@morsang
|
Bölüm IX
Bu Artık Onur Meselesi
Meryem ve Oğuz, şamanların köy meydanında bir dairenin ortasında kalmışlardı. Etraflarında toplanan şaman savaşçıları, büyü dolu elleriyle onları izliyor, saldırmaya hazırlanıyorlardı. Oğuz, Meryem’in yanında, kalkan oluşturmaya çalışırken bir yandan da onlara karşı kendilerini savunmak için güçlü bir büyü yapmaya hazırlanıyordu. Meryem ise içindeki enerjiyi toplayarak toprağı ve etrafındaki doğayı hissetmeye başladı. Fakat bu defa karşılarında sıradan bir düşman yoktu; şamanlar doğayla bütünleşmiş, onun dilini konuşan bir topluluktu. Bu, savaşın çok daha çetin geçeceğinin bir işaretiydi. Birden, ilk saldırı geldi. Şamanlardan biri, havaya kalkan bir enerji dalgası gönderdi. Oğuz hızla karşılık vererek kalkanını yükseltti ve saldırıyı savuşturdu. Ancak diğer şamanlar, bu saldırıyı fırsat bilip etraflarını sarmaya başladılar. Her yandan gelen saldırılar Meryem ve Oğuz’u sıkıştırıyordu. Meryem içindeki öfkeyi büyüttü, ellerini toprağa doğru savurdu. Etraflarındaki ağaç kökleri bir anda harekete geçip şamanları sarmaya başladı. Ama yetmiyordu. Şamanlar, Meryem’in köklerini kestikçe saldırılarına devam ediyor, Oğuz’la onu köşeye sıkıştırıyorlardı. Meryem’in sırtındaki eski yaralar tekrar acı vermeye başlamıştı, ama o daha güçlü bir saldırıya hazırlanıyordu. "Beni durduramazsınız!" diye bağırdı Meryem, içindeki gücün zirveye çıkmasına izin vererek. Bir anda etrafındaki tüm doğa, onunla birleşti. Ağaç dalları havada dans etmeye başladı, rüzgar daha da sert esmeye başladı. Yerden yükselen toprak dalgaları, şamanları bir süreliğine geri püskürttü. Ama onlar da kolay pes etmeyeceklerdi. Tam o sırada, kalabalığın içinden bir figür belirdi. Baş Rahip Ülgin. Yaşlı adam, elini havaya kaldırarak savaş alanında yankılanan bir büyüyle herkesi durdurdu. Bir anda sessizlik çöktü. Tüm şamanlar, baş rahibin varlığıyla geri çekilip durakladılar. "Yeter!" diye bağırdı Ülgin, sesi ormanın derinliklerinde yankılanıyordu. Meryem ve Oğuz, nefes nefese kalmışlardı. Meryem’in bakışları Ülgin’e kilitlendi. Onun gözlerinde sadece otorite değil, aynı zamanda bir merak ve bilgelik vardı. Bu adam, Meryem’i öldürmek isteyen bir savaşçı değil, bir yol gösterici gibiydi. Ülgin, derin bir nefes aldıktan sonra, Meryem’e yaklaştı. "Sen, bu kadar büyüğün ve gücünle burada ne arıyorsun?" diye sordu. Sesi sakin ama sorgulayıcıydı. Meryem bir an duraksadı. Onunla konuşmak mı istiyordu? Daha önce hiç bu kadar üst düzey biri tarafından dinlenmemişti. Şaşkınlıkla birkaç adım geri çekildi, ama Oğuz’un gözlerinden aldığı cesaretle konuşmaya başladı. "Ben Meryem. Yasadışı doğmuş bir cadı. Peşimde olanlar yalnızca cadılar değil. Tüm bu dünya beni yok etmeye ant içmiş gibi, ama ben yalnızca hayatta kalmaya çalışıyorum." Ülgin, kaşlarını çatarak derin bir düşünceye daldı. "Peki, neden buradasın? Savaşmak mı, kaçmak mı senin amacın?" Meryem gözlerini kıstı. “Artık kaçmak istemiyorum. Güçlerimi nasıl kullanacağımı öğrenmek, savaşmak ve hayatta kalmak için buradayım. Bu dünya beni dışladı. Ama ben, doğanın dengesini ve gücünü anlayabilen biriyim. O yüzden beni öldürmek yerine neden