@morsang
|
Bölüm XII
Kanımda Bir S*rtük Var
Zümrüt, sabahın ilk ışıkları odasına süzülürken hafifçe gerindi. Sezer’in sıcak kolları hâlâ etrafını sarmıştı, bu anın huzurunu ve güvenliğini içine çekti. Sezer, Zümrüt’ün dünyasında annesinin baskısını ve babasının otoritesini hissetmediği tek yerdi. Onun yanındayken gerçekten kendisi olabiliyor, kılıçlarını indirmiş gibi hissediyordu. Sezer, sadece bir sevgili değil, Zümrüt’ün en güçlü dayanağıydı.
Bir gün önce yola çıkmadan önce birlikte uyumuşlardı. Zümrüt, Sezer’in sıcak göğsüne yaslanmış, her şeyi unutmuştu. Bu, Meryem’in gölgesinde yaşayan bir hayatın getirdiği stresin hafiflediği nadir anlardan biriydi. O sabah, Sezer ona kahvaltı hazırlamıştı. Odaya girdiğinde Zümrüt'ün yanağına tatlı bir öpücük kondurdu ve onu yavaşça uyandırdı. “Günaydın güzelim,” diye fısıldadı.
Zümrüt, hafif bir gülümseme ile gözlerini açtı. "Günaydın," diye mırıldandı, Sezer’in yüzündeki sıcaklık onu bir anda huzurlu hissettirmişti. Kahvaltıyı paylaşırken, birbirlerine baktılar, zaman yavaşlamış gibiydi. Bu an, Zümrüt için nadir bir kaçıştı; hayatındaki karmaşa, sorumluluklar ve baskılar, Sezer’le olduğu anlarda bir anlığına silinip gidiyordu.
Ancak Sezer, sessizliği bozarak Meryem konusunu açtı. "Meryem’i bulmak ve yok etmek için hazır mısın?" diye sordu, gözlerinde ciddiyetle.
Zümrüt'ün yüzündeki yumuşak ifade bir anda sertleşti. "Onu bulup bitireceğim, dedi kaşlarını çatıp, kararlı bir ifadeyle. "Ama şimdi idman yapmalıyız. Takımı toplamaya başla. Birazdan ben de geleceğim."
Sezer, Zümrüt’ün bu keskin dönüşüne alışkındı. Onun içindeki hırsı ve kararlılığı seviyordu, ama aynı zamanda bu sert kabuğun altında derin bir kırılganlık olduğunu da biliyordu. Sezer başıyla onayladı ve odadan çıkarken Zümrüt'e son bir öpücük kondurdu. "Seni orada bekleyeceğim," dedi.
Zümrüt, Sezer’in ardından derin bir nefes aldı. İdmandan önce hazırlanmak için üzerini değiştirdi. Siyah, derinlemesine işlenmiş cadı pelerini ve dövüş kıyafetlerini giyerken gözleri aynada kendi yansımasıyla buluştu. Yüzündeki sert ifade, içindeki baskıyı yansıtıyordu. Meryem meselesi bir an önce çözülmeliydi; ama sadece bu bir mesele değildi, ailesinin onuru ve kendi varoluş mücadelesiydi.
Tam kapıdan çıkmak üzereyken, annesinin o tanıdık varlığı arkasında belirdi. Annesi, karanlık ve soğuk bir edayla Zümrüt’e yaklaştı. "Meryem meselesi hâlâ çözülmedi mi?" diye sordu iğneleyici bir ses tonuyla. "Bu kadar zaman geçti ve hâlâ bir sonuç yok. Becerebilecek misin? Gerçekten işin üstesinden gelebilecek misin?"
Zümrüt, içindeki öfkeyi kontrol etmeye çalışarak annesine döndü. "Gerekeni yapacağım," dedi dişlerinin arasından. Annesinin her seferinde onu küçümsemesi, güvensizliğini yüzüne vurması Zümrüt’ün en zayıf noktalarından biriydi. Ama bu kez sinirlenmeyecek, idmanına odaklanacaktı.
Annesi bir kez daha alaycı bir şekilde gülümsedi. "Bakalım, Zümrüt. Ailenin onurunu kurtarabilecek misin? Yoksa başarısız olup bizi daha fazla mı utandıracaksın?"
Bu sözler Zümrüt’ü içten içe yaksa da, yüzünde hiçbir şey belli etmemeye çalıştı. "Göreceksin," dedi kısa ve net bir şekilde, ardından hızlıca dışarı çıktı.
---
Zümrüt, idman alanına geldiğinde ekip zaten toplanmıştı. Sezer ve diğer dört cadı hazır bir şekilde onu bekliyordu. Hepsinin yüzünde ciddi ifadeler vardı; Zümrüt, ekibini topladı ve hepsine görev dağılımı yapmaya başladı. Her biri Meryem’i bulmak ve yok etmek için farklı sorumluluklar üstlenecekti.
