Chapter 8 || real ceo
by Kim Tae-hyung
Jungkook'un gözlerindeki heyecanı görmek her şeye değiyordu. Küçüğüm, bu kaçamağı gerçekten hak ediyordu. Son zamanlarda ne kadar yorgun ve gergin olduğunu biliyordum, bu yüzden onu buraya getirmek benim için bir tür görev gibiydi. Onun yanında olmak, omzundaki yükü biraz olsun paylaşabilmek... Bunu yapabildiğimi görmek beni rahatlatıyordu.
Şöminenin başında oturmuş, kahkahalarla dolu bir sohbetin ardından Jungkook’un gözlerinin ağırlaştığını fark ettim. Kupasını yere bırakıp battaniyeye sarıldı. "Hyung... burası gerçekten güzel. Ama... belki biraz dinlenmeliyim," dedi, sesi gittikçe yavaşlayan bir tonda.
Saçlarını hafifçe okşadım. "Tamam, küçüğüm. İstersen odana git, ya da burada biraz kestir. Şöminenin sıcaklığı sana iyi gelir."
Gözlerini kapattı, ama gitmek yerine battaniyeyi biraz daha sıkıca sarındı. Gülümsedim. Ne kadar büyümüş gibi görünse de, Jungkook’un hâlâ bir yanı çocuk gibi şefkate ihtiyaç duyuyordu. Onu uyandırmamak için sessizce oturdum ve şöminenin ateşine bakarak düşüncelere daldım.
Her şey çok karmaşıktı. Yoongi hyung’un söyledikleri, karşılaşacağımız tehlikeler… Tüm bunlar aklımda dönüp duruyordu. Ama Jungkook’u buraya getirirken kendi kendime bir söz vermiştim: Bu birkaç gün boyunca endişeleri bir kenara bırakacaktım.
Onun huzurlu nefes alışlarını dinlerken, yüzündeki masum ifadeye baktım. Jungkook’u korumak, benim en önemli görevimdi. O bana güveniyordu, belki de herkesten çok. Ve ben, bu güveni asla boşa çıkarmayacaktım.
Bir süre sonra Jungkook hafifçe kımıldandı ve gözlerini araladı. "Uyuyakalmışım," dedi, biraz mahcup bir şekilde.
"Bir şey değil, küçüğüm," dedim, ona sıcak bir gülümsemeyle. "Belli ki buna ihtiyacın vardı. Hadi, biraz yemek yapalım mı? Aç olmalısın."
Gözleri birden parladı. "Yemek mi? Hyung, yine o harika kimchili pilavını yapar mısın? Burada yemesi daha da güzel olur."
Kahkaha attım. "Tabii ki yaparım. Ama sen de yardım edeceksin, tamam mı?"
Küçük bir itiraz etmeye çalışsa da sonunda ikimiz mutfağa girdik ve yemek yapmaya başladık. Jungkook’un mutfakta sakarlıkları beni güldürse de onunla vakit geçirmek her zaman içimi ısıtırdı. Yemekler hazır olduğunda, bir kez daha şöminenin başına oturduk ve bu kez, kahkahalarla dolu bir akşam geçirdik.
Bu anlar… sadece ikimiz. Dışarıdaki dünya ne kadar karmaşık olursa olsun, buradayken her şey basit ve gerçekti. Jungkook’a baktım ve kendi kendime bir kez daha söz verdim: Ne olursa olsun, bu gülümsemeyi koruyacağım.
Yemekten sonra Jungkook, şöminenin karşısındaki battaniyenin altına tekrar kıvrıldı. Yüzünde o masum ve rahat ifadesi vardı. Onu izlemek beni her zaman sakinleştirirdi. Küçüğüm… Ne kadar güçlü görünmeye çalışsa da, bazen dünyanın ağırlığını omuzlarında hissettiğini görebiliyordum. Bu yüzden, burada onunla birlikte olmak, ona biraz nefes alma alanı sunmak istiyordum.
Dışarıda rüzgar hafifçe uğuldarken, ben pencerenin önüne geçtim. Kar daha da yoğunlaşmıştı. Pencereden dışarı baktığımda, ormanın beyaz bir örtüyle kaplandığını gördüm. Manzara büyüleyiciydi, ama aynı zamanda sessizliğin içinde bir ağırlık vardı. Sanki bu birkaç günlük kaçış, sadece bir fırtınanın öncesindeki sakinlikti.
"Hyung…" diye seslendi arkamdan Jungkook. Başımı çevirdiğimde, battaniyenin altından bana bakıyordu. "Bu gece burada kalalım mı? Yani şöminenin yanında. Odalarımıza gitmek istemiyorum. Böyle… daha güzel."
Gülümsedim. "Tabii, küçüğüm. Eğer bu seni rahatlatıyorsa, burada kalırız."
Battaniyeyi paylaşarak yanına uzandım. Şöminenin sıcaklığı, dışarıdaki soğuğu unutturuyordu. Jungkook başını göğsüme yasladı. "Hyung, bazen düşünüyorum da… Her şey bu kadar karmaşık olmak zorunda mıydı? Yani, neden bu kadar zorlukla uğraşıyoruz ki?"
Derin bir nefes aldım. "Bazen hayat bize zorlayıcı şeyler sunar, Jungkook. Ama bu zorluklar, bizi daha güçlü yapar. Senin gibi biri, bu dünyada parlamaya devam edecek. Ne kadar karmaşık olursa olsun, önemli olan kendi yolunu bulmak."
Başını hafifçe salladı. "Ama ya kaybolursam? Ya bir noktada ne yapacağımı bilemezsem?"
Elimi saçlarının arasından geçirip onu rahatlatmaya çalıştım. "O zaman ben burada olacağım. Sana yol göstermek için. Küçüğüm, sen asla yalnız kalmayacaksın. Ne olursa olsun, hep yanındayım."
Gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı. O an, her şeyin bir süreliğine durduğunu hissettim. Onun yanımda olması, bu sessiz geceyi daha anlamlı kılıyordu.
"Babacık," dedi uykulu bir sesle, "İyi ki varsın."
Gözlerim doldu ama bunu ona göstermedim. Hafifçe gülümseyip başımı onun başına yasladım. "Sen de, Küçüğüm. Sen de."
O gece, şöminenin yanında sessizce uyuyakaldık. Dışarıda kar yağmaya devam ediyordu, ama içimizde bir sıcaklık vardı. Bu kaçış sadece bir ara değil, aynı zamanda bizi daha da birbirimize yaklaştıran bir an olmuştu. Ne olursa olsun, Jungkook’la bu bağı koruyacağıma kendi kendime bir kez daha söz verdim.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |