18. Bölüm
MozaikKule / Mesele Aşk Değil ✔️ / 18. Bölüm

18. Bölüm

MozaikKule
mozaikkule

• Bismillahirrahmanirrahim •

 

 

🍉🍉🍉

 

 

Korku ne kadar acımasız bir duyguydu. İnsanın ruhunu bile bedeninden söküp alabilecek bir güce sahipti. Ayaklarıma batan hiçbir taşı hissetmedim korkudan. Sanki bedenim ruhumu terk etmiş ve çoktan Ömer'in yanına varmış gibiydi. Mücahit önümde ben ise onun arkasında hızlıca koşuyorduk. Nereye gittiğimize dair bir fikrim yoktu. Beni harekete geçiren tek şey Mücahit'in ağzından çıkan şeyler olmuştu.

 

En sonunda yıkılmış bir binanın önünde yatan birini gördüğümde beynim uyuştu. Uzaktan da olsa onun uzun saçlarını görebilmiştim. Koşmaya dermanım kalmamıştı. Kalbim durmak istiyormuşcasına hızlı atıyordu. Yavaş yavaş hızım düşse de asla ona gitmekten vazgeçmedim. Mücahit benden önce davranmıştı ve çoktan Ömer'in yanına gitmişti. Adımlarım en sonunda ona en yakın yerde durdu. Gözleri açıktı ve bana bakıyordu. Mideme kramplar girmişti. Sadece ona bakabildim. Elimi dahi kaldıramamıştım.

 

"SENİ ORDA DUR DİYE ÇAĞRIMADIM! YARDIM ET." Mücahit'in bağırması ile sanki soğuk suya girmiş gibi canlandım ve hemen daha da yanlarına yaklaştım. "Ben omuzlarından kaldıracağım. Sonra da sen diğer koluna gir hemen Zehra teyzenin yanına götürelim." Kafamı hızlıca salladım ve onu bekledim. Ömer'i yavaşça tuttu ve ayağa kaldırdı. Ömer ise ne gözünü benden ayırmıştı nede sesini çıkartmıştı. Canının acısını gizleyen bir adam sevmiştim ben. Mücahit Ömer'in bit koluna girince bende hemen diğer koluna girdim ve onu yavaş yavaş yürütmeye başladık. Ev çok uzakta değildi ama yinede zorlandığını hissediyordum. Bana çok fazla ağrılığını vermesede ayakta duracak hali yoktu sanki.

 

Biraz yürüdükten sonra bize doğru koşan Aden'i gördüm. Bir tekerlekli sandalye sürüyordu. O kadar hızlı geliyordu ki arada bir feracesine basarak tökezliyordu.

 

"DAHA HIZLI BAYILACAK!" Mücahit'in sözü ile Aden daha da hızlandı. Kendimi hissedemiyordum. Sanki bedenim ve ruhum artık bir değillerdi. Ömer tekerlekli sandalyeye oturdu ve kendini geriye doğru atarak kalbinin altını tuttu. Parmaklarının arasından sızan kanı görmek bacaklarımın bağını kopartmıştı sanki. Olduğum yerde yere çöktüm. Mücahit Ömer'i bir dakika dahi bekletmeden hemen koşarak eve götürmüştü. Aden ise benim yanımda yere diz çökmüş bir şekilde oturuyordu. Bir şeyler söylüyordu ama beynim dediklerini algılamıyordu. Aklım sadece o parmakların arasından sızan kandaydı.

 

Bir insanı kaybetmek bir uzvunu kaybetmek gibiydi. Ama ben Ömer'i kaybedersem kalbimi kaybedecektim. Allah yolunda kaybetmek ne güzel şeydi. Kendimi böyle toparlayabilecektim ancak. Sürekli şehadet getirdi dilim ve kalbim. Sanki ben can verecektim. Kendime yavaş yavaş geldiğimde Hafsa da yanımdaydı. Gözlerimi etrafta gezdirdim. Sanki bir anlık zaman durmuştu ve sadece içimde acı kalmıştı. Kendine geldiğimde ne yaptığımı fark ettim ve hemen ayağa kalktım. Ömer'in yanında olmalıydım. Eğer ki bu kadar üzülmeye devam edersem şehitlikten bir zevk alamazdım. En güzel makam her zaman fedakarlık isterdi.

