Yeni Üyelik
30.
Bölüm

28. Coffee

@mr.cb97

~Minho

 

Felix ve Hyunjin kapıyı arkalarından çekip gittiklerinde evin içine nihayet bir sessizlik çöktü. Jisung, kanepenin üzerinde yorgun ama hala bir parça gülümsemeyle uzanıyordu. Onun bu haline bakmak beni hep garip bir şekilde rahatlatırdı. Bir yandan sinir bozucu bir yanı vardı, çünkü bu kadar rahat olabilmeyi isterdim. Diğer yandan, onu bu şekilde görmek iyi hissettiriyordu.

 

“Hey,” dedim, yanına oturup ona baktım. “Eve mi gitmek istiyorsun, yoksa burada mı kalacaksın?”

 

Gözlerini hafifçe açtı, bana bakarken o tanıdık alaycı sırıtışı dudaklarına yayıldı. “Burası rahat. Ayrıca senin beni göndermeyeceğini de biliyorum, Minho.”

 

İç çekip kafamı iki yana salladım. Haklıydı. Her ne kadar Jisung’u eve göndermek mantıklı olsa da, onun burada kalmasını tercih ediyordum. Sessizliği bölmeden yerimden kalkıp, “Gel, yatak odasına geçelim. Orada daha rahat olursun,” dedim.

 

Jisung biraz tereddüt etti ama sonunda yavaşça yerinden kalktı. Omuzları düşüktü, yorgunluğu bedeninden okunuyordu. Yan yana odamın kapısına yürüdük ve içeri girdiğimizde Jisung yatağa kendini bıraktı.

 

“Uyumak istiyorsan söyle, seni rahatsız etmem,” dedim, pencerenin kenarında durup dışarıdaki karanlığa bakarak.

 

“Minho…” diye mırıldandı, sesi artık her zamankinden daha yumuşaktı. Arkama döndüm ve bakışlarımız kesişti. Yatakta sırtüstü uzanmıştı, gözleri biraz bulanık ama derin bir şey söylüyor gibiydi. “Bazen düşünmeden edemiyorum... Hayat neden bu kadar karmaşık olmak zorunda?”

 

Böyle anlar nadirdi. Jisung’un maskesini düşürüp bu kadar açık bir şekilde konuştuğu zamanlar, beni her zaman hazırlıksız yakalardı. Yavaşça yanına oturdum ve yüzüne baktım. “Hayat karmaşık çünkü biz karmaşığız,” dedim dürüstçe. “Ama bu kötü bir şey olmak zorunda değil.”

 

Başını hafifçe yana eğdi, bakışları artık daha yumuşak ve kırılgan bir hal almıştı. “Senin gibi birini anlamak kolay değil, Minho,” dedi hafif bir gülümsemeyle.

 

Kaşlarımı kaldırarak, “Bunu bana mı söylüyorsun? Senin gibi birini çözmek aylarımı aldı,” diye karşılık verdim.

 

Bu sefer o gerçekten güldü. Derin, içten bir kahkaha... ve bu an, onu en çok sevdiğim anlardan biriydi. O sırada bir şeylerin değiştiğini hissettim.

 

Hafifçe eğildim, dudaklarımız arasında bir nefes mesafe kalana kadar. “Bu geceyi unutulmaz yapmayacak mıyız?” diye sordum.

 

Cevap vermedi, ama gözleriyle beni davet etti. Bu, hem başlangıç hem de cevaptı. Dudaklarım onun dudaklarına değdiğinde, her şey susmuştu.

 

------

 

Gece ilerledikçe yakınlık daha da yoğunlaştı. Ellerimiz, parmaklarımız birbiriyle kenetlendi, tenimizin sıcaklığı tüm karmaşayı geride bıraktı. Sadece biz vardık. Onun yanında, her şey daha netti. Sarıldığımızda, hayatın kaosunu dışarıda bırakmış gibi hissediyordum.

 

Saatler sonra, ikimiz de yatağın içinde birbirimize yaslanmış halde duruyorduk. Uyumak dışında her şeyi yapmış, konuşmuş(o inledi) ve vücutlarımızı birbirimize açmıştık. Jisung’un saçlarına dokunurken, gözleri yavaşça kapanmaya başladı. “Minho...” diye mırıldandı uykuyla karışık bir sesle.

 

“Evet?”

 

“Bu gece... teşekkür ederim.”

 

Gülümseyerek, “Ne için?” diye sordum.

 

“Her şey için,” dedi.

 

------

 

Sabah olduğunda, Jisung yanımda hâlâ derin bir uykudaydı. Güneş ışıkları pencerenin kenarından odaya süzülüyordu. Onun yüzüne baktım. Tüm o enerjisine rağmen, bu kadar sakin görünebilmesi büyüleyiciydi.

 

Mutfakta kahvaltı hazırlarken, arkamdan gelen bir mırıldanma duydum. “Kahve var mı?” diye sordu uykulu bir sesle.

 

“Her zaman,” diye cevap verdim, arkamı dönmeden.

 

Yanıma gelip tezgâha yaslandı. Gözleri hâlâ uykulu ama yüzünde memnun bir gülümseme vardı. “Dün gece... iyiydi,” dedi sakin bir sesle.

 

Başımı salladım. “Daha nice gecelerimize, Jisung.”

 

O da başını salladı;

 

"Daha nicelerine..." Dedi ve kahve kupasını alıp mutfak penceresinden dışarı baktı. Bu, hayatımızdaki bir anıydı. Belki kısa bir an, ama sonsuz gibi hissettiren bir tanesiydi.

 

 

Loading...
0%