Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Derinleşen Bağlar Sarmaşık Gibidir

@morsang

 

Bölüm VIII

 

 

Derinleşen Bağlar Sarmaşık Gibidir

 

 

Meryem, Oğuz’un evinde kaldığı günler boyunca, eski yaralarının yavaş yavaş iyileştiğini hissediyordu. Ancak fiziksel yaraları kadar ruhundaki yaralar da iyileşmeye başlamıştı. Şamanın sıcak, ancak mesafeli yaklaşımı, ona güvenmek konusunda zorlandığı bir dönemde bir nevi destek olmuştu. **Güven** kavramı, Meryem’in hayatında neredeyse hiç var olmamış bir şeydi. Ama Oğuz, yavaş yavaş o sert kabuğu çatlatmaya başlıyordu.

Oğuz, onu iyileştirmek için elinden geleni yapıyordu. Sırtındaki izlere bitkilerden yaptığı merhemleri sürerken, o yaraların sadece fiziksel olmadığını fark ediyordu. Bir şey söylemese bile, Meryem’in içinde taşıdığı acıyı, onun savaşçının bakışlarındaki derin karanlığı görebiliyordu. Meryem’in ne kadar güçlü göründüğünü biliyordu, ama aynı zamanda ne kadar kırılgan olduğunu da seziyordu. Ve bu, Oğuz’un Meryem’e olan bakışlarını her geçen gün daha farklı bir yöne kaydırıyordu.

Günler geçtikçe, aralarındaki mesafe yavaş yavaş kapanmaya başladı. Meryem, Oğuz’un onun etrafında güvenli bir alan oluşturduğunu hissetmeye başlamıştı. Bir gece, ateşin başında otururlarken, Meryem elindeki kupayı yere bıraktı ve derin bir nefes aldı. Kafasında dönüp duran bir soru vardı, ama sormaya cesaret edememişti. Yine de artık sessizliğe daha fazla dayanamıyordu.

“Oğuz,” dedi yavaşça, gözleri ateşin titrek ışığında parlıyordu. “Sana bir şey soracağım, ama dürüst olmanı istiyorum.”

Oğuz, elindeki kupayı kenara koydu ve ona dikkatle baktı. “Sor bakalım.”

Meryem bir an duraksadı, sonra sorusunu sordu. “Neden bana yardım ettin? Yani, ben sadece bir yabancıyım. Üstelik peşimde hem cadılar hem de büyük düşmanlar var. Şamanlar, cadılarla fazla karışmaz. Ama sen, beni eve getirdin. Neden?”

Oğuz derin bir nefes aldı, gözlerini ateşe çevirdi. Birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra konuştu. “İlk başta seni gördüğümde, sıradan bir yabancı olduğunu düşündüm. Tehlikeli olabilirdin. Ama orada, o halde yatarken, seni öylece bırakamazdım. Şamanlar kimseyi ölüme terk etmez. Biz doğanın düzenine inanırız. İnsanlara yardım etmek, bizim bir parçamızdır.”

Meryem kaşlarını çattı. “Yani beni kurtarmak, sadece bir görevdi, öyle mi?”

Oğuz hafifçe güldü. “İlk başta belki öyleydi. Ama şimdi… Bilmiyorum. Sende farklı bir şeyler var. Belki seni kurtarmak bir görevdi, ama seninle tanıştıktan sonra işin boyutu değişti. Artık seni sadece bir yabancı olarak görmüyorum.”

Meryem, Oğuz’un bu samimi sözleri karşısında biraz şaşkınlık yaşadı. Bu tür duygusal açıklamalara alışık değildi. Kalbi biraz hızlanmıştı, ama bunu fark ettirmemeye çalıştı. Gözlerini Oğuz’a dikti. “Peki şimdi ne düşünüyorsun?”

Oğuz, gözlerini ona çevirdi. Bir an için aralarında sessizlik oldu. Ateşin çıtırtıları dışında hiçbir ses yoktu. Oğuz, bakışlarını derinleştirerek hafifçe başını eğdi. “Şimdi, senin sadece bir yabancı olmadığını düşünüyorum.”

Bu sözler, Meryem’in içini ısıttı. Uzun zamandır kendini bu kadar güvende hissetmemişti. Oğuz’a karşı olan mesafesi hızla kapanmaya başlıyordu, ama yine de kalbindeki o güvensizlik duvarı tamamen yıkılmış değildi. Gözlerini yere indirip hafifçe gülümsedi. “Sanırım ben de artık seni sadece kibirli bir şaman olarak görmüyorum.”

