Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@morrmmavii

5.BÖLÜM

"Onunkinin anlamı ne?"

Sinan’ın cümlesinden sonra büyük bir sessizlik oluştu. Hiç kimse konuşmuyordu. Ta ki Beyza sessizliği bozana kadar.

“Eee madem isminle hitap etmemizi istiyorsun o zaman soruyorum ismin ne canımcım?” diye sordu.

“Melis.” Diye cevap verdim.

“Hm. Melis. Güzelmiş. Anlamı ne peki?”

“Anlamı ‘Bal arısı.’ Beyza’nın anlamı ne?” diye sordum.

“ Anlamı ‘Çok beyaz ve temiz’ demek.” dedi.

“Güzelmiş. Nisa senin isminin anlamı ne?” diye Nisa’ya sordum.

“ ‘Kadın’ demek.” diye cevap verdi.

“Anladım.” Dedim. Sonrasında Sinan hemen atladı.

“Ya Melis bana sormayacak mısın Allah aşkına iki saattir sormanı bekliyorum.” Dedi.

“Tamam, senin isminin anlamı ne Sinancım?”

“Anlamı ‘Mızrak veya süngü’ Meliscim.” dedi. Sonra gözlerim Enes’e kaydı. boş boş kağıda bir şeyler yazıyordu.

“Onunkinin anlamı ne?” diye sordum gözlerimle Enes’i işaret ederek.

“Kendisine niye sormuyorsun ki?” dedi gülerek Sinan. Gözlerimi devirdim. Sorduğuma beni pişman etmişlerdi. Birkaç saniye sonra Beyza soruma yanıt verdi.

“Enes’in isminin anlamı ‘insanlarla iyi geçinen, dostluk eden, sevimli, canlı ve samimi’ gibi olumlu anlamlar ifade ediyor.” diye açıkladı. Enes’e baktım hala kağıda bir şeyler yazmaya devam ediyordu. İsminin anlamı bu kadar olumlu anlamlar ifade ediyorken, o neden olumsuz bir ifadeyle kendini tanıtıyordu? Bunları düşünürken birden dışarıdaki, parmağını bomba kumandasının düğmesine yaslamış okul müdürümüz olacak Cengiz Söker aklıma geldi.

“Cengiz’i ne yapacağız? Bizi burada tutsak tutuyor.” Dedim. Cümlemden sonra bir sessizliği bozdum.

“Yapacak bir şey yok her gün her kata bakacağız. Şimdi dinlenmeliyiz. Tamam hiç dinlenmenin sırası değil ama, dinlenmek zorundayız. Yoksa güllerin derdine düşüp kendimizi ihmal etmiş olacağız.” Dedi Enes. Dakikalardır konuşmayan Enes, Hatta onlarla 3 saattir birlikte olmama rağmen bana zorlanarak birkaç cümle kuran Enes, şimdi soruma cevap veriyordu. “Bunun kafasına saksı mı düştü acaba” dedim bir an.

“Enes haklı. Hadi sınıfa gidelim saat 0.12 olmuş.” dedi Sinan. Sinan’ın cümlesini duyduktan sonra masada oturan herkes, ben de dahil kalkmaya başladı. Hepsi sınıflarına gidiyordu. Bende öyle. Benim sınıfım 2.Kattaydı.Meğersem onların ki 1.Kattaymış.Kantin katından 1 kat yukarı çıktığımızda merdivenlerden 1.Katın zeminine basıp sağa doğru yürümeye başladılar. Bende 2.Kattaki sınıfıma çıkmak için 2.Kata çıkan merdivenin birinci basamağına adımımı attım. Ardından kolumda bir el hissettim. Elin sahibine baktım. Enes’ti.

“Ne yapıyorsun?” dedim. Hemen karşılık verdi.

“Asıl sen ne yapıyorsun?” dedi.

“Ne yapıyormuşum. Sınıfıma çıkıyorum.” dedim.

“Biz bir takım olduk farkındasın değil mi? Senin sınıfın bizim sınıfımız artık. Hadi peşimden gel.” dedi ve yürümeye başladı. Sesimi çıkarmadan peşinden gitmeye başladım. Bir sınıf göstererek konuşmaya başladı.