 

Kızlar ile hızlı hızlı Zehra teyzenin evine gittik. İçeriye girdimizde kimse yoktu. Aden hızlıca bir odaya doğru ilerlediğinde bende ilerledim. Oraya girdiğimizde Mücahit başka bir kapının önünde bekliyordu. Ona baktığımda bana pes etmiş gözler ile baktı. Ne diyecektim ki ölüm gelecekti. Peki neden o Allâh ile yapılan bir ticaret olmayacaktı ki? "İçeride Zehra teyze kurşunu çıkartmaya çalışıyor. Narkoz çok olmadığı için çoğu şeyi hissedeceğini söyledi Zehra teyze." Mücahit'i geçerek kapıyı açtım. Küçük bir ameliyat odasına benzer bir yerdi. Zehra teyze sedyenin üzerinde yatan Ömer'in bedenindeki hain kurşununu çıkartmak için büyük bir çaba sarf ediyordu.

 

"Teyze o iyi mi?" Hiç bir şey demedi ve işini yapmaya geri devam etti. Derin bir nefes aldım ve Ömer'in sağ tarafına geçtim. Belki hiç bir şey yapamayacaktım ama yanında olmak bana iyi gelecekti bunu biliyordum. Ömer'in buz gibi elini tuttum ve Zehra teyzenin elindeki bir şey ile kurşunun girdiği yer ile ilgilenmesini izledim. Her taraf kan olmuştu. Ciğerlerime onun kan kokusu doluyordu.

 

"Kızım şurdaki iplik ve iğne gibi olan şeyleri ve hemen kurşun çıktı." Hemen gösterdiği tarafa baktım ve dediklerini ona verdim. Avucundaki kanlı kurşunu yere attı ve kurşunun çıktığı yeri dikemeye başladı. Geri Ömer'in sağına geçtim ve yine elini tuttum. Eli git gide daha da soğuyordu. Ne kadar zaman geçmişti bilmiyorum ama dizlerim artık ayakta durmaktan uyuşmuştu.

 

Zehra teyze yavaşça kafasını yaradan kaldırdı ve bana gülümsedi. "Allah'a şükürler olsun. Hiçbir şeyi yok koca devenin. On beş dakikaya uyanır. Sana vereceğim şeyler ile yaraya pansuman yap ve üzerini giydir kocanın. Dikkatli ol ama tamam mı?"

 

"Tamam teyze ben hallederim. Malzemeler nerede?" Arkasını dönerek küçük bir çekmece açtı ve orayı işaret etti.

 

"Hepsi burada kızım. Kıyafetleri de kapının arkasında asılı. Hadi ben gideyim. Belim tutuldu artık eskisi gibi dinç bir doktor değilim ben." Ona gülümsedim ve kapıdan çıkana kadar yardım ettim. Ömer'in artık Zehra teyzeyi nereden tanıdğını anlamıştım. Kapıyı arkasından kapattığında bende arkamı döndüm ve açık çekmeceden ihtiyacım olan malzemeleri çıkarttım. Yarası hala çok tazeydi ve ona zarar vermekten korkuyordum. İlk önce yavaşça üzerindeki kanları temizledim. Arada gıdıklanmış olacaktı ki tik olmuş gibi bir anda kasılıyordu. Temizleme işini bitirdiğimde pansumanını yaptım. Ellerim her yarasına doğru gittiğinde titriyordu. İnsan sevdiği kişi böyle kalınca yiğitlik yapamıyordu. Onun yarası sanki bende de vardı da benim de canım acıyordu.

 

İşimi bitirdikten sonra ilk önce üzerine kıyafetini geçirmeye çalıştım. Tek sorun çok ağrı olmasıydı ve üzerine giydireceğim kazağın sadece kafasında kalmasından başka sorunumuz olmamasıydı. Kapıya doğru gidip Mücahit'i çağıracağım sırada bileğimin tutulması ile olduğum yerde sıçradım. Hemen ona bakarak korkudan deli gibi atan kalbimi tuttum.

 

"Aklımı aldın. Ne zaman uyandın sen?" Yarım yamalak gülümsüyordu bana. Bir insan böyle bir haldeyken bile nasıl bu kadar yakışıklı görünebilirdi ki? Asıl mesele bakmak değildi zaten, asıl mesele kalbin ile mi bakmaktı yoksa sadece gözlerin ile mi bakmaktı.

 

"Bilmem? Titreyen ellerini, yarama bakarken içi giden gözlerini, bana bakarken eriyen kalbini görecek kadar zamanım oldu." Utancımdan ne diyeceğimi bilmiyordum. Allah bana savaşın içinde sağlam ve güvenilir bir yuva nasip etmişti. Ne diyebilirdim ki?

 

"Tamam tamam hadi üzerini giydirelim. Üşütme." Bu sefer bir kahkaha patlattı. Bir insanın gülüşü bütün dertleri unuttururmuş.