dinlemiyorsunuz?" Bu sözler, kalabalıkta bir kargaşaya neden oldu. Şamanlar fısıldaşmaya başladı. Ülgin, Meryem’e bakarak bir adım daha yaklaştı. “Eğer dediğin kadar güçlüyse, göster o zaman. Doğanın dengesini bozmadığını, onu kontrol edebildiğini ispatla bana.” Meryem, ellerini yavaşça kaldırdı ve gözlerini kapadı. Bir anda çevresindeki doğa canlanmaya başladı. Yerden yükselen kökler, ağaçların dalları, rüzgarın sesi… Meryem, tüm bu unsurları kontrol altına almıştı. Birkaç saniye sonra ellerini yere doğru savurdu ve gözlerini açtı. Topraktan kristal görünümlü yeni bir element yükselmeye başladı; doğanın bir parçasıymış gibi, Meryem’in yarattığı bu yeni element parıldıyordu. Şamanlar, dehşet ve şaşkınlıkla bu sahneyi izliyordu. Ülgin, bu gücün büyüklüğü karşısında etkilenmişti. Meryem’in kontrol ettiği doğa, şamanların bile başaramadığı bir şeydi. “Gerçekten de doğanın dilini biliyorsun,” dedi Ülgin yavaşça. “Seni öldürmek değil, korumak lazım.” Bu sözler, şamanlar arasında büyük bir kaosa neden oldu. Bir grup şaman, Meryem’in bu gücünü tehlikeli buldu ve ona saldırmak istediler. Diğer bir grup ise Ülgin’in tarafını tutarak Meryem’in korunması gerektiğini savundu. Kalabalık hızla ikiye bölündü; kargaşa büyüyordu. Ülgin’in kararı, onların düşüncelerini parçalamıştı. “Baş Rahip, bu cadı doğanın dengesini bozabilir!” diye bağırdı bir şaman. "Onu yok etmeliyiz!" Başka bir grup ise Ülgin’e sadakat göstererek, Meryem’in arkasında durmaya başladı. “O bize doğayı yeniden öğretmek için burada. Onu korumalıyız!” Kargaşa hızla büyümeye başlamıştı. Ülgin, kalabalığı sakinleştirmeye çalıştı, ama artık çok geçti. Birkaç şaman, Meryem’e saldırmak için büyülerini hazırlıyordu. Oğuz hemen önüne geçip kalkan oluşturdu, ama Ülgin, ona dönerek kararlı bir sesle konuştu. “Buradan gitmeniz gerekiyor. Ben onları oyalayacağım. Daha fazla kan dökülmeden bu savaşı bitireceğim.” Oğuz, baş rahibin bu fedakarlığını anlamıştı. Gözlerini Ülgin’e dikti ve başıyla onayladı. “Teşekkürler,” dedi alçak bir sesle. “Senin yanında savaşmak isterdim.” Ülgin, hafifçe gülümsedi. “Şimdi zamanı değil. İkiniz de doğanın size fısıldadığı yolda devam edin.” Meryem ve Oğuz, daha fazla vakit kaybetmeden ormandan kaçmaya başladılar. Şamanların büyü dolu çığlıkları, arkalarında yankılanıyordu, ama hızla uzaklaştılar. Ormanın derinliklerine doğru kayboldular, Ülgin onları geride kalan kargaşada korumaya devam ederken…
Bu sırada, Zümrüt... Cadı manastırının soğuk taş duvarları boyunca yankılanan sesler, kırbaç darbeleriyle doluydu. Zümrüt’ün babası, rahip Engin, öğrencilerine acımasız bir disiplin dersi veriyordu. Her kırbaç darbesi, sırtlara iniyor, talebelerin zayıflığını yok etmeyi amaçlıyordu. Manastırın taş zeminine çarpan kırbaç sesi, duvarlarda yankılanıyordu. Zümrüt, babasının yanına gelerek olanları izledi. Gözleri öğrencilerin sırtlarına inen her darbede biraz daha sertleşti. “Bu ne için?” diye sordu. Engin, kırbacı bir kenara bırakırken soğuk bir ifadeyle cevap verdi. “Meryem’i öldüremediler. Zayıflıklarını yok etmeleri gerek. Bu ıslah yöntemi onların güçlenmesini sağlayacak.” Zümrüt, gözlerini babasından ayırmadan talebelerin zayıflıklarını izledi. Zihninde bir hedef vardı: Meryem. "Beni hayal kırıklığına uğrattılar," diye ekledi Engin, sesinde soğuk bir alayla. " Zümrüt, babasının ne kadar acımasız olabileceğini her zaman biliyordu, ama bu kez onun hiddeti daha farklıydı. Meryem’in kaçışının, sadece bir başarısızlık olarak görülmediğini anlamıştı. Babası, bunu kişisel bir hakaret olarak algılıyordu. "Cadı talebelerinin zayıf olması, beni de zayıf gösterir, ama en çok senin zayıflığın, onlar senin askerlerin!" diye ekledi Engin, gözlerini Zümrüt’e dikerek. "Bu yüzden onları ıslah etmem gerekiyordu. senin beceriksizliğini temizliyorum." Zümrüt derin bir nefes aldı, babasının suyuna giderek, ona bir adım atarak, "Ama bu cezalar yeterli olmayacak. Meryem’i öldüremedikleri için onları ıslah etmek yerine, daha iyi adamlar seçmeliyiz." Engin, başıyla onayladı. "Haklısın." Ardından gözlerini Zümrüt’e dikti. “Bu iş senin görevin, Zümrüt. Adamlarını doğru seç. Bu kez başarısızlığa yer yok.” Zümrüt, babasının odasından çıktığında içinde büyüyen öfkeyi kontrol etmekte zorlanıyordu. Meryem’in sürekli kaçmayı başarması, sadece onun değil, ailesinin de onurunu zedelemişti. Zayıflık, Zümrüt için kabul edilemezdi, özellikle babasının gözünde. Bu kez işini şansa bırakmayacaktı. Meryem’i bulup yok etmek için en güvenilir müttefiklerini seçmesi gerekiyordu. Manastırın taş koridorlarında hızlı adımlarla ilerlerken, zihninde bir plan oluşmaya başladı. Meryem’e karşı bir kez daha başarısız olursa, bu sadece Zümrüt’ün değil, ailesinin de itibarını yerle bir ederdi. Artık hata yapma lüksü yoktu bu artık bir şahsi bir meseleye dönüşmüştü. Zümrüt, kendine en yakın iki cadıyı — Enver ve Serap’ı — yanına çağırdı. İkisi de genç ama güçlü büyücülerdi, ve Zümrüt’e sadık olduklarını defalarca kanıtlamışlardı. Serap, gölgeler arasında hareket etme yeteneğine sahipken, Enver güçlü bir ateş büyücüsüydü. İkisi de, Zümrüt’ün ekibinin en yetenekli üyeleriydi. "Meryem'i bulmak ve bu sefer kesin olarak yok etmek için beş kişilik bir grup oluşturacağız," dedi Zümrüt, gözlerinde sert bir ifade ile. "Bu kez, işimizi şansa bırakmayacağız." Serap ve Enver başlarıyla onayladı. Zümrüt, yanına bir de güvendiği diğer iki cadıyı ekledi. Ancak içlerinden biri, Zümrüt için daha özeldi: Sezer. Zümrüt’ün sevgilisi olan Sezer, hem büyüde hem de dövüşte usta bir cadıydı. Zümrüt, ona karşı derin bir güven besliyordu, ama bu güven, aynı zamanda kişisel bir bağla da güçleniyordu. Sezer, Zümrüt’ün çağrısına hemen yanıt verdi. Yüzündeki sert ifade, Zümrüt’ün ne kadar kararlı olduğunu anlamasına yetiyordu. "Bu kez Meryem’den kaçamayacak," diye mırıldandı Sezer, Zümrüt’ün yanına gelerek. Zümrüt, Sezer’e bakarak derin bir nefes aldı. “Bu, sadece bir görev değil. Ailemin onuru söz konusu. Bu kez başarısız olamayız.” Gözleri sert bir şekilde parladı. “Ve ben Meryem’in kellesini almadan bu iş bitmeyecek.” Beş kişilik coven hazırdı. Zümrüt, kısa ve etkili bir konuşma yaparak ekibini toparladı. "Bu sefer hata yapmayacağız," diye başladı. "Meryem güçlü olabilir, ama biz ondan daha güçlüyüz, onun üstesinden gelebilecek kadar eğitimliyiz. Her şeyden önce, birliğimizin gücüne güvenmeliyiz." Gözlerini tek tek ekibindekilerin üzerine gezdirerek ekledi: "Bu görevi tamamlamadan geri dönmeyeceğiz." Enver, ateş büyüsünü parmaklarının ucunda canlandırırken başını salladı. "Onu bulduğumuzda yakıp kül edeceğim," dedi. Serap, gölgelerden bir adım öne çıkarak, "Kimse Meryem kadar hızlı kaçamaz. Onun izini sürdüğümde, hiçbir yere saklanamayacak," diye ekledi. Sezer ise Zümrüt’e dönüp, sakin ama kararlı bir sesle konuştu: "Sana ve ekibimize güveniyorum, Zümrüt. Bu kez onun kaçışına izin vermeyeceğiz." Zümrüt, ekibine güveniyordu, ama içindeki baskı daha da büyüyordu. Bu görevin önemini biliyordu ve Sezer’in de bu işin içinde olması, ona hem güç hem de sorumluluk yüklüyordu. "Hepinizden en iyisini bekliyorum. Bu bizim zaferimiz olacak," dedi Zümrüt, sesi hem güçlü hem de kararlıydı. Coven hazırlandıktan sonra Zümrüt, babasına son bir kez baktı. Engin, kızına son bir talimat vermek istercesine yaklaşarak, “Bu görevde sadece Meryem’i değil, kendini de kanıtlamalısın. Gücünü ve liderliğini göster. Bu kez başarısızlık söz konusu bile olamaz.” Zümrüt, babasının gözlerine baktı. "Beni izleyin," dedi sessizce, "Meryem’i bulup yok edeceğim." Kafasında yalnızca bu hedef vardı. Meryem’in yok edilmesi. Bu görev artık kişisel bir meseleye dönüşmüştü ve Zümrüt, bu savaşta hiçbir şeyden vazgeçmeyecekti. Coven grubu göreve gitmek üzere yola çıktığında, Zümrüt bir süre onları izledi. Ardından eğitim alanına döndü. İçindeki öfkeyi ve hırsı dizginlemek için daha fazla çalışması gerekiyordu. Eğitim arenasına girdiğinde, etrafında bekleyen bir düzine cadı vardı. Onlar, Zümrüt’ün eğitimi için hazırdı. Bu savaş sadece zihinle değil, bedenle de kazanılacaktı. Zümrüt, büyüyle kaplanmış eldivenlerini giydi ve arenadaki cadılara doğru döndü. “Hazır mısınız?” diye sordu, gözlerinde yanan kararlılıkla. Cadılar bir adım öne çıkarak cevap verdiler. Zümrüt, bu eğitimde sınır tanımayacaktı. Meryem’i yok etmek için her şeyini ortaya koymaya hazırdı. Dövüş başladı. Arenada yankılanan büyü patlamaları ve çarpışan güçler, Zümrüt’ün içindeki öfkeyi biraz olsun dindirdi. Ama Meryem’in varlığı ona sürekli hatırlatılıyordu. Her darbe, her büyü, onun Meryem’i yok etme arzusu ile güçleniyordu. Bu savaş, kişisel bir intikama dönüşmüştü. Zümrüt, gözlerinde hiddetle ve zafer arzusuyla, kendini bu eğitimde daha da güçlendirdi. Meryem’i bulacak ve onun kellesini alacaktı. Gözlerinde kararlılık, içindeki öfkeyi daha da büyütüyordu. "Söz veriyorum," diye fısıldadı kendi kendine. "Meryem’in kellesini alacağım." Eğitim arenasındaki dövüş, Zümrüt’ün içindeki savaşın bir yansımasıydı. Bu kez kaybeden olmayacaktı. Meryem’in sonu gelene kadar durmayacaktı.
# Herkese yeniden merhabalar, umarım bu kısma kadar okuduğunuz bölümleri beğenmişsinizdir. Her gün en az iki bölüm yayınlamaya çalışıyorum. Farklı bir senaryo yazımı için de vaktimi kullanıyorum. O yüzden ne kadar verimli olabilirsem o kadar yazmaya devam edeceğim. Kitabı beğendiysen beni ve kitabımı takip etmeyi, oy vermeyi ve düşüncelerinizi paylaşmaktan çekinmeyin lütfen. Kendinize çok iyi bakın gününüz çok güzel olur umarım hoşçakalın. |
0% |