@mr.cb97
|
~Jisung
Bazen hayatın bizim gibi dörtlünün başına gelen kaosları nasıl mümkün kıldığını anlamıyorum. Ama işte buradayız, lunaparkın çıkışında, Felix'in hala kızarmış yüzüne ve Hyunjin'in o kendinden emin sırıtışına bakarken. Atış poligonundan dönüp gelmişlerdi ve Hyunjin’in omuzları, gururla Felix’in üzerinden atmış olduğu zafer havasıyla şişmişti. “Pekâlâ, şampiyonlar,” dedim alayla. “Bütün o ‘kim kimi yenecek’ oyunundan sonra sıra bize mi geldi?” Minho yanımda bir şey söylemeden başını salladı, ama gözlerinde bir parıltı vardı. Sessizdi ama bir kez başladığında, tüm kontrolü ele alacak olan da oydu. Hyunjin elindeki kazandığı saçma sapan bir peluşu sallayarak, “Lütfen, biz eğlenirken siz sadece izliyordunuz,” dedi. Evet, bu salaklar, onlar atış yaparken(dayarken?) biz de arkadan onları izliyorduk. Felix bir şey söylemedi, ama gergin bir şekilde Hyunjin’in gözlerinin içine bakmayı sürdürüyordu. Bu iki kişi aşırı göz temasından ne zaman sıkılacaklar acaba? “Yani,” diye başladım, “şimdi ne yapıyoruz? Daha fazla eğlence mi yoksa biraz oturup kafa mı dağıtıyoruz?” Minho aniden konuştu, her zamanki sakin ama kararlı sesiyle: “Biraz içki alıp bizim eve gidelim. Lunapark işini geride bırakalım. Belki biraz sakinleşiriz.” Bunun, Minho’nun sözleriyle tam tersini ima ettiğini biliyordum. Bu gece sakin geçmeyecekti.
--------
Yakınlardaki bir dükkândan birkaç şişe içki aldık. Beni yanlış anlamayın, Felix ve Hyunjin’in zaten şimdiden biraz sarhoşmuş gibi davrandığını düşünebilirsiniz, ama aslında bu sadece onların doğal haliydi. Alkol sadece bu halin dozunu artırdı. Minho’nun dairesine vardığımızda, ortam hızla kontrolden çıkmaya başladı. Ben, kanepede yayılmış bir şekilde elimdeki şişeyi tutuyordum. Minho ise mutfak tezgâhına yaslanmış, “Jisung, şunu yere dökersen sana temizletirim,” diye tehdit ediyordu. Elbette, bunu yapmazdı, ama onun o ciddi ifadesi beni her zaman güldürürdü. Hyunjin ve Felix köşede birbirlerine fısıldıyorlardı. Aralarında dönen gizli bir şey vardı ve bunu çözmeye çalışacak kadar ayık değildim. “Hey, aşıklar,” dedim, gülerek. “Ne çeviriyorsunuz orada?” Hyunjin başını kaldırdı, ama Felix hemen yana bakıp kaçmayı tercih etti. “Jisung, eğer senin gibilerin beynini yoklarsak Felix’i korkutabiliriz,” dedi, alaycı bir şekilde. Felix o kadar kızardı ki, neredeyse içtiği tüm içkileri tek yudumda tüketecekti. “Hyunjin, sessiz olur musun?” dedi, ama sesi ciddiyetten çok bir ricaydı.
--------
Saat ilerledikçe işler daha da tuhaflaştı. Minho bir noktada oturmuş, telefondan eski bir video izliyordu. Ben ise çoktan kanepeye yayılmış, Hyunjin ve Felix’in yanımdaki sohbetlerini dinliyordum. Şakalar sertleşti, kelimeler bulanıklaştı ve sonunda Minho devreye girdi: “Tamam, bu kadar yeter. Jisung, burada kalıyorsun. Felix, Hyunjin... Siz Felix’in evine gidiyorsunuz. Hepimiz biraz dinlenelim.” Felix, şaşkınlıkla “Ama...” diye başlasa da Hyunjin çoktan onu bileğinden tutup ayağa kaldırmıştı. “Bu kadar yeter,” dedi, Hyunjin. “Seninle konuşacak daha çok şeyim var.” “Eminim vardır,” diye mırıldandım ama Hyunjin bunu duymazlıktan geldi. Kapı kapanıp sesleri uzaklaştığında, Minho yanımda durup kanepeye oturdu. “Biliyor musun,” dedi sakin bir sesle, “bunlar bir gün birlikte bizi mahvedecek.” “Kesinlikle,” dedim, gözlerim yarı kapalı. “Ama, en azından mutlu bir hikayemiz olacak.” Bu gece, bizim hikayemiz gerçekten de başlayacaktı....
|
0% |