 

"Merak etme bu yaralardan çok var bende. Sadece minik bir yardıma ihtiyacım var." Daha çok olduğunı görmemiştim. "Tek bir yaraya dikkatli bakarsan başkasını görmezsin. Bu normal." Bedenine baktığımda gerçekten aynı izlerden bir sürü vardı. Ve ben oraları silmeme rağmen fark etmemiştim. Aklım hep açık olan yaradaydı.

 

"Nasıl yardım edeyim sana?"

 

"Sol tarafıma iyice yaklaş ve kalkmama yardım et lütfen pofuduğum." İçten bir şekilde ona gülümsedim ve sol tarafına geçtim. Yavaşça onu önde doğru biraz kaldırdım ve öyle durmasını bedenime bedenini yaslayarak sağladım. Ardından ise boyun kısmında kalan kazağı aşağıya doğru çekmiştim ve kollarını kazağa geçirmesinde ona yardımcı olmuştum. En sonunda bütün kıyafetlerini giyindikten sonra yavaşça beraber ayağa kalktık. Adımlarını çok yavaş atmasını sağlamaya çalışsam da sanki umrunda değilmiş gibi hızlı hızlı ilerlemeye çalışıyordu.

 

"Yavaşla daha yeni dikiş attı Zehra teyze." Kafasını bana doğru eğdi ve başımın üzerine minik bir öpücük bıraktı.

 

"Biz bu yaraları ilk defa almıyoruz Ay çiçeğim. Alıştım." Bir insanın kurşun yarasına alışması ne demekti? Bizler elimizin kesilmesine bile alışık değildik. Peki ya Filistin? O yıllardır yara almaya alışmışkıydı? Yoksa biz mi İslam'dan uzaklaştık? Hani müslüman komşusu aç iken tok yatamazdı? Burada çocuklar aç iken üzerlerine düşen bombalar ile ölüyor. Nerede O müslümanlar? Yoksa dinden mi çıktınız da Filistin'in haberi yok?

 

Gözlerimden akacak olan yaşları hemen geri ittim ve ona biraz daha sokuldum. Filistin kokan adama daha da sokuldum belki onun imanı bana da geçer diye.

 

Hızlı adımlar ile odadan çıktık. Etrafta kimse yoktu. Onun yürümesine yardımcı olmuyordum aksine sanki ben ona sığınmış gibi ilerliyordum. Zehra teyzenin bize verdiği odaya girdiğimizde onu yavaşça yatağa yatırdım ve üzerini bastırmadan örttüm. Yorgun değildim ama benimde azda olsa dinlenmeye ihtiyacım vardı. Bu gün yaşadıklarım bana sanki bir ömre bedel gibi gelmişti. Üzerimdeki örtümü, peçemi ve feracemi çıkartıp Ömer'in yanına girdim. Ona çok fazla zarar vermek istemediğim için birazcık geride durmuştum. Onun yarası benim yaramdı. Canını yakmak istemiyordum.

 

"Yabancı değilsin bana. Karımsın. Uzak durma." Başımı iki yana salladım.

 

"Yaralısın. Sen ne kadar alışmış olsan bile ben alışamam senin yaralarına." Yavaşça gülümsedi ve beni kolumdan çekerek iyice yanına yaklaştırdı. Ben ne kadar dikkat etmeye çalışsam da o umrunda değilmiş gibi iyice sarıldı bana.

 

"İlacım sensin. Neden uzak durasın ki benden?" Böyle sözlerine diyecek bir şey bulamıyordum. Bir insanın düşünme yetisine kaybettirecek kadar güzel seviyordu beni.

 

"Olsun. Yani yinede biz dikkat edelim." Kafasını saçlarıma bastırdı ve minik bir kahkaha attı. Nefesinin sıcaklığını kafamda hissetmek midemde ki kelebeklerin hareketlenmesine neden olmuştu.

 

"Başım dönüyor." Hemen ondan geri çekildim ve yüzüne baktım. Gözleri yarım açıktı. Yüzünün rengi gitmişti. Bayılacak gibi bir hali vardı. Hemen yataktan kalktım ve odadan dışarıya çıkarak Zehra teyzenin nerede olduğunu bulmaya çalıştım. Etrafta kimse yoktu.

 

"ZEHRA TEYZE!" Bağırmam ile hem Zehra teyze hemde Mücahit bir odadan çıktılar. Aynı benim gibi onlarında gözlerinde korku vardı. Ama kimsenin korkusu benimki kadar büyük olamazdı. Kalbimi sanki söküp Ömer'in yanına bırakmıştım ben. "Ömer... Başı dönüyor... Yarın et." Zehra teyze hiç bir şey söylemeden hemen sabah kahvaltı yaptığımız odaya girdi. Mücahit ise hemen yanıma geldi.

