Yeni Üyelik
24.
Bölüm

22. Over the Moon

@mr.cb97

~Felix

 

Hyunjin’in elimi sıkıca tutuşu, beni bir şekilde beni rahatlatıyordu. Kalbim çılgınlar gibi çarparken, onun yanımda oluşu bu korkuyu daha katlanılabilir kılıyordu. Roller Coaster’ın kapısına yaklaştıkça hem bizi burada yalnız bıraktıkları için Minho ve Jisung'a içimden sövmeye başladım, nefes alış-verişlerim hızlanmaya başladı, ama o, bir an bile elimi bırakmadı.

 

Yumuşak bir sesle, "Sana zarar gelmesine izin vermem, Lixie," dedi.

 

Kemerlerimizi taktığımızda ve güvenlik kontrolleri bittiğinde, trencikler(?) yavaşça hareket etmeye başladı. Yokuş yukarı çıkarken Hyunjin, gergin halimi fark etmiş olmalı ki, başını eğip kulağıma fısıldadı, "Derin nefes al, sadece eğleneceğiz." Onun sesi, her zamanki o sakin ama kendine güvenen tonuyla beni bir nebze rahatlattı. Fakat arabalar zirveye ulaştığında ve aşağı doğru hızla inmeye başladığında, içimde patlayan korku dalgasıyla çığlık atmaya başladım.

 

Pardon da, ben durumda yanımdakileri umursayamam;

Siktiri basarım...

 

Hyunjin kahkahalar atıyordu. Çığlıklarıma rağmen, bir an bile elimi bırakmadı. Bir virajı dönerken yanımdaki koltuğunda bana doğru eğildi, rüzgar saçlarını dağıtırken kulağıma bir kez daha fısıldadı: "Bunu atlattığında ne kadar güçlü olduğunu göreceksin."

 

Trencikler aniden bir döngüye girdiğinde, gözlerimi kapatıp elime daha sıkı tutunmasını hissettim. Ama tam o anda, yüzümü yavaşça kendisine döndürdü. "Aç gözlerini," dedi. İkimizin yüzü o kadar yakındı ki, sıcak nefesini tenimde, yanaklarımda hissedebiliyordum, beni resmen gıdıklıyordu.

 

Hadi ama Hyunjin, bu şiddetli rüzgarın, yıldızlarımı dağıtabilir...

 

"Korkmana gerek yok. Buradayım."

 

Ve sonra... hissettim.

Dudakları nazikçe benimkilerle buluştu. Sadece bir saniye, belki iki. Ama dünya durmuş gibiydi. Adrenalin damarlarımda çılgınca akarken, kalbimin korkuyla çarpan ritmini tamamen değiştirmişti bu an. Roller Coaster’ın tüm hızı, rüzgar ve gürültüsü sanki arka planda kayboldu. Tek hissettiğim Hyunjin’in varlığıydı.

 

Siktir, Hwang Hyunjin beni öpüyor ve ben öylece duruyorum...

 

Trencik durağa geri döndüğünde, nefes nefese ama içimdeki korkuyu tamamen yenmiş bir haldeydim. Hyunjin bana dönüp gülümsedi, o parlak, serseri, kalbimi hoplatan, Stay'leri çıldırtan gülümsemesiyle. "Sana demiştim, değil mi?" dedi.

 

“Evet…” dedim, yüzümün hala sıcaktan yandığını hissederek. "Ama bir daha beni öyle hazırlıksız yakalarsan, intikam alırım."

 

Hyunjin kahkaha atarak, "Denemeni sabırsızlıkla bekliyorum, Lixie," dedi. Ve bu sefer, onun elini daha sıkı tuttum.

 

Hyunjin, elimi bir an bile bırakmadan beni aşağı sürüklemeye başladı. “Hadi, bir tur daha! Şimdi daha cesur olacaksın, söz veriyorum,” dedi, o heyecanlı sesiyle.

 

“Hyunjin, hayır! İlk seferden sağ çıktığım için şükrediyorum. Bir daha binmem,” diye itiraz ettim ama o sadece gülümseyip daha sıkı tuttu elimden. Gözlerindeki parıltı, onu durdurmamın imkansız olduğunu hissettiriyordu.

 

“Biliyorsun, Lix,” diye başladı, başını hafifçe eğerek, “Sana ikinci turda beni geçecek kadar cesur olacağını göstereceğim. Ve bak, bu sefer korkarsan bile yanında olacağım. Yine…”

 

“Yine mi?” diye sordum, sesimde alaycı bir tonla. Gülümsemesi daha da genişledi.

 

“Evet, yine. Belki bu sefer öpücüğüme karşılık da verirsin,” dedi, alaycı bir sırıtışla.

 

Yüzüm bir anda alev aldı. “Hyunjin!” diye bağırdım ama o çoktan aldığımız biletleri görevliye vermişti.

 

Pekala Felix, her şey için çok geç...

 

Bu kez daha az tedirgindim ama kalbim hala hızlı atıyordu. Bu, korkudan mı yoksa onun varlığından mı kaynaklanıyordu, emin olamıyordum.

Yan yana oturduk, yine elimi tuttu ama bu sefer daha sıkı. Trencikler hareket ederken, bana dönüp “Unutma, bu sadece eğlence. Ve yanında ben varım,” dedi.

 

Yokuş yukarı çıkarken bu kez ben gülümsedim. “Eğer yine beni öpmeye çalışırsan, bu kez ben seni korkuturum, Hyunjin,” dedim, meydan okuyan bir sesle.

 

O ise kahkahayı bastı.

 

“Ah, Lix. Bu tehdit miydi? Daha çok bir davet gibi geliyor,” diye yanıtladı.

 

Ve sonra yine hızlandık. Bu kez çığlık atmadım; sadece her dönüşte ve her inişte kahkahalar attık. O kadar eğleniyordum ki, korku tamamen arkamda kalmıştı. Bir noktada, Hyunjin’in bana daha da yaklaştığını hissettim.

 

Bu kez ben gözlerimi açtım, ona meydan okuyarak baktım. “Şimdi sıra bende,” dedim ve yanına doğru eğildim. Onu öpmek için tam hareket ettiğimde bir anda trencikler durdu. Bir saniyelik şoktan sonra, ikimiz de kahkahalarla koptuk.

 

“Felix,” dedi nefesi hâlâ kesik kesik, “bir öpücüğü yarım bırakmak, bu turu tekrar etmemiz gerektiği anlamına geliyor.”

 

Gözlerimi devirerek güldüm. “Beni kandırıyorsun, değil mi?”

 

Hyunjin bana hafifçe yaslanarak fısıldadı: “Belki de sadece daha fazla zaman geçirmek istiyorum.”

 

 

 

 

Loading...
0%