Oğuz gülümsedi. “Kibirli mi? İlginç bir tanımlama.”

Meryem omuz silkti. “Beni o gün ormanda gördüğünde öyle davrandın.”

Oğuz kahkaha attı. “Sen de pek kibar sayılmazdın. Neredeyse seni kurtarmaktan vazgeçiyordum.”

Meryem de gülümseyerek başını iki yana salladı. “Bu konuda sana hak veriyorum. Ama haklıydım. Senin gibi tanımadığım birine güvenmek, o kadar kolay değil.”

Oğuz, bu kez daha ciddi bir tavırla ona baktı. “Artık bana güveniyor musun?”

Meryem, gözlerini onun gözlerine dikti. Bu soruyu sormasını beklemiyordu, ama cevabını da biliyordu. “Sanırım, evet. Sana güveniyorum.”

Bu kelimeler, Meryem’in içindeki duvarların tamamen yıkıldığını gösteren bir işaretti. Oğuz’la kurduğu bu bağ, onun için yeni bir başlangıç anlamına geliyordu. Yıllarca süren yalnızlıktan sonra, nihayet birine güvenebileceğini fark ediyordu. Ama tam da bu rahatlamayı hissettiği anda, dışarıdan gelen ani bir patlama sesi her şeyi altüst etti.

Meryem ve Oğuz, aynı anda irkildi. Dışarıdan bir kargaşa sesi geliyordu. Oğuz hemen ayağa kalktı, yüzünde endişeli bir ifade belirdi. “Bir şeyler ters gidiyor.”

Meryem de hızla doğruldu, sırtındaki ağrıya rağmen hareket edebilecek kadar iyileşmişti. Gözleri kapıya kilitlendi. “Neler oluyor?”

Oğuz, Meryem’e doğru eğildi ve alçak bir sesle fısıldadı. “Sanırım saldırıya uğruyoruz. Burada kal, ben dışarı bakacağım.”

Ama Meryem, başını iki yana salladı. “Hayır, birlikte çıkacağız.”

Oğuz tereddüt etse de, Meryem’in kararlı bakışlarından geri adım attı. “Tamam. Ama dikkatli ol.”

İkisi de kapıya yöneldi ve yavaşça dışarı çıktı. Dışarıda, ağaçların arasında bir grup insanı gördüler. Şamanların bulunduğu bu köyde, gece yarısı böyle bir kargaşanın olması normal değildi. Oğuz hemen durumu fark etti. “Bu, şaman saldırısı.”

Meryem, şaşkınlıkla ona baktı. “Ama neden? Senin köyün değil mi burası?”

Oğuz, dişlerini sıkarak çevresini gözlemledi. “Beni değil, seni arıyorlar.”

Meryem’in içi ürperdi. Zümrüt’ün peşine düşen sadece cadılar değildi. Şamanlar da Meryem’in yasaklı doğumunu biliyordu ve onu bir tehdit olarak görüyorlardı. Şimdi, Oğuz’un köyü bile bu tehlikeye maruz kalmıştı.

Tam o sırada, içlerinden biri Meryem’i fark etti. “İşte orada!” diye bağırdı. Meryem, hızla büyüsünü hazırlamaya başladı. Oğuz da savunmaya geçti. “Seni buradan çıkarmamız lazım,” dedi Oğuz, gözleri ciddiyetle dolmuştu.

Meryem ise kaçmayı düşünmüyordu. İçindeki öfke tekrar alevlenmişti. “Hayır,” dedi kararlı bir şekilde. “Bu sefer kaçmayacağım.”

Oğuz, şaşkınlıkla ona baktı. “Ama…”

Meryem, Oğuz’a dönüp sert bir bakış attı. “Kaçak yaşamaktan bıktım, Oğuz. Bu sefer savaşacağız.”

Oğuz, onun gözlerindeki kararlılığı görünce geri adım atmadı. Bir an duraksadı, ama sonra başını onaylar şekilde salladı. “Pekâlâ. O zaman savaşacağız.”

İkisi de savaş için hazırlanırken, Meryem’in içinde bir şey değişmişti. Artık kaçmak yerine savaşmayı seçiyordu. Güvensizliği yerini yavaş yavaş güvene bırakıyordu. Hem Oğuz’a karşı hem de kendi güçlerine karşı… Ve bu sefer, o savaşı kazanmak için her şeyini ortaya koyacaktı.

Loading...
0%