt kardeşinin yanındayken rahat hissederdi bilirdi ki süt kardeşi ona teselli verecek en yakın kişi. Fakat yine gözlerinin önü puslu bir camla çepe çevre sarılmıştı. Selim ona ne derdi bilemiyordu, belli etmek istemiyordu, bu yüzden boğazını sesli bi şekilde temizledikten sonra lafa girme ihtiyacıhissetti .

"Tekrardan nefes almak istermisin? Yeni bir başlangıç. Ne dersin? "

Selim yanındaki gençten böyle kelimeler beklemiyordu. Samimiyetsiz bir şekilde üzgünüm der geçer sanıyordu. Fakat yanılıyordu Fatih ne samimiyetsiz ne de duygusuz bir insandı. Zirâ fazla samimi ve aşırı derecede duygusal bir yapıya sahipti.
Erkekler ağlamaz lâfı Fatih için bir hiçti . Şayet Rabbi göz yaşını özgürlük için vermişti akıtalım diye. Az akıtmak çok kötüydü, fazlası olabilirdi ne bir sınırı ,ne de bir zamanı vardı bu güzel damlaların .

Fatih uzanıp Selimin elini tutup biraz sıktı. Yüzünde acı bir gülüş vardı. Eskiler hatırına aniden bir sağnak misali yağmıştı, yağdığı yeri cayır cayır yakmıştı. Onunda yüzünde en ağırından pişmanlık fırtınası esiyordu.
Selim tereddütlü gözlerle bakıyordu, her şey duzelebilirmiydi?

"Ya işe yaramazsa bu sefer boğulursam "
Selim Fatih in gözlerinde bi tanınmışlık hissi olduğundan emindi, sanki karşındaki genç bir adam değil de yüzünden yorgunluk emaresi akan fakat her defasında içten bir şekilde gülümseyen. Gözlerinin içi dahi şefkatli bakan ,o merhametli elleri yaşlılığın bir maskesi olan çizgilerle kaplanmış dedesiydi.

Onun sözüne güvenen ve içinden geçenleri anlayan bir tek dedesi vardı eskiden. Ama eskiden, şimdi böyle kimse kalmamıştı yanında hissetmemişti böyle insanların varlığını. Ta ki bu zamana kadar,karşındaki genç ona umutla bakarken başka açıklama bulamıyordu.
Selimin taa gözlerinin içi dahi gülümsedi.
"Emin ol ki bu yolda boğulmak en büyük dileğim, eminim ki sende isteyeceksin "

Sonrasında...

Kübra sahafın girişindeki koltuğuna kurulmuştu bile. Karşında bilgisayar ve elinin altında binlerce kitap, kayıdının yapılmasını bekliyordu. Ahşap geniş masasının üstüne dumanı bol bi çay konulunca kafasını kaldırıp Bahar ablaya gülümsedi.
"Teşekkür ederim abla"
"Afiyet olsun güzel kızım kolay gelsin " deyip içeriye geriye girdi yaşlı kadın.
Bu sahafın sahibi Bahar ablaydı yıllardır yanında çalışıyordu Kübra. Hoşuna da gidiyordu hani.

Her gün cami imamıyla birlikte sabah namazına git sonra seni sahafa bıraksın, geri alsın. Hafta sonlarında salona git ,Kübra'nın çok hoşuna gidiyordu. Süt kardeşiyle vakit geçirmek hep zaafı olmuştu zaten.
Her sıkıntısını yüzünden, duruşundan, halinden ve hareketlerinden anlayabilirdi Fatih. Kendisini anlatmak zorunda kalmıyordu, şayet Fatih anlamasaydi Kübra tek bir kelime bile söyleyemezdi. Küçüklükte çok içine kapanık bir çocuktu sadece Fatih le konuşurdu, Fatih anlardı onu.

Fatih onun herşeyiydi, yeniden başlama isteğiydi en güzelinden. Belkide onun sayesinde güçlenmişti, kendi için yeni tertemiz çizimsiz, yırtıksız güzel bir sayfa açmıştı. Bazen temiz sayfaya geçmişin kirli mürekkebi damlıyordu inceden, zihnine doluşuveriyordu. Bu zamanlarda da boş duvarına bakıyordu, Fatih söylemişti kirli mürekkebin damlaları böylelikle temizlenirdi .
Eline aldığı kitapların tek tek kaydını yapıyordu bu sırada yüzünde kocaman bi gülümsemenin olduğunun farkında bile değildi. Süt kardeşini düşünmek onu hep mutlu ediyordu, acılarının çığlıklarının üzerine temiz çarşaf misali örtülüyordu .

Gözünden akan bir damla yaşı elinin tersiyle silip başını tavana kaldırdı. Bir yandan gülüp bir yandan göz yaşı dökmesi belki dışardan kişilik bozukluğu gibi düşünülürdü belki biraz da haksız sayılamazlardı. Bir miktar psikolojisi bozuk olabilirdi zaten olanlardan sonra sağlam kalabilen insan sağlıklı değildir.
Açık mavi duvarların kaybolup ahşap rafların bolca olduğu kitaplıkta gezdirdi bakışlarını. Renk renk ,cilt cilt ,ayrı ayrı yaşanmışlıklar barındıran kitaplarda tek tek gezdirdi bakışlarını, ona bu görüntü huzur veriyordu belkide dükkanın isminden dolayıydı bilinmez. Bastan basa cam olan girişin camında güzel harflerle HUZUR SAHAF yazıyordu. Kübra kendini bildi bileli ismi buydu değişmemişti.