 

"Sakin ol tamam. Sadece fazla kan kaybetti. Zehra teyze halledecektir abla." Mücahit sözünü bitirdiği gibi Zehra teyze yaşlı hali ile koşa koşa Ömer'in yanına girdi. Ben ise Mücahit'in koluna yapışmıştım. Bende geri odaya hemen girdim. Mücahit ise onun koluna yapışmamdan dolayı o da odaya girdi. Zehra teyze Ömer'in ağzını açmış ve ona kaşık kaşık bir şey yediriyordu. Ne olduğunu bilmiyordum. Sadece o iyi olsa bana yeterdi.

 

"Kızım gel Ömer'in kolunu aç hemen bir iğne yapalım." Mücahit'in kolunu hemen bıraktım ve Zehra teyzenin yanından geçerek Ömer'in sağ kolunu dirseğine kadar açtım. Zehra teyze ise hemen iğneyi belirgin olan damarına yaptı. Ömer ne kadar sızlansada ne ben onu bıraktım nede Zehra teyze.

 

Zehra teyze iğnenin içindeki bütün sıvıyı enjekte edince yavaşça doğruldu ve belini tutup Ömer'e baktı. "Bana bak çocuk küçlüğünden beri yaran beren bitmiyor. Evlendin yine bitmiyor. Yaşlandım artık senin arkanda o kadar hızlı dolanamam. Dikkat et azıcık kendşne." Bana baktı ve kaşlarını çattı. "Sende kocan olacak şu herifi yataktan kaldırma sakın. Delidir bu kalkmaya çalıştığında yapıştır bir tane geri yatsın." Başka hiç bir şey söylemeden odadan çıktı. Ben ise gülsem mi yoksa ağlasam mı bilinmez bir halde öylece Ömer'in yanında kaldım. Mücahit hala odadaydı ve o sanki benim yerime gülüyor gibi kahkaha atarak gülüyordu.

 

"Sen ve Ömer abiye vurmak mı? Yemin ederim boyun bile yetmez." Onu böyle gülerken görmek beni de mutlu etmişti. İnsan ne kadar üzülsede ölen ile ölünmüyordu. Hele ki o şehit ise ağlamak ve arkasından yas tutmak bir müslümana yakışmazdı.

 

Onun söylediği şey aklıma Emre'yi getirmişti. Benim ile uğraşmalarını, beni sinir etmelerini. Onları özlemiştim. Ama artık Kudüs için vereceğim savaş kendi canımdan bile önemliydi benim için.

 

"Cesaretin varsa sen vur istersen?" Kaşlarımı kaldırarak ona baktım. O ise gülümsemesi gitmiş bir şekilde bana bakıyordu.

 

"Neyse canım. Karı koca yalnız bırakılmalı dimi?" Söyledikleri karşısında gülmeye başladım. O ise yandan yandan odadan çıktı. Yavaşça Ömer'e baktım. Zehra teyze ne verdiyse uykuya dalmıştı. Yüzünün rengi birazda olsa yerine gelmişti. Derin bir nefes olarak kolunu kapattım ve geri yanına uzandım. Benden önce şehit olursa buna dayanmam gerekecekti. Çünkü en güzel makama gittiğini bilecektim. Aynı Mücahit'in yaptığı gibi belki de sadece insanların yüzüne gülüp acımı içime gömecektim. Yüzümü ona döndüm ve yüzünü seyretmeye başladım. Çok güzel ve yakışıklı bir yüzü vardı. Sakalları, saçları, gözler. Her şeyi ile çok güzeldi. Yaratan ne güzel yaratmıştı böyle.

 

Allah'a şükür etmek sebep aranmazdı ama Allah'a binlerce kere şükürler olsun ki onu bana verdiği için. Belkide normal bir hayatta daha güzel daha iyi ve daha uzun bir evliliğimiz olabilirdi. Ama Allâh bize öyle bir kapı açmıştı ki dünyaya bedel bir kapıydı bu. Ahirette ebediyen beraber olmak için dünyada az beraberlik. Kabul ediyordum ben bunu. Hemde her zerrem ile.

 

Ben onu seyrederken o yavaşça gözlerini araladı. Gözlerimi ne kadar utansam da geri çekmedim. Bakışlarım hep yarım açılan gözlerindeydi. "Şimdi nasılsın Ömer'im?" Bana baktıkça gözleri parlıyordu sanki.