“Şu sınıf kızların sınıfı ve artık senin de sınıfın. Bunun hemen yanındaki, şu sınıfta bizim sınıfımız, Sinan ile benim yani. Sende artık yeni sınıfına alış. Artık 11-C’de değil 11-D’desin.”dedi ve Sinan ile kendisinin sınıfı olan 11-B’ye girdi. Bende 11-D’ye girdim. Nisa kafasını sırasına koymuş uyumaya çalışıyordu. Beyza ise oturuyordu. Benim geldiğimi görünce bana baktı.

“Melis, sen bu sınıfta mıydın? Benim neden haberim yok? Senin dördüncü günün ya bu okulda hani o yüzden sordum.” Dedi.

“Enes bey aynı sınıfta olmamızı istiyormuş.” Dedim. Kıkırdadı.

“Enes Bey mi?” dedi.

“Sen de benim her lafıma gülüyorsun.” dedim.

“Ne yapayım? Ağlayayım mı?” dedi gülerek.

“Neyse tamam. Bana uygun bir sıra seç o zaman.” dedim.

“Benim ön sırama otur gel.” Dedi ve gösterdiği sıraya oturdum.

“Enes’e karşı neden bu kadar-“ derken sözünü kestim.

“Neyim!?”

“Iııı. Şey, soğuk gibisin.” Dedi çekinerek.

“Soğuk olan ben miyim!?”

“Enes mi?”

“Bak ya çocukluk arkadaşın olduğu için böyle diyorsun ya da onun bu hareketlerine alıştığınız için. Ama bence bana göre hem soğuk hem de gıcık birisi bunu onun yüzüne de söylerim.”

“Tamam sakin ol şampiyon sormadım say.”

“Neyse, yarın hangi katları arayacağız?”

“Bilmem.” Dediği sırada öfkeli bir soru savurdum.

“He, Enes Bey karar verir ona da. Değil mi!?”

“Melis, galiba az önce seni biraz sinirlendirdim. Ve o yüzden böyle davranıyorsun. Ama Enes öyle senin sandığın gibi birisi değil. Ayrıca bizim Enes’in verdiği emirlere uyan 3 kişi mi zannediyorsun? Enes bu okulu hepimizden daha iyi tanır. Bu yüzden de onun dediği yerlere bakıyoruz.”

“Özür dilerim Beyza. Ama içimde nedenini bilmediğim büyük bir öfke var. Bu yüzden bu kendimi bilmezliğim.”

“Önemli değil Melis. Ama gerçekten bu öfkenin nereden geldiğini ben bile çözemiyorum. Buraya tıkılı kalmamızdan desem, sen bu konuda çok sakinsin. Herhalde Enes’e karşı değil bu öfken değil mi?”

“Hayır. Bu öfke ona karşı değil. Birisine karşı olduğundan eminim. Ama kime karşı?”

“Cengiz’e mi?”

“Ona karşı da çok öfkeliyim. Ama bu öfke ona karşı çok fazla.”

“Neyse, sakinleşmeye çalış öfken diner.” dedi. Derin nefesler alarak sakinleşmeye çalıştım.

“Annen ve baban seni merak etmiş midir?” diye sordu. Başımı eğdim.

“Annem ile babam... Annem ile babam vefat ettiler. Buraya Ananem ve dedem ile geldim. Ama sonra onlarda vefat ettiler. Yaşlılardı zaten, bir de ikisinin de kalp hastalığı vardı. Şimdi de onların evinde tek başıma yaşıyorum. Yani buraya kapatılmadan önce...”

“Ben... Çok üzüldüm Melis. Başın sağolsun.” Dedi üzülerek.

“Sağol, teşekkür ederim.” Dedim ve bir sessizlik oluştu. Sessizliği tek bir sorum ile bozmuştum.

“Senin annen ile baban?” dedim.

“Ne?”

“Senin annen ile baban seni merak etmiş midir yani?” dedim.O da aynı benim gibi başını eğdi.

“Annem ile babam yok!.” Merakla baktım yüzüne.

“Nasıl yok!?”

“Ben bir yurtta büyüdüm.” Dediği anda öyle bir üzüntü hissettim ki içimde...

“Beyza özür dilerim. Ben seni üzmek asla istememiştim.”

“Önemli değil Melis. Ben de seni üzdüm sonuçta. Ödeşmiş olduk. Hem ben üzülmüyorum artık. Kaç sene geçti üstünden. Alıştım.”

“Peki Nisa, Sinan ve Enes ile nasıl tanıştın?” Diye sordum konuyu değiştirmek için.

