Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Fırtına Koptu

@morsang

 

Bölüm IV

 

 

Fırtına Koptu

 

 

Meryem, ormanın derinliklerinde sessizce ilerlerken düşüncelerinin ağırlığı omuzlarına biniyordu. Kazanmıştı, ama ne pahasına? Peşindekileri bir kez daha alt etmişti, fakat Zümrüt ve onun sadık cadı avcıları asla durmayacaktı. Her karşılaşma daha tehlikeli, daha ölümcül oluyordu. Köklerini kullanarak çevresini koruyabilmiş, rakiplerini etkisiz hale getirmişti, ancak bu sefer hayatta kalmak ona daha da zor gelmişti.

Kendi içindeki savaş ise bitmek bilmiyordu. Ne kadar güçlü olursa olsun, kaçak yaşamın baskısı her geçen gün daha fazla hissediliyordu. Sadece hayatta kalmaya çalışmak, onu tükenmenin eşiğine getirmişti. Hiçbir yere ait değildi, hiçbir yere kök salamamıştı. Kaçak bir büyücü olarak, yalnızlık onun en sadık dostu olmuştu. Annesi ve babasının kaybı, bu yalnızlığı daha da derinleştirmişti.

Birden, uzakta bir ışık parıltısı fark etti. Hızla durdu ve nefesini tutarak gözlerini kıstı. Işık, ormanın açıklığından geliyordu. Normal bir ateş ya da kamp ışığı gibi değildi; daha çok büyü kaynaklı bir parıltıydı. İçgüdüsel olarak bu ışığın kaynağının tehlikeli olduğunu hissetti, ama aynı zamanda merakını da bastıramadı. Belki de bu, Zümrüt'ün ona karşı hazırladığı başka bir tuzaktı. Ya da belki de başka bir cadı grubu… her ne olursa olsun, karşılaşmak zorunda kalacağı bir şeydi.

Meryem, hızlı ve sessiz adımlarla ilerleyerek ışığa doğru yaklaştı. Kalbi hızla çarpıyordu, ama içindeki büyü enerjisini bastırmayı sürdürüyordu. Çevresine zarar vermemek için kontrollü olmalıydı. Yavaşça ağaçların arasından sıyrılıp açıklığa yaklaştığında, büyüyle oluşturulmuş bir kamp gördü. Etrafında, dört tane kara cüppeli cadı vardı. Zümrüt'ün adamları değillerdi, bu açıktı; giyimleri daha sade, ama üzerlerindeki büyü izleri aynı derecede güçlüydü.

Meryem, bir an için geri çekilip onları izlemeyi seçti. Bu cadılar kimdi? Burada ne arıyorlardı? Eğer Zümrüt'ün adamları değillerse, başka bir düşman mıydı? Yoksa belki de müttefik olma ihtimalleri mi vardı? Kendi içindeki korku ve şüphe, her geçen dakika daha da büyüyordu.

İçlerinden biri, oturdukları yere doğru ağır adımlarla yürüdü. Elinde bir kitap vardı ve onu açarak diğerlerine gösterdi. "Bu defterde yazan her şey, Meryem'i bulmamızı sağlayacak," dedi. Diğerleri başlarıyla onayladı. Meryem’in yüreği sıkıştı. Onu arıyorlardı.

Meryem, nefesini tutarak onları izlemeye devam etti. Bu cadılar, Zümrüt’ün sadık avcıları olmasa bile, peşine düşmüş başkalarıydı. Bunu anladığında, öfke damarlarında dolaşmaya başladı. Ne kadar kaçarsa kaçsın, ne kadar gizlenirse gizlensin, her köşede bir tehdit vardı. Zümrüt, ona sadece kendi cadılarını değil, aynı zamanda başka güçleri de harekete geçirmişti.

Yine kaçmak mı zorundayım? Meryem, bu soruyu kendine defalarca sormuştu. Ama bu kez farklıydı. Artık sadece kaçmak istemiyordu. Bir kez daha saklanmak zorunda kalmak, onun zihninde karanlık bir bulut gibi belirmişti. Kaçtıkça köşeye sıkışıyor, nefessiz kalıyordu. Ama bu kısır döngüden çıkmanın bir yolu olmalıydı.

Birden, cadılardan biri hızla başını çevirdi ve tam Meryem’in saklandığı yere baktı. Gözlerinde kısa bir süreliğine şaşkınlık ve ardından dikkat belirdi. "Burada biri var," dedi. Diğer cadılar hemen dikkat kesildi. Meryem, sessizce geri çekilmek için bir adım attı ama çok geçti. Cadılar ellerini havaya kaldırarak büyü yapmaya başlamışlardı bile. Meryem, hızlı bir karar vermek zorundaydı. Yine kaçabilir miydi? Yoksa onlarla savaşmalı mıydı?

İçindeki öfke, düşüncelerinin önüne geçti. Savaşmalıydı. Artık kaçmak istemiyordu. Her seferinde saklanmak zorunda kalmanın acısını iliklerinde hissediyordu. Elleri yavaşça yükseldi, çevredeki enerjiyi hissetti. İçinden derin bir nefes aldı ve büyüsünü hazırladı. Toprak, Meryem’in ayaklarının altında titremeye başladı. Etrafındaki bitkiler yavaşça canlanıyordu.

Cadılar, Meryem’in bulunduğu noktaya odaklandıkça büyülerini daha güçlü hale getirmeye çalışıyorlardı. Meryem, derin bir nefes aldı ve ilk adımı atmaya karar verdi. Ellerini hızla savurdu ve toprağın içinden yükselen kökler, cadıların ayaklarına doğru hızla fırladı. Birinci ve ikinci cadı, köklerin onları yakalamasına fırsat bulamadan geri sıçradı. Ancak üçüncü cadı, yeterince hızlı hareket edemedi ve kökler onu sarıp yere sabitledi.

Diğer iki cadı, Meryem’e saldırıya geçti. Birisi havaya bir enerji dalgası gönderdi, diğeri ise daha doğrudan bir saldırı hazırlıyordu. Meryem, kökleri kullanarak kendini savunmaya aldı. Enerji dalgası, kalkanına çarptığında etraftaki ağaçların yaprakları titreşti. Ancak bu savunma bile sonsuza kadar dayanamazdı. Zamanı geldi, diye düşündü Meryem. Bir karar vermeliydi: Bu kez sonuna kadar savaşacaktı.

Gözleri kararlı bir şekilde parladı ve içindeki gücü serbest bıraktı. Ellerini yere bastırarak büyük bir toprak dalgası oluşturdu. Dalga hızla cadılara doğru ilerledi, onları savunmasız bırakarak geri çekilmeye zorladı. Cadılar şaşkınlıkla geri adım attılar, ama Meryem’in kararlılığıyla karşılaştıklarında yapabilecekleri fazla bir şey yoktu.

Bir patlama sesi duyuldu, büyülerin çarpışması ormanın sessizliğini delip geçti. Meryem, bir an için dengesini kaybetti ama hızla toparlanarak ayağa kalktı. Gözleri hâlâ savaştan vazgeçmemiş cadılardaydı. Ancak artık kaçınılmaz olan bir şey vardı: Bu savaş her ne kadar şiddetli olursa olsun, bir gün sona erecekti. Ya Meryem hayatta kalacak ve zafer kazanacaktı, ya da tüm umutlarını bu karanlık ormanda kaybedecekti.

Bu, sadece bir savaş değil, onun kaderini belirleyen son hesaplaşmaların habercisiydi.

Loading...
0%