Boşalan bardağı eline alıp ayağa kalktı, arkadaki odaya girip tezgaha bardağı bıraktı. Tekrar yerine gelince oturmayıp raflara yöneldi sürekli karışıyordu buralar. Ve aradığın kitabı bulmak olduça zorlaşıyordu.

Sonrasında...

Selim az önce çalan telefonu cebinden çıkartıp açtı. "Efendim Levent "

"Uyuyomuydun? Uyandırdımmı? seni çağırayım diye şey ettiydim bende uyandıysan iyi . Geliyormusun kahveni hazırlayayımmı? Selim duyuyomusun beni dondun kaldın. "
Selim gözlerini en kötü şekilde devirip iç çekti. "Bi sussan konuş cam da susmuyosun, olum bi yavaşla arada nefes almıyorsun diye korkmuyorum, boğulacaksin "

Fatih kendini tutmaya çalışarak elleriyle ağzını öttü. Gülüşünü saklaması lazımdı. Arada kaçan bir iki hıçkırık gibi gülüşü saklamaya çalıyordu.
Selim telefonu bırakınca Selime mahcup bir gülüş bahşetti. Fatih in yüzü kendini sıkmaktan kıpkırmızı olmuştu. Ağzını biraz açıp oksijeni ciğerleriyle buluşturdu.

Fatih Selimin belinde sıkıştırılmış silahı tabikide fark etmişti ama yanlış anlamamak için fazla düşünmedi.
Fatih parmağının ucuyla silahı işaret edip " Yolun nere? " diye sordu.

Selim gülümseyerek cevap verdi "Adalete ".
Selim de eliyle camiyi gösterip "Senin yolun nere" diye sordu.

"En doğru ve en adaletli olanın yoluna bizim yolumuz senin gibi adalet bekçilerini de bekleriz " dedi göz kırparak.

Selim cebinden çıkardığı üzerinde numarası ismi soy ismi yazan kağıdı Fatihe verdi.

"Selim Altay komserim yolunuz açık olsun en kısa zamanda yeni ziyaretinizi bekliyor olacağım. Ne de olsa artık nefes alma zamanı "
Evet nefes alma zamanı herkes için, mutlu olma vakti. Tam sırası acıların dinmesi,geçmişin hafızadan silinme zamanı. Acıların artık üzerine soğuk toprak atma sırası. Göz kapakların huzura açılma zamanı. Çığlıkların dinme vakti.

Sonrasında...

Renkli duvarlar arasından çıkan çocukları tek tek ailesine teslim eden Zeynep yüzündeki gülümsemeyi silemiyordu. Ilk günü çok güzel geçmişti. Çocuklarla boyama yapmıştı, kesmişti,katlamıştı. Ellerinde biraz boya kalıntıları kalsa da umrunda değildi, hayalini gerçekleştirmişti. Çocukların yüzüne gülüş yerleştirmişti en masumundan.

Çıkış kapısında ayakta duran çocuğu görünce yanına yaklaşıp bir dizinin üzerine çöktü. Sarışın erkek çocuğunun yanağını okşayıp sordu. "Ne oldu bitanesi?"

Küçük çocuk peltek konuşmasıyla birlikte yüzünü büzdü. " Beni dayım almaya gelecekti ama unuttu herhalde! Yolun karşına kendim geçsem çok kızar "

Zeynep küçüğün elini avcuna alıp kapıya yaklaştı " Gel birlikte geçelim bende çıkacağım zaten "deyip yürümeye başladı.

Yolun karşına kadar yürüyüp durdular."Dayin nerde bekleyecekti seni?"

Çocuk cevap vermeden öğretmeninin elini çekerek koşmaya başladı. Caminin avlusuna girince Zeynep etrafı incelemeye vakit bile bulamamıştı.
Içerdeki büyük çınarın altına oturmuş elindeki kitaba dalmış adam geldiklerini fark etmemişti bile. Küçük öğretmeninin elini bırakıp adamın kucağına atladı, dalmış vaziyette olan genç biraz şaşkınlık biraz afallamayla çocuğu kollarıyla sardı.

"Tarık nasıl geldin sen? "

Genç kız konuşulanları pek duyamıyordu sanki sesler balonun içine hapsedilmiş ve gök yüzüne salınıvermişti ,zira seslerin gelmemesinin başka açıklaması yoktu .

Gözleri genç te takılı kalmıştı. Kahve saçlarında ,uzun kirpilerinde tatlı fakat bir mikat sinirli yüzünde dolaştı bakışları. Bir insana gömlek bile bu kadar yakışırmıydı? Elinden yere düşen kitabı alıp inceledi Zeynep.
Ismi "Aşk beş vakittir "di kapağı bile insani kendine çekiyordu.

Bakışlarını ikiliye çevirdi ayağa kalkmışlardı Tarık öğretmeninin yanına gelip dayısına baktı " Öğretmenim getirdi dayı "

Zeynep 2 saniyelik bile olmayan göz göze gelişte kalbinin duracağını zannetmişti onlar nasıl güzel yeşil gözdü.
"Tarığı getirdiginiz için teşekkür ederim ,hayırlı günler " deyip yürümeye başladı Fatih. Küçük çocukta dayısının arkasından yürüyecekti ki Zeynep elindeki kitabı çocuğa verdi.

Fatih üzerinde fazlaca oyalanan bakışlardan hiç hoşnut olmamıştı zira günahtı. Bu yüzden hızla uzaklaşmak bakışlardan kaçmak istemişti.

Loading...
0%