Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14.Bölüm

@morsesilya40

Hapsedildiği zifiri ve karanlık bir yerdi.Herhangi bir ışığın şüpheli varlığından değil yansımasından dahi söz edilemeyecek kadar karanlıktı.Ne kadar süredir orada bulunduğunu bilmediği için artık küçük seslerin yankısı dahi kulaklarında çınlıyor gibiydi.Elleri neredeyse birbirine yapışacak kadar sıkı bağlanmış,bileklerine iz bırakan düğümlerin yerleri de canını oldukça fazla acıtıyordu.Oturduğu zeminden doğrulmaya çalıştığında ise bir zindanda olduğunu hatırladı.Üstelik havasız ve küf kokusunun yayıldığı sülfür tüm genizlerini ​​yakacak kadar yoğun geliyordu.

Az önce önüne bırakılan tabağa uzanarak pişi şeklindeki ekmeği titreyen elleriyle tutmaya çalıştı.Bir lokma ısırmış fakat daha fazla yiyemeyeceğini anlayarak geri bırakmıştı.

Bu kez yavaşça yere uzandı ve uzun süredir saklı tuttuğu gözyaşlarını sürmeli gözlerinden akıtarak tüm zamanı, her şeyi geriye alabilmiş olmayı diledi.

Tüm bu olanların yanında o sabahın aslında nasıl güzel ve büyüleyici olduğunu düşünüyordu.

Zaid ile birlikte bahçedeki arazide bulunan argan ağaçlarının arasında uzun uzun sohbet etmişler,olmasını istedikleri hali ile kendi sarayda geçirecekler günleri düşünmüşlerdi.Şu an ise getirildiği bu yere kapatılmış ve dua etmekten başka hiçbir çaresi olmayan bir genç kızdı.En bedbaht yanı ile de sebep olduğu bu cehennem için en çok kendine kızıyor ve Zaid'in şu an nasıl olduğunu çok merak ediyordu.

Tekrar tekrar aklına gelen sahnelerde tam karşısında yere itilen Zaid'in bağırışlarını ve bu olanlara karşı çıkan haklı sözlerini bir türlü unutamıyordu.O dakikalarda birbirlerinden uzaklaştırılmaları sırasında aralarında geçen konuşmalara bakılırsa bunu yapanlar kralın değil Nahwal'ın adamlarıydı.Çünkü Zaid'in daha önce ona anlattıklarından yola çıkarak tüm bu olanları fırsat kollayan Nahwal'ın,krallığın yönetimini eline almak için peşlerinde olduğu biliyordu.

Sahra üzüntüyle bunları düşünürken bir yudum suyu zorla içerek dudaklarına kadar gelen kum taneciklerini geri tükürerek acıyan bileklerini bir kez daha ovuşturdu.

Zaid bu yaşananlardan sonra amcasının mutlak suretle öc alacağını ona söylemişti oysa bu kadarını da yapabileceğini tahmin etmeyeceğini düşünüyordu.

Gözleri bağlanmıştı ancak içeriye girerken duyduğu tahta kapının gıcırtılı
sesinden getirildiği yerin eski bir harebe olduğunu tahmin edebilmişti.Baygın kaldığı sürenin çokta uzun olmayacağını sanıyordu.Nahwal'ın uygulayacağı iki intikam planı olabilirdi ki ilki zaten hasta olan babasını etkisiz hale getirerek Zaid'i öldürmek ve krallığı kızını evlendireceği kişiyle birlikte yönetmek.Ya da ona işkence yaparak kızına geri döndürmekti.Ancak Şu an onun için önemli olan ilk şey Zaid'in ne durumda ve nasıl olduğunu öğrenebilmesiydi.

O dakikalarda Sahra'dan biraz uzak bir yerde ise Nahwal'ın adamının karşısında duran tahta iskembleye bağlanmış olan Zaid, yalnızca onu düşünüyordu.

"Sahra'yı nereye götürdünüz?Onu nerede tutuyorsunuz?"

"Ah Zaid biraz sakin olmalısın.Ben sonuçta bir emir kuluyum elbette Nahwal en doğru olanı yapacaktır."

"Kız nerede Omar?Eğer onun canına en küçük bir zarar gelirse dünyayı başınıza yıkarım."

"Dedikleri doğruymuş demek he Zaid.Aşıksın ona öyle mi?Hem de Nahwal'ın kızını düğün gecesi orada bıraktın.Yazık sana çok yazık..."

"Biraz daha saçmalar ve prens ile böyle konuşmaya devam edersen eğer canına rahmet okuyacağım."

