@morsang
|
Bölüm II
Sessizliğin İçindeki Fırtına
Meryem, ormanın derinliklerine doğru hızla ilerlerken yorgunluğu her geçen adımda daha fazla hissediyordu. Geriye dönüp baktığında, az önce yaşadığı çatışma hâlâ zihninde yankılanıyordu. Cadılar, onu bulmaya devam edeceklerdi. Ancak içindeki korkuyu bastırarak bir an önce saklanması gerektiğini biliyordu. Her zaferin bir bedeli vardı ve bu kez bedeli yorgunluğu olmuştu. Çevresini dikkatlice süzdü. Orman, büyüyle uğraşan bir cadı için ideal bir sığınaktı ama her köşe aynı zamanda bir tehlike barındırıyordu. Zümrüt'ün gönderdiği cadıların onu aramak için bu kadar derinlere inmiş olması, her zamankinden daha büyük bir tehditle karşı karşıya olduğunu gösteriyordu. Zümrüt, pes etmeyecekti. Meryem’in varlığı, Zümrüt'ün ailesi ve onların hükmettiği cadılar meclisi için büyük bir tehdit oluşturuyordu. Gözleri, ileride ağaçların arasında belirginleşen bir mağaraya takıldı. İçgüdüsel olarak oraya yöneldi. Burası, en azından kısa bir süreliğine saklanmak için yeterince güvenli görünüyordu. Hızla içeri girdi, elleriyle yerden birkaç yaprak ve çalı toplayarak mağaranın girişine gizledi. Dışarıdan bakıldığında, mağaranın varlığı belli olmasın istiyordu. Birkaç derin nefes aldı ve mağaranın içine doğru ilerledi. Karanlık ve soğuk hava, içini ürpertti. Ancak daha da önemlisi, burası ona geçmişi hatırlatıyordu. Annesi ve babasıyla saklanarak yaşadığı günler, aklına ilk gelen anılardan biriydi. O zamanlar henüz küçük bir çocuktu, annesi ona hayatta kalma yollarını öğretirken babası büyü konusunda eğitirdi. O zamanki dünyası, şimdiki kadar acımasız görünmüyordu. Ama artık yalnızdı. Ailesi yok olmuş, geçmişi ardında kalmıştı. Şimdi tek amacı hayatta kalmaktı. Yavaşça mağaranın bir köşesine oturdu ve sırtını duvara yasladı. Gözlerini kapatıp, derin nefesler almaya başladı. İçindeki huzursuzluk bir an bile durmaksızın ona eziyet ediyordu. Dışarıdaki tehlikeler ne kadar büyük olursa olsun, asıl mücadeleyi iç dünyasında veriyordu. Kaçmak ve saklanmak onun bir kaderi haline gelmişti. Sürekli kaçmak zorunda kalmanın getirdiği yorgunluk, zihnini ve bedenini tüketiyordu. Kendi kendine mırıldandı, "Bu ne kadar daha sürecek?" Sesindeki çaresizlik, mağaranın boşluğunda yankılandı. Yüzü ellerinin arasına gömülmüşken, gözlerinde biriken yaşları silmeye çalıştı. Her geçen gün daha da zorlaşıyordu. Birden, mağaranın dışından hafif bir hışırtı duydu. Hemen tetikte doğruldu, içindeki korkuyu bastırarak dikkat kesildi. Ellerini hafifçe kaldırarak savunma büyüsüne hazırlandı. Sessizlik birkaç saniye boyunca devam etti, ta ki bir adım sesi yankılanana kadar. Meryem, nefesini tuttu. Ancak dışarıda sadece bir hayvan vardı. Muhtemelen bir tavşan ya da küçük bir yaban hayvanı, mağaranın girişine yaklaşmıştı. Yine de tetikte kalması gerektiğini biliyordu. Her an, peşindeki cadılar onu bulabilirdi. Derin bir nefes alıp yeniden yerine oturdu ama bu kez gözlerini açık tuttu. Kısa bir süre de olsa uyuması gerekiyordu, ama bunu yaparken güvende olabileceğinden emin değildi. Kafasında sürekli aynı düşünce dönüp duruyordu: Ne zaman son bulacak bu kaçış? Meryem, bu sorunun cevabını bilmiyordu. Zümrüt ve onun gönderdiği cadılar durmayacaklardı. Onu bulmak ve yok etmek için her türlü çabayı göstereceklerdi. Meryem, onların gözünde sadece bir tehdit değil, aynı zamanda varoluşlarına bir hakaret niteliğindeydi. Onu yakalamak, Zümrüt için bir onur meselesine dönüşmüştü. Meryem, bu düşüncelerle boğuşurken, birden aklına gelen başka bir soru zihninde yankılandı: Neden? Neden sürekli kaçmak zorundaydı? Neden bu lanetli hayata doğmuştu? Güçlüydü, ama gücü onu sadece daha fazla düşman kazanmaktan başka bir yere taşımıyordu. Kendine hakim olamayan bir öfke, içinde büyümeye başladı. Kaderini değiştirmek istiyordu, ama nasıl? Daha fazla dayanamayarak mağaradan dışarıya çıktı. Ormanın içindeki rüzgar tenini okşadı. Başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Bulutlar yavaş yavaş dağılmaya başlamış, ay ışığı zayıf da olsa ortaya çıkmıştı. Meryem, bir an için sakinliği hissetti. Ama biliyordu, bu sakinlik fırtınadan önceki sessizlikti. Zümrüt yaklaşıyordu. Kaçmaktan vazgeçmek, savaşmayı seçmek zorundaydı. Peşinde olanlara karşı sonuna kadar direnmeliydi. Bir an bile zayıflık gösterirse, bu onların zaferi olacaktı. Artık kaçmak, bir seçenek değildi. Zümrüt'le hesaplaşma vakti yaklaşıyordu ve Meryem bunun farkındaydı. “Sonunda buluşacağız Zümrüt,” diye fısıldadı kendi kendine. Gözlerinde kararlılık vardı. Zümrüt’le olan bu kaçınılmaz yüzleşme, onun kaderini belirleyecekti.
/Merhaba, ben Morsang. Hikayemin gidişatını beğendiyseniz ve devamında neler olacağını merak ediyorsanız, yapmanız gereken birkaç şey var. Beni takip edebilir ve oy verebilirsiniz. Gün hepimiz için güzel geçsin <3 |
0% |