“Yurtta bir müdiremiz vardı. Biz ilkokuldayken, başarılı öğrencileri bursluluk sınavına sokardı. Ben yurttaki en başarılı öğrenciydim. Müdire beni bir özel okul için bursluluk sınavına soktu. Ben de kazandım. Sonra kazandığım okuldaki ilk günümde yurttan geldiğim için benim ile herkes dalga geçiyordu. Çünkü onların anne ve babaları vardı. Çünkü onlar benim tattığım acıyı tatmamışlardı. Ama onlar her daim yanımda olup her zaman beni öyle çocuklardan korudular. Hiç unutmuyorum bana şu yaptıklarını. Bir kere bahçede yürürken üç tane kız yanıma geldi. ‘Senin annen ile baban yok. Sen yurttan geldin buraya ve çok pis bir kızsın’ diyerek bana ellerindeki su dolu su balonlarını attılar.” Dediği anda yıkıldım. Ağlıyordu. Ben de ağlıyordum. Ona sarıldım ve ağlamaya devam ettik. Bir kaç dakika sonra Nisa sesimize uyandı.

“Ne bağırıyorsunuz oğlum ya! İnsanı bir uyutmadınız h-” derken ağlayan ben ve Beyza’yı görünce cümlesi yarım kaldı.

“Beyza. Melis. Niye ağlıyorsunuz oğlum ya!?”Nisa ikimizden de çok daha güçlüydü. Bizim ağladığımız durumlara Nisa gülüyordu. Bazen bize ‘oğlum’ diye hitap ettiğinde kendi kendime “bu nasıl bir kız ya? Oğlum falan...” diye soru soruyordum.

“Nisa biz biraz anne ve babalarımızdan konuştuk da, biraz duygulandık.”

“Melis. Beyza’yı anladım da...” dedi kulağıma fısıldayarak. Sonra tekrar devam etti. “Sen neden ağlıyorsun?”

“Sonra anlatsam olur mu Nisa?”

“Tabii, olur.” Dedi. Ardından devam etti.

“Saat 04.50 siz neden uyumadınız hala?”

“Konuştuk biraz ya. Uyku tutmadı” Beyza hala konuşmuyordu. Keşke sormasaydım ona annesi ile babasını.

“Bu durumda da çok uyunabileceğini sanmıyorum aslında.” Dedim.

“Acaba diğerleri ne yapıyordur?” diye sordu Nisa merakla.

“Diğerleri?”

“Ya Sinan ile Enes işte.”

“Bilmem.”

“Bende biliyorum bilmediğini Meliscim.” Diyerek hafifçe güldü.

“Uyumuşlardır bence. Sinan çok yorgun görünüyordu.”

“Biz de uyusak mı acaba artık?” diye sordu Beyza’ya karşı. Beyza’dan ses gelmedi sanırım ona sorduğunun farkında değildi. Bana soruyor zannediyordu. Elini Beyza’nın gözlerinin önünde aşağı yukarı sallamaya başladı.

“Huhuu. Beyza Hanım size soruyorum.”

“He, efendim?” dedi.

“Diyorum ki, yatsan mı artık acaba?”

“Yok. Benim uykum kaçtı. Sizin uykunuz geldiyse siz uyuyun. Ben bekleyeceğim sabaha kadar.”

“Aslında benim de uykum yok.” Dedim.

“Bende daha yeni kalktım farkındaysanız.” Dedi ve devam etti. “Eee, madem kimsenin uykusu yok, o zaman bizde beraber konuşuruz.” Dedi.

“Olur. Dimi Beyza?”

“Hıhı, evet. Olur.”

Saat 04.53 de başladık konuşmaya konuşmamız bittiğinde ise sabah olduğunu ve saatin 08.30 olduğunu fark etmiştik.

“Benim gözlerim çok ağrıyor.” Diye sızlandı Nisa.

“Tamam uyu o zaman. Zaten benimkiler de çok ağrıyor.” Dedim.

“Beyza. Hadi sende uyu biraz bütün gece uyumadın. Şimdi birazdan aramaya çıkarız gülleri gözlerin ağrır.” Dedim Beyza’ya karşı.

“Haklısın Melis.” Diyerek sözümü ikiletmeden sırasına başını koyup uyudu. Nisa da aynısını yaptı. Ve bende aynısını yaptım. Üçümüzde kafalarımızı sıralarımıza koymuş uyumuştuk.

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%