@mr.cb97
|
~Jisung "Belki de onları yalnız bırakmamalıydık, Minho. Felix normalde bu aletlerin yanından dahi geçemez, bir de yanında Hyunjin varken... Bu kadar heyecanı kaldıramaz. Yanında olmalıydım." "Emin misin Jis? Bence ikiniz de nerede olmak istediyseniz oradasınız?" Dönme dolaba doğru yürüyorduk. Lixie ve Hyunjin'i ise Roller Coaster'ın önünde bırakmıştık. Umarım bayılmaz, yanında onu tutacak bir Chan Hyung, yok. "Tabii ki, seninle olmak her şeyden harika ama..." Bana bakarak sırıttı. Gözlerinde yine o ışıkları gördüm. Aynı, tuvaletteki gibi yanıyorlardı. Yaramaz parıltılar. "Seni anlıyorum Jis, sen de daha iyi yerlerde olmak isterdin... Kucağımda mesela?" "HİA? NE?, SEN İYİ MİSİN LEE MİN-" Eliyle sesimi indirmem gerektiğini anlatan bir işaret yaptı. "-Ho, ben daha 20 bile değilim." "Olacağız güzelim, beraber 20 de olacağız, 30'da, umarım..." Bana o kadar güzel baktı ki... "Umarım..." Bız bunları konuşurken dönme dolaba gelmiştik, Minho biletlerimizi görevliye verdi ve 17 numaralı kabine geçtik. Biz bindikten 15-20 saniye sonra hareket etmeye başladı. Dönme dolap yavaşça yükselmeye başlamıştı. Camdan dışarı bakarken altımızdaki ışıklar ve insan kalabalığı yavaşça küçülüyordu, ama gözlerim dışarıda olsa da, aklım tamamen başka bir yerdeydi. İçimde bir huzursuzluk vardı. Bunu belli etmemek için kendimi zorluyordum, ama Minho beni her zaman okurdu. Omzuma hafifçe dokundu. Yumuşak bir temas, ama dikkatimi çekmeye yetti. “Ne oldu, korkuyor musun?” diye sordu, her zamanki alaycı tonuyla. Ama yüzünde o muzip gülümsemenin altında farklı bir şey vardı, daha yumuşak bir şey. Hızla başımı çevirip ona baktım, kaşlarımı çatarak. “Tabii ki hayır! Sadece… yüksekten pek hoşlanmam, biliyorsun.” Minho’nun gülümsemesi daha da genişledi. “Hadi ama, Jis. Yükseklikten korkuyorsun. Sadece itiraf etmek istemiyorsun.” Ona karşılık vermek için ağzımı açmıştım ki kabin aniden bir noktada durdu. Beklenmedik bir şekilde sessizlik çöktü. Dışarıdaki sesler bile kaybolmuştu. “Siktir, durduk mu?” dedim, sesimdeki panik kontrol edemediğim bir şekilde dışarı taşmıştı. “Sanırım,” dedi Minho sakin bir sesle. Ama yüzünde o oyunbaz gülümsemesi vardı. Sinirimi bozmaktan başka bir şey yapamıyordu. “Bu kötü bir şey değil, değil mi? Daha fazla zamanımız oldu.” Kaşlarımı kaldırdım, ona kuşkuyla baktım. “Ne için daha fazla zamanımız oldu?” Minho, hiç cevap vermedi. Sadece bana doğru eğildi, gözleri benimkilere kilitlenmişti. “Seninle konuşmak için,” dedi. Sesi alçak ve yumuşaktı. Gözlerimde bir sıcaklık hissettim. Kalbim ise göğsümde çılgınca atıyordu. “Konuşmak mı?” diye fısıldadım. Ama cümlem tam bitmemişti ki, Minho yüzüme daha da yaklaştı. “Belki de konuşmaktan daha fazlası içindir.” Ve o anda… dudaklarımız birleşti.
|
0% |