Chapter 7 || little ceo
by Jeon Jung-kook
Yoongi hyung ve Jimin hyung gittikten sonra masada sessizlik hâkim olmuştu. Taehyung'un yanımda olduğunu bilmek, bana huzur veriyordu. Ama içimdeki karmaşayı da görmezden gelemezdim. Olaylar bu kadar karışıkken, ikimizin de biraz nefes alması gerektiğini biliyordum.
Elini tuttum ve ona baktım. Gözlerinde her zamanki gibi bir kararlılık vardı. "Babacık..." dedim, hafif bir tereddütle. "Bence bir süreliğine buradan uzaklaşmamız lazım. Biraz sakinleşmek, olanları düşünmek için."
Başını eğip bana dikkatle baktı. "Haklısın," dedi yumuşak bir sesle. "Biraz uzaklaşmak ikimize de iyi gelebilir." Sonra bir an düşündü ve gülümsedi. "Ne dersin, bir dağ evine gitsek? Sessiz, huzurlu bir yer. Sadece ikimiz."
Onun bu fikri içimde bir heyecan dalgası yarattı. Kafamı hızla salladım. "Harika olur! Uzun zamandır böyle bir şeye ihtiyacımız vardı."
Taehyung hyung hemen telefonunu çıkarıp bir şeyler kontrol etmeye başladı. "Bir yer biliyorum," dedi. "Hemen ayarlayabilirim. Ama önce hazırlanmamız lazım. Sıcak giysiler almayı unutma, hava dağda soğuk olur." Dedi ve eve doğru yola çıktık.
Eve vardığımızda heyecanla odama gittim. Valizimi çıkarıp içine kalın kazaklar, mont ve eldiven gibi şeyler koymaya başladım. Ama aynı zamanda, Taehyung’un favorisi olan atkımı da ekledim. Bunu o almıştı ve her taktığımda bana onu hatırlatıyordu.
Hyung kapının önünde belirdi, elinde kendi çantasını tutuyordu. "Hazırlanıyor musun, Küçüğüm?" diye sordu. Hafifçe gülümseyerek başımı salladım.
"Tabii ki! Ama senin de fazla abartmaman lazım. Sadece birkaç günlüğüne gidiyoruz," dedim, çantasının ağzına kadar dolu olduğunu fark edince.
Hyung omuz silkti. "Sen beni tanıyorsun. Her ihtimale karşı hazırlıklı olmayı severim."
Valizlerimizi hazırladıktan sonra arabaya doğru yürüdük. Gökyüzü bulutluydu ve hafif bir esinti vardı, ama bu bile içimdeki heyecanı söndüremedi. Taehyung direksiyona geçti, ben de yanına oturdum. Motor çalıştığında, onun gözlerindeki heyecanı görebiliyordum.
"İşte başlıyoruz," dedi, yola koyulurken.
Dağ yoluna çıktığımızda, manzara nefes kesiciydi. Ağaçlar sarının ve kahverenginin her tonunu sergiliyordu. Yol boyunca sohbet ettik, bazen güldük, bazen sessizce manzaranın tadını çıkardık. Bu kaçış, ikimize de iyi gelecekti.
Sonunda eve vardığımızda, ahşap kaplı sıcak bir kulübe bizi karşıladı. "İşte burası," dedi Taehyung, arabadan inerken. "Sence nasıl?"
Gözlerimi kulübeye diktim ve gülümsedim. "Mükemmel," dedim. "Burada gerçekten huzur bulabiliriz."
Bana bakıp başını eğdi. "Bunu hak ettik, Jungkook. Sadece ikimiz... Biraz nefes almanın zamanı geldi."
Ve o anda, onunla burada olmak, her şeyin doğru olduğunu hissettirdi. Bu birkaç gün, ikimizin de ihtiyaç duyduğu kaçış olacaktı.
Taehyung kapıyı açtığında, içeriden yayılan odun kokusu burnuma doldu. Kulübe tam hayal ettiğim gibiydi: sade ama sıcak bir yer. İçeride bir şömine, birkaç rahat koltuk ve küçük bir mutfak vardı. Pencerelerden dışarı baktığımda, ağaçlarla çevrili bir manzara gördüm. Kar taneleri yavaşça düşmeye başlamıştı. İçim huzurla doldu.
Tae valizini bir köşeye bıraktı ve bana döndü. "Şömineyi yakayım mı?" diye sordu, yüzünde o alıştığım yumuşak gülümsemesiyle.
"Harika olur," dedim ve valizimi yerleştirmek için bir odaya yöneldim. Küçük ama rahat bir yatak odası vardı. Camın kenarındaki perdeyi araladım ve dışarıya baktım. Ormanlık alan sessizdi, ama o sessizlik bir şekilde korkutucu değil, huzur vericiydi.
Taehyung hyung’un sesi beni düşüncelerimden çıkardı. "Jungkook! Şömine hazır. Gel de biraz ısınalım."
Oturma odasına geri döndüğümde, hyung yere bir battaniye sermiş, iki kupa çay hazırlamıştı. Şöminenin çıtırtısı ve alevlerin dans eden ışığı, odaya sıcacık bir hava katmıştı. Yanına oturdum ve kupamı elime aldım. Çayın sıcaklığı avuçlarımı ısıtırken, gözlerimi Taehyung’a diktim.
"Buraya gelmek gerçekten iyi bir fikirmiş Babacık," dedim, biraz utangaç bir gülümsemeyle. "Bunu ne kadar özlediğimi fark etmemişim."
Hyung kupasını bir kenara koydu ve bana doğru eğildi. "Sadece seninle böyle bir şey yapmayı ben de çok istiyordum, Küçüğüm. Tüm o karmaşadan biraz uzaklaşmak... Bize iyi gelecek."
Gözlerimi kaçırmadan ona baktım. "Ama hâlâ düşündüğüm şeyler var. Yoongi hyung’un söyledikleri... Bizi korumak için ne yapacağımızı hâlâ tam bilmiyorum."
Hyung derin bir nefes aldı ve elini omzuma koydu. "Bunu birlikte çözeceğiz, Jungkook. Ama bazen, düşüncelerimizi toparlamak için bir adım geri atmak gerekir. Şu an burada olmamızın sebebi bu. Sadece bugünü düşün. Geleceği sonra planlarız."
Onun bu sözleri içime bir rahatlık verdi. Kupamdaki çaydan bir yudum alıp şöminenin alevlerine baktım. Hyung’un yanımda olduğu sürece her şeyin üstesinden gelebileceğimizi biliyordum.
"Yarın erkenden dışarı çıkarız," dedi, sesine hafif bir heyecan katarak. "Kar yağışı devam ederse, bir kardan adam yapabiliriz. Ya da biraz yürüyüşe çıkarız. Ne dersin?"
Gülümsedim. "Eğlenceli olur. Ama hyung, yarış yaparsak kaybedersen bozulma, tamam mı?"
Hyung kahkaha attı. "Ben mi? Kaybetmek? Göreceğiz bakalım, küçüğüm."
O an fark ettim ki, burada olmak sadece bir kaçış değil, aynı zamanda Taehyung hyung’la aramızdaki bağı güçlendiren bir fırsattı. Ve bu birkaç gün, ikimiz için de her şeyin yeniden başlaması olacaktı.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |