Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Travma Bırakmayan Aileler

@morsang

Bölüm V

 

Aile Travması

 

Meryem, savaştan sağ çıkmayı başarmıştı, ama bedeli ağır olmuştu. Ormanın derinliklerine doğru yürürken nefesi hızlanıyor, yorgunluğu her adımda daha da artıyordu. Ağaçların gölgesinde bir açıklığa ulaştığında dizlerinin bağı çözüldü ve yere çöktü. Kafası dönüyor, gözleri önünde puslu bir manzara beliriyordu. Güçlerini kullanmak her zaman yorucuydu, ama bu kez her zamankinden daha fazla tükenmişti.

Başını gökyüzüne çevirdi. Bulutlar artık dağılmış, ay ışığı ormanın açıklığına nazikçe dökülüyordu. Işık, yüzüne vurduğunda gözlerini kapattı. O an, kendini her zamankinden daha yalnız hissetti. Etrafta kimse yoktu; ne bir dost ne de bir güvenli liman. Yalnızca sessizlik ve gecenin soğuk nefesi vardı. Savaş bitmişti, ama bu sadece bir anlık bir dinlenmeydi. Zümrüt, bir kez daha peşine düşecekti.

Meryem, içindeki derin yorgunluğu bastırarak arkasına yaslandı. Ancak yorgunluk yalnızca fiziki değildi. İçinde büyüyen, daha derin bir boşluk vardı; o boşluk, annesi ve babasının kaybıyla oluşmuştu. O anılar, zihnine bir dalga gibi çarpmaya başladı. Sık sık kaçıp gitmeye çalışsa da, geçmişi onun peşini bırakmıyordu. Her ne kadar güçlü olmaya çalışsa da, zihninin derinliklerinde saklanan o küçük kız hâlâ acı içindeydi.

Gözlerini kapattı ve zihnindeki görüntüler netleşmeye başladı. Annesi ve babası... Onların sıcak gülümsemeleri, koruyucu dokunuşları… Her şey o kadar uzaktaydı ki, bazen gerçek olup olmadığını sorguluyordu. Ama sonra o korkunç gün aklına geliyordu. Korkunun ve çaresizliğin içini kapladığı o an…

Yıllar önce…

Meryem, henüz küçük bir kızdı. Şanlıurfa’nın dışında, ormanın içindeki mağaraya saklanmışlardı. Annesi, güçlü bir cadıydı, babası ise şaman kökenli, bilge bir adam. Onun için her şeyden önce gelirdi bu insanlar. Annesi, ona büyü yapmayı öğretirken babası, ruhlarla konuşmayı ve doğanın dilini anlamayı öğretiyordu. Güçlerini kontrol etmeyi her gün biraz daha öğreniyordu. Annesinin sabırlı tavsiyeleri ve babasının bilgece sözleri, Meryem’in zihninde o zamanlar hiç silinmeyecekmiş gibi yer etmişti.

Ancak o gün, her şey değişti.

Bir akşamüstü, Meryem küçük elleriyle taşların arasında oynarken, bir anda etrafın sessizleştiğini fark etmişti. Babası, endişeyle dışarı bakıyordu. Annesi ise ocağın başında bir şeyler mırıldanıyordu. Meryem, ne olduğunu anlayamadan annesi hızla ona döndü ve “Saklan, Meryem!” diye fısıldadı. Gözlerinde korku vardı. O korku, Meryem’in zihnine kazınmıştı.

O sırada, dışarıdan gelen ayak sesleri duyulmuştu. Kötü adamlar diye adlandırdığı kişilerdi bunlar; cadılar meclisinin ajanları. Annesinin gücünü kontrol altına almak ve babasının varlığını tamamen silmek istiyorlardı. Çünkü Meryem yasadışı bir doğumdu; annesi ve babasının birlikteliği, bu dünyanın kurallarına aykırıydı.

Meryem, mağaranın derinliklerine saklanmıştı, ama gözleri annesi ve babasının üzerine kilitlenmişti. İkisi de korku içinde ona bakıyorlardı. Annesi bir kez daha ona seslendi, sesi titriyordu: “Ne olursa olsun, sakın çıkma.” Meryem, o an küçük bedeninin bile titrediğini hissediyordu. Kaçmak istedi, ama ayakları sanki yere mıhlanmıştı.

Kapının açılış sesi ve ardından gelen ağır ayak sesleri... O adamlar içeri girdiğinde, Meryem’in kalbi neredeyse duracak gibiydi. Babası, annesinin önüne geçti, onu korumaya çalıştı. Ama o kadar güçlü değillerdi. Onlar her şeyini vermişti, ama karşılarındaki düşman çok daha acımasızdı. Annesi ve babasının elleri bağlanırken Meryem, hiçbir şey yapamadan izlemek zorunda kaldı. O çaresizliğin içinde, babasının gözlerine baktı. “Korkma,” diyordu babası. “Güçlü ol, Meryem.”

Ama Meryem o gün güçlü olamamıştı. Sadece izleyebilmişti. Annesi ve babası, o gün ellerinden alınmıştı.

Şimdi…

Meryem, hatıralarının arasından sıyrıldı. Gözlerinden süzülen yaşlar, yanaklarından aşağıya damladı. Annesinin son bakışlarını, babasının çaresizliğini unutamıyordu. O zamanlar sadece bir çocuktu ve onların ölümünü izlemişti. O an yaşadığı çaresizlik, içindeki karanlığı büyütmüştü. Şimdi ise onların intikamını almak istiyordu. Ancak, her ne kadar güçlü görünmeye çalışsa da, içindeki küçük kız hâlâ korkuyordu.

Gözlerini açtığında, gece rüzgarı yüzüne çarptı. Ormanın sessizliği, bir süreliğine huzur getirmişti. Ama bu huzurun geçici olduğunu biliyordu. Zümrüt ve onun gibiler peşindeydi, ve eninde sonunda onlarla yüzleşmek zorunda kalacaktı. Ancak bu yüzleşme, sadece Zümrüt’e karşı değil, geçmişine, korkularına ve kayıplarına karşı olacaktı.

Ayağa kalktı ve hafifçe titredi. İçindeki boşluk bir an bile kaybolmamıştı, ama artık onu kullanmayı öğrenmişti. Annesi ve babasının anıları, ona hem güç hem de acı veriyordu. Ama bu acı, aynı zamanda ona direnme gücü de veriyordu. Onlar için, bu savaşı kazanmalıydı. Ne pahasına olursa olsun.

“Korkmuyorum artık,” diye fısıldadı kendi kendine. “Güçlü olacağım.”

Loading...
0%