"Hiç yakışmadı bu sözler sana...Hem de hiç."

Bu konuşma sonrasında biraz ışık gelen kapının kapanması ile yine yalnız kalan Zaid aklına gelen her ihtimali değerlendirmeye çalışıyordu.

Prens El-Munir'e sonsuz güveniyor onun bilgisi dışında gelişen yakalanışlarının sebebinin büyük ihtimalle sarayın çalışanlarından biri olduğunu tahmin ediyordu.

Aslında tüm bunları düşünmekte haksız sayılmazdı çünkü o esnada misafirlerinin kaçırılışlarını öğrenen El-Munir sarayda sakladıkları bilgisini satan çalışanını küçük bir sorgu ile yakalatmıştı.Ardından hemen çalışma odasına geçerek kral Afrah'a elden gizli bir şekilde ulaştırılacak olan mektubu yazmaya başladı.

"Saygıdeğer Kral Afrah,"

"Oğlunuz Zaid ve yanında getirdiği misafir Türk kızı yaptıkları bahçe gezintisi sırasında maalesef ki kaçırılmıştır.Muhafızlarım tarafından gerekli araştırmalar yapılıyor ancak şu na için size ümitli bir haber veremeyeceğim.Bu süre zarfında aramalarınız için gerekli destek ve yardımı yapacağımdan hiç kuşkunuz olmasın."

Batı krallığı prensi El-Munir Mahâl.

O an tüm bunlardan habersiz olan kral Afrah ise oğlunun yakalanarak saraya dönmesini dört gözle bekliyordu.Hastalığı son günlerde yeniden nüksetmiş şiddetlenen titremeleri sayesinde neredeyse yataktan dahi çıkamayacağı kadar kötüleşmişti.Üstelik bu olanlar için gün geçtikçe daha çok öfkelenen Nahwal'ı durdurmanın zorlaşmasından korkuyordu.O ise yalnızca olayı duyurmakla kalmayıp hanedanlıklar kurulunu çoktan arkasına alarak elini güçlendirmişti.

Afrah her ne kadar krallığı Zaid'e devredecek olsa da hanedanlıklar kurulunun istemediği birinin orada uzun süre kalmasının imkansız olduğunu çok iyi biliyordu. Tam da bu yüzden Zaid'in bir an önce saraya döndürülmesi için muhafızlarının tümünü onları aramak adına göndermişti.Sahra'yı bulduğu gibi ülkesine geri gönderecek oğlunun ise Leila ile olan evliliğinin devamını saglayacaktı.Bir bakıma buna mecburdu.

Ertesi gün Batı sarayından gelen ulak özel haberi bizzat kendisine ulaştırdığında o satırları büyük bir üzüntü ile okuduktan sonra Nahwal'ı odasına çağırdı.

"Tek bir kez soracağım sana oğlum nerede?"

"Haber ne çabuk yayılmış öyle."

"İnkar etmiyorsun demek."

"Hayır etmiyorum Afrah.Ben de tez vakitte yanına gelerek fazla bir seçeneğinin olmadığı küçük bir pazarlık teklif edecektim sana"

"Küstah...Her zaman bir hain olmayı başarıyorsun değil mi?Ne istiyorsun Nawfal."

"Çok değil yalnızca sen oğlunun hayatını için krallığı bana vereceksin ben de onun canını bağışlayarak saraya getirilip kızımla evli kalmasına müsade edeceğim.Diğer bir seçeneğin ise onun ölmesi olur ki zaten sen de yakında yolcusun ve krallık yine bana kalır.Ne diyorsun gayet makul istekler değil mi?"

Duyduğu bu sözlerden sonra oturduğu sandalyeden kalkmaya çalışan Afrah'ın bacakları titreyerek geri yığıldığında pes etmekten başka çaresi olmadığını iyi biliyordu.

"Benim için zaten önemi kalmadı...Tek dileğim ölmeden annesinin son ricasını yerine getirebilmekti onu da başaramadım.O yüzden uzamasına gerek yok sana savaş açmayacağım Nahwal...Oğlumu hemen bana getir."

"Güzell...Ancak senden bu kadar çabuk teslimiyet beklemiyordum Afrah oldukça şaşkınım şu an.Yalnız küçük bir sorunumuz daha var... Yanında ki şu Türk kız.Bak bir iyilik daha yaparak ona ne olacağının seçimini tamamen sana bırakıyorum.Bu kez sen ne dersen ben onu yapacağım."

"Canına bir zarar vermeden onu ülkesine gönder Nawfal.Bunu özellikle istiyorum.

"Pekii nasıl istersen öyle olacak."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%