Enver, ateş gücüyle savaşın ön safında yer alacaktı. Ateşi kontrol etme yeteneği, Meryem’i doğrudan karşılarına aldıklarında işlerini kolaylaştıracaktı. Enver, başını sallayarak onayladı, gözlerinde parlayan kararlılık Zümrüt’ü memnun etti.
Serap, gölgeler arasında hareket edip Meryem’in izini sürecekti. Onun karanlıkta kaybolma yeteneği, Meryem’in saklandığı yerleri bulmak için hayati önem taşıyordu. Serap, Zümrüt’e başıyla onay verdi.
Diğer iki cadı, Elif ve Baran, savunma ve saldırı hatlarını kontrol edeceklerdi. İkisinin de büyü gücü yüksek ve cesur savaşçılar olması, ekibin savunma hattını güçlendirecekti. Her ikisi de Zümrüt’ün talimatlarını dikkatle dinleyip onayladılar.
Son olarak, Sezer. Sezer hem Zümrüt’ün en güvendiği savaşçısı hem de kalbinin en değerli parçasıydı. Meryem’i bulup onunla yüzleşecekleri zaman, Sezer Zümrüt’ün yanında olacak ve en tehlikeli anlarda ona destek verecekti.
Zümrüt, herkesin görev dağılımını yaptıktan sonra derin bir nefes aldı. "Bu işin sonu yaklaşıyor. Hepinizden en iyisini bekliyorum. Herkes hazır mı?" diye sordu.
Herkes kısa ve net bir şekilde onay verdi. "Hazırız," dediler. Zümrüt, ekibinin kararlılığını görmekten memnun oldu. Şimdi, sadece Meryem’le son hesaplaşmalarını beklemek kalmıştı.
---
İdman başladığında, herkes birbirine saldırarak yeteneklerini sergilemeye başladı. Zümrüt’ün ekibindeki herkes, kendi güçlerini kullanarak birbirleriyle savaşıyor, birbirlerini alt etmeye çalışıyordu. Müttefiklik yoktu, sadece hayatta kalma ve kendini savunma içgüdüsü vardı.
Serap gölgelerin arasına karışıp bir anda Elif’e saldırırken, Enver ateş büyüleriyle alanı kontrol ediyordu. Her büyü, her saldırı güçlü ve kesindi. Baran, etrafında oluşturduğu savunma kalkanıyla saldırılara karşı durmaya çalışırken, Zümrüt ve Sezer birbirlerine karşı oldukça dikkatliydi. Zümrüt saldırgan ve korkusuzca püskürtme hamleleri yaparken, Sezer saldırılardan ustaca kaçıyordu.
Bu bir ekip olmaktan çok, bireysel yeteneklerin test edildiği bir savaştı. Zümrüt, saldırılarında hiç geri adım atmadan ilerlerken, Sezer ona karşı her hamlesini ölçülü ve dikkatli yapıyordu. Bir süre sonra ikisi, diğerlerini bitap düşürmüş, yalnızca birbirlerine karşı savaşan iki savaşçı olarak alanda kaldılar.
Sezer, hızlıca Zümrüt’ün saldırılarından sıyrılıyor, ama bir yandan da geri çekilmiyordu. Zümrüt, öfkeli ve güçlü püskürtmeleriyle Sezer’in savunmasını zorluyordu. Bir an için göz göze geldiler; aralarındaki bu savaşın, aynı zamanda birbirlerine duydukları saygıyı ve sevgiyi güçlendirdiğini ikisi de biliyordu.
Ancak bir süre sonra her ikisi de yorgun düşmeye başlamıştı. Sezer, nefes nefese kaldı ve Zümrüt’e doğru eğildi. "Bu kadar yeter, Zümrüt," dedi hafifçe gülümseyerek. "Yarın son günümüz. Dinlenmeliyiz."
Zümrüt de yorulmuştu, ama Sezer’in önerisi mantıklıydı. "Tamam," dedi. Hafif bir tebessümle "Bugünlük bu kadar."
Ekip dağıldıktan sonra, Zümrüt ekibinin yanına gitti. Bu beşli sadece bir ekip değil, aynı zamanda yakın arkadaşlardı. Yarın büyük günleriydi ve bu geceyi rahat bir şekilde geçirmek istiyorlardı. "Bu akşam göl kenarındaki cadılar evinde bir parti var," dedi Sezer gülümseyerek. "Biraz eğlenmeye, ne dersiniz?"
Herkes onayladı. Yarınki tehlikeye rağmen, bu geceyi birlikte kutlayacaklardı. |
0% |