 

"Elhamdülillah karıcığım iyiyim. Sen nasılsın?" Gülümsedim ve sorusuna aynı onun gibi cevap verdim.

 

"Elhamdülillah iyiyim kocam bey." O da benim gibi gülümsedi ve yavaşça elini kaldırarak saçlarımı okşamaya başladı. Bu hareketi ne kadar uykumu getirse de ona bakmaktan asla vazgeçmedim.

 

"Ne kadar da yakışıyor sana Filistinli bir mücahide kadın olmak." Hali yokmuş gibi yavaş ve derin bir nefes aldı. "Seni ilk getirdiğimde acaba geri mi götürsem ve eski huzurlu hayatına devam ettirsem dedim. Sonra buradaki mücadelen beni sana daha da aşık etti. Dilay bu savaşın ortasında iyikimsin. Allah'a olan en güzel şükür sebebimsin. İyiki benimlesin. Seni her zaman Allah'a emanet ediyorum Ay çiçeğim. Ben seni verene kurban olurum." Hali yokken bile beni sözleri ile mutlu etmesini dünya malına değişmezdim.

 

"İyiki buradayım. İyiki seninleyim. Çok şükür ki benim eşimsin. Belki bu dünyada değil ama inşallah ahirette doyasıya zamanınız olacak inşallah. Vallahi ben ben seni Allah için çok seviyorum. Sende her zaman Allah'ıma emanetimsin." Beni yavaşça kendine çekti ve hali olmamasına rağmen bana sıkı sıkı sarıldı. Bende ona öyle sıkı sıkı sarıldım. Nede olsa ölümlü dünyaydı. Ölüm bir kere gelecekti ve biz bunu Allah için yapacaktık.

 

"Vallahi ben de seni Allah için çok seviyorum Pofuduğum." Yavaşça benden ayrıldı ama beni göğüsünden ayrımadı. Kalbine ve yarasına en yakın yerdeydim ama şu an ne O bunu umursadı nede ben. Diğer eli ile yanağımı okşadı ve alnıma derim bir öpücük bıraktı. Geri çekilmeye takati kalmamış gibi dudakları alnımdayken orada öylece uyudu. Huzurumu bulmuş gibiydim. Boynundan gelen o güzel koku ile iyice kendimden geçmeye başlamıştım.

 

Ne kadar garip bir yalan dünyaydı değil mi? Kimi sıcacık yatağında yarınlarının planlarını yaparken kimi de yarın veda edeceklerine sarılırdı. Kur'an da ki yahudi aynı yahudiydi ama müslüman Kur'an da ki müslüman değildi. Peygamber efendimiz (s.a.v)'in haber verdiği gibiydik. Müslümanlar çoktu ama hiçbir etkisi yoktu. İlk mescitler olan Mescid-i Aksa yahudi elinde işgaldeyken, kendi kardeşleri acımasızca öldürülürken onlar sadece yarınlarının hayallerine kuran aptallardan başkası değillerdi. Mahşer elbet kurulacaktı. Peki o müslümanım diyipte kardeşinin ölümüne göz yuman münafıklar o gün ne yapacaktı.

 

Tek çare Allah'tı. Ve biz tek çaremize sığınmış Mescid-i Aksa'nın halkıydık. İnşallah ölümlerimiz bize bir ödül olacak ve cennet karşılığı canlarımızı Allah'a satacaktık.

 

Gözlerim yorgunluk ile kapandı.

 

 

🍉🍉🍉

 

 

• Elhamdülillah •

 

Önemli: Evet sevgili okurum ilk önce Selamın aleyküm. Bu önemli notumuzun sebebi Dilay ve Ömer'e veda etmemize az kaldığını belirtmek için yapıyorum. Sizler bu konuda nasıl hissediyorsunuz bilmiyorum ama bu benim için gerçekten zor olacak çünkü onlara o kadar alıştım ve onlar ile Filistin direnişini kendi çapımda da olsa ilerletmeye çalıştım. Onlar hiçbir zaman ne ilk nede son olacaklar. Kitabımın amacı insanlara Filistinin sadece dilde olmadığını anlatmaktı. Elimizden geldiğince bu kutlu direnişe sahip çıkalım.

 

Kitabımıza gelirsek bir veya iki bölüm sonra final olacak inşallah. Desteklerinizi bekliyorum. Hem Filistin için yaptığım küçük davamı yaymak için ve gerçekten Filistin'e destek için.

 

Allah'ın selamı ve bereketi ile hoşçakalın

Bölüm : 11.12.2024 11:46 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...